Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/482 E. 2021/1244 K. 21.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/482
KARAR NO: 2021/1244
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/02/2019
NUMARASI: 2015/735 Esas – 2019/91 Karar
DAVA: Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/10/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davadışı/… Şirketi ile davalı/Banka arasında, 1.600.000 TL’lik limit içinde … Şirketine kredi kullandırılmasına ilişkin 05.07.2012 tarihli Kredi Çerçeve Sözleşmesi’nin akdedildiğini; davacı tarafından bu sözleşmenin müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığını, ancak bu sözleşmenin akdedilmesinden önce, davadışı/… Şirketinin 05.07.2012 tarihinden önce davalı/Bankadan kullandığı kredinin teminatı olarak, davacıya ait taşınmaz üzerinde, 28.12.2011 tarihinde, davalı/Banka lehine ipotek tesis edildiğini, zaman içinde, kredi borcunun ödenmesinde borçlu/… Şirketinin temerrüde düştüğünü; borçlu ve kefiller aleyhine icra takibi başlatıldığını; takibin devamı esnasında borcun yeniden yapılandırıldığını ve fakat icra takibi devam ederken, takip konusu alacağın, davalı/Banka tarafından, 27.10.2014 tarihinde, davalı/…’a, 840.000 TL bedel karşılığında temlik edildiğini, Temlik tarihi itibariyle, davalı/Bankanın sahip olduğu ipoteklerin (yani ipotekli taşınmazları değerinin) davalı/Bankanın alacağını fazlasıyla karşılayacak durumda olduğunu, davalı/Bankaya ipotekli olup mülkiyeti …’a ait olan Gebze/… Mahallesinde bulunan taşınmazın anlaşmasından önce, değerinin %10’unun altında bir bedelle, temlik alan davalı/… tarafından satın alındığını, bütün bu durumların, alacağın temliki işleminin sadece davacıya zarar vermek amacıyla muvazaalı olarak yapıldığını gösterdiğini: bu nedenle alacağın temlik sözleşmesinin muvazaalı olup geçersiz olduğundan bahisle alacağın temlik sözleşmesinin iptalini, fazlaya ilişki hakları saklı kalmak şartıyla şimdilik, davacının temlik alan davalı/…’a 400.000 TL borcunun bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı Banka vekili cevap dilekçesinde özetle; davadışı/… Şirketi ile davalı/Banka arasında akdedilmiş olan ve akdedilecek olan kredi sözleşmelerinden doğmuş ve doğacak borçların teminat oluşturmak amacıyla, davacının makili olduğu taşınmaz üzerinde, banka lehine, 28.12.2011 tarihinde, 1.500.000 teminat tutarlı ipotek tesis edildiğini, ipoteğin tesis edildiği tarihte taşınmazın tapu kütüğünde, bu taşınmazın “Aile Konutu” olduğuna ilişkin bir şerh bulunmadığını, davalı/Banka ile davadışı/… Şirketi arasında akdedilen, 05.07.2012 tarihli ve 1.600.000 TL kredi limitli Çerçeve Kredi Sözleşmesiyle, davadışı/… Şirketi’ne kredi kullandırıldığını, davacının, işbu kredi sözleşmesinin altını müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını ve kefil sıfatıyla imzanın atıldığı tarihte davacının eşinin rızasının da alındığını, ödeme güçlüğüne düşen davadışı/… Şirketinin talebi üzerine, 06.05.2014 tarihinde … Şirketi (borçlu) ile yapılandırma protokolü akdedildiğini; … Şirketinin taksit ödemelerini aksatmak suretiyle protokolü ihlal ettiğini ve borçlu, kefiller ve ipotek yükümlüleri aleyhine icra takibi başlatıldığını, takibin başlatılmasından sonra, takip konusu alacağın, 27.10.2014 tarihinde davalı/…’a, 840.000 TL bedel karşılığında temlik edildiğini; bu temlik işleminin tamamen ilgili kanun hükümlerine uygun olarak yapıldığını ve dolayısıyla da geçerli olduğunu, davacının iddia ettiği gibi bir muvazaalı temlik işleminin söz konusu olmadığını, davacı tarafından davalı/bankaya verilen kefaletin ve davalı/Banka lehine tesis edilen ipoteğin de, ilgili kanun hükümlerine uygun olup geçerli olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmektedir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; temlik sözleşmesinin bedeli 840.000, 00-tl olup davacının bu bedel kadar borcu olmadığını iddia ederken dava değerini ve netice-i talebini 400.000,00-tl bedel üzerinden gösterdiğini, değeri ve miktarı belli olan davalarda belirsiz alacak davası açılamayacağından eksik yatan harcın tamamlatılması gerektiğini, davacının, diğer davalı …’ye karşı ileri süremeyeceği hiçbir iddia ve defiyi … için de ileri süremeyeceğini, müvekkilinin türk borçlar kanunu’na göre alacağı temlik almış olup, …a.ş’nin halefi sıfatında olduğunu, bu nedenle davacının sırf borcu ödemeyi geciktirmek amacıyla ileri sürdüğü tüm iddiaların ve davanın reddi gerektiğini, bankanın 15.10.2015 tarihli yazısında ödemenin 22.10.2014 tarihine kadar yapılması halinde alacağı temlik edeceğini taahhüt ettiğini, davalının 21.10.2014 tartihinde ödemeyi yapmış, temlik sözleşmesi 27.10.2014’de imzalandığını, ödeme yapılmadan temlik sözleşmesi imzalanamayacağını, davalının bu taşınmazı bedelini ödemek suretiyle satın almış olduğunu, bankaya ayrıca yapmış olduğu ödeme ile de ipoteğin sona ermesini sağladığını, kaldı ki açılan davanın menfi tespit davası olup, iddiaların dava ile bir ilgisinin bulunmadığını, st alacağın temliki ve kredi sözleşmesinin usulsüz olduğu iddiaları tümüyle kötüniyetli ve zaman kazanmaya yönelik olup, davanın tümüyle reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu ilk derece Mahkemesince dava hakkında, “Davalı/Bankaya ipotekli olup mülkiyeti …’a ait olan Gebze/… Mahallesinde bulunan taşınmazın temlik anlaşmasından önce, 20.10.2014 tarihinde, temlik alan davalı … tarafından satın alındığı, Kanaatimizce söz konusu taşınmazın temlik anlaşmasından önce davalı/Yeşilırmak tarafından satın alınmış olması, alacağın temliki anlaşmasının muvazaalı olduğunu göstermemektedir. Söz konusu temlik sözleşmesi akdedilmemiş ve alacak davalı/…’a temlik edilmemiş olsaydı dahi, kredi alacaklısı durumunda olan davalı/Banka, söz konusu alacağının tahsilini, müteselsil kefil durumundaki davacıdan talep edebilirdi. Zira kefalet alacaklısı, alacağın tahsilini dilediği müteselsil kefilden talep etme hakkına sahiptir. Ayrıca, davacıya ait ipotekli taşınmazın ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle satılmasını talep etme hakkına da sahiptir. Kredi alacağı, davalı/…’a temlik edilince, bu kredi alacağına bağlı fer’i haklar (bağlı haklar) niteliğinde olan kefalet alacağı hakları ile ipotek hakları (rehin hakları) da, davalı/…’a (yeni alacaklıya) geçmiştir. Dolayısıyla işbu temlik sözleşmesinden sonra, davalı/…, hem kredi alacağı hakkının (asıl alacak hakkının) hem de kredi alacağı hakkının teminatını teşkil eden kefalet alacağı hakları ve ipotek haklarının (fer’i hakların) sahibi olmuştur. Dolayısıyla da davacının kefalet borcunun ve ipotek yükümlülüğünün sadece karşı tarafı (alacaklısı) değişmiştir. Yeni alacaklı/…, temlik aldığı alacak kısmı bakımından, eski alacaklı/Bankanın sahip olduğu hakların aynısına sahip olmuştur. Bu durum karşısında davacının durumunun hukuken ağırlaşmış olduğunun düşünülemeyeceği, Temlik sözleşmesinin muvazaalı olması için ya bu temlik sözleşmesinin dışarıya göstermelik olarak yapılmış olması, temlik işleminin taraflarının bu işlemin geçersiz olması hususunda gizli olarak anlaşmış olmaları (basit muvazaa) Ya da bu temlik sözleşmesinin (göstermelik sözleşmenin) arkasında, tarafların gerçek arzularını yansıtan ikinci bir sözleşmenin (gizli bir sözleşmenin) bulunması, tarafların gerçek arzularının bu ikinci (gizli) sözleşmenin geçerli olması, temlik sözleşmesinin ise geçersiz olması hususunda anlaşmış olmaları gerekmektedir. Bu iki durumdan herhangi biri söz konusu olursa, tarafların göstermelik (gerçekte geçersiz olması arzusuyla) olarak akdetmiş oldukları temlik anlaşması, muvazaalı olması, yani tarafların gerçek ortak arzularını (iradelerini) yansıtmaması sebebiyle geçersiz olacaktır. Ne var ki dava dosyası içeriğindeki delillerden; temlik sözleşmesinin, bu sözleşmenin tarafı durumunda olan davalı/Banka (temlik eden) ile diğer davalı/… (temlik alan) arasında, dışarıya göstermelik olarak yapıldığı, tarafların gerçek iradelerinin bu sözleşmenin geçersiz olması yönünde olduğu hususunda bir kanaate ulaşılamamıştır. Bu nedenle de davacının muvazaa iddiasını ispat edemediği, bu nedenle de temlik anlaşmasının geçerli olduğu anlaşılmıştır. Borçlar Kanunu’nun 183. Maddesinde ; “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez.” hükmüne yer verilmiştir. Davalılar arasında düzenlenen alacağın temliki sözleşmesinin geçerli olduğu, davacının imzasının bulunduğu ve geçerli olan kefalet sözleşmesinde borcun devri yasağının bulunmadığı, davacının davalıya karşı alacağın devredilemeyeği savunmasını ileri süremeyeceği belirlenmiştir. Dava dosyası içeriği ile İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı takip dosyasından, kredi borçlusu davadışı/… Şirketi’nin kredi alacaklısı davalı/Bankaya, takip tarihi olan 08.08.2014 tarihi itibariyle, asıl borç ve ferileriyle birlikte toplam 858.617,77 TL kredi borcu bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı da, gerek kefil olarak gerekse ipotekli taşınmazın malike olarak, bu borçtan temlik alacaklısı davalı/…’a karşı sorumlu olduğundan, davacının menfi tespit talebinin ve alacağın temliki sözleşmesinin iptaline ilişkin davanın kanıtlanamadığı ….” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemenin müvekkilinin kefalet işlemine dair inceleme yapmadığını, müvekkilinin kefaletinin geçerli olup olmadığını incelenmeden sadece temlik sözleşmesinin geçerliliği hususunun incelendiğini, oysa ki müvekkilinin kefaleti geçerli bir hukuki işleme dayanmadığını, müvekkilinin kefil olurken sorumlu olduğu bedeli bilmeyerek imzaladığını, haliyle müvekkilinin kefaleti yasal şartları taşımadığını, davaya konu temlik sözleşmesinin de hukuken geçerli olmadığını, bu konuda kanunların yeterli olmadığını, bir olgunun hukuki olmasının başka hakkaniyetli olmasının başka bir şey olduğunu, muvazaa olgusunun araştırılması hususunun mahkemece yapılmasının gerektiğini, oysaki bu anlamda ispat yükünün müvekkiline yüklendiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, muvazaalı olması nedeniyle alacağın temliki sözleşmesinin iptali ve temlik alana borçlu olunmadığının tespiti(menfi tespit) davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, alacağın temliki sözleşmesinin gerçerli olup olmadığı noktasındadır. Davalı Banka ile dava dışı … Ltd. Şti. arasında 05.07.2012 tarihinde, 1.600.000,00 TL limitli Çerçeve Kredi Sözleşmesi akdedilmiş ve davacı bu sözleşmeye 1.600.000,00 TL limitle müteselsil kefil olmuş, bu kefalete de davacının eşi 05.07.2012 tarihinde yazılı olarak rıza göstermiştir. Ayrıca dava dışı … Şirketi ile davalı/Banka arasında akdedilmiş olan ve akdedilecek olan kredi sözleşmelerinden doğmuş ve doğacak borçların teminat oluşturmak amacıyla, davacının maliki olduğu arsa niteliğindeki Kocaeli İli, Çayırova İlçesi, … Mahallesi, … Ada, … Parsel sayılı taşınmaz üzerinde, davalı Banka lehine, 28.12.2011 tarihinde, 1.500.000 TL limitli 1. dereceden ipotek tesis edilmiştir. Kredi borçlusu davadışı … Ltd. Şti. tarafından kredi borcunun ödenmesinde temerrüde düşülmesi üzerine, kredi alacaklısı davalı Banka tarafından, ipotekli taşınmaz maliki (ipotek yükümlüsü) davacı … ile diğer ipotekli taşınmaz malikleri (diğer ipotek yükümlüleri) aleyhine. 08/08/2014 tarihinde, asıl alacak ve ferileri olan toplam 858.617,77 TL’lik alacağın tahsili talebiyle, istanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı takip dosyasında “İpoteğin paraya Çevrilmesi Yoluyla İcra Takibi” başlatılmıştır. Ayrıca aynı kredi ilişkine ait olmak üzere borçlu firma tarafından tahsil edilmek ve bedeli kredi borcuna mahsup edilmek üzere ibraz edilen borçluların keşideci/lehdar sıfatıyla borçtan mesul oldukları senede dayalı olarak İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyası ile kambiyo yolu ile, kredinin müteselsil kefilleri ( …, …, …, …, … Ltd.Şti., … Ltd.Şti. ve …) aleyhinde ise, tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasından genel haciz yolu ile ilamsız takip açılmıştır. İcra takiplerinden sonra, dava dışı … adına kayıtlı iken davalı Banka lehine 09/12/2011 tarihinde ipotek olarak verilen Kocaeli İli, Gebze İlçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz 20/10/2014 tarihinde davalı …’ a satılıp devredilmiştir. Bu satışa ilişkin olarak, 20/10/2014 tarihli … dekontuna göre, “Kocaeli Gebze …. … ada Par Gayr. Alım Bedel” açıklaması ile davalı … tarafından 600.000,00 TL ödenmiştir. Ayrıca 21/10/2014 tarihli … dekontuna göre, “15/10/2014 tarih 5373 sayılı temlik taahhüdüne istinaden” açıklaması ile davalı … tarafından 840.000,00 TL ödenmiştir. Bundan sonra davalı/… ile diğer davalı/… arasından akdedilen 27.10.2014 tarihli “Alacağın Temliki Sözleşmesi” ile, İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … ve … Esas Sayılı dosyalarında yürütülmekte olan icra takibinin konusu alacak ile diğer icra dosyalarında yürütülmekte olan icra takibi ile birlikte 5 adet icra dosyasına konu alacak tahsilde tekerrür olmamak ve ödeme yaptığı tutarla sınırlı olmak üzere 840.000 TL bedel karşılığında, davalı …’a devir ve temlik edilmiştir. Davacı tarafından, kredi öncesine göre durumunu ağırlaştıran alacağın temliki sözleşmesinin iptali ve temlik alana borçlu olmadığının tespiti istemiyle eldeki davayı açmıştır. Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 183/1. maddesine göre, Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. TBK’nın 184/1. Maddesine göre de, alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(TMK)’nun 884/1. Maddesine göre, borçtan şahsen sorumlu olmayan rehinli taşınmaz maliki, borçluya ait koşullar içinde borcu ödeyerek taşınmazın üzerindeki ipoteğin kaldırılmasını isteyebilir. Anılan maddenin ikinci fıkrasına göre ise, alacak, borcu ödeyen malike geçer. Dava dışı … adına kayıtlı olup davalı Banka lehine ipotek verilen taşınmazı davalı … 20/10/2014 tarihinde satın almış ve bedelinin aynı gün ödemiştir. Bu satıştan davalı … tarafından 21/10/2014 tarihinde 840.000,00 TL davalı bankaya ödenmiştir. Buna göre davalı … önce ipotekli taşınmazı satın almış ve ipotekten sorumlu hale gelmiştir. Ardından ipoteğe konu kredi borcunu bankaya ödeyerek krediyi kapatmıştır. TBK’nın 127. Maddesine göre, başkasının borcu için rehnedilen bir şeyi rehinden kurtardığı ve bu şey üzerinde mülkiyet veya başka bir ayni hakkı bulunduğu takdirde veya alacaklıya ifada bulunan üçüncü kişinin ona halef olacağı, borçlu tarafından ifadan önce alacaklıya bildirildiği takdirde alacaklıya ifada bulunan üçüncü kişi ifası ölçüsünde alacaklının haklarına halef olur. Buna göre, borçtan şahsen sorumlu olmayan ipotekli taşınmaz malikinin borcu ödeyerek alacaklıya halef olma hakkı bulunmakta olup, borcu ödedikten sonra bu alacağa ilişkin bir alacağın temliki sözleşmesi yapılmasına engel bir durum da söz konusu değildir. TBK’nın 19/1. Maddesi, bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır, şeklindedir. Maddenin ikinci fıkrası ise, borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz, şeklindedir. Dolayısıyla davacının hem alacaklının haklarına halef olan hemde alacağı temlik alan davalı …’a karşı muvazaa iddiasında bulunması mümkün değildir. Davalı banka ise faiz alacağının bir kısmından vazgeçerek kredi alacağını tahsil etmiştir. Bunun üzerine, davalı banka kredi borcunu ödeyen ve alacaklıya halef olan davalı … ile alacağın temliki sözleşmesi yapmıştır. Davacının dava dilekçesinde dayandığı ve kredi sorumlularına atfedilen saiklerden elbetteki davalı banka sorumlu tutulamaz. Bu halde davalı bankanın davalı … ile temlik sözleşmesini muvazaalı olarak imzaladıkları ispatlanamamıştır. Davacı vekili, davacının kefil olurken sorumlu olduğu bedeli bilmeyerek imzaladığını savunmuş ise de, kefalet beyanı ve dolayısıyla kefil olunan miktar kefil tarafından el yazısı ile yazılmış olup, bu savunmaya itibar etme olanağı yoktur. Mahkeme tarafından da bu husus gerekçeli kararda incelenerek kefaletin geçerli olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak Mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 21/10/2021