Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/384 E. 2021/979 K. 09.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/384
KARAR NO: 2021/979
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/12/2018
NUMARASI: 2016/618 Esas – 2018/1322 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/09/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava dışı şirket ile imzaladığı genel kredi sözleşmelerine kefil olduğu ayrıca 24/01/2013 tarihli mevduat rehni sözleşmesi gereğince davalı bankadaki TL hesabına 975.000,00 TL ve USD hesabına ise 279.000 USD yatırdığı, mevduatının rehnedilmesine rağmen davalı bankanın alacağını rehinden karşılamayarak 26/06/2013 tarihinde ihtiyati haciz başvurusunda bulunduğu ve ihtiyati haciz kararı alarak uyguladığı ve akabinde icra takibine geçtiği, icra takibinden sonra 1.247. 081,00 TL ‘yi mevduat rehninden tahsil etmek suretiyle dosya borcuna mahsup ettiği, ihtiyati haciz tarihinde 883.583,75 TL olan alacağını rehinden tahsil etmek yerine icra takibine geçtiği ve haksız yere borcun artmasına sebebiyet verdiği, icra takibine itiraz üzerine davalı tarafından açılan ve İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1047 esas sayılı dosyasında görülen itirazın iptali davasında, icra takip konusu alacağını mevduat rehninden tahsil ettiğini belirterek davanın konusunun kalmadığını beyan ettiği, öncesinde tahsilat yapmayıp borcu kusuru ile arttırdığı gibi icra masraflarına da katlanılmak zorunda kalındığı, ihtiyati haciz tarihinde 883.583,75 TL olan alacağının 14/02/2014 tarihinde 1. 247.081,00 TL olarak fazladan tahsil ettiğini belirterek aradaki fark olan ve fazladan tahsil edilen 383.497,25 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işlemiş 56.573,62 TL faizi ile birlikte davalıdan tahsili amacıyla yapılan takibe haksız itirazının iptali ile takibin devamına ve alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, dava dışı şirket ile akdedilen genel kredi sözleşmelerine davacının müteselsil kefil olduğu, kredinin geri ödemesi yapılmadığından hesabın kat edilerek 13/12/2012 ve 22/01/2013 tarihli ihtarnamelerin gönderildiği, ihtara rağmen borç ödenmediğinden 02/07/2013 tarihli ihtiyati haciz kararı alınarak İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyası ile 1.100.208,56 TL üzerinden icra takibine geçildiği, davacı dışındaki diğer iki borçlunun itirazı üzerine İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1047 esas sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığı, anılan mahkemece 14/03/2015 tarihinde dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığı yönünde hüküm kurulduğu, öncesinde tüm borçlular ile 05/04/2013 tarihli “Borç Tasfiye Sözleşmesinin” imzalandığı, bu sözleşmeye göre borcun 25/04/2013 tarihinden itibaren 24 ay sürede ödenmesi gereken borcun ilk taksit olan 200,00 TL’nin anılan tarihte ödenmeyip 14/06/2013 tarihinde gecikmeli ödendiği bundan sonraki taksitlerin de ödenmediği bu nedenle icra takibine geçildiği, daha sonra davacının mevduat hesabının rehnedildiğinin anlaşılması üzerine bu hesaptan 14/02/2014 tarihinde 1.247.081,00 TL’nin tahsil edildiği ve icra dosyasına beyan edildiği ve icra takibinde son ödemenin yapıldığı günden hesap kat ihtarının keşide edildiği tarihe kadar geçen süre için genel kredi sözleşmesine göre belirlenen faizin istendiği, davacının tüm işlemlerden haberdar olduğunu belirterek haksız davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, bilirkişi heyetinden kök ve ek rapor alınmış, alınan raporun hüküm kurmaya yeterli olmadığı gerekçesiyle ikinci kez oluşturulan yeni bilirkişi heyetinden alınan rapor doğrultusunda, davalının, dava dışı şirket ile ile imzaladığı üç ayrı genel kredi sözleşmesine davacının müteselsil kefil olduğu, borcun ödenmemesi nedeniyle hesabın kat edildiği, davacı ile 24/01/2013 tarihli “Mevduat Rehni Sözleşmesi” yapıldığı, tüm borçlular ile 05/04/2013 tarihli “Borç Tasfiye Sözleşmesinin” imzalandığı ve davacı ile yapılan Mevduat Rehni Sözleşmesinin 07/05/2013 tarihli sözleşme ile yenilendiği, asıl borçlu şirketin ve davacının da aralarında bulunduğu borçlularca borç tasfiye sözleşmesinin gereğinin yerine getirilmediği, ilk taksit olan 200.000,00 Tl yi geç ödedikleri gibi diğer taksitlerin de ödenmediği bundan sonra davalının ihtiyati haciz alarak icra takibine geçtiği, davalı bankanın ihtiyati haciz talebinde bulunduğu 26/06/2013 tarihi itibarıyla borç miktarının 1.035.493,33 TL olduğu, bu tutarın davacının kefalet limiti içerisinde kaldığı, davalı banka tarafından icra dosya borcuna mahsuben 14/02/2014 tarihinde davacının rehnedilen mevduat hesabından 1.247.081,00 TL tahsil edildiği, ihtiyati haciz tarihindeki borç ile tahsil edilen tutar arasındaki fark olan 211.587,67 TL’nin fazla tahsil edilen miktar olup, davacı tarafından istenebileceği, paranın tahsil edildiği tarih olan 14/02/2014 ile davaya esas icra takibinin yapıldığı tarih arasındaki süre için işlemiş faizin 31.112,08 TL olarak hesaplandığı, buna göre icra takip tarihi itibarıyla davacının toplam alacağının 242.699,75TL olduğu kabul edilerek, davanın kısmen kabulü ile davalının itirazının iptaline ve hüküm altına alınan tutarın % 20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkeme kararının yasaya uygun olmadığı, mevduat sözleşmesi kapsamında rehinli mevduatın tahsil edilebileceği en son tarih belirlendikten sonra bu tarih itibarıyla müvekkili banka alacağının belirlenmesi gerektiği, Davacının da dahil olduğu borçlularla 05/04/2013 tarihli Borç Tasfiye Sözleşmesi’nin yapıldığı, bu sözleşmeye göre ilk taksit olan 200.000,00 TL’nin ödenmesi gereken tarihin 25/04/2013 olmasına rağmen iki ay gecikmeli olarak 14/06/2013 tarihinde ödendiği gibi sonraki hiç bir taksitin de ödenmediği,07/05/2013 tarihli Mevduat Rehni Sözleşmesinin yapılma amacının, icra takibine geçilmeden banka alacağının tahsil edilmesi olduğu, bu durumda borç tasfiye sözleşmesinin hükümsüz hale geldiği tarih itibarıyla mevduat rehninden tahsilat yapılabileceği, bu tarihin de son ödemenin yapıldığı 14/06/2013 tarihinden 1 ay sonra 14/07/2013 tarihi olduğu dolayısıyla banka alacağının bu tarih itibarıyla belirlenmesi gerektiği, alacağın genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı ve faiz oranının da genel kredi sözleşmesi hükümlerine göre tespiti gerektiği, sözleşmede, temerrüt tarihinde banka tarafından TCMB’ye bildirilen faizin % 50 fazlasının temerrüt faizi olarak uygulanacağının kararlaştırıldığı, anılan tarihte bildirilen faizin yıllık % 60 olup, % 50 fazlasının % 90 oranına tekabül ettiği, bankanın bu oran üzerinden hesaplanacak faizi talep etme hakkının bulunduğu, dosyada mevcut raporlarda temerrüt faiz oranının %90 olduğu belirlendikten sonra dava ile ilgisi olmayan icra dosyasındaki yıllık % 48 ve % 22 oranında faiz uygulanarak alacağın tespit edildiği oysa yapılması gerekenin, sözleşmeye göre banka alacağının belirlenmesinden sonra yapılan tahsilata bakılması gerektiği, hükme esas alınan 17/08/2018 tarihli raporda ve diğer raporlarda da, aynı hatanın yapıldığı gibi bu raporda, borç tasfiye sözleşmesinde yıllık % 15 olarak belirlenen akdi faizin % 50 fazlası olan % 22.5 oranındaki faiz dikkate alınarak hesaplama yapıldığı, bu hesaplamanın genel kredi sözleşmesine aykırı olduğu, genel kredi sözleşmesine uygun olarak yıllık % 90 oranında faiz uygulanmak suretiyle hesap yapılması gerektiği, borç tasfiye sözleşmesindeki faiz oranının indirimli faiz olduğu, yine tasfiye sözleşmesinin 6.2 maddesinde, tasfiye sözleşmesinin genel kredi sözleşmesinin eki olduğu, bu sözleşmede hüküm bulunmayan hallerde genel kredi sözleşmesi hükümlerinin uygulanacağının kabul edildiği, bu durumda genel kredi sözleşmesindeki faiz oranının uygulanması gerektiğinin açık olduğu, davacının fazla tahsilat iddiasının, banka alacağının genel kredi sözleşmesine göre belirlenmesinden sonra tespitinin mümkün olduğu, mahkemece hükme esas alınan raporda, dava ile ilgisi olmayan icra dosyasındaki veriler ve borç tasfiye sözleşmesindeki faiz oranlarının dikkate alınmasının doğru olmadığı, dosyada mevcut 12/06/2017 tarihli ilk raporda, davacı ile birlikte dava dışı diğer borçlulara karşı yapılan icra takip dosyasında talep edilen % 48 ve %22 oranlarında faiz uygulanarak banka alacağının 1.094.960,48 TL olarak hesaplandığı ve bankanın fazla tahsilatının 158.997,69 TL olup, işlemiş faizi ile birlikte bu miktarın toplam 170.333,55 TL olarak belirlendiği, 06/12/2017 tarihli ek raporda ise, kök rapordaki aynı faiz oranları uygulanarak hesap yapıldığı ve banka alacağının 1.112.709,50 TL olarak belirlendiği, müvekkilinin 121.182,86 TL fazla tahsilatının olup, davacının bu miktarı faizi ile birlikte 155.170,62 TL olarak isteyebileceğinin açıklandığı, 17/08/2018 tarihli ikinci raporda da, 26/06/2013 olan ihtiyati haciz tarihi itibarıyla ve %22.5 oranında faiz uygulanarak banka alacağının 1.035.493,33 TL olarak hesaplandığı ve davacıdan 211.587,67 TL fazla tahsilat yapıldığı, işlemiş faizi ile birlikte toplam 242.699,75 TL davacı alacağı olduğu ifade edildiği, üç ayrı raporda üç ayrı hesaplama yapıldığı, mahkemece son alınan rapora göre karar verilmesi, raporlara karşı sadece davacının beyanlarının dikkate alınması, hesaplamada dava dosyası ile ilgisi olmayan İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasındaki faizin ve borç tasfiye sözleşmesindeki düzenlemelerin esas alınması nedeniyle hatalı karar verildiği, banka alacağının tespitinde faizin doğru bir şekilde uygulanarak hesaplama yapılması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesinde asıl borçlunun borcuna müteselsil kefil olarak verilen şahsi teminattan başka asıl borç için mevduat rehni ile teminat verilmesine ve banka tarafından alacağın rehnedilen mevduattan tahsil edilebilecek olmasına rağmen aleyhine ihtiyati haciz alınıp icra takibine geçilmesi nedeniyle fazladan ödenmek zorunda kalınan bedelin iadesi amacıyla yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK 355. maddesi uyarınca istinaf nedenleri ile sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. Davacının, davalı banka ile dava dışı şirket arasında akdedilen genel kredi sözleşmelerine müteselsil kefil olduğu, kredinin geri ödemesi yapılmadığından banka tarafından hesabın kat edilerek 13/12/2012 ve 22/01/2013 tarihli ihtarnamelerin keşide edildiği ve alacağın tahsili için 26/06/2013 tarihinde ihtiyati haciz isteminde bulunulduğu, 02/07/2013 tarihli ihtiyati haciz kararı ile birlikte davacı ile diğer borçlulara karşı İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasıyla 02/07/2013 tarihinde icra takibi yapıldığı, müteselsil kefil davacı ve dava dışı asıl borçlu hakkındaki takibin kesinleştiği, davacı dışındaki müteselsil kefil iki borçlunun itirazı üzerine banka tarafından İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1047 esas sayılı (Kapatılan 34. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/212 esas) dosyasında itirazın iptali davası açıldığı, dava açıldıktan sonra 14/02/2014 tarihinde banka alacağının rehinli mevduattan tahsil edilmesi nedeniyle mahkemece davanın konusu kalmadığına karar verildiği, kararın temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11/02/2016 tarihli ilamı ile; yargılama giderleri yönünden banka yararına bozulduğu, bu aşamadan sonra dosyada yapılan bir işlemin olmadığı ve davacı tarafından icra dosyasında fazla tahsilat yapıldığı iddiasıyla bankaya karşı 11/08/2015 tarihinde iş bu davaya dayanak icra takibinin yapıldığı ve davalı bankanın itiraz üzerine itirazın iptalini teminen eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. İİK 45. maddesine göre, rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflâsa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapabilir. Ancak rehinin tutarı borcu ödemeye yetmezse alacaklı kalan alacağını iflâs veya haciz yolu ile takip edebilir. Anılan hüküm, asıl borçlu ile ilgili olarak düzenlenmiş olup, alacağı rehinle temin edilen bir kimsenin “rehni veren” hakkında doğrudan doğruya genel haciz yolu ile takibe geçmesini önlemekte ve rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tâbi şahıslardan olsa bile, alacaklının yalnız rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabileceğini düzenlemektedir. Buna göre, İİK’nun 45. maddesi asıl borçlu için getirilmiş bir kural olup, müteselsil kefiller hakkında uygulanmaz. Rehin, müteselsil kefilin, kendi kefaletinin teminatı olarak verilmişse, müteselsil kefil asıl borçlu konumuna geleceğinden İİK. 45. maddesi artık müteselsil kefil hakkında da uygulama alanı bulacaktır. Ancak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 586/2 maddesine göre; alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz. Yalnız alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden hâkim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkordato mehli verilmesi hâllerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir. Bu düzenlemeye göre, borcun, alacak rehni veya teslime bağlı taşınır rehni ile teminat altına alınması halinde rehinle karşılanan alacağının tahsili taşınmaz rehninden (ipotek) farklı olarak için müteselsil kefile müracaat edemeyecektir. Somut olayda, davalı banka tarafından hesabın kat edildiği 22/01/2013 tarihinden sonra ancak ihtiyati haciz kararı alınmadan ve icra takibine geçilmeden önce 24/01/2013 tarihinde davacı ile banka arasında Mevduat Rehni Sözleşmesi akdedilmiş, 05/04/2013 tarihinde ise tüm borçlularla Borç Tasfiye Sözleşmesi imzalanmıştır. Davacı ile imzalanan Mevduat Rehni Sözleşmesi 07/05/2013 tarihinde yenilenmiştir. 05/04/2013 tarihli Borç Tasfiye Sözleşmesinin “borcun tespiti” başlıklı 3. maddesinde, sözleşmenin konusunun, dava dışı asıl borçlu şirketin genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandığı kredilerden kaynaklanan ve 22/01/2013 tarihli kat ihtarnamesine konu borç olduğu belirtilmiş, 5. maddesinde, sözleşme tarihi itibarıyla toplam borç olan 1.192.000,00 TL ‘nin yıllık % 15 oranında uygulanacak faizi ile birlikte 24 taksitte, ilk taksit miktarı 200.000 TL olarak 25/04/2013 tarihinde, geri kalan taksitlerin de takip eden aylarda gösterilen vade ve miktarda ödeneceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin 6. maddesinde ise, borçluların sözleşme süresince ve kapsamında öngörülen yükümlülüklerden herhangi birini yerine getirmemesi halinde herhangi bir ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın genel kredi sözleşmesi hükümlerinin uygulanarak borçların tüm faizleriyle muaccel hale geleceği ve bankanın yasal yollara müracaat edebileceği hükme bağlanmıştır. Davacı ile birlikte diğer borçluların 25/04/2013 tarihinde ödemeleri gereken ilk taksiti 14/06/2013 tarihinde gecikmeli ödedikleri gibi diğer taksitleri de ödemedikleri ihtilafsızdır. Bu durumda Borç Tasfiye Sözleşmesinin 6. maddesi gereğince, bankanın tüm alacağı muaccel hale gelmiş olmakla genel kredi sözleşmesi hükümlerine göre alacağın tahsili için yasal yollara müracaat hakkı da bulunmaktadır. Davacı, genel kredi sözleşmelerinde ve Borç Tasfiye Sözleşmesinde müteselsil kefildir. Bunun dışında banka ile Mevduat Rehin Sözleşmesi imzalamak suretiyle ile dava dışı asıl borçlu şirketin borcunun teminatı olarak banka nezdindeki mevduatını rehnettiği anlaşılmaktadır. Mevduat rehni asıl borçlunun borcunun teminatı olarak verilmiş olup, müteselsil kefaletinin teminatı değildir. İİK 45. maddesine göre, alacağın tahsilinde öncelikle rehne başvurulması zorunluluğu asıl borçlu için geçerlidir. Ne var ki mevduat rehninin niteliği itibarıyla teslime bağlı taşınır rehni olmasına göre yukarıda açıklandığı üzeri TBK 586/2 maddesi kapsamında, mevduat rehniyle karşılanan alacak yönünden müteselsil kefile başvurulamaz, alacaklı ancak rehni aşan tutar için müteselsil kefile müracaat edebilecektir. İstanbul … İcra Dairesinin … esasa sayılı dosyasında, davalı banka tarafından genel kredi sözleşmesi kapsamında Euro Taşıt Kredisinden kaynaklanan 759.308,75 Tl asıl, yıllık % 48 oranından işlemiş faiz ve fer’ileriyle birlikte 963.413,88 TL ve USD kredi hesaplarından dolayı 124.275,00 TL asıl ve yıllık % 22 oranı üzerinden işlemiş faiz ve gider vergisinden oluşan 136.794,68 TL ki toplam 1.100.208,56 TL alacağın tahsili için müteselsil kefil davacı ve dava dışı diğer müteselsil kefil ve asıl borçlu şirkete karşı 03/07/2013 tarihinde ilamsız icra takibi yapılmış, öncesinde 26/06/2013 tarihinde mahkemeye müraccatla 883.583,75 TL alacak için 02/07/2013 tarihli ihtiyati haciz kararı alınmıştır. 07/05/2013 tarihli Mevduat Rehin Sözleşmesine göre, rehnedilen tutar ise 975.000 TL ve 279.000 USD ‘dir. İhtiyati haciz tarihi itibarıyla banka alacağının mevduat rehin sözleşmesiyle karşılanan kısmı için müteselsil kefil olan davacı hakkında ihtiyati haciz isteminde bulunulamayacak olup, yine aynı şekilde icra takibi de yapılamayacaktır. Davacının iddiası, mevduat rehni ihtiyati haciz talep tarihi itibarıyla borcu karşıladığı halde rehne başvurulmadan doğrudan icra takibine geçilmesi nedeniyle fazladan işlemiş faiz ve icra masraflarının eklenmek suretiyle haksız ve fazla tahsilat yapıldığına yönelik olup, davaya esas icra takibi de, davalı banka tarafından, davacı ile birlikte dava dışı asıl borçlu ve müteselsil kefillere karşı genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağını tahsili için İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasına konu borç nedeniyle mevduat rehin sözleşmesinden fazladan yapıldığı iddia edilen tahsilatın iadesi amacıyla yapılmıştır. Davacı ile davalı banka arasında akdedilen 07/05/2013 tarihli Mevduat Rehni Sözleşmesi içeriğinden; dava dışı asıl borçluya kullandırılan tüm kredilerin teminatını teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Borç Tasfiye Sözleşmesinde belirtilen ödeme planındaki ilk taksitin gecikmeli ödenmesi, sonraki taksitlerin ödenmemesi nedeniyle davalı alacaklı bankanın genel kredi sözleşmesi hükümlerine göre yasal yollara müracaat hakkı olmakla birlikte 07/05/2013 tarihli mevduat rehin sözleşmesi kapsamında davacının hesabında mevduat bulunması ve banka alacağını karşılaması halinde TBK 586/2 maddesine göre mevduat rehinine başvurmadan müteselsil kefil olan davacıya karşı ihtiyati haciz başvurusunda bulunarak icra takibi yapılması yasaya aykırı olduğundan, alacaklı bankanın ihtiyati haciz başvurusunda bulunduğu 26/06/2013 tarihi itibarıyla genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan mevcut alacağının mevduat rehni ile karşılanıp karşılanmadığının tespiti gerekmektedir. Mahkemece mevduat rehninden yapılan tahsilatın fazla olup olmadığının belirlenmesi için iki ayrı rapor ve ilk rapora ek rapor alınmış ve 17/08/2018 tarihli ikinci rapora itibar edilerek hüküm kurulmuştur. Benimsenen ikinci bilirkişi raporunda, taraflar arasındaki borç tasfiye sözleşmesinde yer alan ödeme planınındaki taksit tutarları ve bu sözleşmede yer alan akdi faiz olan yıllık % 15 oranının % 50 fazlası olan yıllık %22.5 oranında faiz oranı esas alınarak ihtiyati haciz başvurusunda bulunulduğu tarih itibarıyla bankanın alacaklı olduğu miktar belirlenmiş ve mevduat rehninden yapılan tahsilat ile banka alacağı arasındaki fark olan 211.587,67 TL ‘nin, tahsilat tarihi olan 11/02/2014 ile davacı tarafından icra takibinin yapıldığı 11/08/2015 tarihine kadar işlemiş reeskont faizi olan 31.112,08 TL ile birlikte davalıdan istenebileceği açıklanmıştır. Taraflar arasında imzalanan Borç Tasfiye Sözleşmesindeki ödeme planına uyulmaması ve bu surette sözleşmenin ihlal edilmesi nedeniyle yine aynı sözleşmenin 6.maddesi uyarınca artık davalı bankanın alacağını genel kredi sözleşmesi hükümlerine göre isteyebilecek olmasına göre, banka alacağının tespitinde genel kredi sözleşmesindeki akdi ve temerrüt faiz oranlarının esas alınması gerekir. Ancak taraflar arasındaki borç tasfiye sözleşmesi, 22/01/2013 tarihli kat ihtarına konu borcun tasfiyesine yönelik olduğu gibi İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasında da 22/01/2013 tarihli kat ihtarına konu Dövize Endeksli USD ve Euro Taşıt Kredisinden kaynaklanan alacağın tahsili istenmiştir. Anılan icra takibinde, genel kredi sözleşmesine göre belirlenen yıllık % 90 oranından daha az oran üzerinden faiz isteminde bulunulduğu görülmektedir. Nitekim takip konusu USD endeksli krediler için kat ihtarı tarihi 22/01/2013’ten, 02/07/2013 tarihleri arasında ve takip tarihi olan 03/07/2013 ve sonrasında yıllık %48, Euro Dövize Endeksli Taşıt kredisi için ise yıllık % 22 oranında temerrüt faizi talep edilmiştir. Bu durumda banka alacağının tespitinde, takip konusu krediler yönünden 22/01/2013 tarihine kadar genel kredi sözleşmesindeki faiz oranları, bu tarihten sonra ise taleple bağlılık ilkesi gereğince, icra takibinde istenen faiz oranlarının uygulanması gerekir. Başka bir anlatımla davalı bankanın ihtiyati haciz isteminde bulunduğu 26/06/2013 tarihi itibarıyla alacağı tespit edilirken, 22/01/2013 tarihine kadar genel kredi sözleşmesine göre belirlenen akdi ve temerrüt faiz oranlarının uygulanması gerekmekte olup, sadece takip konusu yapılan krediler bakımından 22/01/2013 tarihine kadar genel kredi sözleşmesindeki faiz oranları, bu tarihten sonra ise icra takibinde talep ettiği faiz oranlarını aşmayacak şekilde faiz uygulaması yapılmak suretiyle hesaplama yapılması gerekirken mahkemece, banka alacağının tespitinde borç tasfiye sözleşmesindeki miktar ve bu sözleşmedeki yıllık % 15 olarak belirlenen faizin % 50 fazlası olan % 22.5 oranında faiz uygulanmak suretiyle hesaplama içerin ikinci rapora itibar edilerek karar verilmesi doğru görülmemiştir. Diğer yandan bankanın ihtiyati haciz başvurusunda bulunduğu 26/06/2013 tarihi itibarıyla, davacının rehinli mevduat hesabında bulunan paranın miktarı ile bu miktarın borcu karşılayıp karşılamadığı yönünde banka kayıtlarında bir araştırma yapılmamış olması da eksik inceleme olarak değerlendirilmiştir. O halde yapılan açıklamalar ışığında; öncelikle ihtiyati haciz başvuru tarihi itibarıyla banka alacağının tespit edilip, aynı tarihte davacının rehinli mevduat hesabında bulunan rehne konu paranın borcu karşılayıp karşılamadığı banka kayıtlarından araştırılıp, hesapta bulunan paranın borcu karşılar miktarda olması halinde, mevduat rehin sözleşmesi kapsamında yapılan tahsilatın banka alacağına nazaran fazla olup olmadığının tespit edilip hüküm altına alınması, hesapta para bulunmadığı veya mevcut olanın borcu karşılamadığının anlaşılması durumunda ise; rehin aşan tutar için bankanın müteselsil kefil olan davacı hakkında ihtiyati haciz isteminde bulunarak icra takibine geçmesinde yasaya aykırılık olmadığı gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmadığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yapılan açıklamalar doğrultusunda yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Davalı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, 3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 09/09/2021