Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/352 E. 2021/780 K. 21.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/352
KARAR NO: 2021/780
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/11/2018
NUMARASI: 2016/1021 Esas – 2018/1035 Karar
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/06/2021
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, davalının müvekkili şirkette “Satış Planlama Yöneticisi” olarak çalışmakta iken, istifa ederek 25.07.2016 tarihi itibariyle isten ayrıldığını, iş ilişkisinin sonlanmasından sonra ise davalının, iş sözleşmesindeki rekabet yasağına ilişkin hükme ve Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağını düzenleyen maddelerine aykırı olarak müvekkili şirket ile aynı faaliyet sahasında çalışan, rekabet halinde olan … A.Ş. ana bayii olan “… Ltd. Şti” işyerinde SGK’lı olarak işe başladığını, müvekkili şirkette yönetici olarak çalışırken görevi gereği edindiği ticari sır kapsamındaki bilgileri de kullanarak müvekkili şirketin iş yaptığı firmalara teklif sunduğunu, rekabet yasağına aykırı bu davranış dolayısıyla sözleşme ile kararlaştırılan davalının “son ücretinin 12 aylığı tutarında cezanın” yanısıra müvekkili şirketin iş hacmi dikkate alındığında davalının rekabet yasağını ihlal eden davranışları ile müvekkil şirketin uğradığı zararın veya zarar tehlikesinin sözleşme ile kararlaştırılan 12 aylık ücretten yüksek olduğunun açık olduğundan müvekkilinin uğradığı zararın bu kısmı aşan kısmından da davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek iş sözleşmesindeki cezai şart olan 12 aylık ücreti olan 77.680-TL’nin şimdilik fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 5.000-TL’nin ve davalının rekabet yasağına aykırı davranışı nedeniyle aşkın zarar tam olarak bilenemediğinden belirsiz alacak olarak, dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte şimdilik 5.000-TL tazminatın davalıdan tahsiline, davalının rekabet yasağına aykırı davranışlarının sona erdirilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacının işyerini İstanbul/Levent’den müvekkilinin ev adresinden çok uzağa ve İstanbul/Tuzla’ya taşıma kararı aldığını, müvekkilinin bu gereklilik nedeniyle istifa ettiğini, müvekkilinin sanki davacı şirketin çok önemli ticari sırlarını bilen üst düzey bir yönetici gibi takdim edildiğini, bunun doğru olmadığını, önemli ticari sırlardan olan, “şirketin uzun dönem stratejileri” gibi bu kabil ticari sırlara müvekkilinin sahip olmadığını ve pozisyonu itibariyle sahip olmasının da imkansız olduğunu, keza müvekkilinin davacı şirketin ticari sıralarını kullanmasının asla söz konusu olmadığını, hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan cezai şartın geçersiz olduğunu, davacının delil olarak dayandığı e-postada adı …’ye geçen müvekkilinin e-posta göndermediğini, müvekkilinin pazarda bulunan ve herkesçe bilinen müşteriler içinde yer alan bu kişiye sosyal medya yoluyla ulaştığını, davacının ticari sırlarını kullanması gibi bir durumun olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasındaki iş sözleşmesi 818 sayılı BK döneminde akdedilmiş ise de 6101 sayılı Kanunun 1.ve 3. maddeleri gözetildiğinde, iş akdinin sona erdiği ve davalı açısından rekabet yasağının başladığı tarih itibariyle uyuşmazlıkta 6098 sayılı TBK 445. maddesinin uygulanmasının gerektiği, taraflar arasındaki iş sözleşmesinde yer olan rekabet yasağı düzenlenmesinde coğrafi alana yönelik kısıtlama belirtilmiş ise de TBK’nin 445/2 maddesinde mahkemece aşırı nitelikteki rekabet yasağı hükümlerinin kapsamı veya süresi bakımından, hakimin aşırı nitelikteki rekabet yasağını bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirerek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle sınırlandırabileceği, ayrıca BK’nın 19. maddesi uyarınca, bir sözleşmenin konusu, kanunun gösterdiği sınır içinde serbestçe kararlaştırılabilir hükmü gereğince sözleşme serbestisi olarak tanımlanan bu ilkenin bir takım sınırları olduğu, nitekim BK’nın 19 ve 20. maddelerinde (6098 s.k. TBK’nın 26 ve 27.madde) getirilen sınırlara göre, sözleşmenin konusu, emredici kurallara, kamu düzenine, şahsiyet haklarına, ahlaka aykırı olmamalı ve imkansız bulunmaması gerektiği, BK’nın 349. maddesi ve TBK ‘nın 445. maddesinde ise, rekabet yasağının işçinin iktisadi geleceğini tehlikeye düşürmemesi için süre, yer ve iş türü bakımından duruma güre sınırlandırılması gerektiği ifade edildiği, buna göre süre, yer ve işin türü bakımından sınırlandırılmış olmadıkça rekabet yasağı geçerli olmayacağı, anılı kanuni düzenlemeler ışığında, haksız rekabet sözleşmesinin sınırlama dahilinde olmadığı davalı yönünden katlanılması güç bir süre ile iş yapma yasağı getirildiği, nitekim Anayasa’nın 48. maddesi uyarınca herkes çalışma hürriyetine sahip olup uyuşmazlığa uygulanması gereken kanuni düzenlemeler karşısında davalının sözleşmenin sona ermesinden sonra 1 yıl süre ile aynı alanda faaliyet gösteren bir başka şirkette hiçbir görevde çalışamaması bir rekabet etmeme koşulu değil, kelepçeleme sözleşmesi niteliğinde olup, davalının ekonomik özgürlüğünü kısıtlayan bir hüküm niteliğinde görüldüğü, bu süre ve genel ifadelerle tanınan iş yapmama yasağının bu nedenlerle hukuka aykırı olduğu kanaatine varıldığı, dolayısıyla bu düzenlemeye dayalı cezai şart koşulunun da geçersiz olduğu, ayrıca davalının davacı firmada çalışırken edindiği ticari sır niteliğindeki bilgileri ne şekilde kullandığı ve davacı şirketin bu yolla ne tür bir zarara uğradığı iddia ve ispat edilmeksizin, sadece davalının vakıf olduğu ticari sır niteliğindeki bilgilerden dolayı davacının zarar görebileceği varsayımına dayalı olarak da cezai şarta hükmedilmesinin hakkaniyete aykırı olacağı, nitekim bilirkişi tespitleri, davacı şirket çalışanlarının somut delillerle desteklenmediği için soyut kalan beyanları ve dosya içerisindeki delillerle davalının işten ayrılması sonrası davacının zarar uğradığına ve haksız rekabet yaratacak bilgi ya da sırların nakline imkan tanıdığına yönelik iddiaların da ispata muhtaç kaldığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili tarafından bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf sebeplerinde özetle; rekabet sözleşmesinin çok geniş br coğrafi alanı kapsadığından ve kelepçeleme sözleşmesi olduğundan bahisle geçersiz olduğunun kabulünün doğru olduğunu, davalının müvekkili firmada edindiği ticari sır niteliğindeki bilgileri kullandığını, dosyaya sunulan e-posta içeriği ve dinlenen tanık beyanları da bunun ispatı olduğunu, müvekkilinin uğradığı zarar sabit olup, kaldı ki kanunda aranan zarar verme ihtimali somut olayda gerçekleştiğinden zararın meydana geldiğinin ispatının aranamayacağını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, işçinin rekabet etme yasağını ihlal etmesi nedeniyle rekabet yasağı kaydına bağlanan cezai şartın ve bunu aşan zararın tazmini istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, bu karara karş davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 01.06.2012 tarihli olup 818 sayılı BK yürürlükteyken imzalanmıştır. Ancak, davalı, 25.07.2016 tarihinde yani 6098 sayılı TBK yürürlüğe girdikten sonra hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır”. Yine aynı Kanun’un 4.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır”. Taraflar arasında 818 sayılı BK yürürlükte olduğu dönemde akdedilen hizmet sözleşmesinde; işçinin, işten ayrıldığı takdirde bir yıl süreyle rekabet etmeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin bu hükmü, davalının işten ayrıldığı 2016 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu durumda, 6101 sayılı Yasa’nın 4.maddesindeki düzenleme dikkate alınarak dava konusu rekabet yasağı ve ceazi şarta ilişkin sözleşme hükmü konusunda Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanmalıdır (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/6975 E.- 2016/2969 K.sayılı, 16.03.2016 tarihli emsal kararı). Taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 1.5 maddesinin 3. bendinde “Personel iş sözleşmesinin sona ermesini izleyen 1 yıllık süre içerisinde topluluk şirketlerinin faaliyet gösterdiği coğrafi bölgelerde; işverenin faaliyet sahasında çalışan herhangi bir şirkette görev almamayı, aksi halde son ücretinin 12 aylığı tutarında ceza ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” denilmiştir. Olaya uygulanması gereken TBK.’nın 445/1.maddesi uyarınca, “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğine hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde, yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz”. Aynı maddenin 2.fıkrasına göre ise “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve iş verenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir”. Rekabet yasağı içeren sözleşmenin 818 sayılı BK döneminde imzalanmış olması nedeniyle, BK.’nın 19/2.maddesi uyarınca sözleşmenin mutlak butlanla batıl olduğundan da söz edilemez. 818 sayılı BK.’nın 349.maddesinde ve TBK.’nın 445.maddesinde düzenlenen geçersizlik hali özel norm niteliğinde olup kesin hükümsüzlük olarak değerlendirilemez. Hakimin müdahalesi ile giderilebilecek bir hükümsüzlük hali olduğunun kabulü gerekir (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı). Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 444/1. maddesinde, fiil ehliyetine sahip olan işçinin, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebileceği, aynı maddenin 444/2. maddesinde ise, rekabet yasağı kaydının, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerli olacağı düzenlenmiştir. Buna göre rekabet yasağı kaydının geçerliliği için zararın gerçekleşmesi şart olmayıp, işçinin edindiği bilgilerin iş verenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikte olması yeterlidir. Her ne kadar mahkemece, taraflar arasında imzalanan sözleşmelerde yer alan cezai şartın hükümsüz olduğu kabul edilmiş ise de az yukarıda açıklandığı üzere, TBK’nın 445/1 ve 2. maddesi hükmü nazara alındığında hakime, rekabet yasağı sözleşmesindeki aşırı hükümlere karşı sözleşmeyi ayakta tutacak önlemleri alma ve sözleşmeye müdahele etme imkanı tanınmış olup, somut uyuşmalıkta rekabet yasağı konusunda tarafların iradeleri birleştiğinden anılan sözleşmede kesin hükümsüzlük-butlan hali bulunmayıp hakimin müdahalesi ile giderilebilecek hükümsüzlük hali bulunduğundan TBK’nın 445/2. maddesi hükmüne göre bir değerlendirme yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Somut olayda, davalının davacı şirket bünyesinde, satış temsilcisi sıfatı ile çalışmaya başladığı, akabinde “Satış Planlama Yöneticiliği” görevine terfi ettiği ve bu görevdeyken 25/07/2016 tarihinde kendi iradesiyle iş akdini feshederek işten ayrıldığı, Ağustos 2016 tarihi itibariyle dava dışı … Ltd.Şti’nde çalışmaya başladığı dosya kapsamından sabit ise de, davalının çalışmaya başladığı şirketin fiili olarak faaliyet alanı, davacının rakibi olup olmadığı, nerede faaliyet gösterdiği ve davalının davacı bünyesinde iken yaptığı işi bu şirkette yapıp yapmadığı hususlarında dosyada herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmadığı gibi, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, rekabet sözleşmesinin hukuken geçersiz olduğu mütalaa edilerek davadaki talepler bakımından herhangi bir değerlendirme içermemektedir. Öte yandan, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde, rekabet sözleşmesinin geçersiz olduğu gerekçe yapıldıktan sonra, terditli ve birden fazla esasa ilişkin gerekçeler daha yazılarak, sonuçta davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Anayasanın 141,III hükmüne göre, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” HMK’nın 297. maddesinde de mahkeme kararlarında bulunması gereken öğeler açıklanmıştır. Gerekçe, kararının denetiminin yapılabilmesi ve tarafların kararın doğruluğu veya yanlışlığı konusunda fikir sahibi olmasını sağlayarak kanun yollarına başvurma konusundaki tutumlarının belirlenebilmesi açısından önemli bir işlev görür. Bu anayasal ve yasal zorunluluklara rağmen, yukarıda belirtildiği üzere, birden fazla ve terditli gerekçe yazılmak suretiyle, sonuç olarak davanın reddi yönünde kurulan hükmün, istinaf incelemesine ve denetime elverişli bir hüküm olduğundan söz edilemez. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının HMK.’nun 353(1)a-6. maddesi gereği KALDIRILMASINA; 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-Davacı vekilince yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, 4-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile, HMK.’nın 362(1)-g maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi.