Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/254 E. 2021/524 K. 22.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/254
KARAR NO : 2021/524
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/10/2018
NUMARASI : 2014/399 Esas – 2018/861 Karar
DAVA: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/04/2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı arasında 24/04/2010 tarihinde acentelik sözleşmesi imzalandığını, müvekkil şirketin işbu sözleşme uyarınca davalı … tarafından Antalya ve havalisi sigorta acentesi olarak yetkilendirildiğini, davalı tarafından gerçekleştirilen fesih işleminin haksız bir fesih olduğunu, davalı tarafın sözleşmenin feshine ilişkin ihtarnamesine taraflarınca Beyoğlu … Noterliği’nin 29/01/2013 tarihli ihtarnamesiyle cevap verildiğini, müvekkilin acentelik sözleşmesi kapsamında müvekkil şirket üzerine düşen tüm yükümlülükleri eksiksiz ve tam olarak yerine getirdiğini, davalının müvekkilin bilgisi dışında başka bir acenteye taksi poliçeleri konusunda yetki vermesinin hukuka aykırı olduğunu, davalının kötü niyetli tutumlarını tarım sigortaları kapsamında da devam ettirdiğini, her geçen yıl daha yüksek oranda poliçe düzenlediğini, bu nedenlerle TTK 121/4 maddesi dikkate alınarak belirlenecek uygun bir tazminatın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000 TL’sinin sözleşmenin davalı tarafından haksız olarak feshedildiği tarihten itibaren işlemiş avans faiz oranıyla birlikte davalıdan tahsilini, 30/11/2012 vade ve 27/07/2012 tanzim tarihli 14.933,71TL bedelli senet karşılğı müvekkil şirketçe davalıya ödenmiş olmasına rağmen müvekkile iade edilmemiş olması karşısında işbu senet nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davacı vekili 10/12/2014 tarihinde sunduğu talep arttırım dilekçesi ile denkleştirme tazminatı alacağını 60.965,78 TL’yı çıkarmıştır.Davacı vekili 1 12/07/2018 tarihinde sunduğu talep arttırım ve ıslah dilekçesi ile denkleştirme tazminatı alacağını 75.038,54 TL’ye ıslah etmiş, 3 aylık ekran kapama nedeniyle iş kaybı tazminatı alacağını 18.759,63 TL’ye çıkarmıştır.
CEVAP : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: davacı acentenin 27/04/2010 tanzim tarihli acentelik sözleşmesi kapsamında müvekkil sigorta şirketinin poliçe üretmeye ve prim tahsil etmeye yetkili acentesi olarak çalıştığını, mezkur acentelik sözleşmesinin müvekkil şirket tarafından Beşiktaş … Noterliği’nin ihbarnamesi ile tek taraflı sona erdirildiğini, davacı acente tekne poliçelerinden bahsetmiş ise de böyle bir projeye müvekkil şirket kayıtlarında rastlamak mümkün olmadığını, davacının bilgisi ve onayı olmadan komisyon hesabından ya da kredi kartından tahsilat yapıldığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, acentelik sözleşmesinin feshinin acentenin herhangi bir kazanç kaybına yol açmadığını, bu nedenlerle haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu ilk derece Mahkemesince dava hakkında, ” Türk ticaret kanununun 121/1 -c. 1 maddesinde, “Belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir.” düzenlemesinin yer aldığı, yine taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin 24. maddesinde de “Taraflardan her biri diğer tarafa taahhütlü bir mektupla üç ay evvelinden haber vermek şartıyla sözleşmeyi her zaman yürürlükten kaldırabilir.” düzenlemesinin yapıldığı anlaşılmakla davacı taraf belirsiz süreli acentelik sözleşmesini üç aylık süreye riayet etmek suretiyle hukuka uygun olarak olağan fesih yöntemiyle feshettiği dosya kapsamıyla sabit olup mahkememizin de kabulündedir. TK 121/4’te, “Haklı bir sebep olmadan veya üç aylık ihbar süresine uymaksızın sözleşmeyi fesheden taraf başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır. ” düzenlemesine yer verilmiş olmakla; davacı taraf belirsiz süreli acentelik sözleşmesini üç aylık süreye riayet etmek suretiyle hukuka uygun olarak olağan fesih yöntemiyle feshettiğinden başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararın tazmini menfi veya müspet zarar kapsamında talep edemez. Ayrıca Türk Ticaret Kanunu’nun 104-1. maddesindeki aynı zamanda ve aynı yer veya bölge içinde aynı ticaret dalıyla ilgili olarak birden fazla acenta atanamaması konusunda yer alan düzenlemenin aksine yanlar arasındaki sözleşmenin 3. maddesi ( i ) bendinde davalı şirketin serbest olduğu düzenlemesine edildiğinden davacı yanın davalı şirketin aynı bölgede başka acentalar marifetiyle üretimde bulunduğu iddiası yerinde görülmemiş ve bu kapsamda davacı yanın başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararın tazmini talebinin reddi gerekmiştir. … San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin düzenlediği çeklerin karşılıksız çıkması sebebiyle davalının davacının hak edişlerinden kestiği 49.623,89TL’yi iade talebi açısından ise ; her ne kadar mübrez raporlarda davacı tarafın kendi isteği ile ödendiği ve iadesinin talep edilemeyeceği mütalaa edilmişse de; taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin davacının bilgisayar sisteminin davalının bilgisayar sistemine entegresi süretiyle uygulandığı, üretimlerin bu şekilde gerçekleştirildiği, dolayısıyla ticari ilişkinin devam etmesinin baskısı altında ödemenin davacının komisyonlarından kesilmek suretiyle gerçekleştirildiği, davacının iradeyi bir ödemesinin olmadığı, dava dışı sigortalının prim borcunu herhangi bir kefaletinin bulunmadığı, bu yönde teamül gerçekleştiğinin ileri sürülemeyeceği, yapılan kesintinin haksız kesinti olduğu ve iadesinin gerektiği mahkememizin kabulünde olduğundan davacının bu yöndeki talebi yerinde görülmüştür. Davacı ekranlarının davalı tarafça üç ay süreyle kapatıldığı ve zarara uğradığı iddiası açısından taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin davacının bilgisayar sisteminin davalının bilgisayar sistemine entegresi ve sanal post kullanılmak suretiyle uygulandığı, bu süre içerisinde davacının sistemini kullanmasının engellendiği, son heyet raporunda davacının 12.193,76 TL zarara uğratıldığının belirtilmesine rağmen, son heyetin ek raporunda 16.759,63TL ekran kapatılma zararı talep edilebileceği belirtilmiş ise de; ek raporda son heyetin raporundaki %35 masraf kesintisi yapılmadığından bu zarar kalemi 12.193,76 TL olarak benimsenmiş ve davacının ekranın üç ay süreyle kapatılması ve üretime izin verilmemesi sebebiyle uğradığı zarar kalemi bu miktar üzerinden yerinde görülmüştür. Davacı yanın denkleştirme tazminatı diğer adıyla portföy tazminatı talebi açısından belirti süreci sözleşmelerin kanunlarda sözleşmeye uygun olarak olağan desi yöntemiyle feshedilmiş olmasında dahi davacının oluşturduğu portföyden davalı tarafın gelecekte üretim yapacağı ve gelir elde edeceği muhtemel olmakla bu zarar talebi yerinde olup son heyet raporunda her ne kadar davacı tarafın zararı 75.038,54 TL olarak belirlenmiş ise de;tespit edilen portföy tazminatında hakkaniyet indirimine ilişkin takdirin mahkememizde olduğunun mütalaa edilmiş olması karşısında hakkaniyet indirimi kapsamında mahkememizce öncelikle raporlarla daha düşük olarak tespit edilen 60.965,78TL portföy tazminatı esas alınarak bu miktar alacak talebi yönünde görülmüştür. Davacı yanın; menfi tespit talebi yönünden 30.11.2012 vade tarihli ve 27.07.2012 tanzim tarihli 14.933,71 TL bedelli bononun ödendiği ancak iade edilmediği anlaşılmakla davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar vermek gerekmiştir. Davacı yan; tarafından sunulan miktara ilişkin 1. dilekçe böyle alacak davası zımmında bedel artırımına ilişkin olup 2. dilekçe ıslah dilekçesi olarak benimsenmiştir. Aksi durum bedelsiz olarak davasının ruhuna aykırılık teşkil eder. Mahkememizce icra edilen yargılama ve dosya mündericatından edinilen vicdani kanaat gereğince; menfi tespit davasının kabulü ile; 30/11/2012 vade tarihli ve 27/07/2012 tanzim tarihli 14.733,71 TL bedelli bononun ödendiği ancak davacıya iade edilmediği anlaşılmakla bono nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacının alacak davasının kısmen kabulü ile; 49.623,89TL (dava dışı sigortalı … Tic Ltd Şti için yapılan proje kapsamında davacıdan tahsil edilenin iadesi) , takdiren 60.965,78TL portföy tazminatı ve 12.193,76TL( tarım, tekne ve taksi poliçelerine ilişkin ekranın kapatılmasından kaynaklı zarar ) olmak üzere toplam 122.783,43TL’nin 62.623,89TL’sine dava tarihinden bakiye kısmına 12/07/2018 ıslah tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulması cihetine gidilmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı şirket tarafından yapılan sözleşmenin feshi işleminin hukuka ve hakkaniyete uygun olduğunu, tazminata hükmedilmesinin kabulünün mümkün olmadığını, acentelik sözleşmesinin belirsiz süreli olduğunu ve sözleşmenin TK’ya göre taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedilebileceğini, sözleşmenin 24. Md. De de yer alan feshin olağan fesih hali olduğunu, bir sebebe dayanmadan sözleşmeyi sona erdirebileceğini, davalının 24. Maddeye göre sözleşmeyi feshettiğini, hukuka uygun olduğunu, davacının ekranını üç ay süreyle kapatılması ve üretime izin verilmemesi sebebiyle uğradığı zarar kalemi için 12.193,76 TL’ye hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporlarında uzmanlıklarının bulunmadığı açıkça belirtilmiş olduğunu, ekranların kapatılıp kapatılmadığının kesin olarak tespiti yapılmadan hüküm kurulduğunu, davacının yalnızca davalı acenteliğini yapmayıp pek çok şirketin acenteliğini yaptığını, davacı acentenin sözleşmesinin devam etmekte iken fesih esnasında ve sonrasında birden fazla sigorta şirketlerinin de acenteliğini sürdürmeye devam etmekte olduğunu ve yapılacak üretimlerin çalıştığı diğer sigorta şirketlerinden de gerçekleştirme imkanı bulunduğunu, davalının acentelik sözleşmesinin feshinden sonra bir müşteri kazanımı elde etmediğini, bilirkişi raporunda çelişki olduğunu, …san.tic.ltd.şti.’nin düzenlediği çeklerin karşılıksız çıkması sebebiyle davalının davacnıın hak edişlerinden kestiği 49.623,89 TL’yi iade talebinin kabulünün hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafça ödenen primlerin iadesine karar verilirken davacının sigorta ettiren Antalya bereket gıda’dan bu primleri tahsil edip etmediğin araştırılması gerektiğini, davacı tarafça sigorta ettirenden bu meblağ alınmış ise sebepsiz zenginleşme olacağını ve hükmün bu hali ile hukuka aykırı olduğunu, çek bedellerinin ödenmesine karar verilmesinin usule aykırı olduğunu, davacının davasının 2. Kez ıslah etmiş olduğunu, HMK md. 176’ya göre ıslah dilekçesinin reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının talep ettiği tazminatların zamanaşımına uğradığını beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE : Dava, sigorta acenteliği sözleşmesine aykırılık nedeniyle tazminat, sözleşmenin feshi nedeniyle denkleştirme tazminatı, haksız tahsil edilen bedelin istirdatı, bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti(menfi tespit), başlanmış işlerin tamamlanamaması nedeniyle uğranılan zararın tazmini davasıdır.İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, acentenin ekranının kapatılıp kapatılmadığı, kapatılmış ise acentenin bu nedenle zarara uğrayıp uğramadığı, sözleşmenin feshinden sonra davacının kazandırdığı müşterilerin davalı portföyünde kalıp kalmadığı ve davalının önemli bir menfaat temin edip etmediği, çeklere ilişkin ödemelerin davacının isteği ile yapılıp yapılmadığı, davanın birden fazla ıslah edilip edilmediği ve taleplerin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasındadır.Taraflar arasında 27/04/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere belirsiz süreli olarak akdedilen sigorta acenteliği sözleşmesi davalı tarafından Beşiktaş … Noterliği’nin 07/12/2012 tarih ve … YN’lu ihtarnamesi ile ihtarnamenin tebliğinden itibaren 3 ay sonra geçerli olmak üzere sözleşmenin 24. maddesi uyarınca feshedilmiştir.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 121/1. maddesine göre, belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. Taraflar arasındaki sözleşmenin 24. maddesinde de benzer yönde bir düzenleme bulunmaktadır. Buna göre, sözleşmenin, feshi düzenleyen 24. Maddesi ile TTK’nın 121/1 ilk cümle uyarınca usulüne uygun feshedildiği sabittir.TTK’nın 122/1 ve 3. maddesine göre, Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmesi veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmesi halleri saklı kalmak kaydıyla sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir. Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesi de aynı mahiyettedir. Taraflar arasındaki sözleşme olağan fesihle sona ermiş olup, sözleşmenin acente tarafından haksız feshi vaya müvekkil tarafından acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmesi durumu söz konusu olmadığından acentenin denkleştirme tazminatı istemesine bir engel yoktur.5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 23/16 hükmüne göre, sigorta acentesinin denkleştirme talep edebilmesi için, sigorta acentelik ilişkisinin sona ermesi nedeniyle sigortacının acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi, hakkaniyetin tazminat verilmesini gerektirmesi, acentenin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmemiş olması yada kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olmaması şarttır. Bu şartlardan birinin mevcut olmaması halinde sigorta acentesi denkleştirme talep edemez. Bu şartları açıklanacak olursa;Sigortacının acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaat elde etmesi, acentenin aracılık ettiği veya akdettiği sözleşmeler dolayısıyla acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da prim elde etmeye devam etmesini ifade eder. Sigortacı tarafından önemli menfaat elde edilip edilmediğinin tespitinde, sigorta acentesinin ahdettiği yeni ya da yeni sayılabilecek sigorta sözleşmelerinin sayısı yanında bu sözleşmeler dolayısıyla elde edilen prim miktarı da esas alınmalıdır; zira sigortacının önemli menfaat elde edip etmediği hususunda acentenin portföyünün ekonomik değeri de belirleyicidir. Acentenin portföyünün ekonomik değeri acentenin aracılık ettiği veya ahdettiği sigorta sözleşmeleri dolayısıyla tahsil edilen veya edilecek olan prim miktarına göre belirlenir. Sigorta acentesi, hakkaniyet gerektirdiği takdirde ve oranda denkleştirme talep edebilir. Bu koşul, somut durumun tüm özellikleri dikkate alınarak denkleştirme ödemesinin adil bir sonuç olup olmayacağının belirlenmesini ifade eder. Denkleştirme isteminin sınırları; sözleşmeden kaynaklanan menfaatler, sözleşmenin tarafları arasındaki risk paylaşımı, acentelik sözleşmesinin süresi, acentenin gelir miktarı, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmek için harcanan emek ve zaman, sözleşme dışı kazanç ve kayıplar, tarafların mal varlığı ve gelir ilişkileri, kişisel durum (Yaşlılık, sağlık durumu, çalışma yeteneği), işin önemi, acentenin tek firma-çok firma acentesi olması, markanın etkisi (unvanın), rekabet yasağının ihlal edilmesi, sözleşmenin sona erme nedeni ve varsa kusur oranları gibi hususlar göz önüne alınıp çizilir. (Koç, Mehmet, Acentenin Denkleştirme İstemi, s. 90).TTK 122 m. uyarınca, acentenin talep edebileceği denkleştirme tazminatı miktarı, son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı tüm ödemelerin (komisyon, prim vs.) yıllık ortalamasını aşamaz. Beş yıldan daha az süren acentelik ilişkilerinde talep edilebilecek denkleştirme tazminatında azami miktar, faaliyet gösterilen sürenin yıllık ortalamasıdır.Somut olayda, davacının talep ettiği denkleştirme yani portföy tazminatı belirlenirken, tazminatı belirleme noktasında, sözleşmeden kaynaklanan menfaatler, sözleşmenin tarafları arasındaki risk paylaşımı, acentelik sözleşmesinin süresi, acentenin gelir miktarı, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmek için harcanan emek ve zaman, sözleşme dışı kazanç ve kayıplar, tarafların mal varlığı ve gelir ilişkileri, kişisel durum (Yaşlılık, sağlık durumu, çalışma yeteneği), işin önemi, acentenin tek firma-çok firma acentesi olması, kazandırılan müşteri sayısı, markanın etkisi (unvanın), rekabet yasağının ihlal edilmesi, sözleşmenin sona erme nedeni ve varsa kusur oranları gibi hususlar bir bütün olarak dikkate alınmak yerine(Yargıtay 11. HD’nin 30/06/2020 Tarih ve 2019/2876 – 2020/3326 E-K sayılı kararı), azami miktar olan davacının hak kazandığı komisyon tutarı ortalamasının alınmak suretiyle ulaşılan sonuca göre hüküm kurulması doğru görülmemiştir.14/05/2014 tarihli Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ve Prof. Dr. … tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda, sözleşmenin yürürlükte kaldığı 27/04/2010 tarihinden 07/12/2012 tarihine kadar davacını ürettiği toplam 1.318.140,65 TL prim üzerinden elde ettiği komisyon tutarı 199.182,74 TL olarak belirlenmiş ve buna göre yıllık komisyon tutarı 76.207,23 TL olarak hesaplandıktan sonra %20 oranında faaliyet gideri tenzil edilmiştir. Ancak davacının davalıya kazandırdığı müşteri bulunup bulunmadığı, sözleşmenin feshinden sonra dahi bu müşterilerin davalı portföyünde kalıp kalmadığı ve acentenin aracılık ettiği veya akdettiği sözleşmeler dolayısıyla acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da davalının prim elde etmeye devam edip etmediği hususunda bir değerlendirme yapılmamıştır. Aynı bilirkişiler tarafından hazırlanan 18/08/2014 tarihli ek raporda ise, denkleştirme tazminatı talep edilebilmesinin ilk koşulunun davalı şirketin acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonrada önemli menfaatler elde etmesi olduğunu, ancak davacı şirketin bu yönde bir delil sunmadığı, bilirkişilerce de böyle bir menfaat sağlandığı yönünde bir tespit bulunmadığı, davalı şirketin bu yönde bir menfaat temin etmediği belirtilerek takdir mahkemeye bırakılmıştır.15/05/2015 tarihli Prof. Dr. … Prof. Dr. … ve Prof. Dr. … ve … tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda ise, denkleştirme tazminatına ilişkin olarak önceki raporlarla benzer değerlendirmeler yer almıştır. Aynı bilirkişiler tarafından hazırlanan 28/12/2015 tarihli ek raporda ise, davalı şirketin ilişkisinin sona ermesinden sonrada şirket adına önemli menfaatler elde edip etmediğinin en temel göstergesinden birisinin yenilenen poliçelerin belirlenmesi olacağı ve buna ilişkin verilerin ibrazının gerektiği belirtilmiştir. Aynı bilirkişiler tarafından hazırlanan 30/11/2016 tarihli II. ek raporda ise önceki raporlardaki kanaatin değişmediği rapor edilmiştir.06/09/2017 tarihli Yrd. Doç. Dr. …, … ve … tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda ise, davalı şirket tarafından, davacı acentenin birlikte çalışmış olduğu sigorta ettirenlere ilişkin isim bazında sunduğu sigorta işlemlerine göre, fesih tarihinden sonraki dönem olan 2013 ve 2014 yıllarında banka kredilerinden kaynaklı yapılan zorunlu sigorta işlemleri dışında 2013 yılında fesih tarihinden itibaren 14.489,34 TL, 2014 yılında 24.933,44 TL tutarında poliçe tanzim edilmiş olduğu, fesihten sonraki dönem için davalının 3 yıllık toplam menfaatinin yaklaşık 80.000,00 TL’lik üretime tekabül ettiği, bunun da önemli derecede bir menfaat olarak değerlendirilemeyeceği rapor edilmiştir. Aynı bilirkişiler tarafından hazırlanan 03/07/2018 tarihli ek raporda ise, denkleştirme tazminatı yönünden kök rapordaki tespit ve kanaatin korunduğu belirtilmiştir.Anılan raporları hiçbirisinde acentelik sözleşmesinin sona ermesinden sonra davacının kazandırdığı müşterilerin, davalının portföyünde kalmaya devam ettiği ve bu nedenle davalının önemli bir menfaat temin ettiği hususunda bir tespit bulunmamaktadır. Aksine bilirkişi raporlarında denkleştirme tazminatı talep edilebilmesinin ilk koşulunun davalı şirketin acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonrada önemli menfaatler elde etmesi olduğu, ancak davacı şirketin bu yönde bir delil sunmadığı, fesih tarihinden sonraki dönemde tanzim edilen poliçelerden elde edilen prim gelirinin önemli derecede bir menfaat olarak değerlendirilemeyeceği şeklinde tespitler yer almaktadır. Sözleşmenin yürürlükte kaldığı 27/04/2010 tarihinden 07/12/2012 tarihine kadar geçen yaklaşık 2 buçuk ay(954 gün) için davacını ürettiği toplam prim tutarı 1.318.140,65 TL’dir. Fesihten sonraki 3 yıl için yaklaşık 80.000,00 TL’lik prime tekabül eden poliçe üretimi gerçekleşmiş ise de sözleşmenin feshedildiği 07/12/2012 tarihinden sonra 2013 yılında yalnızca 14.489,34 TL tutarında poliçe tanzim edilmiştir. Sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre içerisinde üretilen 1.318.140,65 TL prim nazara alındığında, gerek 2013 yılı prim üretimi esas alındığında, gerekse fesihten sonraki 3 yıla ilişkin prim üretimi nazara alındığında elde edilen prim hasılatının davalı yönünden önemli bir menfaat temini niteliğinde değildir. Bunun yanı sıra davacının aynı zamanda diğer sigorta şirketlerinin acentesi olduğu da değerlendirildiğinde davacının denkleştirme tazminatı talebi TTK’nın 122/1-c. maddesi anlamında hakkaniyete uygun olduğunun kabulü de mümkün değildir. Dolayısıyla mahkemece denkleştirme tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetli görülmemiştir. Dava dışı sigorta ettiren …. San ve Tic Ltd. Şti. tarafından sigorta primlerinin ödenmesi için verilen çeklerin karşılıksız çıkması üzerine toplam 49.623,89 TL’nin davacıdan tahsil edildiği ihtilafsızdır. Tüm bilirkişi raporlarında da tespit edildiği üzere taraflar arasındaki mail yazışmalarına göre çek bedellerinin davacının kendi isteği ile ödendiği anlaşılmaktadır. Esasen mahkemede bu hususa gerekçesinde yer vermiş, ancak ödemenin ticari ilişkinin devam etmesi baskısı altında yapıldığı kabul edilmiştir. Bilirkişi raporlarında taraflar arasındaki mail yazışmalarına göre, 27/07/2012 tarihinde poliçenin iptalinin talep edildiği ve 30/07/2012 tarihinde iptallerin yapıldığı, ödemelerin poliçe iptal tarihine kadar olan dönem için yapıldığı tespit edilmiştir. Davacı tarafından 27/07/2012 tarihinde gönderilen mailde “daha önce ki tarihlerde de şirkete aktardığımız çeklerin ödemesi de problem olmuş fakat çekleri biz geri isteyerek tarafımızdan ödemesi yapılmıştır.” şeklindeki beyandan karşılıksız kalan müşteri çeklerinin acenta tarafından ödendiği anlaşılmaktadır. Yine davacı tarafından gönderilen 15/06/2012 tarihli mailde de, çeki yazılan … Firmasının belirtilen tarihlerde çeklerinin geri istendiği ve karşılıklarının kendi şirketi tarafından ödendiği ifade edilmiştir. Davacının raporlara itiraz dilekçesinde bahsettiği ve davalıya gönderdiği 03/08/2012 tarihli mailde ise “ekran kapanmasına neden olan hususta bir firmanın 28/05/2012 tarihinde karşılığı çıkmayan bir çekiydi” denilmiştir. Ancak bu mail önceki maillerdeki davacının çekleri kendisinin geri istediği ve ödediği sonucunu değiştirecek nitelikte değildir.Kaldı ki, davaya konu çeklerden 4 tanesi …San ve Tic Ltd. Şti. Tarafından davacı …. Ltd. Şti. lehine keşide edilmiştir. Bu çekler daha sonra davacı tarafından davalıya ciro ve teslim edilmiştir. Diğer çek ise …. San ve Tic Ltd. Şti. tarafından … San. Ltd. Şti. lehine keşide edilmiş ve lehtar tarafından davacı … Ltd. Şti.’ye ciro edilmiştir. Bu çek daha sonra davacı tarafından davalıya ciro ve teslim edilmiştir. Buna göre dava konusu çekleri sigorta ettirenden alıp, davalıya veren davacı aynı zamanda bu çeklerde ciranta olduğundan çeklerin ödenmemesi nedeniyle, hamil olan davalıya karşı sorumludur. Ödeme ile çek asılları da davacıya iade edilmiş durumdadır. Hal böyle olunca Mahkemece haksız tahsil olunduğundan bahisle çek bedellerinin istirdatına ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.Davacı taraf 31/05/2012 tarihinden itibaren Ağustos ayının ortasına kadar 3 ay ekranların kapatıldığını iddia etmektedir. 06/09/2012 tarihli bilirkişi raporunda, taksi poliçeleri yönünden en son 12/01/2012 tarihinde poliçe üretildiği; sera poliçeleri yönünden davacının Mayıs – Ağustos dönemi ekran kapanmasından kaynaklı üretim yapamadığını bildirilmiş ise de 2011 yılı bu dönemlerde de poliçe üretiminin olmadığı; tekne yat poliçelerinde ise 2010 Ağustos döneminde 480,00 TL, 2011 Mayıs döneminde 6.610,00 TL, 2011 Aralık döneminde 903,60 TL üretim olduğu ve diğer aylarda üretim olmadığı, 2012 Nisan döneminde 627,14 TL, Mayıs döneminde 22.530,74 TL, Haziran döneminde 4.417,00 TL, Ağustos döneminde 700,50 TL, Eylül döneminde 5.286,00 TL üretim olduğu haziran, temmuz ve ağustos aylarında üretimde düşüş olmakla birlikte bir önceki(2011) yılda bu aylara ilişkin üretimin bulunmadığı tespit edilmiştir.Taksi sigortası yönünden davacının 2010 ve 2011 yıllarında prim üretiminin hasar/prim oranının trafik branşında %39,20, kasko branşında ise %133,26 olarak gerçekleştiği ve sigorta tekniği açısından bu oranın yüksek olduğu, gerçekleştirilen üretim kapasitesine karşın H/P oranının yüksek olması sebebiyle bu üretimin sigorta şirketine teknik zarar olarak yansıdığı, bu halde sigorta şirketlerinin ilgili branşta karlılık esası çerçevesinde gerekli tedbirleri almak ihtiyacı hissedecekleri 28/12/2015 ve 30/11/2016 tarihli bilirkişi raporlarında tespit edilmiştir. Nitekim cevap dilekçesinde de şirket zararına sebebiyet veren bu tarifenin 31/12/2011 tarihinde kapatıldığı belirtilmiştir. Bu durum davacı tarafından 12/01/2012 tarihinde son olarak poliçe üretildiği de nazara alındığında davalının zararına neden olan bir sigorta ürününün satışından vazgeçilmesi niteliğinde olup davacının bu sigorta türünden ekran kapatılması nedeniyle zarar talep etmesi mümkün değildir. Tekne sigortası yönünden ise, davacı taraf Mayıs, Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında ekranların kilitlendiği ifa edilmesine karşın devamında delil olarak 05/12/2012 tarihli bir mail delil olarak gösterilmiştir. Kaldı ki bilirkişi raporlarına göre 2010 yılı Mayıs döneminde 22.530,74 TL, Haziran döneminde 4.417,00 TL, Ağustos döneminde 700,50 TL sigorta üretimi bulunduğu gibi esasen bir önceki(2011) yılda bu aylara ilişkin üretimi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu sigorta türü yönünden davlının ekranları kapadığı ve davacının zarar ettiği ispatlanabilmiş değildir. Sera poliçeleri yönünden de, davacının Mayıs – Ağustos dönemi ekran kapanmasından kaynaklı üretim yapamadığını bildirilmiş ise de 2011 yılı bu dönemlerde de poliçe üretiminin olmadığı anlaşılmaktadır. Davacı taraf dava dilekçesinde 31/05/2012 tarihinden itibaren Ağustos ayının ortasına kadar 3 ay ekranların kapatıldığını iddia etmiş ise de tarım sigortasıyla ilgili mail yazışmaları bu dönemden sonrasına ilişkindir. Dolayısıyla bu sigorta türü yönünden davlının ekranları kapadığı ve davacının zarar ettiği ispatlanabilmiş değildir.Davacı taraf 31/05/2012 tarihinden itibaren Ağustos ayının ortasına kadar 3 ay ekranların kapatıldığını iddia etmekle birlikte, 2012 yılında temmuz ayı hariç söz konusu diğer aylara ilişkin prim üretimi ve komisyon tahakkuku bulunmaktadır. Ayrıca davacının başka sigorta şirketlerinin de acentesi olması karşısında zararın niteliği ve kapsamı da ispatlanabilmiş değildir. Mahkemece kabulüne karar verilen tutar ise karara esas alınan bilirkişi raporunda yalnızca davacının talebine konu ettiği taksi, tekne ve tarım sigortaları yönünden hesaplama yapılması gerekirken herhangi bir ayrıma gidilmeksizin 2010, 2011 ve 2012 yıllarında davacıya tahakkuk eden komisyonların yıllar itibariyle ortalaması alınarak tekrar üç yılın ortalaması alınıp 3 aya göre hesaplanması suretiyle bulunmuştur. Bu hesaplamaya itibar edilmesi de mümkün değildir. Bu nedenlerle Mahkemece ekran kapanmasına ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi yerinde olmamıştır.HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; Mahkemece karşılıksız çeklere ilişkin ödemelerin iradi olarak yapılmadığı, davacının sistemi kullanmasının engellendiği ve davacının oluşturduğu portföyden davalının gelecekte gelir elde etme ihtimalinin bulunduğundan bahisle bu alacak kalemleri yönünden davanın kabulüne karar verilmesi isabetli görülmemiş ve bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmek suretiyle, davanın menfi tespit istemi yönünden kabulüne, başlanmış işlerin tamamlanamaması nedeniyle tazminat, karşılıksız çeklere ilişkin ödemelerin istirdatı, ekran kapanması nedenine dayalı tazminat ve denkleştirme tazminatı yönünden reddine karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; İstinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,1-Davanın menfi tespit istemi yönünden KABULÜNE, tazminat ve istirdat istemleri yönünden REDDİNE,2-Davacının, 30/11/2012 vade tarihli ve 27/07/2012 tanzim tarihli 14.733,71 TL bedelli bono nedeniyle davalıya borçlu olmadığının TESPİTİNE, 3-Başlangıçta peşin olarak alınan 1.341,60 TL harcın ıslah ve tamamlama harcı toplamı 1.395,40 TL ile birlikte, alınması gerekli olan 1.020,12 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 1.716,88 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istem halinde davacıya iadesine,4-Davacı tarafın yargılama sırasında yapmış olduğu başvuru harcı 24,30 TL, posta ve tebligat gideri 369,00 TL, bilirkişi ücreti 7.300,00 TL, olmak üzere toplam 7693,30 TL yargılama masrafının, davacı yan davasında kısmen haklı çıktığından dava konusunun toplam değerinin kabulle sonuçlanan kısma oranı sonucu bulunan 720,96 TL yargılama masrafına, 1.020,12 TL harç eklenerek sonuç olarak 1.741,08 TL’nin davalı ‘dan alınarak davacı tarafa verilmesine, dava konusunun toplam değerinin redle sonuçlanan kısma oranı sonucu bulunan 6972,34 TL yargılama masrafının davacı yan üzerinde bırakılmasına,5-Davacı taraf kabulüne karar verilen menfi tespit davası yönünden yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 4.080,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,6-Davalı taraf reddedilen çek bedelinin istirdatı davası yönünden yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. uyarınca 7.251,11 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,7-Reddedilen maddi tazminat davası yönünden davalı yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T.’nin 13/4. maddesi uyarınca 4.080,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,8-Karar kesinleştiğinde, HMK Gider Avansı Tarifesinin 5. maddesi uyarınca artan gider avansının davacı tarafa; davalı tarafından yatırılan ve artan delil avansının kendisine iadesine,9-İstinaf Yargılamasına İlişkin Olarak;a-Davalı vekilince yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,b-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan istinaf başvuru harcı 98,10 TL, posta ve tebligat gideri 39,70 TL olmak üzere toplam 137,80 TL yargılama masrafının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,10-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 22/04/2021