Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/34 E. 2020/156 K. 15.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/34
KARAR NO : 2020/156
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/03/2018
NUMARASI : 2017/339 Esas – 2018/405 Karar
DAVA: Genel Kurul Kararı Butlanı/İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/10/2020
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesini özetle; davalı şirkette pay sahibi olup, şirketin 17/03/2017 tarihli olağanüstü genel kurulunda 6 nolu gündem maddesiyle esas sözleşme değişikliği yapıldığı ve esas sözleşmenin tasarruf hakları başlıklı 6.maddesinin, şirketin 3.kişiler lehine ipotek veya rehin tesis edebileceği şeklinde genişletildiği, bu durumun sermayenin korunması ilkesine aykırı olup ,şirketin zararına neden olacağı belirtilerek TTK 447.maddesi uyarınca mutlak butlanla batıl olduğunun tespitine, olmadığı takdirde müvekkilinin genel kurula katılıp red oyu kullanarak karara muhalefetini de tutanağa geçirtmiş olması ve kararın iyiniyet kurallarına da aykırı olması dikkate alınarak kararın TTK 445.maddesi uyarınca iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu genel kurul kararının sermayenin korunması ilkesine aykırı olmadığı gibi iptal koşullarının da bulunmadığı, kararın şirketin tasarruf yetkisini ilişkin olması ve icrası sırasında şirket yetkililerinin zarar doğurucu eylemde bulunmaları halinde sorumluluklarının sözkonusu olup, bu hususun yasada yer aldığını, ortada hiçbir somut veri olmadığı halde ana sözleşme değişikliğinin şirketin zarara uğratma ihtimali olduğu ileri sürülerek kararın batıl olduğu veya iptali gerektiği yönündeki iddiayı içeren bu davanın haksız olup reddi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, TTK 125. Maddesine göre şirketin tasarruf yetkisi düzenlenmiş olup, bu hakkın kısıtlanamayacağı zira anılan maddede TMK nın 48.maddesine atıf yapıldığı ve 48.maddede de, tüzel kişilerin hak ehliyetinin düzenlendiği, TTK 125.maddesine göre, şirketlerin hak ehliyetinin işletme konusu ile sınırlı olmadığı, 6103 sayılı TTK nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 15.maddesiyle , şirketin hak ehliyetinin, şirket sözleşmesinde veya esas sözleşmede yazılı işletme konusu ile sınırlı olduğunu belirten hükümlerin bulunması halinde bu hükümlerin 6102 sayılı TTK nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yazılmamış sayılacağının hükme bağlandığı, genel kurulda alınan kararın, bu düzenlemeye uygun olduğu gibi esas sözleme değişikliği yapılmamış olması halinde dahi anılan madde uyarınca ana sözleşmenin eski halinin hak ehliyetindeki sınırlama nedeniyle geçersiz olacağı, 3.kişilerin kullandıkları krediler için şirketin teminat vermesinin işletme mevzuunda olduğuna işaret eden yargıtay kararları bulunduğu, sermayenin korunması ilkesine aykırı bir durumun olmadığı ve dava konusu kararın batıl olmadığı gibi iptalinin de gerekmediği açıklanarak davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu kararın TTK 447/c maddesine göre batıl olduğu zira anılan maddede, anonim şirketlerin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararların batıl olduğunun belirtildiği ana sözleşme değişikliği ile 3.kişiler lehine böylesi bir yetkinin tanınmasının şirketin menfaatine olmayıp aksine zararına olduğu, bu nedenle sermayenin korunması ilkesine aykırı bir karar niteliğinde bulunduğu,TTK 445. maddesindeki iptal koşullarından olan kararın iyiniyet kurallarına aykırılık unsurunun gerçekleştiği ayrıca iptal davası açılması için gerekli tüm diğer koşullarında yerine getirildiği belirtilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve talebi gibi kararın batıl olduğunun tespitine olmadığı takdirde iptaline ve kararın icrasının tedbiren durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Dava genel kurul kararının mutlak butlanla batıl olduğunun tespiti olmadığı takdirde iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince dava reddedilmiş, bu karar, davacı vekilince istinaf edilmiştir.İstinaf incelemesi HMK 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf nedenleri ile bağlı kalınarak bunun dışında kamu düzenine aykırılık yönünden re’sen yapılmıştır. Davalı şirketin 17/03/2017 tarihli olağanüstü genel kurulunda şirketin tasarruf hakkına ilişkin 6.maddesi değiştirilmiştir. Bu haliyle kararın TTK esas sözleşme değişikliği yapan bir karar niteliğinde olduğu tartışmasızdır. Esas sözleşmenin eski 6. maddesi, ” şirket mevzuu ile ilgili gayrimenkuller alır, satar, kiralar. Şirket alacaklarına teminat olarak ipotek alabilir ve ipoteği başkasına devredebilir. Taahhütlerinin icrasını sağlamak için ipotek verebilir.”” şeklindeyken, dava konusu genel kurulda 6. madde, ” şirket mevzuu ile ilgili gayrimenkuller alır, satar, kiralar. Şirket alacaklarına teminat olarak ipotek alabilir ve ipoteği başkasına devredebilir. Taahhütlerinin icrasını sağlamak için ipotek verebilir.Gerek kendisi , gerekse de 3.gerçek ve /veya tüzel kişiler lehine olmak üzere gerek kendisi gerekse de 3.gerçek ve /veya tüzel kişilerin kullandıkları ve/ veya kullanacakları kredilerin ve/ veya doğmuş ve ve/ veya doğacak borçlarının teminatını teşkil etmek üzere şirket adına kayıtlı taşınmazları ipotek olarak verebilir, rehin ile sınırlandırabilir, serbest dereceden istifade hakkı tanıyabilir.” şeklinde değiştirildiği görülmektedir.Davacı taraf, yukarıda içeriği belirtilen şirketin tasarruf hakkına ilişkin esas sözleşme değişikliğinin TTK 447/1-c bendi gereği şirketin sermayesinin korunması hükümlerine aykırı olup batıl olduğunu ileri sürmektedir.6102 sayılı TTK 447.maddesinde, Genel kurulun, özellikle; a) pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran,b) Pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran, c) Anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan, kararlarının batıl olduğu belirtilmiştir. Davacının iddiası ve istinaf nedenine göre, anonim şirketlerde sermayesinin korunması ilkesi ve buna ilişkin hükümlerin neler olduğuna bakılması gerekir.Sermayenin korunması ilkesi, şirketin kuruluş safhası için öngörülen asgari sermaye şartını karşılaması, kuruluşta ve sermaye artırımında pay sahiplerince taahhüt edilen katılma paylarının tam ve gerçeğe uygun değeriyle şirkete getirilmesi, pay sahiplerine yapılabilecek dağıtımın esas sermayeyle kanunen bağlı yedek akçelerin toplamının özkaynak olarak korunması esasına dayanan kurallara bağlanması ve esas sermayenin kısmen veya tamamen kaybı halinde alınması gereken kurallar bütünüdür.6102 sayılı TTK da sermayenin korunması ilkesine göre düzenlemeler yapılmıştır. Anonim şirketler yönünden getirilen düzenleme kuruluş öncesi ve kuruluş sonrası olarak olarak ele alınabilir. Ancak iş bu dava konusuna göre bakımından şirketin kurulmasından sonraki aşamadaki hükümlere değinilmesi gerekli ve yeterlidir. Bunlar TTK 358.maddesindeki pay sahiplerinin şirkete borçlanma yasağı, sermayenin belli oranda karşılıksız kalması halinde yapılması gerekeni tanımlayan TTK 376.maddesi, yönetim kurulu üyelerinin şirkete borçlanma yasağına ilişkin 395. Maddesi ,sermaye arttırımına ilişkin hükümlerden olan 456. Ve TTK 456 ila 474. maddelerindeki sermaye azaltılmasına yönelik düzenleme, TTK 480 maddesinde belirtilen pay sahiplerinin istisnalar saklı kalmak kaydıyla şirkete verdikleri payı isteyememeleri, bedelleri ödenmemiş paylar için hamiline yazılı pay çıkarılamayacağına ilişkin maddeler veya pay devrinde bazı hallerde şirketin onayının aranması, kar payı dağıtımına ilişkin maddeler olarak sayılabilir. İlk derece mahkemesince benimsenen bilirkişi raporunda ifade edildiği üzere, sermayenin korunması ilkesinin, sermayenin dokunulmazlığı veya kullanılamayacağı anlamına geldiği kabul edilemez. Aksi takdirde sermaye şirketlerinin ekonomik amacının ortadan kaldırıldığı sonucu ortaya çıkacaktır. Buradaki amaç şirket sermayesinin, şirketin hizmetinde bulunması ve serbestçe tasarruf imkanının tanınması olduğudur. Yukarıda içeriği özetlenen hükümlerin tamamı bu nedenle getirilmiştir. Somut olayda, şirketin esas sözleşmesinde yapılan değişiklikle şirketin veya 3. kişilerin kullandıkları kredilerin teminatı olarak ipotek tesis edilebileceği veya taşınır rehni kurulabileceği belirtilmiştir. Esasında şirketin amaç ve konusuna bakıldığında ve TTK 125.maddesi birlikte ele alındığında bu durum faaliyetinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Mülga 6762 sayılı TTK nın 137.maddesinde, ticaret şirketlerinin tüzel kişilik olup, şirketin esas sözleşmesinde yazılı işletme mevzuunun çevresi içinde kalmak şartıyla tüm hak ve borçları iltizam edebilirler şeklindeki düzenleme bulunmaktayken yeni 6102 sayılı TTK 125. maddesinde eski hükümdeki, ana sözleşmede yazılı işletme mevzu içinde saklı kalmak kaydıyla ifadesinin yer almadığı görülmektedir. 6102 sayılı TTK 125.maddesinde, ticaret şirketlerinin tüzel kişiliğe sahip olup, TMK 48.maddesindeki tüm haklardan yararlanabilecekleri ve borçları üstlenebilecekleri belirtilmiş olup, şirketin ana sözleşmesinde yazılı işletme konularına bağlı olması işletme konusu dışında yaptığı işlemlerin şirketi bağlamayacağı ( ultra vires ) ilkesinden vazgeçilmiştir. Buna göre ticaret şirketlerinin kanuni istisnalar saklı kalmak kaydıyla hak ehliyetlerinin sınırlandırılamayacağı açıktır. 6102 sayılı TTK nın Yürürlüğü ve Uygulanması Hakkındaki Kanununun 15.maddesinde de , ana sözleşmede eski TTK 137. Maddesinde belirtildiği üzere şirketin ana sözleşmede yazılı faaliyet konusu dışında hak ehliyetinin bulunmadığına ilişkin hükümlerin 6102 sayılı TTK nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geçersiz olacağı belirtilmiştir. Davalı şirketin değişiklik yapılmadan önceki ana sözleşmesinde sadece kendi alacakları için ipotek tesis edebileceği belirtilmişken dava konusu genel kurulda alınan kararla 3.kişilerin borcu için de ipotek tesis edilebileceğinin hükme bağlanmasının TTK 125.maddesi ve 6103 sayılı yasanın 15.maddesi karşısında neticeye bir etkisinin olmadığı, genel kurulda bu yönde karar alınmamış olsa bile davalı şirketin bu yönde bir işlem yapmasının yaptırımının, geçersizlik olamayacağı gibi değişiklik yapılmamış olması halinde de ana sözleşmedeki bu sınırlandırmanın TTK nın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden itibaren geçersiz hale geldiği sonucuna varılmaktadır. Sermayenin korumasına ilişkin hükümlerle ilgili yapılan açıklamalar ışığında, dava konusu genel kurulda esas sözleşmenin anıldığı şekilde değiştirilmesinin şirketin sermaye yapısını bozan nitelikte bir karar olmadığı da sonucuna ulaşılmaktadır. Diğer taraftan ana sözleşmede yapılan değişiklik doğrultusunda işlem yapılması ve bu işlemleri gerçekleştiren yönetim kurulu üyelerinin veya müdürlerin yasaya aykırı kusurlu eylemleri nedeniyle şirketin zarara uğratılması halinde yasal imkanların bulunduğu da açıktır. Saptanan hukuki duruma göre, davalı şirketin 17/03/2017 tarihli olağanüstü genel kurulunda ana sözleşmesinin tasarruf hakkı başlıklı maddesinin revize edilmesi yönündeki ana sözleşme değişikliğine ilişkin kararın TTK 447./1-c bendi uyarınca batıl olduğunun kabul edilemeyeceği anlaşılmakla ilk derece mahkemesinin kararında bir isabetsizlik olmadığından, davacı vekilinin bu konudaki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Davacı tarafça kararın mutlak butlanla batıl olduğunun tespiti olmadığı takdirde iptali istenmiş olup, iptale ilişkin istinaf nedenine gelince;Anonim şirket genel kurul kararlarının iptaline ilişkin TTK 445.maddesinde, 446 ncı maddede belirtilen kişilerin, kanun veya esas sözleşme hükümlrine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilecekleri açıklanmıştır. TTK 446.maddesinde de, iptal davası açma hakkına sahip olanlar açıklanmış ve anılan maddede , toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahiplerinin iptal davası açabileceği ifade edilmiştir. Davacının davalı şirkette pay sahibi olduğu, toplantıya katılarak karara karşı muhalefetini tutanağa geçirttiği, kararın oy çokluğu ile TTK 421. maddesindeki nisaba uygun olarak alındığı ve davanın 3 aylık hak düşürücü sürede açıldığı ihtilafsızdır. Davacı tarafından, genel kurulda alınan şirketin 3.kişilerin borcu için ipotek verilebileceğine ilişkin ana sözleşme değişikliğine ilişkin kararın iyiniyet kurallarına aykırı olup bu durumun iptal nedeni olduğu ileri sürülmektedir. Davalı şirketin faaliyet konusu ile ilgili olarak gayrimenkul alım satımı kiralanması işlemlerini yaptığı buna bağlı olarak kendi borcu veya 3. kişilerin borcu için ipotek tesis etmesinin esasında ticari işinin doğal sonucu olarak ortaya çıktığı, ticari işletmenin faaliyeti sırasında kredi temininin ve kendi borcu veya 3.kişinin borcu için ipotek tesisinin ticari hayatın akışı içinde faaliyetinin devamı olarak değerlendirilmesi gerektiği açık olduğundan, TTK 445. maddesindeki dürüstlük kurallarına aykırılık olarak kabul edilemeyeceği, bu nedenle ilk derece mahkemesinin kararın iptal koşullarının bulunmadığı yönündeki tespit ve kabulü doğru olmakla davacı vekilinin bu konudaki istinaf nedenin de yerinde olmadığı ve istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353-(b.1) maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE 2-Peşin harcın karar harcına mahsubuna başkaca harç alınmasına,3-Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 361-(1) maddesi uyarınca kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesi’ne temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 15/10/2020