Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/297 E. 2021/631 K. 27.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/297
KARAR NO: 2021/631
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/10/2018
NUMARASI: 2015/140 Esas – 2018/1015 Karar
DAVA: Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 27/05/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesiyle; dava dışı bankanın … Şubesinde mevduat hesabı açıldığı, banka çalışanlarının ısrarı ile yatırım hesabı da açılarak bir kısım paranın bu hesaba aktarılması suretiyle davalı şirket aracılığı ile borsa işlemlerinin yapılmaya başlandığı, müvekkilinin bu işlemleri riskli bulması nedeniyle sürekli uyarılarda bulunduğu, bu işlemler sırasında bir kısım belgeler imzalatıldığı, 2013 yılında kredi kullandırılarak borsa işlemlerinin yapıldığını fark etmesi üzerine davalı şirket çalışanlarına uyarıda bulunmasına rağmen komisyon ve prime hak kazanmak için işlemlere devam edildiği ve neticede müvekkiline 700.000-800.000 TL civarında kredi borcunun olduğunun bildirildiği, taraflar arasındaki sermaye piyasası kredi sözleşmesinin sonradan doldurulduğu, davalı çalışanlarının müvekkilinin talimatlarına aykırı hareket ettiği bu nedenle zarara uğradığını belirterek zarar miktarının tespiti ile şimdilik 20.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesiyle; davacının iddia ettiği zarar miktarının belirlenebilmesi mümkün olduğundan, belirsiz alacak davası açılamayacağı, hisse senedi alım satım işlemlerinden hangilerinin kendi isteği dışında olduğunu açıklaması gerektiği, tüm yatırım işlemlerinin davacıya bildirildiği, Sermaye Piyasası Araçları İstek Formu ve Kredi sözleşmesinin 11. sayfasında yer alan müşteri tanıma formunun yüksek riskli işlemler kısmının işaretlendiği, bunun aksinin senede karşı senet kuralı gereği tanık dinlemeyeceği, sözleşmenin her sayfasında imzasının bulunduğu, Sermaye Piyasası Kredi Sözleşmesi imzalanmadan önce davacı adına yatırım işlemlerinin zaten yapıldığı, tüm yatırım işlemleri yapılırken bu işlemler için kredi sözleşmesi imzalatıldığı iddiasının dayanaksız olduğu, Sermaye Piyasası Araçları Muhafaza İşlem Çerçeve sözleşmesinin 6. maddesine göre, tüm işlemlerin davacının onay ve talimatı ile yapıldığı, yatırım özetleri ve hesap ekstrelerinin düzenli olarak gönderildiği, sözleşmenin 16.maddesi uyarınca, davacının yatırım araçlarını inceleme yükümlülüğü kapsamında hesap ekstresinin ulaşmaması halinde 7 gün içinde ihbar etme zorunluluğunun bulunduğu, bu yönde bir ihbarın da yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, benimsenen kök ve ek bilirkişi raporları doğrultusunda, davacının 15/11/2015 tarihinden itibaren hisse senedi alım satım işlemi yaptığı, “Müşteri Tanıma Formu” incelendiğinde, davacının yüksek risk almayı kabul ettiği, 2005 yılından itibaren hisse senedi işlemleri yapması nedeniyle sermaye piyasaları hakkında bilgi sahibi olduğu, ses kayıtlarına göre, yapılan işlemlerle ilgili olarak kar zarar durumu hakkında davacının bilgilendirildiği gibi gerçekleştirilen işlemler öncesinde işleme konu hisse adı, miktarı ve fiyatı konusunda bilgi verilerek davacının onayı alındıktan sonra alım satım yapıldığı, davacının kredili işlemlerden haberdar olduğu, kredili ve kredisiz hisse senedi işlemleri ile ilgili hesap bakiyesinin adresine gönderildiği, işlemlere esas sözleşmenin imza tarihi ile yapılan işlem silsilesinin uyumlu bulunduğu, ses kayıtlarına göre, davacının talimatı dışında bir işlem yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesiyle; “Müşteri Tanıma Formu”ndaki imza müvekkiline ait olmakla birlikte risk düzeyine ilişkin kutucuğun müvekkilince işaretlenmediği, bilgilendirme yapılmadan yapılacak işlemler için gerekli olduğu belirtilerek belgenin imzalatıldığı, ses kayıtlarında, hisse senedi alım satımının yüksek riskli olduğunu bildiği veya bu hususta bilgilendirildiği yönünde bir kaydın olmadığı, sermaye piyasası kredi sözleşmesinin de bilgi verilmeden imzalatıldığı, tarih ve miktar kısımlarının sonradan el yazısı ile doldurulduğu, el yazılarının müvekkiline ait olmadığı, yapılan tüm işlemlerle ilgili hesap ekstrelerinin gönderilmediği, hisse alım satımına 2012 yılında başlanmışsa da kredi sözleşmesinin 2013 yılında imzalatıldığı bu durumun iradesinin fesada uğratıldığının kanıtı olduğu, bilirkişi raporunda, tüm işlemlere ilişkin yazılı talimat veya ses kaydının bulunmadığı, bu nedenle davacının rızası dışında işlem yapılmış olabileceğinin belirtilmesine rağmen mahkemece tüm işlemlerin müvekkilinin talimatı ile yapıldığının kabul edildiği, bilirkişi raporlarına itirazların dikkate alınmadığı, delillerin toplanmadığı, eksik inceleme yapıldığı, yapılan bazı işlemler için telefonla onay alınırken müvekkilinin yeterince bilgilendirilmemiş olduğu ve iradesinin yanıltıldığı konusunda tanık dinletme isteminin reddedildiği, incelenen ses kayıtlarında işlemlere onay verildiği belirtilmişse de, bu bilgilendirmenin nasıl yapıldığı, yeterli olup olmadığı konusunun araştırılmadığı,21/03/2013 tarihli görüşmede, müvekkilinin hesaptaki para ile devam etmek istediğini belirtmesine rağmen müşteri temsilcisinin kredili işlemlere devam etmek adına belli bir miktar hisse satışı yapması gerektiğini söyleyerek işlem için müvekkilinin sözlü onayını almış olması iradesinin fesada uğratıldığının delili olduğu, mevduat hesabındaki birikiminin miktarına göre çok yüksek değerlerde hisse alımı yapıldığı dikkate alındığında davalı çalışanlarının ölçüsüz davrandıklarının açık olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yargılamanın tamamlanarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, Sermaye Piyasası Araçları Sözleşmesine dayalı olarak davalı tarafından yapılan menkul kıymet alım satım işlemleri nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf nedenleri ile sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık yönüyle re’sen yapılmıştır. Taraflar arasında 02/05/2008 tarihli Sermaye Piyasası Muhafaza İşlem Çerçeve Sözleşmesi imzalamış, daha sonra 28/01/2013 tarihli Sermaye Piyasası Araçları Kredi sözleşmesi akdedilmiştir. Ayrıca bunlara bağlı olarak taahütname, rehin muvafakat belgesi, sermaye piyasası risk bildirim formu, sermaye piyasası işlemleri kredi istek formu ve müşteri tanıma formunun davacı tarafından imzalandığı ihtilafsızdır. Davacı taraf, çerçeve sözleşmenin eki olan “Müşteri Tanıma Formu”ndaki risk kutucuğunun kendisi tarafından işaretlenmediği gibi kredi sözleşmesi ve risk ile ilgili bilgilendirme yapılmadığı, tarih ve miktar kısmının, bilgisi ve rızası dışında davalı tarafça doldurularak iradesinin yanıltılmak suretiyle imzalatıldığı, davalı tarafından onay ve talimatı dışında işlem yapılması sonucu zarara uğradığını ileri sürmüştür. Sermaye Piyasası Muhafaza İşlem Çerçeve Sözleşmesi ve Sermaye Piyasası Araçları Kredi Sözleşmesinde, risk bildirimine ilişkin önemli açıklamalar kısmında, açıkça, sermaye piyasası işlemlerinin çeşitli oranlarda risklere tabi olduğu, piyasada oluşacak fiyat hareketleri sonucunda aracı kuruma yatırılan paranın tümünün kaybedebileceği gibi kayıpların yapılacak işlemlerin türüne göre yatırılan para tutarını dahi aşabileceği, kredili işlem ve açığa satış gibi işlemlerde kaldıraç etkisiyle, düşük öz kaynakla işlem yapmanın piyasada lehe çalışabileceği gibi aleyhe de çalışabileceği ve bu anlamda kaldıraç etkisinin yüksek kazançlar sağlayabileceği gibi zarara da yol açabileceği, aracı kuruluşun piyasalarda hesap sahibince yapılan işlemlere ilişkin olarak kendisine aktaracağı bilgiler ve yapacağı tavsiyelerin eksik ve doğrulanmaya muhtaç olabileceğinin hesap sahibince dikkate alınması gerektiği, ayrıca sermaye piyasası araçlarının alım ve satımına ilişkin olarak aracı kuruluşun yetkili personelince yapılacak teknik ve temel analizlerin kişiden kişiye farklılık arz edebileceği gibi bu analizlerde yapılan öngörülerin kesin olarak gerçekleşmeme olasılığının bulunduğu, hesap sahibinin tasarruflarını türev işlemlere ilişkin yatırımlara yönlendirmeden önce dikkatli şekilde araştırma yapması gerektiğinin de belirtildiği, çerçeve sözleşmesinin 16. maddesinde, hesap ekstrelerinin tebliğinin düzenlendiği anlaşılmaktadır. Mahkemece benimsenen raporlarda, davacının 2005 yılından itibaren hisse senedi işlemleri yaptığı, davalı nezdinde tutulan ses kayıtlarına göre, davalı çalışanları tarafından işleme konu hissenin adı, fiyatı ve miktarının davacıya bildirildiği akabinde sözlü onayının alınarak işlem yapıldığı ve işlemler sonucunda oluşan kar-zarar hakkında bilgi verildiği, davacı tarafından kredili işlemlerle bilgi talep edildiği, davalı çalışanı tarafından bilgilendirmenin yapıldığı, kredili hisse senedi işlemleri hakkında davacı tarafından bizzat talimat ve onay verildiğinin tespit edildiği, verilen bilgilerin, ibraz edilen hesap ekstreleri karşılaştırılması sonucunda ekstrelerle uyumlu olduğu açıklanmıştır. Davacı tarafından Çerçeve Sözleşmenin eki “Müşteri Tanıma Formu” ile Sermaye Piyasası Kredi Sözleşmesi ile kredi istek formundaki imzaların inkar edilmemesi karşısında sözleşme ve eki olan belgelerdeki bir kısım bilgilerin sonradan anlaşmaya aykırı olarak davalı tarafından doldurulduğu iddiasının HMK 200 ve 201 madde hükümlerine göre ancak yazılı belge ile kanıtlanabileceği, davacı tarafından bu yönde yazılı delil sunulamadığı gibi bir kısım kayıtların sonradan davalı tarafından doldurulduğu iddiasının irade yanıltılması olarak da kabul edilmeyeceği, üstelik davacı tarafça aynı sözleşme ve risk bildirim formları dahilinde daha önceden de aynı risk grubunda benzer işlemler yapıldığı ve bazı işlemlerde kar, bazılarından ise zarar ettiği dikkate alındığında 2008 tarihinde imzalanan çerçeve sözleşmesi ve 2013 tarihli kredi sözleşmesi ile ilgili gerekli bilgilendirme ve risk konusunda açıklamaların yapılmadığının öne sürülmesi 4721 sayılı TMK’ nın 2. maddesi anlamında dürüstlük kuralına aykırı olup, davacının bu iddiasına itibar edilmeyeceği, dökümü yapılan telefon görüşmeleri içeriğine göre, davacının alım-satım ve diğer tüm işlemlerden haberdar olduğu, taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin kapsamı dışında bir işlem yapılmadığı, yapılan tüm işlemlerin bilgisi ve rızası dahilinde gerçekleştirildiği davacıyı yönlendirme, hatalı ve eksik bilgi vermeye yönelik bir konuşmaya rastlanmadığı ve işlemlerin dökümünü gösteren menkul kıymet hareket ve kredi hesap ekstrelerinin davacıya düzenli olarak tebliğinin sağlandığı, davacı tarafından itiraz edildiğine ilişkin bir delilin bulunmadığı, gönderilen ekstreler ile tüm işlemlerden bilgi sahibi olduğu kaldı ki davacının dava konusu yaptığı dönemden önce de 2005 yılından itibaren hisse alım satımı işlemleri gerçekleştirdiği, 21/03/2013 tarihli telefon görüşmesinde; müşteri temsilcisi tarafından, nakit gönderilmesi halinde işleme devam edilebileceğinin ifade edildiği, davacı tarafın ise hesaptaki para ile devam edilmesini istemesine rağmen sonrasında müşteri temsilcisinin kredili işleme devam edilmesi adına belli bir miktar hisse satışı yapılması gerektiği yönündeki beyanına sözlü olarak onay vermesi karşısında artık bu işlemin rızası dışında yapıldığının kabul edilemeyeceği, davalının özen borcuna aykırı, kusurlu eylem ve işlemlerde bulunduğu ve bu nedenle zarara uğranıldığına ilişkin davacı iddiasının kanıtlamadığı toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı ile sabit olmakla, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunu esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2- Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf peşin karar harcından alınması gereken 59,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 14,90 TL’nin davacıdan alınarak Hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 27/05/2021