Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1386 E. 2022/1370 K. 12.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1386
KARAR NO: 2022/1370
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/12/2019
NUMARASI: 2019/440 Esas – 2019/1149 Karar
DAVA: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/12/2022
Taraflar arasındaki Tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı firmanın 01.04.2012 tarihinden önce … tarafından yazılı olarak onaylanan ihalelere ilişkin ürünleri temin etmekle sorumlu olmasına rağmen, bazı ihalelere ilişkin ürünleri teslim etmediğini, bazı ihalelere ilişkin ürünleri Distribütör fiyatı yerine bayi fiyatından da yüksek bir bedel üzerinde temin ettiğini, bahsi geçen sebeplerle müvekkili firmanın zararının ortaya çıktığını, 15.12.2011 tarihli Sulh Sözleşmesi gereğince karşı tarafça temin edilmesi gerekirken edilmeyen Bölge Distribütörlükleri nedeniyle uğranılan zarara ilişkin olarak şimdilik 10.000 USD bedelin ihtar tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı firmadan tahsiline, … firmasının haksız ve hukuka aykırı davranış ve tutumlarla Distribütörlük sözleşmesini (Sulh Sözleşmesi kapsamında edimlerini yerine getirmeyerek haksız ve hukuka aykırı feshedilmesi) feshettiğinden müvekkili firmanın uzun süre mücadele ve çalışma neticesinde elde ettiği ticari birikim ve faaliyetler, müşteri kapasitesi, pazarlama ağına sahip olması göz önüne alındığında portföy tazminatı olarak şimdilik 2.500 USD bedelin ihtar tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı firmadan tahsiline, Sulh Sözleşmesi gereğince müvekkili firma bedeli kendi tarafından ödenen ve envanterinde kayıtlı bulunan … ünite cihazlarını davalı firmaya herhangi bir bedel talep etmeksizin teslim ettiğini, davalı firmaya teslim edilen cihazların bedeli olarak 2.500 USD bedelinin ihtar tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı firmadan tahsiline, yargılama harç ve giderleri ile ücreti vekaletin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin 31/01/2012 tarihinde kurulduğunu, yara tedavisini hasta bakıcılar için kolaylaştıran ve hastalar için daha rahat hale getiren tıbbi malzeme ve cihazların ithalatı dağıtım ile işgital ettiğini, davacı şirketin, müvekkili şirketin %1 oranında hissedarı olan dava dışı …(…)’nın 2004 ila 01/04/2012 tarihler arasında Türkiye distribütörlüğünü yaptığını, davacı tarafın dava dışı … ile olan sözleşme kapsamında satın alan ürün bedellerinin ödemesini sürekli olarak geciktirmesi nedeniyle … ile davacı arasında defalarca borcun yeniden yapılandırılmasına ilişkin görüşmeler ve yazışmalar yapıldığını, bu kapsamda en son 18/02/2011 tarihli yazı ile …’ye toplam 3.966.160-USD tutarında borcu olduğunu ve bu borcun 2.776.018-USD’sinin 31/12/2010 tarihi itibariyle vadesinin geçtiğini açıkça davacının kabul ettiğini ve taraflar yeni bir ödeme planı yaptıklarını, müvekkili şirketin işbu davada taraf sıfatının olmadığını, davacı tarafın davalı müvekkiline yönelik davasının öncelikle taraf sıfatının yokluğu sebebiyle reddinin gerektiğini, açıklanan nedenlerle davanın öncelikle taraf sıfatıyla yokluğu ve zamanaşımı nedeniyle reddine, davacının haksız ve yersiz açılan davasının ve davadaki tüm taleplerinin esastan dahi reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; “İlk derece mahkemesince dava, dava dışı … (…) ile davacı arasında imzalanan 15/12/2011 tarihli sulh sözleşmesindeki edimlerin yerine getirilmemesinden kaynaklı zarara ilişkindir. Davanın esasını teşkil eden Distribütörlük Sözleşmeleri, 15.12.2011 tarihli Sulh Sözleşmesi ile 01.02.2012 yürürlülük tarihli Tadil Sözleşlerinin, davacı şirket ile dava dışı … isimli şirket arasında olduğu, davalının …’nin Türkiye temsilcisi olduğu, davalı …’nin 3. kişi olan …’den ayrı bir tüzel kişiliğinin olduğu, her ne kadar yapılan sözleşmede 20.nolu bendde …’ nin davaya konu edilen sözleşmeden doğan yükümlülüklerinin bir kısmının veya tamamının bir veya daha fazla iştirakı veya bağlı şirketi aracılığı ile yerine getirebileceğini ve aynı şekilde haklarını kullanacağına dair bir karar alınmış ise de, bunun için görevlendirilmiş olan … iştirakı ve bağlı şirketlerin olacağı hususu ile hüküm detaylanlandırılmış olmakla, öncelikle bu bend ile sözleşme tarafı olmayan 3. kişinin borç altına sokulduğu, kişinin iradesi dışında borç altına sokulması mümkün olmamakla birlikte, bu konuda 3.kişi ile iştirakı-bağlısı arasında bir kabul anlaşmasının bulunduğu varsayımında bile, davalının … tarafından görevlendirilmiş olduğuna ilişkin herhangi bir bilgi belge ve dahası bu yönde bir iddia olmadığı anlaşılmakla, davalının pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine” karar verilmiştir. Dava, dava dışı … (…) ile davacı arasında imzalanan 15/12/2011 tarihli sulh sözleşmesindeki edimlerin yerine getirilmemesinden kaynaklı zarara ilişkindir. Davanın esasını teşkil eden Distribütörlük Sözleşmeleri, 15.12.2011 tarihli Sulh Sözleşmesi ile 01.02.2012 yürürlülük tarihli Tadil Sözleşlerinin, davacı şirket ile dava dışı … isimli şirket arasında olduğu, davalının …’nin Türkiye temsilcisi olduğu, davalı …’nin 3. kişi olan …’den ayrı bir tüzel kişiliğinin olduğu, her ne kadar yapılan sözleşmede 20.nolu bendde …’ nin davaya konu edilen sözleşmeden doğan yükümlülüklerinin bir kısmının veya tamamının bir veya daha fazla iştirakı veya bağlı şirketi aracılığı ile yerine getirebileceğini ve aynı şekilde haklarını kullanacağına dair bir karar alınmış ise de, bunun için görevlendirilmiş olan … iştirakı ve bağlı şirketlerin olacağı hususu ile hüküm detaylanlandırılmış olmakla, öncelikle bu bend ile sözleşme tarafı olmayan 3. kişinin borç altına sokulduğu, kişinin iradesi dışında borç altına sokulması mümkün olmamakla birlikte, bu konuda 3.kişi ile iştirakı-bağlısı arasında bir kabul anlaşmasının bulunduğu varsayımında bile, davalının … tarafından görevlendirilmiş olduğuna ilişkin herhangi bir bilgi belge ve dahası bu yönde bir iddia olmadığı anlaşılmakla, davalının pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusundan bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; somut olaya konu sözleşmelerin davacı şirket ile dava dışı … isimli şirket arasında olduğunu, davacının ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunduğunu, dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde davalı tarafın … izafeten … Tıbbi Cihazlar olarak gösterildiğini, sonuç olarak ilk derece mahkemesince davalı tarafın yanlış belirlendiğini ve gerekçeli kararda da yanlış gösterilmiş olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları dikkate alındığında izafeten davanın mümkün olmadığının tespiti halinde taraf olarak husumet yöneltilen davalı asile tebligat yapılarak yargılamaya devam edilmesi gerektiğini yani bu durumda husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesini hukuka aykırı olduğunu, bu uygulamanın sadece acenteler için Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesinde belirtilen durumlarda da uygulanacağı, bahsi geçen sebeplerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulü yönünde karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava sözleşmeye aykırılık sebebiyle ortaya çıktığı iddia edilen zararın tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıdaki gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş davacı vekilince yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. 6102 sayılı TTK Acentelik başlıklı 7.Kısmı’nın 102. Maddesinde Acente; Ticari mümessil ,satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kişi olarak tanımlanmıştır. Yine aynı kanunun 103. maddesi “(1) Özel kanunlardaki hükümler saklı olmak üzere, bu Kısım hükümleri şunlar hakkında da uygulanır: a) Sözleşmeleri yerli veya yabancı bir tacir hesabına ve kendi adına yapmaya sürekli olarak yetkili bulunanlar. b) Türkiye Cumhuriyeti içinde merkez veya şubesi bulunmayan yabancı tacirler ad ve hesabına ülke içinde işlemlerde bulunanlar.”şeklinde düzenlenmiştir. ”Sulh Sözleşmesi” isimli belgenin incelenmesinde; … ve davacı …’nun 1 Şubat 2009 tarihinde distribütörlük sözleşmesi akdettiği, bu sözleşme kapsamında …’nun … tarafından Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde ekte belirtilmiş … ürünlerinden bazılarının gayri münhasır distribütörü olarak atandığı, Distribütörlük Sözleşmesi’nin 1 Şubat 2012 tarihinde sona erdiğini tarafların süreyi uzatmak ve bu süreden sonra da distribütörlük sözleşmesini karşılıklı feshetmek istedikleri anlaşılmakla,ilgili sözleşmenin devamında görüleceği üzere …’nın sözleşmeden doğan yükümlülüklerinin bir kısmını veya tamamını bir veya daha fazla iştiraki veya bağla şirketi aracılığı ile yerine geçirebileceği aynı şekilde haklarını iştirak veya bağlı şirketleri aracılığı ile de kullanabileceği, sözleşmede …’ya yapılan her türlü atfın … iştirak veya bağlı şirketlerin de kapsayacağının düzenlendiği görülmüştür. Somut olayda davacı dava dilekçesinde … şirketine izafeten Türkiye’deki temsilcisi olan …ni davalı olarak gösterilmiştir. Bu durumda mahkemece bizatihi sözleşmeye taraf olan yurtdışında mukim … şirketine izafeten … Ticaret İthalat İhracat Ltd’ne karşı dava açılabilmesinin koşullarının oluşup oluşmadığının denetimi açısından esasen … İthalat İhracat Ltd’nin acente yada TTK 103 maddesi uyarınca hakkında acente hükümlerini uygulanacak konumunda olup olmadığının araştırılarak sonucuna göre acente olmadığının tespiti halinde asile tebiligat yapılarak, acente olduğunun tespit edilmesi halinde TTK 105 maddesi uyarınca hakkında izafeten dava açılabileceği ve davalı konumunda olduğunun kabulü ile işin esasına girilerek yapılacak yargılama sonuca göre karar verilmesi gereklidir. Buna göre ilk derece mahkemesince bu kapsamda gerekli araştırma yapılmadan izafeten hakkında dava açılan temsilcinin davaya konu sulh sözleşmesinin tarafı olmaması gerekçesi davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.Açıklanan nedenlerle, HMK ‘nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, 4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 12/12/2022