Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/372 E. 2021/776 K. 21.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/372
KARAR NO: 2021/776
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/06/2018
NUMARASI: 2016/588 Esas – 2018/670 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/06/2021
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkili banka ile dava dışı asıl borçlu … arasında akdedilen genel kredi sözleşmesinde, davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla yer aldığını, bu kredi sözleşmesinden doğan borcun ödenmediğinden hesabın kat edilerek, noter ihtarnamesi ile borçlulara keşide edildiğini, ihtarnameye rağmen borcun ödenmediğini, alacağın tahsili için girişilen icra takibinin davalının itirazı sonucu durduğunu ileri sürerek itiazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, eş muvafakati evrakı üzerindeki imzanın müvekkilin eşi …’in imzası ile örtüşmediğini, TBK m.584 kapsamında eş muvafakatı bulunmadığından kefaletin geçersiz olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, dava dışı … ile davalı banka arasında akdedilen genel kredi sözleşmesine davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imza attığı, davacı tarafça kredi borcunun ödenmemesi nedeniyle hesabın kat edilerek asıl borçlu … ile davalı aleyhine ilamsız takip başlatıldığı, davalının takibe itiraz ettiği, eş rızası belgesi altındaki imzanın eşinin eli ürünü olmadığını savunduğu, imza incelemesi neticesinde, eş rızası belgesi altındaki imzanın davalının eşinin eli ürünü olmadığının anlaşıldığı, TBK’nun 584/1 fıkrası ile yazılı eş rızası olmaksızın yapılan kefalet sözleşmelerinin geçersiz olduğunun hüküm altında alındığı, bu haliyle davalı ile akdedilen kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğu ve davalının takibe itirazının haklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; dava dışı kredi borçlusu … tarafından kullanılmış görünen kredi, gerçekte davalı … tarafından kullanıldığını, krediden menfaat sağlayan davalının eş muvafakat imzasına yönelik itirazı iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını, kefaletin geçerliliği için şekil şartlarının var olup olmadığından önce, davalının iyi niyetli olup olmadığına bakılıp, kefaletin geçersizliğine dair somut olayın özelliği gereği hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olan ve iyi niyetle bağdaşmayan itirazın dikkate alınmaması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıdaki gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355 maddesi uyarınca, davacı tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut olayda, davacı banka ile dava dışı asıl borçlu … arasında akdedilen 03.04.2013 tarihli genel kredi sözleşmesinde, davalı …’in müşterek borçlu müteselsil kefil olarak yer aldığı, davaya konu kredi sözleşmesindeki eş muvafakatnamesindeki imzanın eşi …’e ait olmadığı dosyada alınan grafoloji raporu ile sabit olup, uyuşmazlık kredinin kefili olan davalının sonradan eş muvafakatnamesindeki imza inkarını ve dolayısıyla kefaletin geçersizliğini ileri sürmesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı noktasında toplanmaktadır. 6098 sayılı TBK.’nun 583. maddesinde; “kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır” TBK’ nun Eşin Rızası başlıklı 584 .maddesinde“ Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” hükümleri düzenlenmiştir. Kefalet sözleşmesi alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir. Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Diğer sözleşmeler gibi kefil ile alacaklının karşılıklı ve birbirine uygun iradelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. Kefalet sözleşmesinde (belirli şartlarda) eşin rızasının aranmasının sebebi ne kanun metninde ve ne de gerekçede belirtilmemiş, düzenleme yapılırken kaynak İsviçre Borçlar Kanunu’nun 494’üncü maddesinin göz önünde tutulduğu ifade edilmiştir. Türk Borçlar Kanunu’nun eş rızasının kişisel güvence verilmesine ilişkin başka adlar altında yapılan diğer sözleşmelerde de aranacağına ilişkin 603’üncü maddesi ile bu maddenin gerekçesinde de bir açıklığa yer verilmemiştir. Fakat bu düzenlemenin amacının aile birliğinin korunması olduğu anlaşılmaktadır. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41’inci maddesinde, ailenin, Türk toplumunun temeli olduğu ve eşler arasında eşitliğe dayandığı belirtildikten sonra ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile plânlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak ve teşkilatı kurmak konusunda Devlete görev verilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğünden önce insanların aile bütçesini değerlendirmeden ve hatta aile fertlerine haber vermeden, çok defa asıl borçlunun borcu ödeyeceği yönündeki samimi niyetlerle kefil oldukları, kefalet sözleşmesinden doğan sorumluluk nedeniyle ailelerinin temel yaşama ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak duruma geldikleri ve bunun sonucu olarak ailelerin dağıldığı, hatta intiharla sonuçlanan vakalara rastlandığı sosyolojik bir gerçeklik olarak kendisini göstermiştir. Kefalet sözleşmesinde eş rızasının aranmasının temel hareket noktalarından birinin bu olduğu kabul edilmelidir (İBK, 2017/4 E-2018/5 K. 20/04/2018 tarihli). Hal böyle olunca, eşin rızası, sözleşmenin kurulmasından önce yada en geç kurulması anında verilmiş olması geçerlilik şartıdır. Şekle ilişkin hüküm emredici kural olarak düzenlenmiş olup, kamu düzenine ilişkindir. Dolayısıyla, davacı bankanın istinafına dayanak yaptığı dürüstlük kuralı geçersiz bir sözleşmeyi geçerli bir hale getirmez. Eşin rızasının aranmasının temelinde yatan amaç eşin ve ailenin korunmasıdır. Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesince, ilamda yazılı gerekçelerle davanın reddine dair kararı yerindedir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin, istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve karar harcının Hazineye irad kaydına, 3-İstinaf yoluna başvuran davacı vekili tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)- a maddesi uyarınca Kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.