Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/47 E. 2021/78 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/47
KARAR NO: 2021/78
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/05/2018
NUMARASI: 2011/319 Esas – 2018/507 Karar
DAVA:Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 28.01.2021
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı …AŞ’nin %7,293 oranında hissedarı olduğunu, 2003 yılına kadar yönetim kurulu üyesi olduğu şirketin yönetim kurulundan 2004 yılında çıkarıldığını, davalıların şirketin yönetim kurulu üyeleri olduğunu, davalıların usulsüz iş ve eylemleri neticesinde gemi inşaatı sanayinde önemli role sahip şirketin zarara uğradığını, şirketin üzerinden başka bir şirkete menfaat sağlanarak yasa ve esas sözleşme hükümlerinin ihlal edildiğini, bu bağlamda, şirket yönetim kurulu başkanı davalı …’nun şirketin edindiği karı ortaklardan kaçırmak amacıyla şirketi de hissedar yapmak suretiyle 2003 yılında aynı ticari alanda faaliyet gösteren dava dışı … AŞ yi kurduğunu, bu sayede şirket tarafından yapılan gemilerin dava dışı … AŞ’ye çok düşük bir karla satıldığını, dava dışı … AŞ’nin de bu gemileri 3. şahıslara daha yüksek bedelle satarak ciddi anlamda kazanç elde ettiğini, bu suretle şirketin muhtemel elde etmesi gereken karların engellendiğini, şirket yönetim kurulu üyelerinin şirket menfaatlerine aykırı etmeleri nedeniyle şirket hakkında olarak Kadıköy 1. As.Tic.Mahk.nin 2009/1226 E. ile iflas erteleme kararı alındığını, borçlarının ödeyememesi nedeniyle çeşitli bankalar tarafından şirket hakkında takip başlatıldığı, rekabet yasağını da ihlal etmeleri ve şirketi kötü yönetmeleri nedeniyle uğranılan zarardan yönetim kurulu üyelerinin müştereken müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile şirkete ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 19.08.2016 tarihli ıslah dilekçesinde, … ve … şirketlerine yapılan gemi inşa işçiliğinden elde edilmesine rağmen hesaplara geçirilmediği tespit edilen 8.632.150,00 USD ve yine aynı işten doğan ve olağan dışı zarar tutarı 10.586.785,22 TL ile gemi siparişlerinin iptali sonucu şirketin elde ettiği tazminat hakkının kullanılmamasından doğan 24.000.000,00 USD tutarındaki zararlandırıcı faaliyetlerden davalıların sorumlu olduklarını, ek dava açmak ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla zararlandıcı faaliyetler sonucunda ortaya çıkan en az toplamda 32.632.150 USD ve 10.586.785,22 TL alacakları yönünden 1 USD = 2.9230 TL kur üzerinden toplamda 105.970.559,67 TL’ye tekabül eden bu bedelin doğrudan zarara uğrayan müvekkilinin şirketteki %7.3 hisse payına ilişkin olarak alacak tutarının 2.000.000 TL artırarak 2.010.000 TL olarak ıslah edildiğini, her ne kadar tazminatı şirkete ödenmes talep edilmiş ise de, gelinen bu aşamada hukuken ve fiilen faaliyet gösteren bir şirket bulunmadığından ve şirketin davalıların zararlandırıcı işlem ve eylemleri nedeniyle bugün artık iflas etmiş olduğundan, tüm bu zararlandırıcı işlemler nedeniyle müvekkilinin malvarlığında doğrudan bir azalma meydana geldiğinin kabulü ile ıslah edilen tutarın davalılardan tahsili ile müvekkiline ödenmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, şirket yönetim kurulunun 2003 yılında aldığı kararla dava dışı … AŞ’nin kuruluşuna, hisse alınarak iştirak edildiğini, bu dönemde davacının kendisinin de yönetim kurulu üyesi olduğunu, şirketin bir kaç istina dışında kendi adına gemi inşa etmediğini, dolayısıyla … firmasına herhangi bir gemi satışının olmadığını, şirketin diğer müşterileri gibi … firmasına imzalanan gemi inşa sözleşmesi veya teklif/kabul mektupları şartlarına göre, gemi inşa ettiğini, kaldı ki, … firmasının şirkete piyasa fiyatlarına yaptırdığı gemileri daha yüksek bedelle satması olsa olsa hissedar sıfatıyla şirketin dolayısıyla davacı ortağın lehine olduğuu, ayrıca, gemi inşaasının yüksek miktarda öz kaynak ve kredi gerektirdiğinden, şirketin bu risklere girmeden sadece işçilik karşılığı gemi inşa etmesinin sektörde tercih edilen bir yöntem olduğunu, 2008 yılındaki ekonomik krizden etkilenen şirket hakkında iflas erteleme davasının bulunduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılamada, zamanaşımı definin yerinde görülmediği, dava dilekçesinde, hükmedilecek tazminatın şirkete ödenmesi talep edilmiş ise de, 19/08/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile ıslah edilen tutarın davacı ortağa ödenmesinin talep edildiği, yargılama sırasında şirketin iflasına karar verildiği, davanın müflis şirket iflas idaresi memurlarına ihbar olunduğu, şirketin uğradığı zarar hakkında iflas kararı verilen şirket iflas masasına ödenmesi gerektiği, davacı tarafın şahsi zararının mevcut olup olmadığı ve varsa tespiti bakımından bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına kararı verilmiş ve fakat davacı tarafça gerekli gider yatırımadığından davacının şahsi zararı bulunduğunun kanıtlanamadığı ayrıca, bu durumda davacının, zarara uğratıldığı iddia edilen ve tarafların ortak olduğu müflis … AŞ iflas masasına alacağını yazdırması halinde, davalıların eylemleri sonucu uğradığı zarardan iflas masasından alacağını talep edebileceğinden, hakkında iflas kararı verilmiş olan şirketin davalılar tarafından uğratıldığı iddia olunan zararı ıslah yoluyla davalılardan talep etme hakkı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; dosyaya sunulan bilirkişi raporlarında yer alan teknik değerlendirmelere göre ıslah talebi çerçevesinde karar verilmesi mümkün olmasına rağmen; özel uzmanlık gerektirmeyen ıslah talebi yönünden, davalıların kusur karinesi gereği kusursuzluklarını ispatlayamadıkları gözardı edilerek, dosya kapsamına göre karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını, şirketi zararlandırıcı eylemlerin dolayı davacı ortağın doğrudan zararına neden olduğunun sabit olduğunu, dosyada tespit olunan tutarın ıslah dilekçesi doğrultusunda, müvekkili ortağa ödenmesine karar verilmesi gerektiğini, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde tazminatın şirkete ödenmesine karar verebileceğinin yargıtay kararlarıyla açık olduğunu, zarar gören şirketin iflası halinde yöneticiler aleyhine sorumluluk davası açma ve yürütme yetkisinin öncelikle iflas İdaresine ait olduğunu, iflas idaresinin bu davayı açmak veya yürütmek istememesi halinde şirket alacaklılarının ve ortaklarının dava açıp yürütebilecekleri yönündeki hüküm çerçevesinde, bu eksikliğin tamamlanmadan karar verildiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, 6762 sayılı TTK’nın 309. maddesi uyarınca, yöneticilerin eylem ve işlemlerinden zarar gören davacı ortak tarafından yöneticiler aleyhine açılan sorumluluk davasıdır. İlk derece mahkemesince, davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekilince süresi içerisinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı tarafça, dava dilekçesinde, gemi inşaa sanayinde faaliyet gösteren … AŞ’nin ortaklarından olduğunu, şirketin yönetim kurulu üyeleri olan davalıların şirketin edindiği karı ortaklardan kaçırmak amacıyla aynı alanda faaliyet gösteren … AŞ’yi kurarak şirketi de hissedar yaptıklarını, şirket tarafından yapılan gemilerin bu şirkete çok düşük bir karla satıldığını, bu şirketin de bu gemileri 3. şahıslara daha yüksek bedelle satarak ciddi anlamda kazanç elde ettiğini, bu suretle şirketin muhtemel elde etmesi gereken karların engellendiği gibi zarara uğratıldığını iddia ederek davalı yönetilerin zararlandırıcı işlem ve eylemlerinden doğan zararın şirkete ödenmesini talep etmiş, 19.08.2016 tarihli ıslah dilekçesinde ise, gemi inşaa işçiliğinden elde edilen ancak şirket hesaplarına geçirilmeyen kardan ve aynı zamanda açıklanamayan olağan dışı zarardan ve gemi siparişlerinin iptal edilmesine karşın şirketin tazminat hakkını kullanmamasından doğan zarardan dolayı davacı ortağın doğrudan şahsi zararının doğduğunu, kaldı ki, halihazırda şirketin de iflas ettiğinden ıslah edilen tutarın davalılardan tahsili ile davacı müvekkiline ödenmesini talep etmiştir. Bilindiği gibi; Yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen şirket yöneticileri bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Yönetici aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı ortaklığa ait olup, böyle bir davanın açılabilmesi genel kurulun bu yönde bir karar alması koşuluna bağlıdır. Ancak, zarar gören ortakların da yöneticiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortak tarafından açılacak dava, ortaklığın dava açabilmesi için alınması gerekli genel kurul kararına bağlı da değildir. Ortakların dava açma hakkı da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik gösterir. Bu nedenle, ortağın doğrudan zararı ile dolaylı zararın açıklanması gerekmektedir. Doğrudan zarar, anonim şirket ortaklarının veya alacaklılarının, yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda, şirketin zararından bağımsız olarak uğradıkları zararlardır. Dolaylı zarardan ise, ancak ortaklığın zarara uğraması ve bu zararın ortaklığın mal varlığında bir azalmaya sebep olması halinde uğranılan zarar anlaşılır. Ortaklığın zararı, ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararlarının ön şartıdır. 6762 sayılı TTK’nın 309. (6102 sayılı TTK nun 553 ve 555/1. Maddesine) göre, yönetim kurulu üyeleri kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal ettikleri taktirde şirketin uğradığı zararın tazminini her pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini talep edebilir. Nitekim Yargıtay 11.HD.’nin 11.06.2007 tarihli, E.6334-K.8881 sayılı kararında belirtildiği üzere: “…Şirket envanterine intikal ettirilmeyen gelirler ve dağıtım kararı alınmayan karlar şirketin olup, ortakların bu yöndeki zararları doğrudan doğruya zararları olmayıp dolaylı zarardır. Zira, özellikle kar payının dağıtımı belirli koşulların oluşmasına ve belirli kararların alınmasına bağlı bulunduğundan, buna ilişkin tutar ortakların doğrudan uğradıkları zarar kalemi değildir”. Benzer başka emsal Yargıtay kararlarında da bu husus tekrarlarmıştır. Keza Yargıtay 11.HD.’nin 15.10.2009 tarihli, E.556-K.10596 sayılı kararında belirtildiği üzere, “…Davalı şirket müdürlerinin, şirket tarafından açılan bir davada davadan vazgeçmeleri sonucu davacı ortağın zarar gördüğü iddiasında bu zarar doğrudan doğruya zarar olmayıp, dolaylı bir zarara ilişkindir. Davacı taraf bu zarar karşılığının şirkete değil de kendisine ödenmesini istediğine göre bu davanın dinlenme olanağı yoktur”. Yöneticinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların da dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Bu durumda, ancak, ortak, dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisine değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. Uyuşmazlık konusu olayda şirket ortağı olan davacının dava dilekçesinde yaptığı açıklamalar değerlendirildiğinde, ileri sürülen maddi olguların tamamen şirket yönetici davalıların dava dışı anonim şirketin zararına neden olan eylemleridir. Başka bir anlatımla, açıklanan zararlar, dava dışı anonim şirketin doğrudan, davacı ortağın, dolaylı zararı kapsamındadır. Davacı böyle bir davayı açabilirse de hükmedilecek tazminatın kendisine değil ancak şirkete verilmesini talep edebileceğinden ve ıslah dilekçesinde tazminatın kendisine ödenmesinin talep edildiği, şirkete verilmesi yönünde bir istemi de bulunmadığından bu yöndeki dava hukuken dinlenemez. Öte yandan, yukarıda açıklandığı üzere, dava şirket yöneticileri aleyhine 6762 sayılı TTK.’nun 336 ve 340.maddesi atfıyla 309.maddesi uyarınca açılmış bir sorumluluk davasıdır. TTK.’nun 336.maddesinde ve 309.maddesinde şirket zararlarının şirkete ödenmesi için ortaklara dava açma hakkı verilmiş ise de gerek 6762 sayılı TTK.’da gerekse 6102 sayılı yeni TTK.’da, zarara uğrayan şirketin iflasın hali için özel düzenleme yapılmıştır: 6762 sayılı TTK.’nun 309/1.maddesinde şirket ortağına tazminat davası açma hakkı verilmiş olmakla birlikte, aynı maddenin 2.fıkrası uyarınca, şirketin iflası halinde pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının haiz olduğu hakların iflas idaresine ait olduğu, İİK.’nın 245.maddesi hükmünün cari olduğu belirtilmiştir. Bu düzenlemeye göre, zarar gören şirketin iflası halinde şirket zararlarını talep etme hakkı iflas idaresine geçecektir; meğer ki iflas idaresi İİK.’nın 245.maddesi uyarınca ortaklardan birine bu davayı yürütme yetkisini vermiş olsun. Yine iflas kararının verildiği tarihte yürürlükte olan 6102 sayılı TTK.’nın 556.maddesi uyarınca, “(1)Zarara uğrayan şirketin iflası halinde, tazminatın şirkete ödenmesini isteme hakkını şirket alacaklıları da haizdir. Ancak pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının istemleri önce iflas idaresince ileri sürülür. (2) İflas idaresi birinci fıkrada öngörülen davayı açmadığı takdirde, her pay sahibi veya şirket alacaklısı mezkûr davayı ikame edebilir. Elde edilen hasıla, İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre, önce dava açan alacaklıların alacaklarının ödenmesine tahsis olunur; bakiye, sermaye payları oranında davacı pay sahiplerine ödenir; artan iflas masasına verilir. (3) Şirketin istemlerinin devrine ilişkin İcra ve İflas Kanunu’nun 245 inci maddesi hükmü saklıdır”. Yeni TTK.556.maddesindeki yazım biraz farklı olmakla birlikte, 6762 sayılı TTK.309/2.maddesindeki düzenlemeyle oldukça benzer bir hüküm getirilmiştir. Buna göre, zarar gören şirketin iflası halinde yöneticiler aleyhine sorumluluk davası açma ve yürütme yetkisi öncelikle iflas idaresine ait olup, iflas idaresinin bu davayı açmak veya yürütmek istememesi halinde şirket alacaklılarının ve ortaklarının dava açıp yürütebilecekleri hükme bağlanmıştır. Somut olayda, zarar gören şirketin işbu davanın yargılaması sırasında iflasına karar verildiği, iflas kararı kesinleşerek müflis şirketin tasfiyesinin iflas idaresince yürütüldüğü, davanın müflis şirket iflas idaresine ihbar edildiği, iflas idaresi vekili tarafından dosyaya sunulan beyan dilekçesinde, hükmedilecek tazminatın müflis şirkete ödenmesinin talep edildiği ve özellikle müflis şirketin iflas idaresinin davayı devam ettirme yetkisinin sözkonusu olabilmesi için davada tazminatın şirkete ödenmesinin talep edilmesi gerektiği oysa ki, davacı tarafça ıslah dilekçesi ile tazminatın kendisine ödenmesinin talep edilmiş olduğu gözetildiğinde, davaya iflas idaresinin devam edip etmeyeceğinin sorulmasına gerek bulunmamaktadır. Bu durum karşısında, ilk derece mahkemesince, davanın dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nm 309.( 6102 sayılı TTK’nın 555.)maddesi kapsamında açılan bir dava olup, böyle bir davanın ancak hükmedilecek tazminatın dava dışı şirket lehine hüküm altına alınması istemli olarak açılabileceği, davacı tarafça tazminatın bizzat kendisine ödenmesinin talep edilmesi karşısında işbu davanın dinlenemeyeceği nazara alınarak davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. (Emsal bkz. Yargıtay 11 HD, 20/12/2018 tarih ve 2017/337-2018/8127 EK; 23/10/2018 tarih ve 2016/13409 -2018/6594 E.K sayılı ilamları). Açıklanan bu nedenlerle, HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca hükmün kaldırılarak yukarıda açıklanan gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; ilk derece mahkemesinin kararının HMK 353(1)b-2 uyarınca KALDIRILMASINA; 1-Davanın usulden REDDİNE, 2-Alınması gereken 59,30 TL maktu harçtan peşin alınan 148,50 TL harç ve ıslahta alınan 34.326,00 TL olmak üzere toplam 34.474,50 TL harcın mahsubu ile bakiye 34.415,20 TL fazla harcın, hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettiklerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT tarifesi uyarınca, davalılar yararına taktir olunan 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine, 4-Davacının yaptığı yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Davalılar tarafından yapılan 28,00 TL tebligat giderinin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine, 6-Tarafların yatırdıkları gider avanslarından artan tutarların hüküm kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili taraflara iadesine, 7-İstinaf yargılaması yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına, istinaf peşin karar harcının istek halinde kendisine iadesine, b-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 8- Gerekçeli kararın HMK.’nun 359-(4) maddesi uyarınca taraflara tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda,HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren 2( iki) haftalık süre içinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi’ne temyiz yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.