Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1914 E. 2020/348 K. 26.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1914
KARAR NO : 2020/348
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/10/2019
NUMARASI : 2019/203 Esas – 2019/971 Karar
DAVA: Yöneticilerin Azli ve Anonim Şirkete Kayyım Atanması
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/11/2020
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ DAVA : Davacı vekili mahkemenin 2016/443 esas sayılı dosyasından tefrik edilerek gelen davasında sunduğu dilekçesinde özetle; Müvekkili Dr. …’nun dava konusu şirketlerde %74 hissedar olduğunu (davalı taraf savunmasına göre ise %0.02 hissedar olduğu) Türkiye’de özel hastanecilik sektörünün tanınmış ve önde gelen ismi olduğunu, 1971 yılında … Hastanesi, Alman hükümeti tarafından kendisine emanet edilen Taksim Alman Hastanesi, Anadolu yakasının en büyük özel hastanesi olan …Hastanesi ve İstanbul’un 2000’li yılların başında en büyük özel hastanesi olan … Hastanesi’ni faaliyete sokarak sürdürdüğünü, yabancı ortaklıkların kurulmakta olduğu 2000’li yılların ikinci yarısında gruba çok sayıda teklif geldiğini, Dünya Bankası kuruluşu … ile uluslararası yatırımcılar …. bulunduğu Konsorsiyum’la %26 hisseye karşılık 140.000.000 USD’lik öz sermaye gerçekleştirilmesi hususunda Nisan 2011 tarihinde anlaşma yapıldığını, ilk 6 ay boyunca 6 kişiden oluşan … A.Ş yönetim kuruluna davacı müvekkili …’ve eşi … da katıldığını, yabancı ortaklar tarafından yönetim kuruluna atanan üyelerin baskı ve dayatmaları ile 2011 yılı sonuna doğru müvekkili ve eşinin yönetim kurulu üyeliğinden ayrılmak zorunda kaldığını, bu suretle önce yabancı konsorsiyumun eline fiilen geçen hastaneler grubunun bilahare yabancı konsorsiyumun da şirket zararlarındaki büyüme nedeniyle ortaklıktan çekilerek taraflarına şifahi olarak beyan edildiğini, hisselerini şu andaki yönetim kurulu başkanı Av…. bırakmalarıyla 2012 yılından itibaren bir milli servet değerindeki Türkiye’nin en önemli ve en büyük özel hastaneler grubuna dahil hastaneler ile bunları işletmek üzere kurulmuş ruhsat sahibi durumundaki davalı şirketlerin bu zatın insafına terkedilmiş duruma düşmüş olduklarını, 2011 yılı Nisan ayında holding şirkete dahil hastanelerin aylık 20.000.000 TL üzerinde bulunan cirosu ile ve yabancı ortaklıktan gelen 140.000.000 USD’nin şirket kasasında bırakılarak müvekkili tarafından yabancı fonun atadığı kişilere teslim edilmek durumunda kalınan hastaneler grubuna takriben 6 ay sonra ödeme güçlüğü ve nakit sıkıntısı içerisine girdiğini, … A.Ş başta olmak üzere müvekkilinin kefaletinde kullanılan 50.000.000 USD seviyesindeki kredilerle 2012 yılını çıkartamayacak hale geldiğini, şirketlerin son derece ciddi ve ağır bir kötü yönetim altında olduğunu, Ağustos 2012’den Mart 2013’e kadar hiçbir tedarikçiye ödeme yapılmadığını, 160.000.000 TL seviyesindeki şirket gelirinin akıbetinin belirsiz olduğunu, yönetimin bu gelirlerin nerede kullanıldığı ve ne şekilde sarfedildiği hususunda hesap vermediğini, açıklanan nedenlerle ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile, davalı şirketlerin iflasa sürüklenmelerinin önüne geçilebilmesi ve elde kalan tüm aktiflerin ortadan kaldırılmasını önlemek ve içerisinde kamu kurumlarının da bulunduğu şirket alacaklarının menfaatlerini korumak bakımından TTK 630/2 maddesi uyarınca davalı şirketler yönetiminin içerisinde bulunduğu ağır ihmal ve kötü yönetim dikkate alınarak yönetim hakkının temsil ve yetkilerinin kaldırılmasına, şirketlere kayyım atanmasına, davanın kabulü ile davalı şirketlerin tek kişiden ibaret yönetiminin azline, atanacak kayyım marifetiyle alınacak acil tedbirleri müteakip hesap verecek ve denetlenebilecek bir yönetim organı teşkiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili mahkememizin 2016/443 esas sayılı dosyasında tefrik kararından önce verdiği cevap dilekçesinde özetle: Böyle bir davanın müvekkili şirketlere toplu şekilde açılmasının usulen mümkün olmadığını, her bir şirket hakkında ayrı dava açılması gerektiğini, davanın esasa girilmeksizin usulden reddi gerektiğini, esasa ilişkin olarak; davacının müvekkili şirketlerdeki pay oranının %74 olduğu iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacı tarafından müvekkili şirketlere keşide edilen ihtarnamelerde ıslarla çoğunluk paya sahip olduğunu, buna rağmen mağdur oldukları algısını oluşturmaya çalıştıklarını, bu hususun gerçek dışı olduğunu, davacının davalı şirkette her biri 500 TL nominal bedelli 2 adet B grubu payı bulunduğunu ve pay yüzdesinin %2 olduğunu, ayrıca davacının bu payları üzerinde dava dışı ….. Şirketi lehine intifa hakkı tesis edildiğini, açıklanan nedenlerle; öncelikle usul itirazları dikkate alınarak davanın esasa girilmeksizin usulden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise davacı yana dava dilekçesindeki iddiaların dayanakları ile birlikte her bir davalı firma yönünden açıklattırılmasına, davanın usulden reddine karar verilmemesi halinde yapılacak yargılama neticesinde davacı yanın haksız ve hukuki maddi dayanaktan yoksun davasının reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yandan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu ilk derece Mahkemesince dava hakkında “Dava anonim şirkete karşı açılmış olup davacı tarafça yönetimin azli talep edilmiş ise de 6102 sayılı yasanın 407 ve devamı maddelerinde genel kurulun sahip olduğu yetkiler düzenlenmiş ve 6108 sayılı yasanın 408. maddesinde genel kurulun görev ve yetkileri başlığı ile düzenleme yapılmış ve bu maddenin 2-b maddesinde “Yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları” şeklindeki düzenleme dikkate alındığında yönetim kurulunu görevden alma yetkisinin genel kurula ait olduğu ve yine 6102 sayılı yasanın 4/2.maddesindeki “Çeşitli hükümlerde öngörülmüş bulunan devredilemez görevler ve yetkiler saklı kalmak üzere genel kurula ait aşağıdaki görevler ve yetkiler devredilemez” şeklindeki düzenlemesi de dikkate alındığında bu yetkinin genel kurulun münhasır ve devredilemez bir yetkisi olduğu her tür şüpheden aridir. 6102 sayılı yasanın 359 ve devamı maddeleri arasında düzenlenmiş olan yönetim kuruluna ilişkin düzenlemeler dikkate alındığında yasanın 364.maddesindeki “Yönetim kurulu üyeleri, esas sözleşme ile atanmış olsalar dahi, gündemde ilgili bir maddenin bulunması veya gündemde madde bulunmasa bile haklı bir sebebin varlığı halinde genel kurul kararı ile her zaman görevden alınabilirler….”şeklindeki düzenleme de dikkate alındığında ve bu madde 408/2-b maddesi de göz önünde bulundurulduğunda, bu madde ile de yönetim kurulunun görevden alınmasının 2.kez münhasıran genel kurulun yetkisinde olduğunun yasa ile kararlaştırılmış olduğu, oysa davacının talebini mahkemeye yönelttiği, bu nedenle de mahkememizce bu yönde karar verilemeyeceği cihetiyle davasının reddine karar verildiği, Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.01.2019 tarih, 2017/3136 esas, 2019/338 karar sayılı içtihadındaki “…Dairemizin 2014/4548 esas, 2015/2472 karar, 24.02.2015 tarihli kararında da belirtildiği gibi, azil yetkisi 6102 sayılı TTK’nun anonim şirketlere ilişkin 364 ve 408 maddeleri gereği münhasıran genel kurula hasredilmiştir….somut olayda şirket olaylarının, yöneticilerin azli veya yetkilerinin sınırlandırılması amacıyla mahkemeye başvuru hakkı tanıyan bir hüküm bulunmadağı, Davacının yasal dayanaktan yoksun talebine karşın mahkemece, davanın tümden reddine karar vermek gerekirken, yönetim kurulunun yetkilerini sınırlandırır biçimde atanan kayyım ile yönetim kurulunun aynı anda görev yapmalarını sağlayacak temelde hüküm kurulması yerinde olmamış…. bozulması gerekmiştir” şeklindeki içtihadı mahkememizin görüşünü destekler mahiyette olup, bu nedenle de davacının davasının reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava konusu ihtilafta, kayyım atanması talep olunan …’nin yönetim kurulu ve genel kurulu tek kişiden ibaret olup Av. …, ticaret sicil kayıtları ile sabit olduğu üzere tek başına hem yönetim kurulunu, hem de genel kurulu temsil etmekte ve hissedar olarak genel kurul toplantılarına katılmalarını engellemekte ve gerçekleştirdiği genel kurul toplantılarına da, milyonlarca lira kamu ve özel borcu olan şirket hakkında dilediği kararı alabildiğini, bu iki organın, tek kişinin şahsında birleşmiş olmasının ortada bir denetim mekanizmasının kurulmasının ve işlemesinin imkânsız kıldığı gibi TTK. 364 ve 408. maddeler uyarınca yönetim kurulunun azil yetkisinin tanındığı genel kurulun da aynı kişiden oluşmasının böyle bir yetkinin kullanılmasını mümkün kılmadığını, ihtiyati tedbir talebinin karara bağlanmaması nedeniyle kötü yönetim altındaki davalı şirketlerden … AŞ. İstanbul 15. ATM’nin 2016/264 E. numaralı dosyası üzerinden, … San. ve Tic. Ltd. Şti. İstanbul 12. ATM’nin 2015/1304 E. numaralı dosyası üzerinden, …Tic. Ltd. Şti. İstanbul 4. ATM’nin 2017/604 E. numaralı dosyası üzerinden, … Tic. ve San. Ltd. Şti. İstanbul 13. ATM’nin 2018/164 E. numaralı dosyası üzerinden, ittihaz olunan kararlarla iflas etmiş ve haklarındaki davalar konusuz kalmış olduğunu,İflas eden şirketler hakkındaki dosyalar tefrik edilerek bu şirketler yönünden karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiş ise de bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulduğunu, iflasına karar verilen bir kısım davalı şirket aleyhindeki davanın tefrik edilerek karar ıttihazı gerektiği halde, davası devam eden iflas etmemiş şirkete (…) ait davanın tefriki ile ana davanın reddinin hatalı ve hukuka aykırı olduğunu, iflaslarına hükmedilen şirketler hakkında yargılaması devam etmekte olan davanın iflas dairelerine ihbarına ve iflas idarelerinin davaya dahil edilmeleri sağlanılarak yargılamanın sürdürülmesi ve bu suretle taraf teşkili gerektiği halde iflas etmiş şirketler yönünden iflas idaresine hiçbir bildirim yapılmaksızın davanın karara bağlanmış olmasının hatalı bir uygulama olduğunu, iflas kararlarının kesinleşmemiş olmakla iflas davalarının neticesi beklenmeksizin verilen kararın hukuka aykırı bulunduğunu, İlk Derece Mahkemesi’nin tefrik kararı verildikten sonra ana davada karar verilmesine yer olmadığına hükmedip tefrik olunan dava üzerinden yargılamaya devam etmiş olmasındaki HMK. 167. maddeye aykırılıkla başlayıp iflas kararları kesinleşmeksizin ve İflas İdarelerine/Dairelerine bildirim yapılmaksızın doğrudan doğruya karar ittihazına varan hukuka aykırılıklar dikkate alındığında bozulacağı mukadder 01.04.2019 tarih ve 2016/443 E., 2019/298 K. numaralı kararın kesinleşmesi beklenmeksizin ittihaz olunan işbu istinaf talebimize konu 21.10.2019 tarihli kararın bozulması gerektiğini beyan ederek, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davalı şirkete kayyım atanmasını talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE :Dava, kötü yönetim iddiasına dayalı olarak davalı anonim şirket hakkında yöneticinin, yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılması ve davalı anonim şirkete kayyım atanması, davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, anonim şirkette yöneticinin azlinin mahkemeden talep edilip edilemeyeceği ve kayyım tayini gerekip gerekmediği noktasındadır.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 364/1. maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin, esas sözleşmeyle atanmış olsalar dahi, gündemde ilgili bir maddenin bulunması veya gündemde madde bulunmasa bile haklı bir sebebin varlığı hâlinde, genel kurul kararıyla her zaman görevden alınabilecekleri, düzenlenmiştir. TTK’nın 408/2-b maddesinde ise, yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. İlk derece Mahkemesinin de kararında değindiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.01.2019 tarih, 2017/3136 esas ve 2019/338 sayılı kararı ile emsal niteliğindeki diğer kararlarında atıf yaptığı 24.02.2015 tarih, 2014/4548 esas ve 2015/2472 sayılı kararında da belirtildiği gibi azil yetkisi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun anonim şirketlere ilişkin 364 ve 408. maddeleri gereği münhasıran genel kurula hasredilmiştir. Bu durumun tek istisnası TTK 334/2 hükmü olup [PULAŞLI, Hasan, Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.406-407], somut olayda şirket ortaklarının yöneticilerin azli veya yetkilerinin sınırlandırması amacıyla mahkemeye başvuru hakkı tanıyan bir hükmü bulunmamaktadır. Davacının yasal dayanaktan yoksun talebine karşı, mahkemece, davanın tümden reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Her ne kadar davacı taraf TTK’nın 630. maddesine dayanmış ise de, limited şirketlere ilişkin bu hükmün, anonim şirketler hakkında uygulanma kabiliyeti yoktur.Türk Medeni Kanunu(TMK)’nun 426 ve 427. Maddeleri uyarınca, yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine engel bir durum olmaması veya tüzel kişinin gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetiminin başka yoldan sağlanamaması gibi bir durumun söz konusu olmaması, ayrıca 6102 sayılı TTK kapsamında anonim şirkete mahkemece yönetim kayyımı atanmasına olanak sağlayan açık bir kanun hükmü bulunmaması ve ayrıca belli bir amacı gerçekleştirmek için ya da tedbiren kayyım atanabilmekle birlikte genel kurulun toplantıya çağrılmaması gibi bir durum veya organ eksikliğinin bulunmaması nedeniyle tedbir mahiyetinde dahi davalı şirkete kayyım atanmasını gerektirecek haklı bir sebep bulunmamaktadır. Davalı şirketin halihazırda yöneticisinin bulunması nedeniyle onun yetkilerini sınırlandırır biçimde kayyım tayininin mümkün olmaması karşısında davalı anonim şirkete kayyım atanmasına ilişkin talebin reddi yönündeki mahkeme kararı yerindedir.6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 167. Maddesi uyarınca tefrikine karar verilen davalı şirket hakkındaki davanın yeni esasa kaydedilmesinin usul ekonomisine daha uygun olup, kaldı ki HMK’nın 168. maddesindeki düzenlemeye göre bu husus tek başına, bölge adliye mahkemesinde hükmün kaldırılarak esastan incelenmeye sebep teşkil etmez. Davanın tefrik edildiği mahkemenin 2016/443 esas sayılı dosyasında kalan davalıların farklı şirketler olması ve bu şirketler hakkında verilen kararın kesinleşmemiş olmasının eldeki davada hüküm verilebilmesi için etkisi olmayıp bu dosyanın kesinleşmesinin beklenmesine gerek bulunmamaktadır.HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR : Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-İstinaf karar harcı davacı tarafından başlangıçta peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Kararın, HMK’nın 359/4. Maddesi uyarınca Dairemiz Yazıişleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 26/11/2020