Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/2 E. 2020/376 K. 03.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/2
KARAR NO: 2020/376
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/11/2017
NUMARASI: 2014/1391 Esas – 2017/1284 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)|İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/12/2020
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının 5411 Sayılı Kanun’un 111. maddesine göre tasarruf sahiplerinin haklarını korumak üzere kurulduğunu, … AŞ hisselerinin ve yönetiminin müvekkiline devredildiğini, daha sonra gelişen süreçte … AŞ bünyesinde devren birleştirilen bankaların yönetim ve denetiminin fon tarafından devralınmasından sonra anılan bankalarda bulunan hesaplarının kendilerinin bilgi, talimat ve iradesi dışında Off shore bankasına havale edildiği iddiasıyla davalı hakkında davalar açıldığını, aleyhe sonuçlanan davalar sebebiyle davalının yaptığı ödemelerin davacıdan istendiğini, müvekkilinin ihtirazi kayıtla ödemeler yaptığını, bu ödemelerle ilgili olarak 06/03/2013 tarihinden itibaren işlemiş faizlerle birlikte toplam 21.769.628,26.-TL’nin tahsili için icra takibi başlattıklarını, davalının takibe itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına, icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalıya husumet yöneltilemeyeceğini, hisse devir sözleşmeleri gereğince takip konusu alacağın müvekkilinden istenemeyeceğini, benzer bir taleple İstanbul 1 ATM’de açılan davanın ret ile sonuçlandığını belirterek davanın reddine karar verilmesini, kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesince dava hakkında “Bankalar Kanunu gereğince %100 hissesi TMSF’ye devredilen … A.Ş.’nin, 133.400.000.000 adet hissesinin tamamının TMSF tarafından …’a satışı ve devredilmesi hususunda 09.08.2001 tarihinde imza edilen Hisse Devir Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde … hisselerinin tamamının 9 Ağustos 2001 tarihinde …’a devredildiği, devir öncesi bağımsız denetim firması tarafından kesinleşmiş devir bilançosuna ilişkin düzenlenen 11.01.2002 tarihli raporun hem TMSF’ye hem de … grubuna sunulduğu ve herhangi bir itirazda bulunulmadığı, düzenlenen raporda TMSF ile … arasında imzalanan sözleşmeye göre, bütün hukuki dava ve işlemlere ait risklerin TMSF tarafından üstlenildiği bilgisinin yer aldığı, sözleşmesinin 4.7 maddesinde, Banka’nın mevduatının üzerinde herhangi bir takyidatın bulunmadığı, Banka’nın asli borçlu, kefil, garantör ya da benzeri ad altında herhangi bir gerçek veya tüzel kişiye tahakkuk etmiş ve ödenmemiş başka borcu veya yükümlülüğünün bulunmadığı, 4.15 inci maddesinde yasal defterlere kaydedilmemiş herhangi bir borcunun, alacağının, taahhüt ve yükümlülüğünün bulunduğuna dair herhangi bir tespitin bulunmadığı, sözleşmenin “V-Taahhütler” başlıklı 6. maddesinde yer alan 18 husus ile ilgili olarak TMSF tarafından münferiden veya müteselsilen … Grubuna Taahhütte bulunulmuş olduğu, buna göre … A.Ş ve bünyesine dahil edilen diğer bankaların devir tarihinden önceki dönemine ilişkin olmak üzere, önceki ortakları tarafından açılmış ve açılabilecek davalar, Banka ve Banka’ya devredilen diğer bankaların müşterileri tarafından açılmış açılabilecek davalar, Banka ve Banka’ya devredilen diğer bankaların yöneticilerinin mevzuata aykırı eylem ve işlemleri nedeniyle Banka’nın üçüncü kişilere karşı sorumlu olabileceği hallerden ve …’ın ve Banka’nın maruz kalabileceği her türlü davaları kapsadığı, sözleşme kapsamında … A.Ş. hisselerinin … Grubuna devri sürecinde bilanço büyüklüğünün tamamını devredilmemiş olduğu, taraflar arasında uzlaşıldığı şekilde yeniden oluşturulan bilanço yapısının devri yoluna gidilmiş olduğu, off-shore mevduat yükümlülüğünün devir bilançosu içinde yer almadığı, Birleşik … A.Ş.nin hisse satışında esas alınan 10.08.2001 tarihli kesinleşmiş bilanço toplamının 2.013.412 YTL olduğu, bu bilançoda 133.4 milyar TL olan ve bu miktardan zararların mahsubundan sonra sermayenin sıfır olarak kabul edilmiş olduğu, mülkiyeti TMSF’ye ait 133,4 milyar nominal … A.Ş. hissesinin …’a satılmış olduğu, varlık satışının sözkonusu olmadığı, off shore mevduat hesabı sahiplerinin taleplerinin -bir kısmı mahkemelere sunulan dilekçelerle açıkça- TMSF tarafından üstlenilmiş olduğu, davacı TMSF tarafından alınan kararlar, mahkemelere sunulan yazılar ve 2012 yılından off shore hesaplarla ilgili olarak kaybedilen davalar kapsamında itirazi kayıtta bulunmaksızın … A.Ş.ye davacı yanın ödemeler yapmış olduğu dikkate alındığında yapılan bu ödemelerin 09.08.2001 tarihli sözleşmenin “Taahhütler” kısmının 6.13 maddesine göre TMSF tarafından yerine getirilmiş olduğu, davacının yaptığı bu ödemelerin “banka hakim ortaklarının off shore hesaplara ilişkin nitelikli dolandırıcılık suçundan kaynaklanan eylemlerinden dolayı bankalara ve mudilere verdikleri zararlara ilişkin” olduğu, bu zararlar için 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 17.maddesine göre (5411 md 110) davacı Fon tarafından banka hakim ortaklarına rücu edilerek tahsilatta bulunulmuş olduğu, böylece sözleşmede yer alan hususun fiili olarak da davacı tarafça kabul edilmiş olduğu, TMSF’nin külli halefiyeti söz konusu olduğundan devir öncesi gerçekleşen off-shore uygulamalarından kaynaklanan yükümlülüklerden sorumluluğunun devam ettiği, devir bilançosunda yer almayan borç ve yükümlülüklerden dolayı hisseleri devralan … ve davalı … A.Ş.nin sorumlu olmayacağı, yukarıda alıntı yapılan emsal niteliğindeki Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 2014/10149-2015/7641 sayılı Bozma Kararında sözü edilen “dava konusu alacakların devredilen veya devredilmediği iddia edilen aktiflerle ilgili olup olmadığı” hususu ile ilgili olarak, bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere; TMSF tarafından yazılan 09.02.2012 tarihli yazıda da açıkça kabul edildiği gibi “off-shore hesapların …’a devredilen 10.08.2001 tarihli … bilançosunda yer almasının mümkün olmadığı, davalara konu hesaplarla ilgili olarak off-shore mudilerinden toplanan paraların kaydedildiği (308 ve 309 no’lu) hesaplarla ilgili olarak …’a bir varlık devrinin yapılmadığı”, off shore mevduat hesaplarının devir öncesinde … A.Ş.nin bilançosunda pasif tarafta yer aldığı, söz konusu hesapların … Grubuna devredilen bilanço kalemleri arasında yer almadığı, … Grubuna devredilmeyen bilanço kalemleri arasında yer aldığı, böylelikle TMSF bünyesinde kaldığı, yukarıda alıntı yapılan çok sayıdaki iç yazışmayla durumun davacı tarafça kabul edildiği ve gereğinin de yapıldığı, TMSF tarafından off-shore mevduat hesapları ile ilgili olarak mudiler tarafından açılmış/açılacak davaların riskleri ile ilgili olarak Bankaların hakim ortakları ile protokoller imzalandığı ve rücuen kısmi tahsilatlar yapıldığı hususları dikkate alındığı” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının somut delillere dayanmadığını, anayasanın 141. Md. de bütün mahkemelerin her türlü kararı gerekçeli olarak yazılır denildiğini, davanın konusunun teknik anlamda yeterince irdelenmediğini, külli halefiyeti doğuracak tarzla bir banka birleşmesinin olmadığını, somut olayda mal varlığı bir bütün halinde devredilmediğini, TTK çerçevesinde birleşmenin bir bütün halinde devralınma olduğunu, bilançoların kapsadığı alanın aynı zamanda tarafların borç ve yükümlülüklerinin de sınırını belirleyeceğini, imzalanan hisse devir sözleşmesinin ayrıntılı olarak irdelenmesi gerektğini, dayanak yapılan maddenin borçlar kanunun genel prensiplerine uygun düşmediğini, TMSF’nin Off shore ödemelerinden sorumlu olmadığını, yasa koyucunun off-shore hesaplarını sigorta kapsamında düzenlemediğini, Türkiye’de münhasıran kıyı bankacılığı faaliyeti göstermek üzere kurulan kredi kuruluşlarında bulunan mevduat ve katılım fonlarının sigortaya tabi olmadığını, TMSF’nin yargısal muafiyetlerden yararlanmak amacıyla davaları takip etmesinin borçların üstlenildiği şeklinde değerlendirilemeyeceğini, üstlenmenin ikrar anlamına gelmediğini, kendi serbest iradesi ile talimat veren off shore müşterilerinin İstanbul 8. Ağır Ceza mahkemesi kararında dolandırılan olarak belirtilen kişiler olmadığını, yüksek faiz geliri elde edildiğinde iradenin sağlam ancak banka battığı zaman iradenin sakat denmesinin hukuken kabul edilemeyeceğini, hisse devir sözleşmesiyle ilişkili olan 18/06/2007 tarihli olduğu söylenen hisse devir sözleşmesinin dosyaya ibraz edilmediğini, mahkeme kararının hatalı bilirkişi raporuna dayandığını, Bankacılık kanunu gereğince bilirkişilerin resmi kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar arasında seçilmesi gerektiğini bu hususları istinaf ederek, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE:Dava, off-Shore hesabı sahibi müşteriler tarafından … A.Ş. aleyhine açılan davalarda verilen kararlar nedeniyle, serbest iradesi ile talimat veren off-Shore hesabı sahibi müşterilerinin İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi kararı kapsamında kalmadıkları iddiası ile davacı tarafından davalıya ihtirazi kayıtla ödediğini beyan olunan paranın iadesi talebiyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır.
İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, serbest iradesi ile talimat veren off-Shore hesabı sahibi müşteriler tarafından … A.Ş. aleyhine açılan davaların banka aleyhine sonuçlanması üzerine, banka tarafından hesap sahiplerine ödenen paraların, davacı TMSF ve dava dışı … arasında imzalanan 09.08.2001 tarihli sözleşmede yer alan üçüncü kişi lehine şart gereğince, TMSF tarafından ihtirazi kayıtla … A.Ş.’ye ödenmesinden sonra, bu paraların TMSF tarafından … A.Ş.’den iade alınıp alınamayacağı noktasındadır. … A.Ş.’nin 22.12.1999 tarihinde TMSF bünyesine alındığı ve TMSF bünyesinde bulunan … A.Ş., … A.Ş., … Bankası A.Ş., … A.Ş. ve … A.Ş.’nin 19.02.2001 tarihinde … A.Ş. ile devren birleştirilmesinden sonra tamamı TMSF’na ait bulunan … A.Ş. hisselerinin tamamı varlığı taraflar arasında ihtilafsız olan TMSF ile dava dışı … arasında 09.08.2001 tarihinde imzalanan hisse devir sözleşmesi ile …(…)’a satıldığı, bu satıştan sonra … A.Ş.’nin … bünyesinde bulunan … A.Ş. katılma yoluyla ile birleştiği ve en nihayetinde dava dışı … tarafından kendisine ait … A.Ş. hisselerinin Hollanda’da mukim … isimli şirkete 18.06.2007 tarihinde satıldığı ve bunu takiben … A.Ş.’nin ticaret ünvanının 07.07.2008 tarihinde … A.Ş. olarak değiştirildiği hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak hisse devir sözleşmesi kapsamında birleşik … A.Ş. hisselerinin … Grubuna devri sürecinde birleşme sonucu oluşan bilanço büyüklüğünün tamamının devredilmediği, taraflar arasında uzlaşıldığı şekilde yeniden oluşturulan bilanço yapısının devri yoluna gidildiği bilirkişi heyeti tarafından tespit edilmiştir. Bu husus istinaf dilekçesinde davacı vekilince, “satış kapsamında …’a …’ın 6.3 Milyar TL olan toplam aktiflerinin yaklaşık 2 Milyar TL’lik kısmı devredilmiştir. Banka bilançosunun … tarafından satın alınmayan 4.3 Milyar TL’lik kısmı yine fon bünyesinde bulunan ve … bünyesinde birleşen bankalarla ilgisi olmayan … ve …’a devredilmiştir.” şeklinde ifade edilmiştir. Fon bünyesindeki bir kısım bankaların birleşmesi sonucu oluşan … A.Ş.’nin bilançosu, hisse devrine konu … A.Ş. bilançosu ile aynı değil ise yeni oluşturulan bilançoya bağlı olarak hisse devri yapılmış olup bilançonun varlık devri yoluyla devredildiğinin kabulü mümkün değildir. Bilançonun aktiflerden oluşması da sonuca etkili değildir. Davalı … A.Ş.’nin sadece devredilen aktiflerde yer alan borçlardan sorumlu olduğu ve …ın off-shore müşterilerine karşı sorumluluğu bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği ve serbest iradesi ile talimat veren off-Shore hesabı sahibi müşterilerinin İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi kararı kapsamında kalmadıkları iddia ve beyan edilmiş ise de bunlar eldeki davanın konusunu oluşturmayıp, müşteri tarafından bankaya karşı açılan davaların konusunu teşkil etmektedir. Hisse devir sözleşmesi davacı TMSF ile dava dışı … arasında imzalanmış olmakla birlikte, anılan bu sözleşme hükümleriyle bir anonim şirket olarak hisseleri taraflar arasında satışa konu olan ancak kendisinin taraflardan ve satışa konu hisselerinden bağımsız ayrı bir tüzel kişiliği bulunan … A.Ş. lehine, hisseleri devreden TMSF tarafından yerine getirilmek üzere bazı haklar tanınmıştır. Sözleşmeler, sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereğince, kural sadece sözleşmenin tarafları hakkında hükümler içerebilirler. Ancak bunun bir istisnası olarak sözleşmelerin, sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişiler lehine hükümler taşıması mümkündür. Buna başkası lehine şart veya üçüncü kişi yararına sözleşme denilir. Hisse devir sözleşmesinin imzalandığı 09.08.2001 tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 111/1. maddesi, Kendi namına akit yapan bir kimse, üçüncü şahıs lehine bir borç şart etmiş ise, o borcun ifasını talep etmek hakkını haizdir. Üçüncü şahıs veya o borçta üçüncü şahsa halef olanlar dahi, iki tarafın niyetine veya örf ve âdete tevafuk ettiği takdirde, borcun ifasını şahsan talep edebilirler, şeklindedir. Davacı TMSF ile dava dışı .. aralarında imzaladıkları 09.08.2001 tarihli bu sözleşme ile kendi aralarındaki hisse devrinin yanında hisselerin ait olduğu ve ayrı bir tüzel kişiliği bulunan … A.Ş. isimli üçüncü kişi lehine başkası lehine şart veya üçüncü kişi yararına sözleşme denilen yolla bazı haklar oluşturmuşlardır. Bu üçüncü kişi, daha sonra ayrı bir tüzel kişi olan … A.Ş.’ye bütün hak ve borçlarıyla birlikte iltihak ederek birleştiğinden, bu sözleşmedeki hakkın halefi de … A.Ş. olmuştur. … A.Ş. daha sonra ticari unvanını değiştirerek … A.Ş. ismini almışsa da ticari unvan değişikliği haklarda ve borçlarda hiçbir değişiklik meydana getirmeyeceğinden, anılan sözleşmedeki üçüncü kişi artık davalı … A.Ş. olmaktadır. 09.08.2001 tarihli sözleşmede üçüncü kişi olan … A.Ş., bu sözleşmede kendisine tanınan hakları kullanmasına herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra her ne kadar sözleşmede hisse devrine konu Banka lehine düzenlemeler yapılmış ise de, Bankayı davacıya karşı yükümlülük altına sokabilecek her hangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Off-shore hesaplarının fon sigortası kapsamında kalmadığı ileri sürülmüş ise de, dava Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanmayıp, davalı üçüncü kişi(Banka) lehine düzenlemeler içeren hisse devir sözleşmesinden kaynaklandığından davacının sözleşmesel sorumluluğu bulunduğu açıktır. Bunun gibi uyuşmazlık Bankacılık Kanunundan kaynaklanmadığından bilirkişilerin davacının dayandığı 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 142/3. Maddesindeki usule göre seçilmesine gerek bulunmamaktadır. Davacı vekili, dava dışı … tarafından kendisine ait … A.Ş. hisselerinin Hollanda’da mukim … isimli şirkete devrine ilişkin 18.06.2007 tarihli sözleşmenin celp edilmesinin gerektiğini ileri sürmüş olmakla birlikte, Mahkemece davalının husumeti bulunduğu kabul edilerek yargılamaya devam edildiğine ve davacı tarafça dava dışı üçüncü kişiler arasındaki bu sözleşmenin uyuşmazlığa konu hangi vakıanın delili olduğu da bildirilmediğine göre bahsi geçen sözleşme uyuşmazlığın çözümünde etkili görülmemiştir. Anılan yasal düzenlemeler ile davalı üçüncü kişi(Banka)’nin yararlandığı davacı TMSF ile dava dışı … arasında imzalanmış 08.09.2001 tarihli hisse devir sözleşmesi içeriğine göre yerel mahkemece verilen kararda her hangi bir isabetsizlik bulunmamıştır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; Mahkemece verilen kararın, taraflar arasındaki farklı mudilere ilişkin aynı mahiyetteki dava hakkında Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 25.05.2015 tarih, 2014/10149 esas ve 2015/7641 karar ve 30.09.2019 tarih 2018/2249 esas ve 2019/4543 karar sayılı ilamlarında açıklanan hususlara uygun olması karşısında İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafın harçtan muaf olması nedeniyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Hükümden sonra istinaf aşamasına ilişkin olarak davalı yan gider avansından karşılanan 14,75 TL posta masrafının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 03/12/2020