Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/232 E. 2021/426 K. 31.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/232
KARAR NO: 2021/426
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/07/2018
NUMARASI: 2017/655 Esas – 2018/719 Karar
DAVA: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 31/03/2021
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde taraflar vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkili şirketin davalı şirket ile aralarındaki bayiilik sözleşmesine istinaden 24.12.2007 tarihinde, motorin ve kurşunsuz benzin satın aldığını, akaryakıtın Tüpraş Batman Rafinerisinden müvekkilinin … plakalı aracına doldurularak mühürlendiğini, akaryakıt teslim formunda, akaryakıtın EPDK tarafından belirlenen ulusal marker’ın yeterli şart ve seviyede bulunduğunun davalı dağıtıcı firma tarafından taahhüt edildiğini, 27.12.2007 tarihinde, EPDK görevlileri ve Kızıltepe KOM Grup Amirliğine bağlı görevliler nezaretinde müvekkili şirketin istasyonununda idari denetim yapıldığını, müvekkiline ait 1 nolu yer altı tankından dalgıç vasıtasıyla numune alındığını, alınan numuneler ulusal marker cihazı ile kontrol edildiğini ve cihazın geçersiz sonucu verdiğini, Tübitak’dan da 18.03.2008 tarihinde ürün analiz raporu geldiğini, ürünün teknik düzenlemede yer alan özelliklere aykırı olması nedeniyle EPDK tarafından müvekkiline 50.000 TL idari para cezası kesildiğini, bu idari para cezasının iptali isteminin Danıştay tarafından reddedildiğini, idari para cezasının vergi dairesine ödenmeye başlandığını, bu idari para cezasından müvekkiline ayıplı akaryakıt ürünü satan davalı dağıtıcı firmanın sorumlu olduğunu ileri sürerek 50.000 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek faizi iel birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, taraflar arasındaki bayiilik ilişkisi kapsamından, davacı bayiinin siparişi üzerine, 24.12.2007 tarihinde, Tüpraş Batman Rafineri Müdürlüğü’nde motorin ve benzin ürünlerinin davacı bayiinin … plakalı aracına doğrudan Tüpraş Batman Rafineri tarafından dolumunun yapıldığını, Türkiye piyasasında dolaşıma giren akaryakıt ürünlerine ürünün niteliğini bozmayan kimyasal madde (marker) konularak akaryakıt kaçağının ve standart dışı ürün satışının önüne geçilmek istendiğini, bu markerlerin ürünlere eklenmesinin dağtım şirketleri ve rafineriler tarafından ürünlerin dolaşıma sokulmadan yapıldığını, dava konusu ürüne marker Tüpraş Batman Rafineri tarafında eklendiğini, müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, ayrıca, tank ve pompa otomasyon sistemine olaydan sonra 2009 yılında geçildiğini, dolayısıyla olay tarihinde tanklara intikal eden ve satışı yapılan ürünlerin menşei konusunda müvekkilinin bilgisinin olmadığını, ürünün davacı tarafından değiştirilmesinin ihitmal dahilinde olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılamada, davacının idari para cezasına konu akaryakıtı davalıdan teslim aldığı akaryakıtlardan olduğunu ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: A-Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; davalının bayii olan müvekkilinin, Batman Tüpraş’tan davalıya ait akaryakıtı satın aldığının dosya kapsamıyla sabit olduğunu, tankere dolum yapılıp mühürlendiğini, fatura ve teslim belgelerinin dosyada mevcut olduğunu, ürünün müvekkiline ait tanka dolumu yapıldığını, sonrasında EPDK yetkililerince ölçümleri yapılmış ve “geçersiz “çıktığından bahisle tekrar tankere doldurularak mühürlendiğini, Tübitak sonuçları geldikten sonra da, müvekkilinin, mühürlü tankerdeki ürünü teslim ettiğini, dışardan farklı bir ürünün konulmasının mümkün olmadığını, EPDK standartlarına uygun bulunmayan malın, davalı şirkete ait olduğunu, tutanak mümzilerinin dinlenmeden karar verildiğini, hal böyle iken eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporu ile hüküm kurulduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir. B-Davalı vekilinin katılmalı istinaf dilekçesinde özetle; Kızıltepe 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 03.07.2018 tarihli 2015/560 E. ve 2017/330 K. sayılı yetkisizlik kararı gereğince, müvekkili lehine ayrıca vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken, ilk derece mahkemesi bu hususu gözden kaçırarak hüküm tesis edildiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının bu yönden düzeltilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Davacı, taraflar arasındaki bayiilik sözleşmesi gereğince, davalı dağıtıcı firmadan satın alınan akaryakıt ürünün EPDK tarafından belirlenen ulusal marker değerlerini haiz olmadığından EPDK tarafından davacı bayiiye idari para cezası uygulandığını, mühürlenen ürünün davalı tarafça iade alınarak yerine yenisini verdiğini, standart dışı ürün satışı nedeniyle davacıya uygulanan idari para cezasından davalı dağıtım şirketinin sorumlu olduğunu iddia etmiş, davalı ise, davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, ayıplı ürünün davalıdan satın alınan akaryakıt ürünü olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355.madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Somut olayda, taraflar arasındaki istasyonlu bayiilik sözleşmesi gereğince, davacı bayiinin davalı dağıtıcı firmadan 24.12.2007 tarihinde, motorin ve kurşunsuz benzin olmak üzere akaryakıt satın aldığı, satın alınan akaryakıt Tüpraş rafinerisinden mühürlü vaziyette davacıya teslim edildiği ve sonrasında davacı bayiinin istasyon tankına boşaltıldığı, 27.12.2007 tarihinde, EPDK tarafından davacının tankında yapılan kontrolde, ürünlerin ulusal marker standartları dışında olduğunun tespit edildiği, keza anılan numuneler üzerinde, Tübitak tarafından yapılan ölçüm ve testlerde de, ürünün standart dışı olduğunun belirlendiği, bunun üzerine, ürünün davacı tarafından mühürlü şekilde davalıya teslim edilerek yerine yeni ürün teslim edildiği, standart dışı ürün satışı nedeniyle davacı bayiiye EPDK tarafından idari para cezası uygulandığı dosya kapsamıyla sabit olup, ayıplı olduğu iddia edilen akaryakıt ürününün davalıdan alınmış ürün olup olmadığının ispat edilemediği şeklindeki dosya kapsamıyla örtüşmeyen gerekçeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru görülmemiştir. Uyuşmazlık, satıma konu akaryakıt ürünün standart dışı yani ayıplı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasındaki istasyonlu bayiilik sözleşmesinin 4.b madesinde; “Bayi, bilcümle malların evsafını aynen muhafaza etmeyi ve kendisi veya personel tarafından bu evsafın katiyen değiştirilmeyeceğini, teknik, doğal ve sair sebeplerle evsaf değişikliğine yol açan durumların oluşması halinde, durumu derhal PO’ya bildirmeyi ve böyle bir ahvalde vasfı değişen malın satışını yapmamayı kabul ve taahhüt etmiştir. Bu konuda meydana gelebilecek her türlü zarar ve ziyanın tazmini mükellefiyeti münhasıran bayiiye ait olacaktır..” yine aynı sözleşmenin 4.b/cc bendinde; “…Bayi malların miktar ve kalitesindeki herhangi bir noksan ve bozukluğu teslim sırasında PO’ya bildirmekle mükelleftir.. denilmiştir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) 18.11.2009 tarih ve 2316/60 sayılı kararının, davacı şirkete ait akaryakıt istasyonundan alınan numunenin akredite laboratuvar analizinde teknik düzenlemelere aykırı olduğunun tespit edildiğinden ve bu fiilin 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu’nun 4. maddesinin dördüncü fıkrasının (ı) bendine aykırı olduğundan bahisle, anılan Kanun’un 19. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı alt bendi uyarınca idarî para cezası verilmesine ilişkin olduğu görülmüştür. Anılan idari para cezasına dayanak Tübitak analiz raporunda, ulusal marker ölçümlerinin geçerli çıktığının ancak motorin ürününde sınır değerlerinin çok üzerinde su parametsine rastlandığı belirtilmiştir. Dosya kapsamında bulunan Danıştay 13. Dairesi’nin anılan 20.01.2012 tarihli 2010/214 Esas ve 2012/98 Karar sayılı kararında, “…bayilik lisansı sahibi olan davacı şirkete ait akaryakıt istasyonundaki yeraltı tankından 27.12.2007 tarihinde yapılan denetim sonucu alınan akaryakıt numunesinin 28.12.2007 tarihinde TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Enerji Enstitüsü’ne teslim edildiği, 29.02.2008 tarihinde analizlerine başlanarak 13.03.2008 tarihinde bitirildiği, yapılan analiz sonucu alınan numunenin teknik düzenlemelere aykırı olduğunun rapora bağlandığı, bu rapor esas alınarak dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmıştır. Bu durumda; teknik düzenlemelere uygun olmayan akaryakıt ikmal ettiği akredite laboratuvar analizi sonucu düzenlenen rapor ile saptanan davacı şirket hakkında 5015 sayılı Kanun’un 19. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı alt bendi uyarınca ve anılan maddenin dördüncü fıkrası hükmü göz önünde bulundurularak idarî para cezası uygulanmasına ilişkin uyuşmazlık konusu Kurul kararında mevzuata aykırılık bulunmamaktadır. Diğer taraftan, analiz raporunda ulusal marker seviyesinin geçerli çıkması üzerine davacı şirket yetkilisine teslim edilen ve mühürlü vaziyetteki tankerde bulunan akaryakıtın, iade için intikal ettirildiği dağıtıcı şirket tarafından, rafineri laboratuvarında yaptırılan analizinde, akaryakıtın rafineri speklerine uygun çıkması nedeniyle geri alınarak, yerine aynı miktarda akaryakıt verildiği, buna göre dağıtıcı şirketten alınan akaryakıta herhangi bir müdahalenin olmadığı, varsa sorumluluğun dağıtıcı şirkete ait olduğu iddia edilmekte ise de; davacı şirket tarafından 24.12.2007 tarihinde alınan akaryakıtın, istasyondaki tanka boşaltılmasından üç gün sonra yapılan denetim sonucu akaryakıtın teknik düzenlemelere aykırı çıkmasının sorumluluğunun davacı şirkette olduğu, akaryakıtın rafineri speklerine uygun çıkması sonucu geri alınması ve yerine aynı miktarda akaryakıt verilmesinin bayi durumundaki davacı şirket ile akaryakıt ikmali yaptığı dağıtıcı şirketin aralarında anlaşması sonucu gerçekleştiği, bu durumun teknik düzenlemelere aykırı akaryakıt ikmalini meşru hale getirmeyeceği, ayrıca yapılan denetimde herhangi bir usulî eksikliğin de bulunmadığı anlaşıldığından, dava dilekçesinde iddia edilen hususlar yerinde görülmemiştir.” denilmiştir. Hal böyle olunca, davacı bayiinin davalı dağıtım şirketinden satın aldığı benzin ve motorin olmak üzere, akaryakıt ürünlerinin ulusal marker ölçümlerine uygun olduğu, bu ürünlerden alınan numunler üzerinde, Tübitak tarafından yapılan ölçümlerde, motorin ürününde standartlarının üzerinde yüksek oranda suya rastlandığının tespit edildiği, buna dayalı olarak idari para cezasının uygulandığı, dolayısıyla ürünlerin teslim alındıktan ve istasyon yer altı tankına boşalttıldıktan 3 gün sonra yapılan kontrolde, yalnızca motorin ürününde satandartların üstünde suya rastlanılmış olmasının ürünün bu şekilde ayıplı olarak davacıya teslim edildiğini göstermeyeceği, sözleşmede yer alan muayene yükümlülüğünün de davacı tarafından yerine getirilmediği, davacı bayii ve EPDK ile kolluk görevlileri tarafından tutulan 25.03.2008 tarihli tutanak gereğince, standartlara uymayan sözkonusu ürünün davacı tarafından davalıya teslim edildiği, akaryakıtın rafineri speklerine uygun çıkması nedeniyle yerine aynı miktarda akaryakıt verilmiş olmasının davalının üründeki ayıbı kabul anlamına gelmediği, teslim olgusu ihtilafsız olduğunda tutanak mümzilerinin dinlenmesinin sonuca etkili olmadığı gözetildiğinde, bu gerekçe doğrultusunda kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değil ise de, sonucu itibari ile karar doğru olduğundan bu yöne değinilmekle yetinilmiştir. Davalının istinafı vekalet ücretine yönelik olup, yetkisizlik kararı gereğince, ayrıca taraflarına vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. HMK’nın 323. maddesinde yargılama giderlerinin nelerden ibaret olduğu düzenlendikten sonra, 331/2. maddesinde “Görevsizlik yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkum eder.” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu nedenle, yetkisizlik kararı uyarınca dosyanın gönderildiği yetkili mahkemece yargılamaya devam edilmiş olduğundan davanın reddi durumunda kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına tek bir vekalet ücretine hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan bu nedenlerle her iki taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı ve davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Davacı ve davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, HMK.353.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca KESİN olarak oy birliğiyle karar verildi.31/03/2021