Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/226 E. 2021/424 K. 01.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/226
KARAR NO: 2021/424
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/10/2018
NUMARASI: 2017/462 Esas – 2018/997 Karar
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/04/2021
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, taraflar arasında 15.03.2013 tarihinde imzalanan genel kredi sözleşmesi gereğince, müvekkilinin davalıdan nakdi ve gayri nakdi krediler kullandığını, sözleşme süresi boyuncu müvekkilinin kullandığı kredilerde ilişkin taksitleri vadesinde, tam ve eksiksiz, şekilde davalıya ödediğini ve sözleşmeyle üstlendiği diğer yükümlülüklerini de davalıya karşı gereği gibi ifa ettiğini, ancak davalının ortada hiç bir haklı neden olmaksızın, müvekkiline keşide ettiği 02.02.2016 tarihli noter ihtarnamesi ile, hesabı kat ederek 1.604.000 TL tutarındaki toplam mer’i gayri nakdi borç ve 3.305.655,03 TL tutarındaki toplam nakdi borç olmak üzere toplam 4.909.655,03 TL’nin ihtarnamenin tebliğini takiben 2 gün içinde ödenmesini talep ettiğini, müvekkilinin sabit faiz üzerinden ödeme şeklinde ve 12 ay sonunda ödemesi gereken kredi tutarını, erken ödeme zorunda kaldığını, davalı sözleşmedeki fesih yetkisini kötüye kullandığını, müvekkilinin iradesi dışında erken ödemeye zorlandığını, haksız şekilde kendisinden tahsil edilen 1 yıllık faiz miktarı olan 97.906,09 TL’nin iadesi gerektiğini ileri sürerek müvekkilinin fazladan ödemek zorunda kaldığı 97.906,09 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, müvekkili banka tarafından kredili müşterilerine uygulanan rutin kontroller kapsamında, davacı şirkete dair bir kısım olumsuz ekonomik veriler tespit edildiğini, (borçlanma seviyesinin cirosuna göre yüksek bulunması, finansal borçlar/özkaynak kıyaslamasında ideal oran iken, bu oranın davacı firmada 2,25 seviyesinde görülmesi, yaklaşık ciro seviyesinde memzuç riski görünmesi, izlenen dönem sürecinde iyileşme sergileyememesi vb) ve bu husustaki tereddütlerin giderilmesi için davacı şirketten bazı bilgi ve belgelerin istendiğini, güncel ve detaylı mali veri (mizan) paylaşımı talebinde bulunulduğunu, ancak bu istek ve taleplerinin davacı şirket tarafından yerine getirilmediğini, ayrıca aslen yurtdışı kaynaklı bir firma olan davacı şirketin, yabancı ortaklar kaynaklı bir kısım hukuki ihtilaflar yaşadığına dair gündeme gelen haberle ile ilgili olarak da gerekli bilgi ve belgelerin paylaşılmasının istenildiğini, ancak bu hususta da davacı tarafça her hangi bir adımın atılmadığını, aradaki güven ilişkisinin temelden sarsılması üzerine, sözleşmeye dayalı olarak haklı nedenle hesabın kat edildiğini, müvekkili bankanın bir katılım bankası olduğu ve işlemlerinde faiz uygulamasının bulunmadığını, kar getiren vadeli satış sözleşmelerinde, öngörülen vadelerden önce borcun ödenmesinin, borçlunun kar borcundan kurulması neticesini doğurmadığını, borçlunun, alacaklıya vadeye bağlanmış borcunun ancak tamamını ödemek suretiyle borçtan kurtulabileceğini, dolayısıyla davacının mevcut sözleşme ve ödeme planlarına aykırı bir biçimde iade/iskonta talep etmesi hukuken mümkün olmadığını, ancak alacaklının kendi inisiyatifiyle böyle bir duruma rıza gösterdiği ve/veya açıkça muvafakat ettiği durumların müstesna olduğunu, erken ödeme hallerinde kredinin iskontolu kapatabileceğine veya uyarlama yapılabileceğine dair ne yasalarda ne de taraflar arasındaki sözleşmelerde herhangi bir hükmün bulunmadığı gibi, başkaca her hangi bir yazışma, bağlayıcı akdi hüküm, uygulama veya ticari teamülün de mevcut olmadığını, dolayısıyla yapılmış olan tahsilat işlemlerinin hiçbir kaleminde ve herhangi bir aşamasında hukuka aykırılığın bulunmadığını, iade edilmesi gereken veya fazladan tahsil edilmiş olan herhangi bir meblağın bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama doğrultusunda, davacı ile davalı banka arasında Genel Kredi Sözleşmesi bulunduğu, bu sözleşme kapsamında davacının nakdi ve gayrinakdi kredi kullandığı, davalının ihtar çekerek kredilerin kapatılmasını talep ettiği, davacının da 2 gün içerisinde bu kredilerin tamamının ödemesini yapıp hesapları kapattığı konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı, davalı bankanın kredi hesaplarını kapatırken davacıdan vadesi gelmemiş kar tutarları ile bunun vergisini de tahsil ettiği, tahsil ettiği bu bedelin davacının talep ettiği zararı olduğu, davalının davacıdan hesap kapama işlemi sırasında vadesi gelmemiş kar tutarı ve vergisini de tahsil etmiş olması nedeniyle davacının davalıdan 97.906,09 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 97.906,09 TL’nin 07/12/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın hesap kat işleminin sözleşmeye hem de yasal mevzuata uygun olduğunu, sözleşmenin en başında, geri ödenmesi gereken tüm meblağ ve kalemler açıkça tespit edilip imza altına alındığını, kar getiren vadeli satış sözleşmelerinde, öngörülen vadeden önce borcun ödenmesinin, borçlunun kar borcundan kurtulması neticesini doğurmadığını, bu tip krediler için erken ödeme hallerinde kredinin iskontolu kapatılabileceğine veya uyarlama yapılabileceğine dair ne yasalarda ne de taraflar arasındaki sözleşmelerde herhangi bir hüküm bulunmadığını, dolayısıyla iade edilmesi gereken veya fazladan tahsil edilmiş olan her hangi bir meblağ da bulunmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Davacı, davalı ile akdedilen kredi sözleşmesi çerçevesinde taksitli kredi kullandığını, vadesi gelen kredi ödemelerini tam ve eksiksiz olarak davalıya ödediği gibi, sözleşmedeki diğer yükümlülüklerini de gereği gibi yerine getirdiğini, davalı bankanın haklı bir neden olmaksızın hesabı kat ederek kredileri geri çağırması üzerine, kredi borcunu ödemek zorunda kaldığını, davalı bankaya fuzulen ödenen kar payları ve gider vergilerinden dolayı davalıdan alacaklı olduğunu iddia etmiş, davalı banka ise, hesap kat işleminin sözleşmeye uygun olduğunu, borcun sadece anapara ile sınırlı olmayıp vergi ve kar payı tutarlarını da kapsadığını, bu tip ticari kredilerde erken ödeme ve yapılandırma yapılmadığını ve iskonto uygulamak zorunda olmadıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiş, süresi içerisinde davalı banka tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında imzalanan kredi sözleşmesinin 3.12 maddesinde; “Müşteri kredi taksitlerini vade tarihinden önce ödediğinden bahisle, hiçbir surette kar payı indirim talebinde bulunamaz. Kredi geri ödemeleri, bankanın yazılı kabulü olmadıkça kısmen veya tamamen vade tarihinden önce yapılamaz Bankanın erken ödemeyi kabulü ancak yazılı ve banka yetkililerinin imzalarını taşıyan belge ile ispat olunabilir. Müşterinin parasını banka nezdindeki özel cari hesaba yatırmış olması, erken ödemenin kabul edildiği anlamına gelmez.”; yine sözleşmenin 18.2 maddesinde; “Banka gerek gördüğünde işbu cari hesap sözleşmesini tek taraflı bildirimle feshedebilir. Bu durumda banka alacağının tümü muaccel olur ve müşteri vergi, harç, resim, masraf, komisyon, fon dahil bilcümle tüm borçlarını derhal ve nakden bankaya ödemeyi kabul ve taahhüt eder…” ; aynı sözleşmenin “Muacceliyet Sözleşmesi” başlıklı bölümün 21.2 maddesinde; “…Müşteri, aşağıda sayılan haklı ve objektif hallerden herhangi birinin varlığı halinde veya aşağıda sayılmamış olsa da hesap katını ve tüm borcun muaccel hale getirilmesini haklı kılan ve kendisinden kaynaklanan başkaca bir halin varlığı halinde, bankanın alacaklarının tamamının herhangi bir ihtara ve ihbara gerek olmaksızın kendiliğinden muaccel hale geleceğini kabul, beyan ve taahhüt eder”; “Hesap Kat’ı ve Temerrüt Hükümleri” başlıklı 22. Maddesinin 22.3 bendinde; “Müşteri, hesap katı bildirimini alır almaz, muaccel hale gelen tüm alacağı, mahrum kalınan kar payı ve her türlü masrafı ve her türlü masrafı ile birlikte bildirimde belirtilen süre içerisinde ödemeyi…kabul ve beyan eder”. şeklinde düzenlenmeler yer almaktadır. Davalı bankaca, 02.12.2016 tarihli noter ihtarnamesi ile hesabın kat edilerek davacı borçluya muacceliyet ihtarnamesinin gönderildiği, davacı tarafından, ihtarnamede belirtilen süre içerisinde, ihtarnamede, geri ödenmesi talep edilen nakdi kredi riskini 07.12.2016 tarihinde, EFT yoluyla davalı bankaya “toplam kredi kapatmasıdır” açıklamasıyla ödediği, gayri nakdi kredi riski tutarını da, aynı tarihte “Referans nolu teminat mektubuna ilişkin nakit karşılıktır” açıklamasıyla EFT havalesi yoluyla davalı bankaya gönderdiği, ödeme tarihinden iki gün sonra, 09.12.2016 tarihinde, davalı bankaya keşide ettiği noter ihtarnamesi ile vadesi gelmediği halde fazladan ödenen kar tutarları ve bunun vergilerinden oluşan 97.906,09 TL’nin iadesini istediği dosya kapsamından sabittir. Somut olayda, davalı bankaca, davacı şirketin mali ve finansman yapısının negatif yönlü olduğundan bahisle davacının kredi sözleşmesinden kaynaklı hesabın kat edildiğinin ileri sürüldüğü, nitekim bu hususun davacının da kabulünde olduğuna göre, davalı bankanın hesap kat işleminde sözleşmeye aykırılık bulunmamaktadır. O halde, taraflar arasındaki sözleşmenin 22.3 maddesi gereğince, davacının hesabın katı ile muaccel hale gelen alacağın yanında mahrum kalınan kar payından da sorumlu olduğunun hükme bağlandığı gibi davalı bankanın taraflarca kararlaştırılan ve taksit tutarlarına yansıtılan kar payı alacağından vazgececeğine dair sözleşmede herhangi bir hükmün bulunmamaktadır. Öte yandan, davacı tarafça ihtirazi kayıt konulmadan yapılan ödeme sonucunda, kredi hesabının kapatıldığı sabit olmasına göre, sonradan geriye dönük olarak fazla ödeme yapıldığı iddiası da dinlenemez. O halde, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan bu nedenlerle davalı banka vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1.b.2.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;Davalı vekilinin İstinaf talebinin KABULÜ İLE; İstinafa konu mahkeme kararının HMK’nın 353/(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA; 1-Davanın REDDİNE, 2-Başlangıçta peşin olarak alınan 1.672,00 TL harcın, alınması gerekli olan 59,30 TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.612,70 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istemi halinde davacıya ödenmesine, 3-Davacı tarafından yargılama sırasında yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 13.251,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-Karar kesinleştiğinde HMK Gider Avansı Tarifesi’nin 5. madddesi uyarınca artan gider avansının davacıya iadesine, 6-İstinaf yargılamasına ilişkin olarak; a-Davalı vekilince yatırılan 1.636,90 TL istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, b-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan istinaf başvuru harcı 98,10 TL, posta ve tebligat gideri 23,50 TL olmak üzere toplam 121,60 TL yargılama masrafının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,7-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.