Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/442 E. 2021/1064 K. 23.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/442
KARAR NO: 2021/1064
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/11/2018
NUMARASI: 2015/1101 Esas – 2018/1119 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Nitelikteki Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/09/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün Davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında 18/09/2010’dan itibaren 5 yıl süre bayii olarak faaliyette bulunmak üzere 14/09/2010 tarihinde protokol bağıtlandığını ayrıca dava dışı taşınmaz maliki ile taraflar arasında üçlü bir protokol bağıtlanarak bu protokolün 6. Maddesi gereğince davalı şirkete 750.000,00 USD+ KDV tutarında “Peşin Satış Destek Primi” ödemesi kararlaştırıldığını, bir kısmının banka havalesi bir kısmının da cari hesaptan mahsup yoluyla ödendiğini, davalının bayiilik sözleşmesini süresinden önce 26/06/2013 tarihinde feshettiğini bu nedenle davalıya yapılan ödemenin bu tarihten sonraki döneme isabet eden kısmının karşılıksız kaldığını ve iade edilmesi gerektiğini belirterek kıstelyevm usulünce hesaplanan 628.692,90 TL’nin dava tarihinden itibaren yürütülecek %10.50 ve bu orandan az olmamak üzere değişken avans faizi ve faizin KDV’si ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının protokol kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini, Rekabet Kurumu kararları uyarınca; protokol süresinin 5 yıl olarak belirlendiğini, müvekkilinin sözleşmenin ayakta kaldığı 2 yıl 10 ay sürede kararlaştırılan miktarın üzerinde alım yaptığını, sözleşmenin davacı tarafından tek yanlı ve haksız fesholunduğunu, ödenen destek priminin karşılığının davacı tarafından alındığını bu nedenle davanın haksız olduğunu ileri sürerek reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu ilk derece Mahkemesince dava hakkında, “İddia, savunma, dosya içeriği deliller ve alınan bilirkişi raporuna göre; davacı ve davalı şirket ile dava dışı taşınmaz maliki … arasında bağıtlanan 14/09/2010 tarihli protokol uyarınca; belirtilen adreste davalının 18/09/2010 tarihinden itibaren 5 yıl süre ile davacı bayii olarak faaliyette bulunması kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin 6. Maddesi uyarınca davacının davalıya toplam 750.000,00 USD tutarında peşin satış destek primi ödemeyi üslendiği anlaşılmaktadır. Bu tutarın ödendiği taraflar arasında çekişmesiz olup, protokolün 15/c maddesi uyarınca bayiilik sözleşmesinin her ne suretle olursa olsun feshi halinde davacı tarafından yapılan ödemelerin kullanılmayan sözleşme süresine karşılık gelen kısmının avans faizi ve faizin KDV’si ile birlikte ödeneceği, davalı bayii tarafından taahhüt edilmiştir. Taraflar arasındaki bayiilik sözleşmesi davacı tarafça keşide edilen 17/06/2013 tarihli Beyoğlu … Noterliği’nden gönderilen … Yevmiye numaralı ihtarname ile ve “ticari koşullarda anlaşma sağlanamadığında” fesholunmuştur. Davacı şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi raporuna göre; fesih tarihi itibariyle davalıdan kambiyo senedine dayalı alacak hakkının bulunduğu bu nedenle fesihte haklı olduğu sonucuna varılmıştır. Yapılan destek primi ödemesinin tutarı taraflar arasında çekişmesiz olup 1.410.312,40 TL prim ödemesinin sözleşmenin 5 yıl ayakta kalacağı düşünülerek yapıldığı kabul edilmelidir. Fesih sonrası kalan süreye isabet eden kısım davacı talebi ile bağlı kalınarak 628.692,90 TL olup bayiilik protokolünün 15/c maddesi uyarınca davalı bayii tarafından avans faizi ve faizin KDV’si ile birlikte davacıya iadesi ve davalı şirket hakkındaki davanın bu nedenle kabulüne karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak hüküm kurulmuştur. Davalı …’ın bayiilik protokolünde imzası bulunmamaktadır. Tarihsiz şekilde düzenlenen “taahhütname” başlıklı belge uyarınca adı geçen davalının diğer davalı şirketin davacı şirkete karşı doğmuş ve doğacak borçlarına 750.000,00 USD limitle müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğu anlaşılmaktadır. Taahhütnamede tarih bulunmadığından davalının lehine olan TBK’nun 583 maddesi hükmünün uygulanması ve kefaletin geçerli olup olmadığının buna göre değerlendirilmesi gerekir. Buna göre kefaletin geçerli olması için azami miktarın kefalet tarihinin ve müteselsil kefil olgusunun kefilin el yazısı ile belirtilmesi gerekir. Taahhütnamede tarih yoktur ve kefilin el yazısı ile düzenlenmemiştir. Bu durumda belirtilen yasal koşullara uygun bir kefalet bulunmadığı, bu nedenle davalı …’ın müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla diğer davalı asıl borçlu şirketin borcundan sorumlu tutulamayacağı hakkındaki davanın reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile davanın davalı şirket yönünden kabulüne, davalı … yönünden reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın İrfan yönünden reddedilmesinin hatalı olduğunu, taraflar arasında imzalanan en son sözleşmenin 14.09.2010 tarihli protokol olduğunu, bu tarihten sonra herhangi bir sözleşme imzalanmadığını, dolayısıyla davalı … tarafından verilen taahhütnamenin 14.09.2010 tarihinden sonra olmasının imkânsız olduğunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlük tarihi ise 01.07.2012 tarihi olup, bu itibarla taahhütnamenin 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu yürürlükteyken düzenlenmiş olduğunun sabit bulunduğunu, uyuşmazlığa uygulanması gereken hükmün 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 484. Maddesi olduğunu, bu maddeye göre kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmış olması ve kefilin sorumlu olduğu miktarın belli olmasının yeterli olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince … yönünden verilen red kararının kaldırılmasını ve davanın tüm davalılar yönünden kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, bayilik sözleşmesinin sona ermesi nedeniyle kalan sözleşme süresine isabet eden peşin satış destek priminin istirdatı davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davalı …’ın kalan sözleşme süresine isabet eden peşin satış destek priminden davacıya karşı sorumlu olup olmadığı, geçerli bir kefaletinin bulunup bulunmadığı noktasındadır. Davacı, davalı … Ltd. Şti. ve dava dışı taşınmaz maliki … arasında 14/09/2010 tarihinde davalının taşınmazda 18/09/2010 tarihinden itibaren 5 yıl süre ile davacı bayii olarak faaliyette bulunması için protokol imzalanmıştır. Bu bayiilik sözleşmesi davacı tarafça keşide edilen Beyoğlu … Noterliği’nin 17/06/2013 tarih ve … YN’lu ihtarnamesi ile “ticari koşullarda anlaşma sağlanamadığı” gerekçesiyle feshedilmiştir. Dosya arasında bulunan bila tarihli “taahhütname” başlıklı belge ile, davalı …, davalı … Ltd. Şti.’nin davacı şirkete karşı doğmuş ve doğacak borçlarına karşılık 750.000,00 USD limitle müşterek borçlu ve müteselsil kefil olmayı kabul ve taahhüt etmiştir. Davacı taraf davalı …’ın sorumluluğunu bila tarihli taahhütnameye dayandırmaktadır. Ancak mahkemece davalı kefil yönünden TBK’nın 583. maddesi uygulanarak kefilin kefaleti geçersiz kabul edilmiştir. Oysaki taahhütnamede tarih bulunmamakla birlikte kefalete konu alacak 14/09/2010 tarihinde 18/09/2010 tarihinden itibaren 5 yıl süre ile geçerli olmak üzere imzalanan protokolden kaynaklanmaktadır. Bu protokolün 6. Maddesi uyarınca bayiye, peşin satış destek primi 12/10/2010-03/02/2012 tarihleri arasında ödenmiştir. Bu tarihte ise 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlüktedir. Bilindiği üzere 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 1. maddesine göre TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Kefalet sözleşmesi 818 sayılı BK yürürlükte iken kurulduğundan 6098 sayılı TBK’nın 583. maddesindeki düzenlemeden dolayı geçersiz kabul edilemez. 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 7. maddesinde 6098 sayılı TBK’nın derdest davalara uygulanması ile ilgili düzenleme yapılmışsa da bu hüküm 818 sayılı BK’ya uygun olarak kurulan kefaletin kamu düzenine aykırı olduğu sonucunu doğurmayacağından somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Açıklanan bu hükümler çerçevesinde somut olayda dava konusu protokol çerçevesinde peşin satış destek primi 01.07.2012 tarihinden önce bayiye ödenmiş olduğundan o tarihte yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerinin uyuşmazlığa uygulanması gerekecektir. Davalı …’ın imzaladığı bila tarihli taahhütnamede kefalet limiti 750.000,00 USD olarak belirtilmiştir. 818 sayılı BK’nın 484. maddesi hükmü uyarınca kefaletin geçerli olabilmesi için kefalet miktarının ve kefalet limitinin yazılı olması yeterlidir. Bu kapsamda kefalet miktarı açıkça belli olduğuna ve kefalet yazılı olarak verildiğine göre davalı …’ın anılan taahhütnamedeki kefaletinin geçersiz olduğu kabul edilemez. Bu nedenle mahkemece davalıların müteselsilen sorumlu tutulmaları gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucunda taahhütnamede tarih bulunmadığından bahisle davalının lehine olan TBK’nun 583 maddesi hükmünün uygulanması ve buna göre de kefaletin geçerli olmadığı kabul edilerek davalı-kefil … yönünden davanın reddine karar vermesi doğru görülmemiştir. Ancak, davalı vekili 22/05/2018 tarihli 6. Celsede müvekkili … yönünden sözleşmedeki imzanın kendisine ait olmadığını bu nedenle borçtan sorumlu tutulamayacağını beyanla imza incelemesi yapılması talep edilmiş olup davalı vekilinin bu talebi Mahkemece 13/11/2018 tarihli celse de imzaya ilişkin itirazın savunmanın genişletilmesi niteliğinde olduğu ve davacı tarafça da muvafakat edilmediğinden itirazın incelenmesine gerek olmadığına karar verilmiştir. İmza inkarı hukuki niteliği itibariyle bir itiraz olup yargılamanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi hakim tarafından da resen nazara alınır. Zira itirazlar savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmadığı gibi davacının muvafakatine de gerek yoktur. Bu kapsamda, kefalet sözleşmesindeki imzasının davalı …’a ait olup olmadığının tespiti gerekir. Bu doğrultuda, sözleşme asılları celbedilerek davalı … isticvap edilip sözleşmedeki imzanın kendisine ait olup olmadığı sorulduktan sonra, imzanın inkar edilmesi halinde usulünce imza incelemesi yapılarak sonuca gidilmesi gerekir. Ancak mahkemece bu yönler gözetilmeksizin eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, 3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 23/09/2021