Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/137 E. 2020/473 K. 24.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/137
KARAR NO : 2020/473
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 03/07/2018
NUMARASI : 2017/808 Esas – 2018/705 Karar
DAVA: Tazminat (Ticari Niteliktekinde Haksız Fiilden Kaynaklanan (2918 S.K.Hariç))
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/12/2020
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının @…. adlı twitter hesabından davacı şirkete hitaben “iyi ki yıllar önce sizinle ilişkiyi kesmişim vicdanım rahat. Öyle sapık tecavüzcü pedofiliyi destekleyen firmayla işim olmaz” şeklinde sözler sarf etmek suretiyle davacı şirketin kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu ve haksız rekabete yol açtığını belirterek 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu paylaşımının ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkecece; taraf iddia ve savunmaları ile taraflarca sunulan deliller birlikte değerlendirildiğinde davalının sosyal medya ortamında yaptığı yorum ve paylaşımlar ile davacıyı tecavüz destekçisi olarak nitelediği, ancak kamuoyuna yansıyan adli olayın gerçekleştiği vakıf kapsamında bazı öğrencilere destek bursu sağladığını belirten davacı şirketin olayla doğrudan ilişkilendirilemeyeceği, toplumda infial yaratan olayla bağlantılı olarak davacı hakkında kullanılan ifadelerin ağır ve rencide edici olduğu, eleştiri sınırlarında kaldığının kabul edilemeyeceği, aynı zamanda davacının faaliyetlerini veya ticari işlerini herkesin ulaşabileceği sosyal medya ortamında yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötüleme niteliğinde ki paylaşımların haksız rekabet teşkil ettiği, manevi tazminat koşullarının oluştuğu, manevi tazminatın uygulanmasının bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edilmediği değerlendirilerek sınırın amacına göre belirlenmesi gerektiği, takdir edilecek miktarın mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olağan kadar olması gerektiği değerlendirildiğinden davanın kısmen kabulü ile 1.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihiden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir,
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının kamu vicdanını derinden etkileyen vahim olay karşısında göstermiş olduğu tepkinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu, somut olaya bakıldığında,… isimli vakfa ait Karaman ilinde bulunan bir öğrenci yurdunda kalan çocukların cinsel istismara maruz kalması olayının yoğun bir şekilde kamuoyunun dikkatini ve tepkisini çekmiş bir olay olduğunu; eylemin çocuğa karşı yapılmış olmasının ayrıca toplumda bir infial duygusu yarattığı, her ne kadar bu suç sayılan eylemin vakıfla beraber anılması doğru değil ise de toplum psikolojisinde vakfa yönelik sert eleştirilerin de yapıldığını, davacının da insani duyarlılıkları kapsamında doğal olarak bu olaya tepki duyduğunu, insel istismar olayının meydana geldiği öğrenci yurdunun sahibi olan vakfın da bu olayda ihmal ve kusurunun bulunduğunu düşünerek bu vakfa sponsor olması sebebiyle bu vakıfla ilişkilendirdiği davacı … de protesto etme gereği duyduğunu, toplum vicdanını yaralayan bir olayın hemen sonrasında sponsorluk açıklamasını yapmış olmasının davacıda dahil tüm müşterilerinin ve de vatandaşların tepkisini çekmiş olup, turkcell’in kişisel konumu itibariyle bu tepkilere katlanma zorunluluğu bulunduğunu, dosyada haksız rekabete dair somut hiçbir delilin bulunmadığını, bu hususları istinaf ederek, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE :Dava, davalının sosyal medya paylaşımının haksız rekabet teşkil ettiği ve davalının kişilik haklarını ihlal ettiği idiasına dayalı manevi tazminat davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davalının ifade özgürlüğünün sınırlarını aşıp aşmadığı, haksız rekabet ve davacının kişilik haklarını ihlal edici nitelikte bulunup bulunmadığı noktasındadır.Davalı, @… isimli twetter hesabından 26/03/2016 tarihinde “yi ki yıllar önce sizinle ilişkiyi kesmişim vicdanım rahat. Öyle sapık tecavüzcü pedofiliyi destekleyen firmayla işim olmaz.” şeklindeki paylaşımı yapmıştır.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi(İHAS)’nin 10/1. Maddesi ve Anayasa’nın 26/1. Maddesinde, herkesin, düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu, bu hürriyetin resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak yada vermek serbestliğini de kapsadığı düzenlenmiştir. İHAS’ın 26/2. Maddesi ve Anayasa’nın 26/2. Maddesinde de, Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması (…) başkalarının şöhret ve haklarının korunması (…) amaçlarıyla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin emsal kararlarında (Stoll / İsviçre [BD] no. 69698/01, § 101), (Animal Defenders International / Birleşik Krallık [BD] no. 48876/08, § 100), (Morice / Fransa [BD] no. 29369/10, § 124, 23 Nisan 2015), (Pentıkäınen/Finlandiya [BD] no. 11882/10, § 87, 20 Ekim 2015) (Kaynak : https://….int) ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin gerekli olup olmadığı konusuna ilişkin genel ilkeler açıklanmıştır. Buna göre,(i) İfade özgürlüğü; demokratik bir toplumun temel dayanaklarından ve bu toplumun gelişimine ve her bireyin kendini gerçekleştirmesine yönelik temel koşullardan birini teşkil etmektedir. Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasına konu olan ifade özgürlüğü; sadece lehte olan veya incitici olarak algılanmayan ya da dikkate almaya değmeyecek nitelikteki “bilgi” veya “düşünceler” için değil, aynı zamanda, inciten, gücendiren veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bunlar “demokratik bir toplumu” var eden çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gerekleridir. 10. maddede belirtilen bu özgürlük, istisnalara tabidir; ancak söz konusu istisnaların (…) katı bir biçimde yorumlanması ve herhangi bir kısıtlamaya ihtiyaç duyulduğunun ikna edici şekilde ortaya konulması gerekir (…).(ii) Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrası kapsamında ‘gerekli’ sıfatı, ‘zorlayıcı bir toplumsal gereksinimin’ varlığını ifade etmektedir. Sözleşme’ye Taraf Devletler, bu tür bir gereksinimin söz konusu olup olmadığını değerlendirmede belli ölçüde takdir yetkisine sahiptir; ancak bu, gerek yasaları gerekse bağımsız bir mahkeme tarafından alınmış olanlar da dâhil bunları uygulamaya yönelik kararları kapsayan Avrupa denetimi ile bir arada yürümektedir. Bu nedenle Mahkeme(AİHM), ‘bir kısıtlamanın’, 10. madde ile korunan ifade özgürlüğüyle bağdaşıp bağdaşamayacağı konusunda nihai kararı verme yetkisine sahiptir. (iii) Mahkemenin görevi, denetleyici yargı yetkisini kullanırken, yetkili ulusal makamların yerini almak değil; daha ziyade bu makamların takdir yetkileri uyarınca vermiş oldukları kararları 10. madde kapsamında yeniden gözden geçirmektir. Bu durum; söz konusu denetimin, davalı Devletin takdir yetkisini makul ve dikkatli bir şekilde ve iyi niyetli olarak kullanıp kullanmadığını belirlemekle sınırlı olduğu anlamına gelmemektedir. Mahkemenin yapması gereken, şikâyet konusu müdahaleyi davanın bütünü ışığında değerlendirmek ve ‘ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı’ olup olmadığını ve ulusal makamlarca söz konusu müdahaleyi haklı çıkarmak amacıyla ileri sürülen gerekçelerin ‘ilgili ve yeterli’ olup olmadığını tespit etmektir (…) Mahkeme, bu tespiti gerçekleştirirken, ulusal makamların, Sözleşme’nin 10. maddesinde öngörülen ilkelere uygun standartları uyguladıklarına ve dava konusu olayların kabul edilebilir bir değerlendirmesini esas aldıklarına ikna olmalıdır (…). Olayın meydana geldiği dönemde çok güncel bir konu olarak çeşitli medya mecralarında yeralması nedeniyle paylaşımın, Sözleşme’nin 10. Maddesi çerçevesinde, davaya özgü koşullar ve davanın genel bağlamı ışığında incelenmesi gerekir. İfade özgürlüğünün, “yalnızca hoş karşılanan veya zararsız ya da önemsenmez olarak görülen “bilgiler” veya “düşünceler” için değil, aynı zamanda “hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici” olanlar için de geçerli olduğu, yine de ifade hürriyetinin başkalarının şöhret ve haklarını korunması amacıyla gerektiğinde sınırlandırılabileceği, ancak davaya konu paylaşımın AİHM ‘nin kararlarında belirtildiği şekilde sözleşmenin 10/2 ‘nci maddesindeki şöhret ve hakların ihlal edici nitelikte olup olmadığı hususu katı bir şekilde değerlendirildiğinde ve ayrıca alınan bir tedbirin, yalnızca istisnai koşullarda başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla haklı gösterilebileceği hususu ile tüzel kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatler ile gerçek kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatler arasında bir farklılık olduğu ve tüzel kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatlerin ahlaki boyuttan yoksun olduğu(AİHM-Kharlamov/Rusya, No. 27447/07, § 25, 8 Ekim 2015) nazara alındığında ihtilaf konusu paylaşımda, tek başına, özellikle davacının kişilik haklarını zedelediğinin düşünülmesine imkan veren herhangi bir unsur bulunmadığı gibi paylaşımın karalama kampanyası yürütmek için bu durumdan yararlanma niyeti ile yapıldığını belirten herhangi bir unsur da bulunmamaktadır. Davalının ifade özgürlüğü hakkını koruma gerekliliği ile davacı şirketin şöhret ve haklarını koruma gerekliliği arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Dayanılan manevi tazminat istemi gerekçelerinin ifade özgürlüğü hakkına yapılan bu tür bir müdahaleyi haklı göstermek için yeterli değildir. Her ne kadar talep edilen veya hükmedilmesi muhtemel tazminat miktarı neticede çok yüksek olmasa da, gerçekte, söz konusu mahkûmiyet kararının, toplum hayatını ilgilendiren konuların kamuya açık şekilde özgürce tartışılması üzerinde şüphesiz caydırıcı bir etki yaratacak(Público-Comunicação Social, S.A. ve diğerleri/Portekiz, No. 39324/07, § 55, 7 Aralık 2010) ve dava konusu paylaşım nedeniyle davalı aleyhine tazminata hükmedilmesi, Sözleşme’nin 10. Maddesi anlamında “demokratik bir toplumda gerekli” olmayan müdahalenin, ifade özgürlüğü hakkını kullanmasında orantısız bir müdahale oluşturacaktır(AİHM-Erdener/Türkiye, Başvuru No. 23497/05, 02.02.2016) (Kaynak: http://www…r-Türkiye). 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 54/2. Maddesinde, rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamaların haksız ve hukuka aykırı olduğu düzenlenmiştir. TTK’nın 55/1. Maddesinde de, haksız rekabet hâllerinin başlıcaları olarak, dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle; Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek, (…) sayılmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere davaya konu paylaşımın Anayasa ile güvence altına alınan ifade hürriyeti kapsamında kalması nedeniyle dava konusu paylaşım kusurlu bir hareket niteliğinde değildir. Ayrıca paylaşım davacı şirketin ticari faaliyetlerine ve ürünlerine yönelik de değildir. Paylaşımın hedefinde, davacı tarafın da dava dilekçesinde sözünü ettiği davacı şirketin sosyal sorumluluk projesi kapsamında öğrencilere burs verilmesi şeklindeki faaliyetleri bulunmaktadır. Buna göre davacının ticari faaliyetiyle doğrudan ilişkili olmayan sosyal sorumluluk projesi olarak yapılan faaliyetlere yönelik yapılan eleştiri niteliğindeki paylaşım haksız rekabete ilişkin düzenlemelerin kapsamında kalmamaktadır. Bu nedenle haksız rekabet ve TTK’nın 56. Maddesinin atfı ile TBK’nın 58. Maddesindeki manevi tazminat şartları somut olayda gerçekleşmemiştir. Hal böyle iken mahkemece davalının paylaşımının ifade hürriyeti kapsamında korunamayacağı gerekçesi ile manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; Mahkemece paylaşımın ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığından bahisle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetli görülmemiş, bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1- Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,2-Davanın REDDİNE,3-Başlangıçta peşin olarak alınan 170,78 TL harcın alınması gerekli olan 54,4 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 116,38 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istem halinde davacıya iadesine,4-Davacı tarafın yargılama sırasında yapmış olduğu masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Manevi tazminat davası yönünden davalı yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 4080,00 TL avukatlık ücretinin davacı taraftan alınarak davalıya verilmesine,6-Karar kesinleştiğinde, HMK Gider Avansı Tarifesinin 5. maddesi uyarınca artan gider avansının davacıya iadesine, 7-İstinaf yargılaması yönünden ;a-Davalı vekilince yatırılan 35,90 TL istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,b-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan istinaf başvuru harcı 98,10 TL, posta ve tebligat gideri 50,00 TL olmak üzere toplam 148,10 TL yargılama masrafının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)-a maddesi uyarınca KESİN olarak oy birliğiyle karar verildi. 24/12/2020