Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/148 E. 2021/84 K. 28.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/148
KARAR NO: 2021/84
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/09/2018
NUMARASI: 2013/182 Esas – 2018/873 Karar
DAVA: Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 28.01.2021
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde taraflar vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, davalı şirketin, müvekkili şirket ile 05.09.2011 tarihinde akdettiği bayiilik sözleşmesi ile beş yıl süreyle, müvekkili şirketin otogaz bayiiliğini yürütmeyi taahhüt ettiğini, ancak davalı şirketin keşide ettiği, Beyoğlu …nci Noterliğinin 14.05.2013 tarih ve … yevmiye no’lu İhtarnamesi ile tek yanlı olarak bayiilik sözleşmesini feshettiğini ihbar ettiğini, bayiilik sözleşmesinin beş yıl süreyle akdedildiğini, feshin haksız ve mesnetsiz olduğunu, müvekkili şirketin sözleşmenin normal olarak hitam bulacağı 04.09.2016 tarihine kadar otogaz satışlarından elde edeceği kardan mahrum kaldığını, 14.09.2011’de yapılan ilk ikmal ile 13.05.2013 tarihinde yapılan son ikmal arasında geçen 20 aylık dönemde davalının toplam satışlarının 2.497,872 kg.ve aylık satış ortalamasının 124,893 ton olduğunu, sözleşmenin normal hitam süresine 40 ay kaldığını, bu sürede satılacak LPG miktarının 4.995.72 ton olacağını, fesih tarihinde otogazın … alış fiyatının 3.443,46.-TL ve davalıya beher ton satış fiyatının 3.620,94.-TL olduğunu, beher tonda elden edilen kazanç 177,48 TL ve buna göre, 4.995,72 Ton X 177,48 TL = 886.640,38 TL olduğunu, müvekkili şirketin, davalı şirketin haksız feshi nedeniyle, 886.640,38 TL tutarında kar mahrumiyeti tazminatı talebine hak kazandığını, davalı şirketin, 16.05.2013 tarihi itibariyle, faiz hariç müvekkili şirkete 111.705,51 TL borçlu bulunduğunu, davalıya cari hesap borcu ve kar mahrumiyeti alacağının tediyesi için keşide olunan, Beyoğlu … Noterliğinin 20.05.2013 Tarih ve … yevmiye no.lu ihtarnamesinin semeresiz kaldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL kar mahrumiyeti ve 111.705,51 TL cari hesap alacağı olmak üzere toplam 121.705,51 TL’nin 23.05.2013 tarihinden itibaren işlyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, taraflar arasındaki bayiilik sözleşmesinin müvekkili şirket tarafından haklı nedenlerle feshedildiğini, 22.02.2013 tarihinde, davacı tarafından müvekkiline teslim edilen 9.200 kg Lpg emtiasının sulu olduğunu, bu nedenle Lpg satışı yapılan araçlarda arızalar meydana geldiğini, yetkili servis tarafından yapılan incelemede, pompaların içindeki filtrelerde buz kütlelerinin tespit edildiğini, bunun üzerine, davacı tarafından ikmal edilen söz konusu Lpg emtiasının standart dışı olup olmadığı hususunda, Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/ 11 D. İş sayılı dosyası ile tespit yaptırıldığını, söz konusu tespitte, Lpg emtiasının içinde su mevcut olduğunun, bir başka ifade ile davacının müvekkiline tedarik ettiği Lpg emtiasının standartlara aykırı olduğunun tespit edildiğini, ayrıca, sözleşmede, müvekkiline 1.nci yılın sonundan itibaren sözleşmeyi fesih yetkisinin ve hakkının tanındığını, sözleşmenin süresi içinde feshedildiğini, bu nedenlerle davacının kar mahrumiyeti talebinin haksız ve mesnetsiz olduğunu, diğer yandan bu talebin bir nevi cezai şart mahiyetinde olduğundan, fahiş ve müvekkilin ekonomik olarak mahvına sebep olabilecek düzeyde olduğunu, müvekkilinin davacıya belirtilen miktarda muaccel olmuş hiçbir borcunun bulunmadığını, esasen taraflar arasında ticari ilişki bayilik sözleşmesinden önce başladığını, buna göre, bayiilik sözleşmesinden önce müvekkili şirkete ait … plakalı … Marka LPG tankerinin ve tankere ilave LPG Tankı-Pompası, Tüm Tesisat Pano Elektrik ve sistemleri ile birlikte davacıya satışı konusunda araç kati satış protokolü yapıldığın, söz konusu protokolde aracın ve araca monte edilen LPG Tankı-Pompası, Tüm Tesisat Pano Elektrik ve sistemleri gibi ilavelerin bedelinin ödenmesi, taraflar arasındaki bayiilik ilişkisinin kurulmasına müteakip bilahare anlaşılacak bir değer üzerinden alıcı davacı tarafından satıcı müvekkiline Lpg oto-gaz vererek yapılacağının kararlaştırılmış olduğunu, bu protokol gereği de söz konusu Lpg tankerinin 28.07.2011 tarihinde davacıya teslim edildiğini, daha sonra taraflar arasında bayiilik sözleşmesi kurulmuş olup, müvekkilinin söz konu aracın ve araca ilave tank, pompa gibi ilavelerin bedelini davacıdan, bir kısmını fatura karşılığı nakit olarak bir kısmını da almış olduğu Lpg bedelinden mahsup ederek tahsil etmiş olduğunu, dolayısıyla davacıya borcun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 12.maddesinde, sözleşme süresinin yürürlük tarihinden itibaren 5 yıl olarak belirlendiği, yine taraflar arasında akdedilen tarihsiz ek protokolün 3.maddesi ile sözleşme süresinin 5 yıl olarak belirlendiği, ayrıca tarafların 1 yıl sonunda uzatma veya fesih etme hakkına sahip olduğunun kararlaştırıldğı, davalının sözleşmeyi 14/05/2013 tarihinde tek taraflı olarak feshettiği, ancak ek protokolün 3.maddesinin, tarafların sözleşmeyi dilediği an feshedilebileceği yetkisinin verildiği şeklinde yorumlanamayacağı, sözleşmenin her yıl sonunda yenilenebileceği gibi taraflardan birinin istemi üzerine yıl sonunda feshedilebileceği şeklinde kararlaştırıldığının anlaşıldığı, davacıdan temin edilen ürünlerin ayıplı olduğu hususunun davalı tarafından ispat edilemediği, sözleşmenin süresinden önce haklı neden olmaksızın feshedilmesi karşısında davacının makul süre için kar muhrumiyeti talep edebileceği, uyuşmazlık konusu olan cari hesap alacağı ve miktarı konusunda taraf defterleri üzerinde yaptırılan inceleme neticesinde davacının davalıdan 111.704,00 TL alacaklı olduğu, davalının bu miktardan mahsubu gereken bir bedel bulunduğu hususunu ispat edemediği, mahsubunu istediği tutarların mahsup edilemeyeceği davalı tarafından sunulan cevap dilekçesi ve dosya kapsamından kar mahrumiyeti nedeniyle oluşan 10.000,00 TL’lik zarar ve 111.704,00 TL alacak olmak üzere toplam 121.704,00 TL’nin davalıdan talep edilebileceği gerekçesiyle davanın kabulüne, 121.704,00 TL’nin 23/05/2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: A-Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafça, davada kar mahrumiyeti ve cari hesap alacağı yönünden iki ayrı talepte bulunulduğunu, bu taleplerden kar mahrumiyeti alacağı yönünden 886.640,38TL kar mahrumiyetine uğradıklarını iddia ederek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 10.000TL kar mahrumiyeti talep ettiğini ve ayrıca, 111.705,51 TL cari hesap alacağının tahsilini istediğini, ancak ilk derece mahkemesince, kısa kararda davacının talebi tek bir talepmiş gibi toplam alacak talebi üzerinden hüküm tesis edildiğini, hükümde belirtilen tutarın ne kadarının kar mahrumiyeti için ne kadarının cari hesap alacağı için verildiğinin belirtilmediğini, davacının fazlaya ilişkin istemleri hakkında bir değerlendirmede bulunulmadığını, davacının müvekkiline tedarik ettiği malın ayıplı olduğunu ve ayrıca ek protokolde süre yönünden öngörülen hükme dayanılarak sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini, bu yöndeki savunma ve toplanan delillerin değerlendirilmeden karar verildiğini, keza cari hesap alacağı yönünden de ileri sürülen savunma ve deliller değerlendirilmeden karar verildiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir. B-Davacı vekilinin katılmalı istinaf dilekçesinde özetle; dosyada alınan bilirkişi raporunda, yeni bir bayiilik tesisi için 3 aylık makul süre bulunduğu görüş ve kanaati bildirilerek kar mahrumiyeti hesabı yapıldığını, makul sürenin üç ay olarak kabul edilmesinin sektörün ve tacari hayatın gereklerine ters düştüğünü, dolayısıyla sözleşmenin feshinden sonra geriye kalan 40 aylık dönem dikkate alınarak kar mahrumiyeti alacağının bulunduğunun kabul edilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE:Dava, bayiilik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle kar mahrumiyeti ve cari hesap alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraflar vekillleri tarafından süresi içerisinde istinaf başvurusunda bulunuluştur. HMK 355. Maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf sebepleri ve kamu düzeni nedenleri ile sınırlı olarak kararın istinaf incelemesi yapılmıştır. Davacı tarafça, taraflar arasında bayiilik sözleşmesinin davalı bayii tarafından haklı neden olmaksızın süresinden önce feshedildiğini iddia ederek sözleşmenin kalan süresi için hesaplanan 886.640,38 TL kar mahrumiyeti alacağından şimdilik 10.000 TL’nin ve cari hesaptan dolayı 111.705,51 TL’nin davalıdan tahsilini istemiş, davalı ise, feshin haklı olduğunu, zira, davacıdan tedarik edilen malın ayıplı olduğunu, ayrıca feshin protokol hükümlerine uygun usulüne uygun olarak yapıldığını, cari hesaptan dolayı borcun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davacı tarafça, işbu davada, öncelikle sözleşmenin haksız feshedildiğini, sözleşmenin kalan süresi için uğranılan kar mahrumiyeti alacağının 886.640,38 TL olduğunu iddia ederek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik bu alacağından 10.000 TL’lik kısmının davalıdan tahsilini istemiştir (HMK m.109/1). Dolayısıyla kar mahrumiyeti alacağı yönünden açılan kısmi davada, davacının kar mahrumiyeti alacağının bulunup bulunmadığı varsa alacağın tümünün karar yerinde gösterilmesi, davacının talebiyle bağlı olunduğundan talepte istenen tutara hükmedilmesi gerekir. Ayrıca, davacının iki ayrı talebi bulunduğundan, bu taleplerin her biri hakkında hüküm kurulması gerekirken infazda tereddüt yaratacak yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı görülmüştür. Öte yandan ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti yapılarak, dosyada birden fazla bilirkişi kök ve ek raporları alınmış olmasına karşın, anılan raporlardan ve içeriğinden bahsedilmemiş, tarafların iddia, savunma ve toplanan delilleri üzerinde durulup tartışılmamıştır. Mahkeme hükmünde nelerin bulunması gerektiği HMK.nun 297. maddesinde gösterilmiştir. Anılan maddenin 1.c bendine göre, mahkeme kararının asgari olarak, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin ne olduğu hususlarını ihtiva etmesi zorunlu bulunmaktadır. Yine Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası hükmü de tüm mahkeme kararının gerekçeli olması gerektiğini amir bulunmaktadır. Kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde taraflar hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanabilir. Başka bir ifadeyle gerekçe, kararının denetiminin yapılabilmesi ve tarafların kararın doğruluğu veya yanlışlığı konusunda fikir sahibi olmasını sağlayarak kanun yollarına başvurma konusundaki tutumlarının belirlenebilmesi açısından önemli bir işlev görür. Bu Anayasal ve yasal zorunluluklara rağmen, istinafa konu iş bu kararda ilk derece mahkemesince tarafların iddia, savunma ve delilleri hep birlikte değerlendirilip tartışılmadığı ve denetime olanak sağlayacak yeterlilikte gerekçe ihtiva etmemektedir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK 353/1.a.6.maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Taraflar vekillerinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstinafa konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 353(1)a-6 gereği KALDIRILMASINA; 2-Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf yoluna başvuran taraflar vekilleri tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde kendilerine iadesine, 4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince esas hükümle birlikte, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK ‘nın 362(1)-g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.