Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/169 E. 2020/417 K. 10.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/169
KARAR NO: 2020/417
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/10/2018
NUMARASI: 2017/408 Esas – 2018/1054 Karar
DAVA: Tazminat-Haksız Rekabetin Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10.12.2020
Taraflar arasındaki tazminat ve haksız rekabetin tespiti davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA:Davacı vekili, müvekkili şirketin Avrupa’da asansör imalatı ve üretimi alanında tanınan uzman bir şirket olarak Türkiye’de ticari faaliyetlerine başladığını, davalılardan …’in müvekkili şirket bünyesinde fiili olarak 05.02.2002 tarihinde, muhasebe departmanında işe başladığını ve emekliliğe hak kazanmış olduğuna dair SGK’dan temin ettiği yazıya istinaden 01.09.2016 tarihli istifa beyanı ile işten ayrılana kadar (Ekim 2016 ayı sonuna kadar) kesintisiz sekilde yaklaşık 14 yıl çalıştığını, müvekkili şirketin Türkiye’de faaliyete geçtiği 2002 yılından istifa tarihine kadar olan süreçte müvekkilinin muhasebe şefi olan davalı …’in, şirketin en derin sırlarına yakından vakıf olup müşteri portfföyünü satış ve pazarlama uygulamaları ile taktiklerini, maliyet ve ıskonto oranlarını ve benzeri hayati bir çok ticari bilgi ile sırrı öğrendiğini, davalının çalıştığı süreç içerisinde bu tarz müvekkili şirket bilgilerine vakıf olması, hayatın olağan akışı içerisinde beklenen bir durum olmakla birlikte iş ilişkisinin sona ermesini takiben bu tarz bilgileri kullanarak müvekkili aleyhine hareket etmesini engellemek adına iş sözleşmesine rekabet yasağını içeren bir düzenleme eklendiğini, davalı tarafça da bu yasağın yazılı bir şekilde onaylandığını, davalılardan …’in müvekkili şirket bünyesinde muhasebe departmanında 14 yılı aşan çalışmasının ardından emeklilik nedeni ile istifa ederek işten ayrıldıktan sonra iş sözleşmesindeki rekabet yasağı hükümlerini ihlal ederek müvekkili şirketin de hali hazırda ortağı olan …’ın kurucusu olduğu diğer davalı …AŞ’de muhasebe müdürü olarak işe başladığını, davalı şirketinin ticari faaliyet alanı, müvekkili şirket ile aynı alan olan asansör ve ekipmanlarının üretim, satış ve pazarlama alanı ile aynı olduğunu ve her iki şirkette pazarda birbirinin ticari rakibi konumunda olduğunu, davalı şirketin, davalı …’in rekabet yasağı sözleşmesi olduğunu bildiği halde istihdam ederek müvekkili aleyhine haksız menfaat temin etme eylemleri içine girdiğini ileri sürerek davalılardan … yönünden rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeni ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik cezai şart alacağı olarak kararlaştırılan bir yıllık brüt maaş tutarı olan 88.649,50 TL’nin; diğer davalı şirket yönünden ise, haksız rekabetin tespiti ile men’ine ve 1.000 TL manevi tazminat ile fazlaya ilişkin hakları sakla kalmak kaydı ile şimdilik 1.000 TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili, müvekkillerinden davalı …’in başlangıçta davalı şirkette muhasabe departmanında işe başladığını, daha sonradan kurulan kardeş davacı şirkette aynı kadroda çalışmaya devam ettiğini, şirket yönetiminin değişmesi sonrasında üzerindeki baskının arttığını ve bu nedenle emekliliğini istemek zorunda kaldığını ve işten ayrıldığını, sonrasında davalı şirkette işe girdiğini, müvekkilinin davacı şirkette çalıştığı pozisyon nedeniyle bir muhasabeci olarak bilgisi, maliyet karlılık ve mali tabloların bilgisinden ibaret olduğunu, müşterileri tanımadığını, hiçbir müşteri ile birebir muhatap olmadığını, şirketin üretim süreci haklarında da bilgi sahibi olmadığını, müvekkili diğer davalı şirketin hem de davacı şirketin ortağı olan … ile davacı şirketin diğer ortakları arasındaki husumet nedeniyle açılmış davaların olduğunu, davacı şirketin kurucu ortağı ve yakın geçmişe dek yönetim kurulu başkanlığını yapan …’ın davacı şirketin yönetim kurulu başkanlığından yönetimden kaynaklanan sorunlar nedeniyle ayrıldığını, dolayısıyla davalı şirketin davacının müşteri portföyüne satış koşullarına, iskonto oranlarını bilmeye yada bunları kanunsuz bir şekilde ele geçirmeye ihtiyacı olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalı …’in davacı şirkette muhasebe sorumlusu olarak görev yaptığı, davacı … davalı şirketin kurucularından …’ın her iki şirketinde Yönetim Kurulu Başkanı olduğu, her iki şirketinde tüm bilgilerine kolayca ulaşabilecek pozisyonda olduğu, davalı …’in davacı şirkete ait edindiği bilgilerin kullanımının davacı şirket aleyhine zarar doğurabilecek nitelikte olduğunun söylenemeyeceği, kaldı ki davalı …’in davacı şirkette çalıştığı sırada 10 yıl öncesinde etkili şekilde düzenlenen sözleşmede yer alan cezai şartın da davalı … yönünden geçerli olamayacağı, dolayısıyla davacı … yönünden rekabet yasağının koşullarının gerçekleşmediği, davalı şirketin rekabet yasağı sözleşmesinin tarafı olmadığı, bu nedenle davalı şirketin akdi sorumluluğunun bulunmadığı, davacının, davalının TTK’nun haksız rekabete ilişkin hükümlerine aykırı davranışta bulunduğu yönünde iddiasının dışında belge ve bilgi sunamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; hukuki görüş ve değerlendirme içeren bilirkişi raporuna göre karar verildiğini, ilk derece mahkemesinin “cezai şart ihtiva eden rekabet yasağı düzenlemesinin yer aldığı İş Sözleşmesinin 10 yıl öncesine etkili şekilde düzenlenmiş olmasını” bir geçersizlik sebebi olarak addetmesinin hukuka uygun olmadığını, rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olduğunu, davalılardan …’in müvekkili şirket bünyesinde muhasebe departmanında 14 yılı aşan çalışmasının ardından emeklilik nedeni ile istifa ederek işten ayrıldıktan sonra, iş sözleşmesindeki rekabet yasağı hükümlerini ihlal ederek; müvekkil şirketin de halihazırda ortağı bulunan şahsın sahibi/kurucusu olduğu, müvekkille aynı alanda ticari faaliyet gösteren ve doğal olarak birbirinin rakibi olan diğer davalı şirkette çalışmaya başladığını, müvekkilin muhasebe şefi olarak şirketin en derin sırlarına yakından vakıf olmuş; müşteri portföyünü, satış ve pazarlama uygulamaları ile taktiklerini, maliyet ve iskonto oranlarını ve benzeri hayati birçok ticari bilgi ile sırrı öğrendiğini, müvekkilinin ticari sırlarını; hâlihazırda pazarda ticari rakibi konumunda bulunan diğer davalı şirkette kullanarak müvekkili şirkete önemli bir zarar vermesinin ihtimal dâhilinde olduğunu, diğer davalı şirketin işlem ve eylemleri ile özellikle de bildiği halde müvekkilin eski çalışanını istihdam etmek suretiyle, TTK madde 54 ve devamı hükümlerini açıkça ihlal ettiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, davalı … yönünden; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444 ve devamı maddeleri uyarınca işçinin rekabet yasağına dayalı olarak açılan cezai şart alacağının tahsili; davalı şirket yönünden ise; TTK.nun 55 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabetin tespiti- meni ve maddi-manevi tazminat istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. HMK 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf sebepleri ve kamu düzeni nedenleri ile sınırlı olarak kararın istinaf incelemesi yapılmıştır. Davacı, davalılardan …’in davacı şirkette muhasebe şefi olarak çalışmakta iken, emeklilik nedeniyle kendi isteğiyle istifa ederek işten ayrıldığını, akabinde, davacı şirketin rakibi olan ve aynı alanda faaliyet gösteren davalı şirkette çalışmaya başladığını, davalı işçinin davacı şirket ile aralarında imzalanan rekabet yasağı sözleşmesine aykırı davrandığından, rekabet yasağına dayalı olarak cezai şart alacağının tahsilini istemiş, davalı şirket yönünden ise; davacı şirketin ticari sırlarına vakıf olan davalı işçiyi kendi bünyesinde istihdam etmek suretiyle haksız rekabette bulunduğunu iddia ederek TTK.nun 55 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabetin tespiti ile menine ve maddi-manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Davacı şirkette 04.02.2002 tarihinde işe başlayan davalı …’in 27.07.2015 tarihinde sözleşme imzaladığı sözleşmenin Rekabet Yasağı Başlıklı 3. maddesinde; “İş bu ek 27.07.2015 tarihli İş Sözleşmesinin ayrılmaz bir parçası olmaktadır, çalışan 27.07.2015 tarihli iş sözleşmesi süresince ve sözleşmenin herhangi bir nedenle feshinden itibaren 12 ay boyunca Marmara Bölgesinde Şirket ve bağlı şirketleri tarafından yürütülen işlerle tamamen veya kısmen rekabet edecek herhangi bir işe başlamayacağını, herhangi bir işle asansör sistemleri ve parçaları üreten veya ticaretini yapan bir işle iştigal etmeyeceğini, herhangi bir şirkette veya teşebbüste çalışmayacağını, söz konusu işlere yardımcı olmayacağını veya bu işlerde mali bir hak sahibi olmayacağını taahhüt eder. Çalışanın bu maddeyi ihlal etmesi halinde çalışan işverene son yıla ait yıllık brüt maaşı tutarında tazminat ödeyeceğini kabul ve taahhüt eder.”denilmiştir. Olaya uygulanması gereken TBK.’nın 445/1.maddesi uyarınca, “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğine hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde, yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz”. Aynı maddenin 2.fıkrasına göre ise “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve iş verenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir”. TBK.’nın 445.maddesinde düzenlenen geçersizlik hali özel norm niteliğinde olup kesin hükümsüzlük olarak değerlendirilemez. Hakimin müdahalesi ile giderilebilecek bir hükümsüzlük hali olduğunun kabulü gerekir (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı). Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davalı işçi …’in davacıya ait işyerinde muhasebe şefi olarak çalışmakta iken emeklilik nedeniyle işten ayrıldığı, akabinde davacı ile aynı konuda faaliyet gösteren diğer davalı şirkette aynı pozisyonda çalışmaya başladığı ihtilafsızdır. Rekabet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için coğrafi sınırlama yapılması zorunlu olmakla birlikte eğer sınırlama yapılmamışsa coğrafi sınır tüm Türkiye’dir. Dava konusu sözleşmede coğrafi sınırın kapsamı, Marmara Bölgesi olarak belirlenmiştir. Sözleşmede bulunan rekabet yasağı sınırının geniş bir coğrafyayı kapsamasının işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı şekilde tehlikeye düşüreceği ve bu sebeple geniş coğrafya için geçerli olmadığı, makul bir coğrafi alan yönünden geçerli, kalan alan yönünden ise geçersiz sayılması gerekmektedir. TBK.’nın 445/2.maddesi uyarınca hakim tarafından kapsam olarak yani coğrafi sınır yönünden sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırma yapılırken davalının davacı nezdinde çalıştığı il sınırlarının esas alınması hakkaniyete uygun görülmüştür. Davalı, İstanbul’da davacı iş yerinde çalışırken, rekabet yasağı sözleşmesini imzaladığına göre, rekabet yasağı hükmünün İstanbul ili için geçerli olduğunun kabulü gerekir. İlk derece mahkemesinin kararının gerekçe kısmında, davalı işçinin çalıştığı sırada öğrendiği bilgilerin, iş sözleşmesi sona erdikten sonra kullanılmasının işverene önemli derecede bir zarar verdiğinin ispat edilemediği, bu nedenle rekabet yasağı kaydının somut uyuşmazlıkta aranan bu şartların gerçekleşmediği kabul edildikten sonra, bu gerekçeyle çelişki oluşturacak şekilde, bu defa, davalı işçinin davacı şirkette çalıştığı sırada 10 yıl öncesine etkili olacak şekilde düzenlenen sözleşmedeki rekabet yasağı kaydının geçersiz olduğu kabul edilmesi kendi içinde çelişki oluştursa da, davalı işçinin davacının iş yerinde, muhasebe şefi olarak, çalıştığı dönemde, davacı şirketin ticari sırlarına, gizli bilgilerine vakıf olduğunun ispat edilemediği gibi, davalı işçinin çalıştığı pozisyon gereğince, edindiği bilgileri kullanmasının önceki işveren davacı şirkete önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı olarak görülmediğinden davalı işçi yönünden rekabet yasağı koşulları gerçekleşmediğinden bu davalı yönünden davanın reddinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Diğer davalı şirket yönünden ise, davalı şirketin davacı ile davalı işçi arasındaki rekabet yasağı sözleşmesine taraf olmadığı, davalı şirketin davalı işçinin davacı ile olan iş akdini feshe teşvik etmesinin ve davalı işçiyi ayartmasının ileri sürülmediği, emeklilik nedeniyle davacı işveren nezdindeki iş akdini fesheden davalı işçinin davacı şirketin kardeş şirketi olan diğer davalı şirkette aynı pozisyonda işe alınmasının haksız rekabet olarak görülmediğinden bu davalı yönünden davanın reddinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Diğer yandan, HMK’nın 282. Maddesi uyarınca, bilirkişi raporu takdiri delil olup, mahkemece gerekçesi yazılmak suretiyle bilirkişi raporundaki tespitlere de yer verilerek hüküm tesisinde isabetsizlik görülmediğinden davacının yerinde olmayan bütün istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4. Maddesi uyarınca Dairemiz Yazı işleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.