Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1398 E. 2023/753 K. 17.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1398
KARAR NO: 2023/753
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/11/2019
NUMARASI: 2018/696 Esas – 2019/462 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/07/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirket arasındaki ticari ilişki nedeni ile davalı tarafa makine ekipman verildiğini ancak davalı tarafça bu mal bedellerinin tamamının ödenmediğini, alacağın tahsili için davalı tarafa defalarca kez müracaat edildiğini, herhangi bir netice elde edilemediğinden davalı taraf aleyhine İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalı borçlunun takibe itiraz etmesi neticesinde takibin durduğunu belirterek davalının yapmış olduğu itirazın haksız ve hukuka aykırı olarak yapıldığını iddia ederek davalının vaki itirazının iptali ile takibin aynen devamına, %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatı tayinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ve davacı arasında tesis edilen ticari ilişkinin müvekilinin sipariş detayını ödeme şeklini ve teslim tarihini içerir sipariş formunun davacıya gönderilmesi ve davacı tarafından kabul edilerek siparişlerin hazırlanıp teslim edilmesi şeklinde kurulduğunu, tesis edilen ticari ilişkinin herhangi bir sözleşmeye dayanmadığının, müvekkili şirket ile davacı arasında bu hali ile tesis edilen ticari ilişki kapsamında doğan tüm alacak ve borçların davacı tarafından düzenlenen 3 fatura kapsamında düzenlenen cari hareket dökümü ile birlikte kayıt altına alındığını, davacının cari hesap dökümünde de yer aldığı üzere müvekkili şirketin davacıdan almış olduğu ürünlerin bedelini eksiksiz bir şekilde kendisine ödediğini, ancak davacının kötü niyetli olarak İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile aracılığı icra takibine giriştiğini, yapılan takibin haksız ve dayanaksız olduğunu, davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, davacının son zamanlarda ortaya çıkan yüksek döviz kurundan açıkça yararlanmaya çalıştığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “…Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. Faturaların tebliğ edildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanamaması ya da kanıtlanıp da süresinde iade edildiğinin borçlu tarafça kanıtlanması halinde, borçlu taraf alacaklının hizmet vermediğini savunmakta ise, faturaya konu hizmetin verildiğinin alacaklı tarafça kanıtlanması; borçlunun faturaları tebliğ alıp süresinden sonra iade etmesi halinde de faturanın alacaklı tarafça gönderilmesi şeklindeki icabı, borçlunun (faturayı defterine kaydetmemek ve hizmet almadığını savunmak suretiyle), kabul etmemesi ya da borçlunun faturayı kendi defterine kaydetmekle birlikte süresinde itiraz ve iade etmesi halinde hizmetin verildiğini yine alacaklının kanıtlaması gerekeceğinden, bu doğrultuda alacaklının delillerinin toplanıp değerlendirilmesi, şayet borçlunun faturaları kendi defterlerine kaydetmesi (faturaları deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında süresi geçtikten sonra itiraz ve iade etmiş olması) halinde alacaklının (hizmet vermiş olsun ya da olmasın) HMK’nın 222. (6762 sayılı TTK’nın 84. ve 85.) maddesi uyarınca alacağını ispatladığının kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir. (Yargıtay 23. HD 2015/2467 E. 2015/7975 K. Sayılı İlamı) .Şu hale göre; “sipariş mektubu”nun hukuki mahiyeti irdelenmelidir. Öneri mektubu verme davacının mal satım istemine karşı bir icaptır. Bu icap satıcı davacı şirkete yöneltilmiştir.Davacı -satıcı bu icaba karşı öneri mektubu içeriğindeki malı satıp icapta bulunan davalıya satmıştır. Şu hale göre;ortada geçerli bir icap ve kabul mevcut olmakla;sipariş mektubu içeriği tarafların kabulündedir.Sipariş mektubu içeriğinde sipariş bedellerinin USD, TL ve EURO cinsinden belirlendiği, döviz kuru bilgisinin sipariş mektubunda yer almadığı, sipariş bedellerinin ödenmesinin hangi para cinsinden yapılacağının belirlenmediği tartışmasızdır. İlgili mevzuat ışığında taraflarca düzenlenmiş sözleşmede döviz kurunun taraflarca belirlenmemiş olması halinde satış faturasında yer alan bedel T.C. Merkez Bankası döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilerek defter kayıtlarına geçirmelidir. Döviz cinsinden cari hesap bakiyelerinin, geçici vergi dönemlerinde kur değerlendirilmesi yapılmakta olup davacı tarafından kayıtların döviz bedellerine göre yapıldığı, geçici vergi dönemleri itibariyle her üç ayda bir kur değerlemesi yapıldığı, dövizli takip edilen cari hesap ekstresine göre 5.003 EURO alacaklı olduğu dosya kapsamından anlaşılmıştır.Yapılan yargılama, toplanan deliller ve bilirkişi raporunda davacının ticari defter ve kayıtlarına göre 5.003 EURO davalıdan alacaklı olduğunu, davacının ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun olarak tutulduğu ve bu itibarla lehine delil vasfı taşıdığı, davalının ise ticari defter ve kayıtlarını incelenmek üzere sunmadığı, dosya kapsamındaki fatura örneklerinden ve incelenen davacı kayıtlarına göre davalının takibe ve borca itirazının haksız olduğu kanaatine varıldığı, kaldı ki aksinin davalı tarafından ispatlanamadığı anlaşılmakla; bu haliyle hüküm kurmaya elverişli nitelikte bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 20.06.2016 tarih 2016/2941 E. 2016/10949 K. Sayılı ilamında “Dava konusu icra takibine konu alacak faturaya dayanmaktadır. Dolayısıyla alacak likit, bir başka deyişle bilinebilir, belirlenebilir bir alacaktır. Mahkemece bu husus gözetilerek davacı yararına İİK.nun 67/2 maddesi uyarınca icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiği” belirtildiğinden davacı yararına hükmolunan alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına ve davanın kabulüne” karar verilmiştir.Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davacı arasında tesis edilen ticari ilişkinin herhangi bir sözleşmeye dayanmadığını, davacı tarafın işbu davaya konu icra takibini 5.003,00 Euro üzerinden başlattığını, ancak müvekkili şirketin kayıt altına almış olduğu cari hareket dökümünde davacı tarafa böyle bir borcu görünmediğini, davacı tarafın müvekkili şirket tarafından bahse konu faturalara süresi içinde itiraz edilmediği gerekçesiyle fatura içeriğinin kabul edilmiş olduğunu iddia etmişse işbu iddiasının hukuki bakımdan isabetli olmadığını, müvekkil şirketin davacıdan temin etmiş olduğu ürünler ile ilgili olarak düzenlenen faturaları Türk Lirası cinsinden kayıtlarına aldığını, kayıtlarında görülen borcunu eksiksiz bir şekilde ödediğini, davacı tarafın girişmiş olduğu icra takibi kapsamında ise kayıtların incelendiğini, herhangi bir borcunun görülmemesi üzerine icra takibine ilişkin itirazda bulunduklarını, yerel mahkemece her ne kadar alacağın faturaya dayandığını ve bilinebilir nitelikte olduğunu belirtilmiş ise de bu hususun isabetli bir değerlendirme olmadığını, taraflar arasında vuku bulan uyuşmazlığın yerel mahkemenin dosyayı tevdi etmiş olduğu bilirkişinin hazırlamış olduğu rapor esas alınmak sureti ile işbu istinafa konu edilen hükme bağlandığını, yerel mahkemenin likit alacak değerlendirmesine katılmadıklarını, özellikle müvekkil şirket aleyhine verilen icra inkar tazminatının reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafın müvekkili şirket ile sürdürmekte olduğu ticari ilişki kapsamında oluşan tüm borçların eksiksiz bir şekilde ödenmesine ve davacıya herhangi bir borcunun kalmamasına rağmen haksız ve kötü niyetli bir şekilde icra takibine giriştiğini, davacının ülkemizde son zamanlarda ortaya çıkan yüksek döviz kurundan açıkça yararlanmayı ve müvekkili şirketin icra harç, faiz, masraf ve vekâlet ücreti de ödemesi sureti ile zarara uğramasını amaçladığını, müvekkili şirketin icra takibi kapsamında oluşan faiz, harç, masraf, icra inkar tazminatı ve vekâlet ücretinden sorumlu tutulmasının hukuka aykırı bir işlem olacağını, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, davanın esastan reddine karar verilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılması gerektiğini ileri sürmüştür. Davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmadığı ve istinafa cevap dilekçesi sunulmadığı anlaşılmaktadır.
GEREKÇE: Dava; ticari satım sözleşmesine dayalı fatura/cari hesap alacağın tahsili istemiyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde; taraflar arasında satış sözleşmesi kurulup kurulmadığı, takip ve davaya konu toplam 3 adet faturadan bir adedinin USD, bir adedinin Euro cinsinden düzenlenip düzenlenemeyeceği, davalının Türk Lirası olarak yaptığı ödeme ile borcun sona erip ermediği noktasındadır.Davalı tarafça davacıya yönelik düzenlenen sipariş fişi ile 3 ayrı kalem halinde emtia sipariş edildiği, sipariş edilen mallardan 1 kaleminin 20.900,00 USD, bir kaleminin 18.600 Euro, bir kaleminin ise 9.300,00 TL olarak sipariş edildiği, sipariş mektubu üzerinde USD ve EURO para cinsinin kurlarının belirtilmediği, malların davacı tarafından davalıya teslim edildiği, sipariş bedellerine KDV eklenmek suretiyle sırasıyla 20.088,00 EURO, 22.572,00 USD ve 10.974,00 TL bedelle 05/10/2016 tarihli 3 adet bedelli fatura düzenlendiği ve her iki tarafın ticari defterlerine kaydedildiği, BA ve BS formlarının her iki tarafça verilmiş olduğu, davacı tarafın düzenlediği 3 adet faturanın sipariş mektubu ile birebir uyumlu olduğu, yabancı para cinsinden düzenlenen faturalarda ayrıca Türk Lirası karşılıklarının da gösterilmiş olduğu, davalı tarafça faturalarda gösterilen TL karşılık tutarlarının ödenmiş olduğu uyuşmazlık konusu değildir. 6098 sayılı Türk borçlar kanunu 1. Maddesi ” Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.” düzenlemesini içermektedir. Davalının davacıya yönelik düzenlediği sipariş mektubunun satılacak malın evsafı, satış bedeli gibi satış akdine ilişkin tüm unsurları içerdiği, bu haliyle sipariş mektubunun icap niteliğinde olduğu, davacı tarafça da malların davalıya tesliminin kabul niteliğinde olduğu açık olmakla taraflar arasında satış akdinin kurulduğunda duraksamaya mahal olmadığından davalının bu yöne ilişkin istinaf talepleri yerinde değildir. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 215. Maddesi “1. Bu Kanuna göre tutulacak defter ve kayıtların Türkçe tutulması zorunludur. Ancak, Türkçe kayıtlar bulunmak kaydıyla defterlerde başka dilden kayıt da yapılabilir. Bu kayıtlar vergi matrahını değiştirmeyecek şekilde tasdik ettirilecek diğer defterlere de yapılabilir. 2. a) Kayıt ve belgelerde Türk para birimi kullanılır. Belgeler, Türk parası karşılığı gösterilmek şartıyla, yabancı para birimine göre de düzenlenebilir. Şu kadar ki yurt dışındaki müşteriler adına düzenlenen belgelerde Türk parası karşılığı gösterilme şartı aranmaz.” düzenlemesini içermektedir. Bu durumda Türk parası karşılığını göstermek şartıyla yabancı para biriminde göre fatura düzenlenmesinde herhangi bir usulsüzlük ve mevzuata aykırılık bulunmadığından davalının bu yöne ilişkin istinaf sebepleri de yerinde değildir. Davalının davacıya gönderdiği sipariş mektubu, davacı tarafça USD ve EURO para birimi üzerinden düzenlenen faturaların davalı ticari defterlerine kaydedilmiş olması, faturanın alınmasından itibaren 8 günlük süre içinde herhangi bir itirazda bulunulmamış olması, siparişe konu ürünlerin davalıya teslim edilmiş olup fatura düzenleme tarihi itibarıyla yabancı para cinsinden olan borcun TL karşılığının davalı tarafça ödenmiş olması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde taraflar arasında kurulan satış sözleşmesinde semenin bir kısmının USD, bir kısmının EURO ve bir kısmının Türk Lirası cinsinden olmak üzere borçlanıldığı anlaşılmaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 99. Maddesinde konusu para olan borçların ödeme şekli düzenlenmiştir. Maddenin 2. fıkrası “Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla da ödenebilir.” düzenlemesini içermektedir. Somut uyuşmazlıkta; taraflar arasında yabancı para ile ödeme yapılması kararlaştırılmış ise de davacı tarafça sözleşme hükümlerinde ‘aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade” bulunduğu ispatlanmış değildir. Satışa konu malları 03/10/2016 tarihli irsaliye ile davalıya teslim edildiği, 6098 sayılı TBK 234/1 maddesi gereği aksine sözleşme bulunmadığından satılan alıcının zilyetliğine girince satış bedelinin muaccel olduğu, ancak ödemenin 17/10/2016 tarihinde 33.734,90 ve 17/05/2017 tarihinde 112.929,87 TL olmak üzere toplam 146.664,77 TL olarak yapıldığı, bu durumda davacının talebinin alacağın muaccel olduğu tarihle ödeme günü arasında oluşan kur farkı alacağı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Kur farkı alacağının istenebilmesi için,taraflar yazılı bir sözleşmeye veya bu yönde oluşmuş bir teammül bulunması yada akdi ilişkinin yabancı para cinsinden olması gerekmektedir.( Yargıtay 19. Hukuk Dairesi ‘nin 2008/6163 Esas – 2008/7544 Karar ,2016/17240 E-2018/1950 K. sayılı ilamı) . Yabancı para üzerinden kurulan temel ilişkide, fatura tarihindeki kur ile ödeme tarihindeki kur arasındaki fark varsa bu fark, kur farkı alacağıdır. Kur farkı alacağı fatura tarihi ile ödeme tarihi arasındaki farktan kaynaklanan alacak olduğundan ancak TL olarak istenebilir. Davacının talebi niteliği itibarıyla kur farkı istemine ilişkin olup, davalı hakkında EURO cinsinden takip yapılmış olması dikkate alındığında davanın reddine karar vermek gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetli olmamıştır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi isabetli görülmemiş ve bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmek suretiyle davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,1-Davanın reddine, 2-Başlangıçta peşin olarak alınan 398,95 TL harçtan, alınması gerekli olan 269,85 TL harcın mahsubu ile bakiye 129,10 TL harcın istemi halinde davacıya iadesine, 3-Yargılama sırasında davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Yargılama sırasında davalı tarafından yargılama gideri sarf edilmediği anlaşılmakla; bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 5-Davalı yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-HMK Gider Avansı Tarifesinin 5. Maddesi uyarınca, artan gider avansının davacıya; davalının yatırdığı avanstan artan kısmın kendisine iadesine, 7-İstinaf Yargılamasına İlişkin Olarak;a-Davalı vekilince yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,b-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan istinaf başvuru harcı 148,60 TL, posta gideri 23,50 TL olmak üzere toplam 172,10 TL yargılama masrafının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 17/07/2023