Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/391 E. 2021/766 K. 21.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/391
KARAR NO: 2021/766
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/09/2018
NUMARASI: 2011/779 Esas – 2018/685 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/06/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin güvenlik firması olup, dava dışı … A.Ş ‘ye güvenlik hizmeti verdiği, diğer müvekkillerin de şirket ortakları olduğu, 5188 sayılı yasa gereğince özel güvenlik şirketi elemanlarının üçüncü kişilere verebilecekleri zarara karşı mali mesuliyet sigortası yaptırmak zorunda oldukları, dava dışı … Sigorta A.Ş’nin yetkili acentesi olan davalı şirket ile çalışıldığı, müvekkili şirketin 8 çalışanı için düzenlenen poliçe süresinin 15/04/2010 tarihinde sona erecek olması nedeniyle davalı şirkete 13/04/2010 tarihinde mail yoluyla 15/04/2010 başlangıç tarihi olacak şekilde yenilenmesinin talep edildiği, davalı tarafından poliçenin başlangıç tarihinin 15/04/2010 olarak gösterilmesi gerekirken 21/04/2010 olarak belirtilmesi nedeniyle bu aksaklığın davalıya bildirildiği ve davalı tarafından verilen 27/04/2010 tarihli cevabi yazıda, sistemden kaynaklanan arızadan kaynaklı olarak poliçe başlangıç tarihinin yanlış yazıldığının belirtildiği, Valilik tarafından suç duyurusunda bulunulması üzerine Ceyhan C.Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada özel güvenlik yasasına muhalefetten dolayı ön ödeme emrinin gönderildiği müvekkilleri …’nın 21.010,00 TL, …’nın ise 3.000,00 TL ceza ödemek zorunda kaldıkları, ayrıca olay nedeniyle müvekkili şirketin de manevi zarara uğradığını belirterek 5.000 TL manevi zararın şirkete, 21.010,00 TL maddi zararın …’ya, 3.000TL’nin de diğer müvekkili …’ya ödenmek üzere faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava dışı … Sigorta A.Ş’nin poliçe tanzim etmeye ve prim tahsili ile yetkili kılınmış acentesi olup, davanın pasif husumetten reddi gerektiği, esas yönünden de; özel güvenlik şirketinin poliçelerinin yenilenmemesinden acentenin sorumlu tutulamayacağı, yenileme işleminin zamanında yapılamasının dava dışı … Sigorta A.Ş’nin sisteminden kaynaklandığı gibi poliçe yenilemesini düzenleyecek ve onaylayacak olanın adı geçen şirket olduğu, dava konusu poliçenin yenileme işleminin tamamlanamadığı ancak daha sonra 28/04/2010 tarihli zeyilname ile yenilenen poliçenin başlangıç tarihinin talep edildiği gibi 14/04/2010 olarak düzeltildiği ve davacı şirkete bilgi verildiği, bu durumda davacılar tarafından savcılık soruşturmasına anılan zeyilname sunularak ceza kesilmesinin önlenebilecekken bunun yerine getirilmemesi nedeniyle zarara kendilerinin sebebiyet verdiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuş ve davanın dava dışı … Sigorta A.Ş’ye ve müvekkili şirketin sigortacısı … Sigorta A.Ş’ye ihbarına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece toplanan deliller ve üç ayrı bilirkişi heyeti raporu alınarak birbirini teyit eden ikinci ve üçüncü rapor çoğunluk görüşü doğrultusunda, davacının süresi içerisinde yenileme talebinde bulunmasına rağmen davalının poliçeyi zamanında ve bildirilen tarihe göre yenilemediği, savcılık soruşturma dosyasında bulunan, geriye dönük olarak poliçe tanzim edildiği ancak geçmişte ortaya çıkan zararın geriye dönük olarak düzenlenen poliçe ile teminat altına alınamayacağına ilişkin Hazine Müsteşarlığı yazısı dikkate alındığında; davacıların soruşturma kapsamında ön ödeme yoluyla ödedikleri ceza kadar zarara uğradığı ve davacıların uğradığı bu maddi zarardan davalının sorumlu bulunduğu ancak davacı şirketin manevi zarara uğradığı iddiasının kanıtlamadığı gerekçesiyle maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminatın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin acente olup, dava dışı sigorta şirketinin adı ve namına hareket ettiğinden acenteye karşı doğrudan dava açılamayacağına ilişkin pasif husumet itirazının değerlendirilmediği, poliçenin sigorta şirketinin sistemindeki arızadan kaynaklandığı, bu arıza nedeniyle sigorta şirketi onay vermeden müvekkili acentenin poliçeyi tamamlama yetkisinin olup olmadığının araştırılmadığı gibi sigorta şirketi ile aralarındaki acentelik sözleşmesi hükümleri incelenmeden müvekkilinin tek başına poliçe düzenleme yetkisinin olduğunun kabul edildiği oysa müvekkilinin dava dışı sigorta şirketinin onayı olmadan poliçe düzenleyemeyeceği, bilgisayar mühendisi veya programcısı bilirkişi vasıtasıyla acentelik sözleşmesi hükümlerine göre sigorta şirketinin sisteminde meydana gelen arıza nedeniyle müvekkilinin poliçe düzenlemesinin mümkün olup olmadığının ve yenileme talep tarihinde sistemde arıza olup olmadığının tespit edilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu, sistemdeki arızanın mücbir sebep olarak kabul edilip edilemeyeceğinin incelenmediği, sistemdeki arızaya ilişkin bilirkişi inceleme talebinin haksız olarak reddedildiği, tanık olarak dinlenen acente çalışanlarının davaya konu son poliçenin sigorta şirketinin sistemindeki arıza nedeniyle tamamlanamadığının davacı şirkete bildirildiğinin beyan edilmesine rağmen davacı şirket tarafından poliçe tamamlanmadan Valiliğe bildirimde bulunmuş olmalarının üzerinde durulmadığı, ilk bilirkişi raporunda davacı şirketin bu eylemi nedeniyle % 50 kusurlu olduğuna ilişkin görüşün dikkate alınmadığı, bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden ve ikinci bilirkişi raporundaki çoğunluk görüşüne hangi gerekçe ile itibar edildiği açıklanmadan hüküm kurulduğu, mahkemece iki farklı heyetten alınan bilirkişi raporlarından birisi hiç dikkate alınmadan ikinci bilirkişi raporundaki çoğunluk görüşüne itibar edilmesi nedeniyle hatalı karar verildiği, 16/03/2016 tarihli bilirkişi raporunda ayrık görüşte, sistem arızası giderildikten sonra poliçe başlangıç tarihinin 14/04/2010 olarak düzeltilmek suretiyle davacı şirketin yönünden herhangi bir teminatsız sürenin kalmaması nedeniyle müvekkilinin sorumlu olmadığının belirtildiği ancak mahkemece bu hususların incelenmediği, davacıların ödemekle yükümlü olmadıkları cezayı ödedikleri, bu anlamda davacıların kusuru bulunup bulunmadığının incelemediği, ceza soruşturmasının yürütüldüğü savcılık dosyasına düzeltilen poliçenin sunulup gerekli savunmanın yapılmadığını bu nedenle davacıların kusurlu bulunduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, davalı acentenin kusuru nedeniyle uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı, yasal süresi içerisinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. Davacı şirketin güvenlik hizmeti veren bir firma olup, çalışanlarının üçüncü kişilere verebilecekleri zarar ihtimaline göre 5188 sayılı yasa uyarınca, mali mesuliyet sigorta poliçesi tanzim ettirmek ile yükümlü bulunduğu, daha önceki poliçelerinin dava dışı … Sigorta A.Ş’nin yetkili acentesi olan davalı tarafından tanzim edildiği, davacı şirketin 15/04/2010 tarihinde süresi sona erecek olan poliçe bakımından, 13/04/2010 tarihinde davalıya mail yoluyla bildirim yaparak sekiz çalışanı için 14/04/2010 tarihinden itibaren poliçenin yenilenmesi talebinde bulunduğu, davalı tarafından poliçenin 21/04/2010 tarihinde yenilebildiği ve daha sonra davalı acente tarafından 27/04/2010 tarihli ilgili makama başlıklı yazı ile ” davacı şirketin poliçe yenileme talebini 13/04/2010 tarihinde ilettiği, sistemsel hata nedeniyle poliçenin çıktısının davacıya verilmediği, merkez tarafından 21/04/2010 tarihinde onay verildiği için poliçe başlangıç tarihinin 14/04/2010 olarak düzenleyemediklerinin” belirtildiği, 28/04/2010 tarihli zeyilnamede, poliçenin başlangıç tarihinin sistemsel hata nedeniyle 25/04/2010 olarak çıktığı, poliçenin asıl başlangıç tarihinin 14/04/2010 olduğunun beyan edildiği, anılan zeyilnamenin açıklama kısmında, poliçe başlangıç tarihinin 14/04/2010 olarak düzeltildiği belirtilmesine rağmen üst kısımda yer alan sigorta döneminin bu kez 27/04/2010-2011 olarak gösterilmesi nedeniyle Adana Valiliği tarafından bu gerekçelerle davacı şirket hakkında suç duyurusunda bulunulduğu ve Ceyha C.Başsavcılığı tararfından yürütülen soruşturmada, suçun ön ödemelik bir suç olması nedeniyle davacılar … ve …ya ayrı ayrı ön ödeme emrinin gönderildiği ve adı geçen davacılar tarafından süresi içerisinde ödeme yapılması üzerine haklarında takipsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır. Davacı şirketin, süresi 15/04/2010 da sona erecek poliçenin, başlangıç tarihi 14/04/2010 olacak şekilde yenilenmesine ilişkin talebini 13/04/2010 tarihinde davalı şirkete ilettiği ancak davalı tarafından düzenlenen poliçenin başlangıç tarihi 21/04/2010 olduğu ve davacının talebi doğrultusunda yenileme poliçesinin düzenlenmediği ihtilafsızdır. Davalı vekili tarafından, acentenin pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı ve dava dışı sigorta şirketinin sistemindeki arıza nedeniyle sigorta şirketi tarafından 21/04/2010 tarihinde onay verildiği bu nedenle poliçe başlangıç tarihinin hatalı olarak çıktığı, davalıya atfedilecek kusur bulunmadığı aksine savcılık dosyasında yeterli savunmayı yapmayan davacıların kusurlu bulunduğunu ileri sürülmüş ve istinaf nedeni yapılmıştır. Davaya esas olayın meydana geldiği tarih ve davanın açılış tarihi dikkate alındığında 6762 sayılı TTK hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup, anılan TTK’nın 1267. maddesi, “Sigorta mukavelesi doğrudan doğruya sigorta ettiren kimse veya onun temsilcisi veya vekili ile yapılmışsa mukavele tarihinden yirmi dört saat içinde ve mukavele bir tellâl vasıtasiyle yapılmış ise en geç on gün içinde sigortacı poliçeyi sigorta ettiren kimseye vermeye mecburdur. Aksi takdirde sigorta ettiren kimse sigortacı ile sigortaya aracılık yapan tellâldan tazminat isteyebilir.” hükmünü haizdir. Davalının, dava dışı … Sigorta A.Ş’nin acentesi olduğu ihtilafsız bulunup, dosyaya celbedilen Acentelik Sözleşmesi gereğince, davalı acentenin poliçe düzenleme ve prim tahsil etme yetkisinin bulunduğu, esasen bu hususun davalının da kabulünde olduğu gözetildiğinde; TTK 1267. maddesi kapsamında poliçeyi düzenleme yetkisine haiz yetkili acente olan davalının talep doğrultusunda poliçe düzenleme ve teslim etme yükümlülüğünün bulunduğu tartışmasızdır. Öte yandan dava konusu talep, sigorta poliçesi kapsamında rizikonun gerçekleşmesine bağlı bir talep olmayıp, davalı acentenin bizatihi kusuruna dayalı olarak zarar oluştuğu iddiasıyla açılan tazminat davası olduğu gözetildiğinde davalı vekilinin pasif husumet itirazının yerinde olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2017/1364 E 2018/4611 K sayılı 20.6.2018 tarihli kararı) Davalının poliçe düzenleme ve prim tahsil etme yetkisinin bulunmasına göre, dava dışı sigorta şirketinin sistemindeki arıza nedeniyle poliçe başlangıç tarihinin hatalı olarak yazıldığı ve kusurunun bulunmadığı savunmasının dinlenmesi mümkün değildir. Davalının TTK 1267. maddesi hükmüne aykırı olarak poliçe düzenleme ve teslim etme yükümlülüğünü ihlal etmesine bağlı olarak sigorta ettiren davacının zarara uğraması halinde bu zararı gidermekle yükümlü olduğu kabul edilmelidir. ( Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2008/13171 E-2010/4534 K sayılı 26/04/2010 tarihli kararı) Bu nedenle davalı vekilinin, dava dışı sigorta şirketinin sisteminde arızalı olup olmadığı ve onay verilmemesi durumunda poliçe düzenlenip düzenlenemeyeceğine ilişkin bilirkişi incelemesi yapılmadığı yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Davalı acente tarafından, ihtilaf konusu poliçenin başlangıç tarihinin 14/04/2010 olduğu yönündeki düzeltme beyanı ile 28/04/2010 tarihli zeyilname düzenlenmişse de; aynı zeyilnamede sigorta döneminin 27/04/2010-21/04/2011 tarihleri arasında olduğunun yazılı olması nedeniyle davacı şirketin 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetleri Yasasının 21. maddesine göre, Özel Güvenlik Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası yaptırma yükümlülüğünü yerine getirdiğinden söz edilemeyeceği gibi Ceyhan C.başsavcılığının soruşturma dosyası içeriğine göre; Adana Valiliğince, 28/04/2010 tarihli zeyilnamedeki sigorta başlangıç tarihlerindeki çelişki gerekçe gösterilerek bu tarihten sonra suç duyurusunda bulunulduğu ve savcılık tarafından ön ödeme emirlerinin de zeyilname tarihinden sonra düzenlendiği nazara alındığında; davalının hatalı poliçenin zeyilname ile düzeltildiği ve davacı yönünden teminatsız dönem bırakılmadığı ve savcılık dosyasında davacılar tararfından gerekli ve yeterli savunmanın yapılmadığına ilişkin istinaf nedenine itibar edilmesi mümkün görülmemiştir. 6100 sayılı HMK 266/1.maddesine göre; mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Somut olayda, ilk derece mahkemesince üç ayrı bilirkişi heyetinden üç ayrı rapor alınmış ve birbirini teyit eden ikinci bilirkişi raporu ile üçüncü bilirkişi raporundaki çoğunluk görüşü benimsenerek karar verilmiştir. HMK’nın 282. maddesi uyarınca , hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirebileceği gibi esasen bilirkişi raporları arasındaki farkın, yorum ve hukuki değerlendirmeden kaynaklandığı ve hukuki değerlendirmenin mahkemeye ait olması ve üçüncü raporda ayrık görüş sunan bilirkişinin muhasebe uzmanı olup, uzmanlığı olmayan bir konuda üstelik TTK’nın hükümlerine ve genel hukuk ilkelerine göre çözümü gereken bir hususta ayrık görüş sunmasının neticeye etkili olmamasına göre raporlar arasında çelişki giderilmeden karar verildiğine ilişkin istinaf nedenin de yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlere göre, ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu, kamu düzenine aykırılığın bulunmadığı anlaşılmakla; davalı vekilinin yerinde olmayan nedenlere göre istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2- Davalı vekili tarafından yatırılan 450,9‬0 TL istinaf peşin harcının alınması gereken 1640,46TL karar harcından mahsubu ile bakiye 1889.56‬ TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, 3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 21/06/2021