Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1394 E. 2023/341 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1394
KARAR NO: 2023/341
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/05/2019
NUMARASI: 2017/35 Esas – 2019/445 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/03/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; takibe konu edilen alacak borcu asıl borçlu …’nun … bank … Bankası A.Ş den kullanmış olduğu krediye ilişkin Genel Kredi Sözleşmesine dayandığını, davalıların murisi …’nun krediyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığını, müvekkili şirketin alacağı TMSF den temlik aldığını, 16351,81 TL alacağın tahsili amacıyla icra takibi başlatıldığını, takibe itiraz edilmesi nedeniyle takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamını talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili birinci cevap dilekçesinde özetle; takibe konu edilen alacak borcu asıl borçlu …’nun … bank … Bankası A.Ş den kullanmış olduğu krediye ilişkin Genel Kredi Sözleşmesine dayandığını, davalıların murisi …’nun krediyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığını, müvekkili şirketin alacağı TMSF den temlik aldığını, 16351,81 TL alacağın tahsili amacıyla icra takibi başlatıldığını, takibe itiraz edilmesi nedeniyle takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamını talep etmiştir. Davalılar vekili ikinci cevap dilekçesinde özetle; mahkememizin yetkisiz ve görevsiz olduğunu, davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkillerinin miras bırakanının Trabzon şubesinde herhangi bir krediye kefil olmadığını, Erzurum şubesinde imzalanan bir genel kredi sözleşmesinin mevcut olduğunu, bu nedenle genel kredi sözleşmesinin davacı tarafa temlik edilen temlik sözleşmesine konu olmadığını, kredilerin kullandırıldığının ispatlanması gerektiğini, müvekkillerinin temerrüte düşmediğini, genel kredi sözleşmesinde faiz oranı kararlaştırılmadığından faiz talep edilemeyeceğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “…Somut uyuşmazlıkta icra takibinin 22/01/2016 tarihinde başlatıldığı, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, bu tarihe kadar müteselsil kefilin borçlarından külli halefiyet ilkeleri çerçevesinde sorumlu olan mirasçıların takip edilmediği, temerrüde düşürülmediği anlaşılmakla davanın reddine” dair karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; fon alacakları bahis konusu olduğunda zamanaşımının 10 yıl olduğu fikri/ön kabûlü daha önce ne yerel mahkemelerce ne de Yargıtayca kabul edilmiş bir karar türü olmadığını, Yargıtay 12. Daire, 17. Daire, 19. Daire ve 23. Dairelerden çıkmış karar örnekleri olduğunu, bu kararların hiçbirisinde fon alacağının 10 sene geçmekle zamanaşımına uğrayacağı belirtilmediğini, zira alacağın fon alacağı olarak kabul edildiğini ve fon alacaklarına tanınan tüm istisnai koşullardan müvekkil şirketin de temlik alan halef sıfatı ile istifade ettirildiğini, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının bozulması gerektiğini ileri sürmüştür. Davalılar vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu, zaman aşımı süresinin 20 yıl olduğu kabul edilse dahi davacının dayandığı sözleşmenin tarihi (04/05/1994) ile icra takibinin başlatıldığı tarih (22/01/2016) dikkate alındığında, zaman aşımı süresinin yine dolmuş olacağını belirterek, davacı tarafın ileri sürmüş olduğu istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredi alacağının kefilin külli halefi olan mirasçılarından tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, icra takibinin başlatıldığı tarih itibariyle kefalet yönünden TBK 598 maddesinde düzenlenen 10 yıllık sorumluluk süresinin dolup dolmadığı noktasındadır.Dava dışı asıl borçlu … ile … bank arasında 4 Mayıs 1994 tarihinde genel kredi sözleşmesi düzenlendiği, muris …’nun müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla sözleşmeyi imzaladığı, limit artışları ile 3.800.000.000.- eski TL kefaleti bulunduğu, kredinin ödenmemesi üzerine asıl borçlu ve kefillere 16 aralık 1996 tarihinde hesap kat edilerek ihtar gönderildiği, kefil …’nun vefat ettiğinden bahisle tebligatın iade edildiği, asıl borçluya ise kat ihtarının 19/12/1996 tarihinde tebliğ edildiği, … bank’ın TMSF ye devredildiği, TMSF tarafından alacağın takip alacaklısı … yönetim A.Ş ye temlik edildiği, davalılar hakkında İstanbul … İcra müdürlüğünün … takip dosyası ile 22/02/2016 tarihinde takip başlatıldığı, borçluların itirazı üzerine eldeki itirazın iptali davasının 12/01/2017 tarihinde açıldığı belirlenmiştir. Davacı eldeki davayı itirazın iptali istemiyle açmıştır. Davalılar ise dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Mahkemece ise TBK 598 maddesindeki kefalete ilişkin 10 yıllık sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 142/1. maddesinde, ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlayacağı düzenlenmiştir. Hak düşürücü süre itiraz niteliğinde olup taraflarca her zaman ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da taraflarca ileri sürülmese dahi her zaman resen nazara alınması gerekir. Hak düşürücü sürenin varlığı halinde hak maddi anlamda sona erer. Zamanaşımı ise, bir def’dir ve hakim tarafından resen nazara alınması mümkün olmayıp, savunma yoluyla cevap süresi içerisinde ileri sürülebilir. Zamanaşımının varlığı ise alacağı eksik borç haline getirir. Dolayısıyla hak düşürücü sürenin söz konusu olduğu hallerde hak sona ermiş olduğundan artık zamanaşımına uğradığı kabul edilebilecek bir alacak bulunmaz. Dolayısıyla hem hak düşürücü süre hem de zamanaşımının aynı anda bulunması halinde öncelikle hak düşürücü sürenin incelenmesi gerekir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 598/3. Maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Anılan Kanuni düzenlemeye göre 10 yılın geçmesiyle kefalet ortadan kalkacağına göre, maddi anlamda hak sona erdiğinden bu 10 yıllık süre hak düşürücü süre niteliğindedir. Ancak, bu Kanuni düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile ihdas edilmiş olup, genel kredi sözleşmesi ve kefalet tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununda bu şekilde bir düzenleme mevcut değildir. Buna karşın Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun 5/2. Maddesi ile, Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahiplerinin Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanacağı düzenlenmiştir. Buna göre, Türk Borçlar Kanunu 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup ilk defa öngörülen hak düşürücü süreler en geç 01.07.2013 tarihi itibariyle sona ermiş bulunmaktadır.Hak düşürücü süreyle ilgili olarak genel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte çeşitli kanuni düzenlemeler ile bir kısım haklar için öngörülmüştür. Hak düşürücü süre ifadesinden anlaşılacağı üzere bu kurum; ilgili hakkın düşmesi, sona ermesi, ortadan kalkması sonucunu doğurmaktadır. Kanun koyucu, zamanaşımını kesen ve durduran sebepleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153’üncü ve 154’üncü maddelerinde hüküm altına almasına karşın hak düşürücü süreye ilişkin bu şekilde bir düzenleme getirmemiştir. Zamanaşımının durması ve kesilmesine ilişkin bu düzenlemelerin kıyas yoluyla hak düşürücü sürelere uygulanması da mümkün değildir. Bu doğrultuda zaman aşımından farklı olarak hak düşürücü sürelerin durması ve kesilmesi söz konusu olmamaktadır. Ancak bu genel kurala ilişkin hak düşürücü sürelerin durmaması, kesilmemesi hususunda istisnai durumların da söz konusu olabilmektedir. Somut olayda kefalet sözleşmeleri 4 Mayıs 1994 tarihinde imzalanmış olup, başlangıç tarihleri itibariyle TBK’nın 598. Maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre dolmuş bulunmaktadır. Ancak bu 10 yıllık hak düşürücü süre ilk defa öngörüldüğünden ,Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun 5/2. Maddesi uyarınca süre en geç 01.07.2013 tarihi itibariyle sona erecektir. Davaya konu icra takibi hak düşürücü sürenin sona erdiği tarihten sonra 22/02/2016 başlatılmış olup,takip tarihi itibarıyla davalının kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı, dolayısıyla kefil olan davalının sorumluluğu sona ermiştir. Davacı taraf alacaklının TMSF olması nedeniyle alacağın 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu ileri sürmüş ise de bir davada zaman aşımı süresinin geçmemesi dava için öngörülen hak düşürücü sürenin sona ermesine bir etkisi de bulunmadığından mahkemece davanın davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf peşin harcının alınması gereken 179,90 TL karar harcından mahsubu ile eksik olan 135,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.30/03/2023