Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1563 E. 2023/908 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1563
KARAR NO: 2023/908
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/12/2019
NUMARASI: 2017/1070 Esas – 2019/898 Karar
DAVA: Tazminat (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 28/09/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı ve davalı vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …. ile 20.10.2015 tarihinde üç yıl süreli acentelik sözleşmesi yaptıklarını, davalı şirketin 1,5 yıl sonra Beyoğlu … Noterliğinin 19.04.2017 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile üç ay öncesinden bildirimde bulunarak sözleşmeyi feshettiğini, feshin haksız olduğunu, fesih nedeniyle 19.07.2017 tarihinde akaryakıt istasyonunu devrettiğini, söz konusu akaryakıt istasyonuna bir takım masraflar yaptığını, davalı taraftan işçi alacakları, SSK prim alacakları ve fatura alacaklarının bulunduğunu, dava konusu akaryakıt istasyonunun zorunlu harcamalarının davalı şirkete ait olmasına karşın kendilerinin yaptığını, buna bağlı olarak elektrik bedelinin davalı şirket tarafından karşılanması gerekirken elektrik bedeli için kendi alacaklarından kesinti yapıldığını, bu nedenlerle haksız fesihten kaynaklı kazanç kaybı için 5.000,00 TL maddi tazminat, yapılan satışlardan ötürü düzenlenen fatura alacaklarından dolayı 5.000,00 TL maddi tazminat ve sözleşmenin haksız feshinden ötürü şirketin uğradığı itibar kaybı nedeniyle de 15.000,00 TL manevi tazminat talep ettiklerini belirtmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin imzalanan acentelik sözleşmesine aykırı davrandığını, davalıya gönderilen Beyoğlu … Noterliğinin 01.08.2016 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile davacının sözleşmeye uygun davranmaya davet edildiğini, bu davete uymaması nedeniyle de sözleşmenin Beyoğlu … Noterliğinin 19.04.2017 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile feshedildiğini, ayrıca taraflar arasında yapılan sözleşmenin 20.11 maddesine göre de her hangi bir gerekçe göstermeden en az üç ay önceden ihbarda bulunmak suretiyle sözleşmeyi fesih hakkına sahip olduklarını, fesih işleminin de bu süreye uyularak yapıldığını, davacının geriye dönük talepte bulunma hakkına sahip olamayacağını, kendilerinin davacıya borçlarının bulunmadığını, davacının manevi tazminat taleplerini de kabul etmediklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Hazırlanan 02.01.2019 tarihli bilirkişi raporunda, sözleşmenin normal koşullarda devam etmesi durumunda on dört ay sekiz gün daha acentelik faaliyetinde bulunması gerekeceği ve aylık gelirinin 7.524,00 TL olacağı dikkate alınarak davacının kazanç kaybının bu süre için 107.342,40 TL olacağı, davacının kendi ticari defterlerine göre davalıdan 5.141,13 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Davalı taraf ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda hazırlanan 16.09.2019 tarihli bilirkişi raporunda davalı şirketin davalı taraftan 8.693,06 TL avans alacağı bulunduğu tespit edilmiştir. Bilirkişi raporunda davacının davalı şirketten olan 5.141,13 TL alacağının davacının davalı şirkete olan 8.693,06 TL tutarlı avans borcuna mahsubunun yapılması gerekirken hatalı olarak her iki rakam toplanarak 13.834,17 TL rakamına ulaşılmıştır. Davacının davalı şirketten olan 5.141,13 TL alacağının davacının davalı şirkete olan 8.693,06 TL tutarlı avans borcuna mahsubu sonucunda (8.893,06 TL davalı avans alacağı – 5.141,13 TL davacı fatura alacağı = 3.551,93 TL) 3.551,13 TL davacının davalı şirkete borçlu olduğu anlaşılmaktadır. Bu gerekçelerle davacı şirketin davalı şirketten yapılan satışlardan ötürü düzenlenen fatura alacağının olmadığı anlaşılmakla davacının bu konudaki talebinin reddine yönelik hüküm kurulmuştur. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 121/I’e göre; “Belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir.” Bu madde hükmüne göre üç ay önceden ihbarda bulunarak sözleşmenin feshi için tarafların haklı neden gösterme zorunluluğu bulunmamaktadır. Davalı tarafın davacı şirkete gönderdiği Beyoğlu … Noterliğinin 19.04.2017 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi incelendiğinde, bir takım fesih nedenlerinden söz edilmişse de feshin hukuki gerekçesi olarak taraflar arasında yapılan sözleşmenin 20.11 maddesinde yer alan davalı tarafa üç ay önceden bildirim yapmak suretiyle fesih hakkına dayanılmıştır. Taraflar arasında yapılan sözleşmenin 20.11 maddesi incelendiğinde sözleşmenin bu maddesine 6102 sayılı TTK m. 121/I hükmünü tekrar eden madde konulmuş olup tek taraflı olarak davalı tarafa üç ay önceden bildirim yapmak suretiyle fesih hakkı tanınmıştır. Sözleşmede davalı tarafa getirilen bu hak 6102 sayılı TTK m. 121/I’de her iki tarafa da tanınan üç ay önceden ihbarda bulunmak koşulu ile fesih hakkını ortadan kaldıran bir hak olmadığı gibi davacının fesih hakkını da ortadan kaldırmamaktadır. Dolayısıyla bu madde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 20’ye göre davacıya yönelik haksız genel işlem koşulu niteliğinde de değildir. 6102 sayılı TTK m. 121/IV’e göre de “Haklı bir sebep olmadan veya üç aylık ihbar süresine uymaksızın sözleşmeyi fesheden taraf, başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır.” Dava konusu olayda sözleşmenin üç aylık ihbar süresine uyularak feshedildiği konusunda taraflar arasında anlaşmazlık bulunmamaktadır. Bu nedenle sözleşmeyi fesheden taraf olarak davalı şirketin başlanmış işlerin tamamlanmaması sebebiyle diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etme yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Bu gerekçelerle davalı tarafın fesih işleminin haksız olmadığı anlaşılmakla davacı tarafın haksız fesihten kaynaklı kazanç kaybına yönelik tazminat talebinin de reddine yönelik olarak hüküm kurulmuştur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 58’e göre “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.” Manevi tazminatı düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 58, Türk Borçlar Kanununun ikinci kısmında “Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri” ve “IV. Özel Durumlar” başlığı altındaki “Kişilik Hakkının Zedelenmesi” başlığı ile düzenlenmiştir. Dolayısıyla “Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri” başlığı altındaki genel hüküm olan 49’uncu madde hükmüne bağlıdır. Bu maddeye göre de, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” 6098 sayılı TBK m. 58’e göre davacının manevi tazminat talep edebilmesi için öncelikle davalının haksız fesih işleminin 49’uncu madde kapsamında kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil olması gerekmektedir. Davacının sözleşmeyi feshi hem 6102 sayılı TTK m. 121/I hükmüne hem de taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 20.11 maddesine dayanmakta olup davalı açısından sözleşmenin fesihinde kusurlu ya da hukuka aykırı bir durum bulunmamaktadır. Bu nedenle davacı tarafın manevi tazminat talebinin de reddine, …” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; gerekçeler söz edilerek yapılan açıklamalar ile hüküm kısmında verilen kararların çelişkili olduğunu, mahalli mahkemede görülmüş olan davada; taraflar arasında akdedilmiş olan 20.10.2015 tarihli üç yıl süreli olan sözleşmenin hakkın suistimali ile feshedilmesi nedeni ile uğranılan maddi ve manevi zararlar nedeni ile açılmış olup mahkemenin, TTK.121 maddesinden hareket ederek “…Belirsiz bir süre için…” yapılmış sözleşmeden söz ederek gerekçe yaratmasının yerinde olmadığını, sözleşmenin üç yıl süreli olup, bu süre dolmadan haksız olarak, sözleşmenin 20.11 maddesinden hareket ederek fesih işlemini gerçekleştirerek zararlara uğramasına sebep olunduğunu, bu şirkette ait yasal defterlerin incelenmesinin delil listesinde gösterilmiş ancak belirtilen hususların toplanması yapılmadan hüküm kurulduğunu, bir an için davalıca tek taraflı sözleşmeyi feshetmesinin özel sözleşme şartı olduğu düşünülmesi halinde, süreli olan sözleşmeye hiçbir gerekçe göstermeden son verilmesinden doğan davacının maddi ve manevi zararının karşılanması gerektiğini, mahalli mahkemece davalı defterlerinin incelenmesi sonunda hazırlanan 2. bilirkişi raporunda davalı şirketin 8.693.06 TL. alacağı olduğu beyanının yerinde olmadığını, sözleşmeden önce vekil edenden almış olduğu “… Bank Batıkent…” şubesinden düzenlenen 100.000 TL’lik mektubu aynen iade etmişken, alacaktan söz edilmesinin takdirinin mahkemede olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; tazminat taleplerinin reddi kararının usul ve yasaya uygun olmakla birlikte davacının fatura alacağı iddiası hakkında verilen kısmen kabul kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişi raporunda, davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarına göre davacıdan 8.693,06 TL avans alacağı bulunduğunun tespit edilmiş olup mahkemece bilirkişi raporunda bu konuda hesap edilen 13.834,19 TL’nin de hatadan kaynaklı toplandığı düşünülmüşse de aslında raporda hata bulunmadığını, yerel mahkemeye sunulan bilirkişi raporunun sonuç kısmında tespit edildiği üzere, bu fatura alacakları konusunda davacının taleplerinin gerek davacının alacağını ispat edememiş olması gerekse ayrıca kararlaştırılan ilgili sözleşme hükmü de dikkate alınarak, reddi gerektiğini, dava konusu sözleşmenin 26.10. maddesi uyarınca kesin ve münhasır delil olması kararlaştırılan davalı şirket defter ve kayıtlarına itibar edildiğini, tarafların tacir olup bu kapsamda taraflar arasında akdedilen 20.10.2015 tarihli dava konusu sözleşmenin 26.10. maddesinde, davlı şirketin defter ve kayıtlarının kesin ve münhasır delil teşkil edeceğinin tartışmasız bir şekilde kararlaştırıldığını, bu nedenle de davada, davacının ticari defter ve kayıtlarının delil olarak değerlendirilmesi imkanı bulunmamakta olup ayrıca ispat edilemeyen fatura alacağı talebinin reddi gerektiğini, nitekim mahkemece her halükarda müvekkil şirketin alacaklı olması nedeniyle davacının taleplerinin reddi gerektiği tespit edilmişse de hüküm kısmında bu tespit ve gerçekliklere aykırı olarak davanın kısmen kabulüne karar verildiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın tümden reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, acentelik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle tazminat ve bakiye alacağın tahsili davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, sözleşmenin haksız ve usule aykırı feshedilip edilmediği ile davacının tazminat ve bakiye alacağının olup olmadığı noktasındadır. Taraflar arasında 20/10/2015 tarihinde 3 yıl süreli acentelik sözleşmesi imzalanmış ve davalı taraf, Beyoğlu … Noterliği’ nin 19.04.2017 tarih ve … nolu ihtarnamesi taraflar arasındaki sözleşmeyi, sözleşmenin 20.11 maddesi uyarınca 3 ay önceden fesih ettiğini ihtar ederek sözleşmeyi feshetmeştir. Davacı tarafça, acentelik sözleşmesinin haksız ve kötüniyetle feshedildiği iddiasıyla kazanç kaybı ve kapanışa ilişkin masraflar yönünden maddi tazminat ile ayrıca manevi tazminat ve sözleşmeden kaynaklanan bakiye alacağın tahsiline karar verilmesi istemiyle eldeki dava açılmıştır. Acentelik sözleşmesi sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme olduğundan kural olarak diğer sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmeler gibi bu niteliğine bağlı nedenlerle sona erer. Ancak acentelik sözleşmesinin sona erme nedenlerinin önemli bir kısmı, özel sonuçlarıyla birlikte hem somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı Kanunda hem de 6102 sayılı Kanunda acenteliğe özgü olarak ayrıca düzenlenmiştir. Sona erme konusunda burada hüküm bulunmayan hâllerde ise aracılık eden acentelere simsarlık sözleşmesi hükümleri, sözleşme yapan acentelere komisyon hükümleri, bunlarda da hüküm bulunmayan hâllerde vekâlet hükümleri uygulanacaktır (6762 sayılı TTK m. 116/2; 6102 sayılı TTK m. 102/2). Acentelik sözleşmesi açıkça veya sözleşmenin amacından ve şartlarından çıkarılabilecek şekilde süreli veya süresiz (belirsiz süreli) olarak akdedilebilir. Belirli süreli acentelik sözleşmesi olağan biçimde sürenin dolması ile kendiliğinden sona erer. Belirli süreli akdedilen acentelik sözleşmesi, tarafların anlaşması ile veya sürenin dolmasına rağmen uygulanmaya devam edilmesiyle belirsiz süreli hâle gelir (6102 sayılı TTK m. 121/2). Acentelik sözleşmesi sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme olduğundan gerek belirli gerekse belirsiz süreli olsun fesih yoluyla sona erdirilmesi mümkündür. Zira fesih, sözleşmenin belirli veya belirsiz süreli olup olmamasından ayrı olarak sürekli borç ilişkisini bütünüyle sona erdiren bir imkândır. Acentelik sözleşmesinin feshi 6102 sayılı Kanun’un 121/1 ( 6762 sayılı Kanun’un 133/1) maddesinde; “Belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. Sözleşme belirli bir süre için yapılmış olsa bile haklı sebeplerden dolayı her zaman fesih olunabilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre haklı bir sebebin varlığı hâlinde taraflardan her biri belirli veya belirsiz süreli bir acentelik sözleşmesini, her zaman feshedebilir. Olağanüstü fesih olarak adlandırılan haklı sebeplerden dolayı fesih, akdi veya kanuni sebebe dayanarak belirli veya belirsiz süreli acentelik sözleşmesini vaktinden önce ileriye etkili olarak sona erdirmektedir. Haklı sebep, fesih hakkını kullanan taraf bakımından acentelik sözleşmesini devam ettirmesini dürüstlük kuralı çerçevesinde beklenemeyecek duruma sokan ve çekilmez bir hâle getiren olgu ve olayları ifade etmektedir.Belirsiz süreli kurulan veya belirsiz süreli hâle gelen acentelik sözleşmelerinde, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla sözleşmeyi feshetme imkânına sahiptir. Olağan fesih olarak adlandırılan bu fesihte taraflardan her biri bir sebebe dayanmaya gerek olmaksızın tek taraflı, yöneltilmesi gerekli bir irade beyanı ile acentelik sözleşmesini ileriye etkili olarak sona erdirmektedir. Üç aylık süre feshin sonuçlarının tasfiyesi ve sona ermeye hazırlık için taraflara tanınmış asgari bir süredir; kısaltılamaz ancak uzatılabilir (Hüseyin Ülgen, Mehmet Helvacı, Arslan Kaya, Füsun Nomer Ertan, Ticari İşletme Hukuku, İstanbul, 2015, s. 812). Kural olarak belirli süreli sözleşmeler, olağan fesih yoluyla sona erdirilememektedir; ancak sözleşmede bu yönde bir hükmün bulunması hâlinde olağan fesih suretiyle sözleşmenin sona ermesi mümkündür. Gerçekten de sözleşme özgürlüğü ilkesi gereğince taraflar, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmenin tabi olacağı şekli belirleme ve nihayet sözleşme ile bağlı kalmama, yani sözleşmeyi sona erdirme özgürlüğüne de sahiptir. Acentelik sözleşmesinin olağan feshinin bir sebebe dayanması gerekmemekle birlikte, maddi olarak hakkın kötüye kullanılma yasağı bu imkânın sınırını çizmektedir. Fesih hakkının açıkça kötüye kullanılması hâli (örneğin karşı tarafta sözleşme ilişkisinin devamı yönünde güven yaratılıp daha sonra fesih yoluna gidilmesi gibi) hukuk düzenince korunmayacağı için fesih hakkının kötüye kullanıldığı durumlarda tazminat talebi söz konusu olabilecektir.Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi açıkça hakkın kötüye kullanımını oluşturur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 2 inci maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk, dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünün de dürüstlük kurallarına göre belirlenmesi gerekir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasına zarar verme kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.Bütün hakların kullanılmasında ve borçların ifasında uyulması gereken dürüstlük kuralı ve hakların genel sınırlarını oluşturan hakkın kötüye kullanılması yasağı, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle konulmuş kurallardır. Bu nedenle 4721 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi emredici niteliktedir. Tarafların aralarındaki ilişkide dürüstlük kuralının ve hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanmayacağını kararlaştırmaları mümkün değildir. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden bunu dikkate almalıdır(Yargıtay HGK’nın 21.06.2023 T. ve 2021/11-942 E. – 2023/669 K. Sayılı kararı). Taraflar arasındaki acentelik sözleşmesi 3 yıl süre ile belirli süreli olarak akdedilmiş olup, ayrıca sözleşmenin 20.11 ve 20.12 maddeleri ile taraflara üç ay önceden bildirimde bulunmak kaydıyla sözleşmenin feshi imkanı düzenlenmiştir. Davalı taraf cevap dilekçesinde, davacının birçok konuda sözleşme yükümlülüklerine uygun davranmadığı, bu nedenle, ilk olarak davacı şirkete keşide edilen Beyoğlu … Noterliği’nin 01.08.2016 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile taraflar arasındaki sözleşmeye uygun davranılmadığı ihtar edilerek ilgili ihtarnamede eksikliklerin açık bir şekilde sıralanarak sözleşmeye uygun davranılmaya davet edildiği, aksi halde sözleşmeye aykırılıklara devam edilmesi halinde de sözleşmenin feshi de dahil olmak üzere, tüm hukuki hakların kullanılacağının ihtaren bildirildiği, aykırılıkların giderilmemesi üzerine Acente Sözleşmesinin, keşide edilen Beyoğlu … Noterliği’nin 19.04.2017 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesiyle sözleşmenin 20.11. maddesi uyarınca ve haklı nedenle feshedildiği beyan edilmiştir. Ayrıca bilirkişi raporunda, 23.07.2016 tarihinde davalı …. tarafından, davacı … Ltd. Şti. yetkilisine gönderilen e-mail mesajında, sözleşmeye aykırı olduğu tespit edilen bir kısım hususlar belirtilmiş, buna karşılık 28.07.2016 tarihinde davacı … Ltd. Şti. yetkilisi tarafından davalı …, yetkilisine gönderilen e-mail mesajında, davalı tarafından sözleşmeye aykırı olduğu tespit edilen eksikliklere ilişkin yaptığı işlemlere ilişkin bildirimde bulunmuştur. Davacı tarafça, davalının yasal haklarını suistimal ederek sözleşmenin feshedildiği ileri sürülmüştür. Acentelik sözleşmesinde üç ay önceden bildirimde bulunulması kaydıyla fesih düzenlenmiş ve davalı tarafça bu düzenlemeye dayanılarak sözleşme feshedilmiş ise de ilk derece mahkemesince sözleşmenin feshinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup olmadığı değerlendirilmemiştir. Ayrıca, dosyanın tevdi edildiği bilirkişilerin de bu konuda uzmanlığı bulunmamaktadır. Bu itibarla, eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması doğru olmamıştır. O halde ilk derece mahkemesince Beyoğlu … Noterliği’nin 01.08.2016 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi tebliğ şerhiyle birlikte dava dosyasına kazandırılarak dosya alanında uzman bir ticaret mevzuatı bakımından nitelikli hesaplamalar uzmanı, bir sektör bilirkişisi ve bir mali müşavir bilirkişiye tevdi ile, tarafların iddia ve savunmaları kapsamında, acentelik sözleşmesinin feshinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup olmadığı, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise kazanç kaybı tazminatının hesaplanması ve bakiye alacak bakımından davalı ticari defterlerinde kayıtlı olup davacının defterlerinde kayıtlı olmayan işlemlerin değerlendirilerek varsa davacı alacağının tespiti hususlarında rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. İlk derece mahkemesince davalının aleyhine verilen 3551,93 TL kabul kararı yönünden istinaf yoluna başvurulmuştur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 341/2. Maddesine göre, miktar ve değeri 2019 yılı için 4400,00 Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Ayrıca anılan maddenin dördüncü fıkrasında da alacağın tamamının dava edildiği durumlarda asıl talebin kabul edilmeyen bölümü istinaf sınırının altında kalan tarafın istinaf yoluna başvuramayacağı düzenlenmiştir. Miktar olarak kesin nitelikteki karar ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince, karara karşı kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesi de sonuca etkili değildir. Mahkemece, istinaf eden davalı aleyhine karar verilen kısım ise 3.551,93 TL’dir. Bu haliyle, davalı tarafça istinafa konu edilen kısım miktar itibariyle kesindir. Her ne kadar İlk derece Mahkemesince davalının aleyhine verilen kabul kararına karşı istinaf yoluna başvurulmuş ise de; miktar itibariyle hüküm tarihinde geçerli olan istinaf sınırını geçmeyen bu karara karşı HMK’nın 341/2. maddesi uyarınca istinaf kanun yoluna başvurulamayacağından davalının istinaf dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, Davalı vekilinin istinaf dilekçesinin HMK’nın 346/1. Maddesi uyarınca REDDİNE, 2-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, 3-İstinaf yoluna başvuru sırasında alınan istinaf karar harcı ile istinaf başvuru harcının istemi halinde davalıya iadesine, 4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 28/09/2023