Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/284 E. 2021/496 K. 15.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/284
KARAR NO : 2021/496
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/11/2018
NUMARASI: 2014/326 Esas – 2018/1204 Karar
DAVA: İtirazın İptali
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/04/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı ve davalı vekillerince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ DAVA:Davacı vekili dava dilekçesiyle; faturalı satışlara ilişkin cari hesap ekstresine dayalı olarak alacağın tahsili için davalıya karşı yapılan icra takibine haksız itirazın iptali ile takibin devamına ve alacağın % 40’ı oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesiyle; taraflar arasında imzalanan 08/05/2007 tarihli satın alma sözleşmesinin 4. maddesine göre, her üç ayda bir hesap mutabakatı yapılacağı, yapılmaması halinde müvekkilinin defter ve kayıtlarının geçerlilik kazanacağı, taraflar arasında hesap mutabakatı yapılmadığından müvekkilinin defterlerinin kesin hüküm teşkil ettiği, alım satım ilişkisinin halen devam etmesi ve sözleşmenin feshedilmeyip halen yürürlükte olması nedeniyle TTK 95. ve devamı maddelerine göre, cari hesap kat edilmeden tarafların alacaklı veya borçluluk durumundan söz edilemeyeceğini belirterek davanın reddi ile alacağın % 40 ‘ı oranında icra inkar tazminatının davacıdan tahsilini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece benimsenen 06/09/2018 tarihli rapor doğrultusunda, taraf defterleri arasındaki farka ilişkin faturaların dayanaklarının sunulamaması nedeniyle hesaplamada dikkate alınamayacağı, her iki taraf defterinde kayıtlı olan faturalara göre davacının takip tarihi itibarıyla 42.415,09 TL alacaklı olduğu, takipten sonra davadan önce davalı tarafından yapılan 18.000,00 TL ödemenin tenzili ile dava tarihi itibarıyla davacı alacağının 30.238,69 TL olarak tespit edildiği, davanın takipte istenen 79.807,63 TLasıl alacak üzerinden açıldığı bu durumda işlemiş faizin dava konusu yapılmadığı gerekçesiyle davanın 30.238,09 TL üzerinden kısmen kabulüne ve bu alacağa takipten itibaren yıllık % 20 oranında avans faizi uygulanmasına, icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.Bu karara karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı vekili istinaf dilekçesiyle; Mahkemece 01/07/2010 tarihli duruşmada, taraflarca sunulan deliller kapsamında davacı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu hatırlatılmasına rağmen davacı tarafın yemin metni sunmadığı, bu hakkını atiye bıraktığını beyan etmesine ve bu aşamadan sonra yeni delil sunulması mümkün olmamasına göre davanın reddi yerine kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu,Taraflar arasındaki sözleşmenin 4. maddesine göre üç ayı kapsar biçimde hesap mutabakatı yapılacağı, yapılmadığında davalı şirketin defterlerindeki kayıtların kesinlik kazanacağı, davacı tarafından hesap mutabakatı olmadığının beyan edildiği ve yemin hakkının da kullanılmadığı bu durumda davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabul edilmesinin doğru olmadığı,Taraflar arasındaki cari hesap sözleşmesinin 08/05/2009 tarihinde sona ermesine rağmen davacının 17/04/2009 tarihinde takip yapmasının sözleşme ve TTK’ya aykırı olduğu,06/09/2018 tarihli bilirkişi raporunda müvekkilinin faturalarına konu hizmetlerin yapıldığına ilişkin evrakları dosyaya sunmadığı yönündeki tespitin hatalı olduğu zira 24/03/2015 tarihli dilekçe ekinde sunulduğu,Müvekkili tarafından düzenlenen ve 8 günlük sürede itiraz edilmeyen faturaların mahkemece hesaba dahil edilmemesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu,Dosyada 12 adet bilirkişi raporu olup, birbirinden farklı olan raporlar arasındaki çelişki giderilmeden hüküm kurulduğu, takip tarihinde 42.415,09 TL borç olduğu ve 18.000,00 TL lik ödemenin tenzili ile 30.238,69 TL borç kaldığı belirtilerek bu miktarın karar altına alındığı oysa 42.415,09 TL’den ödenen 18.000,00 TL tenzil edildiğinde 24.415,09 TL kaldığı ve mahkemece hesap hatası yapıldığı, alacağın likit olmadığı icra inkar tazminatına karar verilemeyeceği ve takipte istenen faizin niteliği belirtilmediğinden yasal faiz yerine % 20 ve değişen oranlarda ticari faiz uygulanmasının da hatalı olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesiyle; davanın takip miktarı üzerinden açıldığı ve harcın da aynı miktar üzerinden yatırıldığı, bu nedenle mahkemece dava değerinin sadece asıl alacak üzerinden kabul edilmesinin doğru olmadığı zira davanın kısmi dava olarak açılmadığı, geçmiş gün faizinin dava edilmediğinin kabul edilmeyeceği,Davaya temel teşkil eden alacağın dayanağının fatura olmayıp, cari hesap olduğu, cari hesaba kaydın en önemle amacının, alacakların bağımsız olarak talep ve dava edilme imkanının kaybı ve takasın sınırlanması olduğu dolayısıyla bakiye tespit edildikten sonra artık en başa dönülerek geçmişe yönelik tüm alacak ve borç kalemlerinin incelenmesi ve ihtilaf halinde ispat zorunluluğunun ortadan kalktığı, buna göre, cari hesap sözleşmesinin ve ticari defterlerin hukuki niteliği gözönüne alınmadan, 23 adet faturanın dayanaklarının sunulamadığı gerekçesiyle alacağa dahil edilmemesinin yerinde olmadığı,Müvekkili şirketin usulüne uygun tutulan 2009 yılı ticari defter ve kayıtlarının, taraflar arasında 2007 yılından beri devam eden ticari ilişkinin, cari hesabın kesildiği yıla ilişkin birbirini doğrulayan kesin delillerden olduğu, bu nedenle müvekkili şirketin defterlerine itibar edilmesi gerekirken, müvekkilinin alacağını 30.368,69 TL olarak belirleyen 06/09/2018 tarihli rapora göre hüküm kurulmasının hatalı olduğu,Davalının 2008 yılı defterlerinin yazılmamış olduğunun tespit edildiği, dava açıldıktan 5 yıl sonra defterlere kayıt yapıldığı gibi açılış ve kapanış tasdiklerinin de süresinde olmadığı, 2010, 2012 ve 2014 yıllarında incelemeye sunulmayan defterlerin ancak 2015 yılında incelemeye sunulduğu bununla birlikte 2009 yılı yevmiye defterinin kapanış tasdikinin olmadığı belirlendiğinden davalı lehine delil teşkil etmesinin mümkün bulunmadığı, müvekkilinin defterinde kayıtlı olan 13/01/2009 tarihinde 13.000 TL, 22/02/2009 tarihinde 10.000 TL’lik ödemelerin dahi davalının defterlerinde kayıtlı olmadığı, davalı tarafından, bu farklılığın 2008 yılında verilen banka ödeme talimatlarını ileri tarihli olmasından kaynaklandığının ileri sürüldüğü oysa bankalardan gelen cevaplardan davalı tarafından ileri tarihli talimat verilmediğinin anlaşıldığı,Davalı tarafça, faturaların tebliğ edilmediğini ileri sürmesine ve usulsüz defterlerinde 3.000TL alacaklı görünmesine rağmen ödeme emrinin tebliğinden 1 gün sonra ödeme yapmış olması da faturalardan haberdar olduğu anlamına geldiği,Mahkemece faturaların mesnedi bulunmadığından bu fatura bedellerinin müvekkilinin alacağından mahsup edilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Dava, taraflar arasındaki satın alma sözleşmesi kapsamında düzenlenen faturalara göre oluşan cari hesaptan bakiye alacağın tahsili amacıyla yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.Davacı taraf, 2007 yılından itibaren başlayan ticari ilişkide 2008 yılı faturalarından kaynaklanan alacağın ödenmediğini ileri sürmüş, davalı ise taraflar arasındaki 08/05/2007 tarihli sözleşmeye göre, üç ayda bir hesap mutabakatı yapılmadığından alacağın muaccel olmadığı gibi sözleşmenin 2 yıl süreli cari hesap sözleşmesi olmasına göre süre dolmadan takibe geçilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.İlk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı taraf vekilleri tarafından yasal süresi içerisinde istinaf yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi,HMK 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf sebepleri ile bağlı kalınarak bunun dışında kamu düzeni yönünden re’sen yapılmıştır.Taraflar arasında 08/05/2007 tarihli satın alma sözleşmesi imzalamıştır. Sözleşmenin 11. maddesinde, bir yıl süreli olduğu, sözleşme bitiminden 1 ay önce feshi ihbarda bulunulmadığı takdirde 1 yıl daha uzayacağı, 4 maddesinde de, cari hesap ilişkisi içerisinde çalışılacağı üç ayda bir hesap mutabakatı yapılacağı, yapılmaması halinde davalının ticari defter ve kayıtlarının kesinlik kazanacağı kararlaştırılmıştır.01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunun Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 2. maddesi uyarınca, sözleşme tarihi ile davanın açıldığı tarihe göre uyuşmazlığa 6762 sayılı TTK hükümleri uygulanacaktır. 6762 Sayılı TTK’nın 87. maddesinde, iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Buna göre, cari hesap sözleşmesi, hesap kesilmeden alacak talep edilmeyeceğine dair bir anlaşmadır. TTK.`nun 95. maddesi uyarınca cari hesabın kesilmesinden önce taraflardan hiç biri alacaklı veya borçlu sayılamaz. Tarafların hukuki durumunu ancak mukavelenin sonundaki hesabın kesilmesi tayin eder. Aynı yasanın 92. maddesi uyarınca hesap devresi hakkında mukavele veya ticari teamül yoksa her takvim yılının son günü taraflarca hesabın kapatılması günü olarak kabul edilmiş sayılır. Tesbit edilen bakiyeyi gösteren cetveli alan taraf aldığı tarihten itibaren bir ay içinde noter marifetiyle veya taahhütlü bir mektupla veya telgrafla itirazda bulunmazsa bakiyeyi kabul etmiş sayılır. TTK.`nun 96. maddesi uyarınca da cari hesap mukavelesi;kararlaştırılan müddetin bitmesi, bir müddet kararlaştırılmadığı takdirde tarafların birinin feshi ihbar etmesi ile sona erer.Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz. (Yargıtay HGK 2017/19-824 E.2019/885 K sayılı 17/09/2019 tarihli, 2017/19-1634 E. 2018/633 K. sayılı 28.3.2018 tarihli kararları )6762 sayılı TTK 82. maddesine göre, bir tacirin tuttuğu bütün defterlerin birbirini teyit etmesi şarttır; aksi takdirde defterler delil olmaktan çıkar. Aynı yasanın 86 madde uyarınca, taraflardan birinin defterleri usulüne uygun tutulmuş diğerininki usulsüz ise veya defterlerini ibraz etmezse; birbirini teyit eden ve usulüne uygun tutulan defterlere sahip olanın defter kayıtları, karşı taraf aleyhine delil olur ve karşı taraf bu kayıtların aksini ancak aynı nitelikte muteber başkaca delillerle ispat edebilir. Yargılama sırasında 6100 sayılı HMK 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın 22/07/2020 tarih 7251 sayılı yasa ile değişiklikten önceki HMK 222. maddesi gereğince, ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.Somut olayda, taraflar arasındaki 08/05/2007 tarihli satın alma sözleşmesine göre oluşan ticari ilişkide 2007 yılından devreden alacak ile 01/01/2008 ila 31/12/2008 tarihleri arasında düzenlenen faturalardan kaynaklanan bakiye alacak talep edilmiş olup, sözleşme hükmüne uygun olarak üç ayda bir hesap mutabakatı yapılmadığı gibi TTK 92. maddesi gereğince de, yıl sonunda da hesabın kesilmediği ayrıca 2008 ve 2009 yılında muhtelif tarihlerde davalı tarafından havale yoluyla ödemeler yapıldığı dikkate alındığında taraflar arasındaki ilişkinin açık hesap ilişkisi olduğu ve TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümlerin uygulanamayacağı sonucuna varılmaktadır. HMK 266. maddesi gereğince, ” mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.” hükmü gereğince alınan bilirkişi raporlarında defter incelemesine esas teknik tespitlerin birbirini doğruladığı gibi en son alınan ve mahkemece benimsenen 06/09/2018 tarihli raporun dosya kapsamı ile uyumlu bulunması ve esasen hukuki değerlendirmenin mahkemeye ait olması karşısında, bu rapora göre karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Yemin, yargılamada en son başvurulacak kesin delil olduğundan, tüm deliller toplanmadan yemin hakkının kullanılıp kullanılmayacağının hatırlatılmasının sonuca etkili olduğu kabul edilemez.Yaptırılan bilirkişi incelemeleriyle tespit edildiği üzere, davacının 2008 yılı defterlerinin, davalının da 2009 yılı defterlerinin usulüne uygun olmadığı, davacının takip konusu alacağının dayanağını 2007 yılından devreden alacak ile 2008 yılında düzenlenen faturalar ve 2008 ile 2009 yılındaki ödemelerin tenzilinden sonra bakiye alacağın oluşturduğu gözetildiğinde; taraf defterlerinin usulüne uygun tutulmaması nedeniyle birinin defterine diğerine nazaran üstünlük tanınamayacağından, her iki taraf defterinde birbirini teyit eden kayıtlar dışındaki diğer kayıtların başka bir anlatımla taraflardan birinin defterinde kayıtlı olup, diğerinin defterinde kayıtlı olmayan faturaların düzenlenme nedeninin, düzenleyen tarafça dayanak belge ve diğer delillerle kanıtlanması gerekmektedir. Mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda, taraf defterleri arasında 83.752,91 TL fark bulunduğu ve bu farkın, davacının defterlerinde kayıtlı olan ancak davalı defterlerinde kaydı bulunmayan 2008 tarihli toplam 36.318,72 TL bedelli 4 ayrı davacı faturası ile davalının defterlerinde kayıtlı olup da, davacının defterlerinde kayıtlı olmayan, aynı yıla ilişkin toplam 46.360,37 TL tutarlı 17 adet davalı faturasından kaynaklandığı açıklanmıştır. Bu durumda karşı tarafın defterinde kayıtlı olmayan faturaların düzenlenme nedeninin ve dayanaklarını faturayı düzenleyen tarafından sunulması gerekmekte olup, her iki tarafça bu gereğin yerine getirilemediği dosya içeriği ile sabit olduğundan, anılan faturaların dikkate alınmayarak taraf defterlerinde karşılıklı birbirini teyit eden fatura ve kayıtlara göre takip tarihi itibarıyla davacı alacağı olarak görülen 42.415,09 TL esas alınıp, takipten sonra 14/05/2009 tarihli 18.000,00 TL tutarlı davalı ödemesinin TBK 100.maddesine göre önce faizden tenzil edilmesi sonucunda davacının kalan alacağı 30.238,69 TL üzerinden itirazın iptali ile faturadan kaynaklanan alacağın likit kabul edilip, icra inkar tazminatına hükmedilmesinde ve takipte istenen yıllık % 20 faizin, takip tarihi itibarıyla avans faizine tekabül etmesi nedeniyle talep edilen oran aşılmamak üzere yıllık % 20 ve değişen oranlarda avans faizi uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Davacı tarafından 30/04/2009 tarihinde 79.807,63 TL asıl, 26.751,07 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 106.558,70 TL üzerinden icra takibi yapılmışsa da; açılan davada, dava değeri olarak takip konusu asıl alacak 79.807,63 TL gösterilerek icrada yatırılan peşin harç düşülüp, asıl alacak üzerinden harç yatırıldığı gibi davalının icra takibinden önce temerrüde düşürüldüğüne dair ihtar veya başkaca yazılı belge ibraz edilememesi karşısında takip öncesi işlemiş faiz alacağının istenemeyeceği anlaşılmaktadır Açıklanan nedenlere göre, ilk derece mahkemesi kararına karşı ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca, ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,2- Davacı tarafça yatırılan 44,40 TL istinaf peşin karar harcının alınması gereken 59,30 TL harçtan mahsubu ile bakiye 14,90 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3- Davalı tarafça yatırılan 516,40 TL istinaf peşin karar harcının alınması gereken 2.065,60 TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.549,20 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı ve davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 353(1)-a maddesi uyarınca KESİN olarak oy birliğiyle karar verildi.15/04/2021