Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1334 E. 2023/656 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1334
KARAR NO: 2023/656
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/09/2019
NUMARASI: 2017/168 Esas – 2019/927 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Yönetim Kurulu Kararının Batıl Olduğunun Tespiti)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/06/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin 5.500 hisseye bölünmüş ve 5.500.000,00 TL sermayesinin 1.374.9 hisse karşılığı 1.374.900,00 TL payına sahip olduğunu, müvekkili tarafından davalı şirketin feshi ve tasfiyesi ile tasfiye sonucu oluşan bakiyenin dağıtılması, dava süresince kayyım atanması yönünde karar verilmesi istemiyle Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/887 E. sayılı dosyası ile dava açıldığını, bu dosyaya sunulan 5/01/2016 tarihli bilirkişi raporunun sonuç kısmında, “Davalı şirketin kuruluşundan bu yana herhangi bir satış gelirinin bulunmadığı, şirketin faaliyetsiz olduğu, davalı şirketin dava tarihi itibariyle özvarlığını kaybetmiş olduğu, bu nedenlerle şirketin haklı sebeple feshi koşullarının oluştuğu yönünde” görüş bildirildiğini, şirketin feshi davası devam ederken davalı şirketin 2014 yılına ilişkin olağan genel kurulu 18.03.2015 günü toplandığını, davalı şirket yönetim kurulunun, genel kurulda alınan ancak hali hazırda dava konusu olan genel kurul kararlarını usulsüz şekilde uygulamaya koyduğunu, davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin müvekkilin dava ve itiraz haklarını ortadan kaldırmak amacıyla müvekkile boş kağıt göndererek ıskat ihtarını tebliğ edilmiş gibi göstermeye çalıştıklarını ve böylece evrakta sahtecilik suçunu işlediklerini, davalı şirketin yönetim kurulu kararının müvekkilin ortaklık haklarını tamamen ortadan kaldırmayı amaçladığından söz konusu kararın batıl olduğunu, 05.05.2012 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alman sermaye artırımı kararında müvekkilin ve diğer ortakların sermaye koyma borcunu yerine getirdiklerinin İstanbul Mali Müşavirler Odası’na kayıtlı mali müşavir Bülent Peker tarafından tespit edildiğinin belirtildiğini ve bu kararın bütün hissedarlar ve aynı tarafından imzalandığını, 18.04.2015 tarihindeki genel kurulda aksi yönde alman kararların iptali için dava açıldığını, davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin müvekkilin açtığı davaların şirket aleyhine sonuçlanacağını anlayarak, söz konusu davaların müvekkilin ortak olmadığı gerekçesiyle reddini sağlamak amacıyla, müvekkili hakkında iskat kararı verdiğini beyanla müvekkilinin 115.000 TL tutarındaki pay senedinin iptaline dair 10.06.2016 tarih, 6 sayılı yönetim kurulu kararının yok hükmünde/batıl olduğunun tespitine, söz konusu kararın icrasının dava sonucuna kadr tedbiren geri bırakılmasına, şirket yönetim kurulunun görev süresinin sona ermiş olması, şirketin organsız kalması ve şirket yönetim kurulunun usulsüz işlemleri sebebiyle dava süresince şirkete kayyım tayin edilesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın müvekkilinin 1.374.9 hisse karşılığı 1.374.000 TL paya sahip olduğunu beyan etmekte olup, bu beyanının doğru olmadığını, davacı tarafın müvekkilin şirket ortaklığından çıkartıldığında 19.01.2017 tarihli duruşmada vekkiliğin beyanı üzerine mutalli olduğu iddiasında olduğunu, oysa davacının kuruluş sermayesinin usulsüzlüğüne ilişkin genel kurul kararı akabinde davacıdan kuruluş sermayesinin isteneceği hususuna kendisinin vakıf olduğunu, davaya konu ortaklıktan çıkarmaya ilişkin yönetim kurulu kararı apel-ıskat prosedürü işletilerek alındığını, Ticaret Sicil Gazetesinde gerekli davet ve ilanların gerçekleştirildiğini, davacı tarafın kendisine boş bir mektup gönderildiğini beyan etmekte olup, davacının kuruluş sermayesini ödemeye davet etmek ve ortaklıktan çıkarmak için bu gerekliliğin bulunmadığı koşullarda, bu mektubun usulsüzlüğüne dayanılmasının mümkün olmadığını, davacının kendisine gönderilen mektubun boş olduğunu ispatlayamadığını, anılan prosedür, diğer tüm kuruluş sermayesini usulünce yerine getirmeyen ortaklara genel kurul kararı gereğince alınan yönetim kurulu kararıyla eşit olarak uygulanmış olup, davacı dışmd diğer ortakların herhangi bir itiraz ve karşı koyuşunun olmadığını, davacı tarafın pay sahibinin sermaye koyma borcunda temerrüde düşürülmeden ıskat usulüne başlanması halinde ıskat kararının geçersiz olacağı iddiasında olduğunu, apel ilanı ile prosedür başlamakta olup, davacının iddiasının yasal karşılığının olmadığını, davacı tarafın usulüne uygun kuruluş sermaye borcunu yerine gedmediğini, bu hususta şirket genel kurulunda karar alınarak usulsüzlüğün düzeltildiğini beyanla davanın reddine, Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/583 E. Sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasına ya da bu dosya ile birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “…Somut olayda, davacı hakkında ıskat kararı alınabilmesi için bakiye sermaye borcunun ödenmesi konusunda yetkili organın bir karar alması ve bu kararı sözleşmede öngörülen usul ve şekilde talep etmesi, buna rağmen sermaye koyma borcunu yerine getirmeyen ortağın TTK m.483’de öngörülen usul çerçevesinde 1 ay içinde ödemeye davet edilmesi ve bu süre içerisinde de borcunu ödemediği taktirde haklarından mahrum kılınarak ortaklıktan ıskat edileceğinin kendisine ihtar edilmesi, dolayısıyla ortağa temerrüt ihtarı ve ıskat ihtarı olmak üzere iki ayrı ihtar yapılması gerekir iken, davalı tarafça ıskat prosedürüne ilişkin ihtaratların usulüne uygun olarak yapıldığı hususunun ispatlanamadığı anlaşılmakla açılan davanın kabulü ile TTK’nun 391. Maddesi gereğince davacının ıskatına ilişkin 16/06/2016 tarihli Yönetim Kurulu Kararının batıl olduğunun tespitine ve davanın kabulüne” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Iskat prosedürü gereği şirketin ana sözleşme hükümlerine göre ödemeye davet çağrısı yapıldığını, bu hususun yargılamada araştırma ve değerlendirme konusu yapılmadan sonuca gidildiğini, kuruluş sermayesinin usulüne uygun olarak yerine getirmeyen davacının da dahil olduğu tüm kurucu ortaklara 1 ay içerisinde sermaye koyma borçlarını yerine getirmeleri yoksa ıskata gidileceği hususunun ihtar ve ilan edildiğini, ödemeye davet edildiklerini, ıskat prosedürünün tam olarak tamamlandığını, yerel mahkemece TTK. 483.maddeye ve şirket ana sözleşmesine atıf yapılmakla birlikte, şirket ana sözleşmesinde ödemeye davet usulünün ne olduğu dahi irdelenmeksizin hüküm tesis edildiğini, mahkemenin eksik inceleme ve değerlendirme ile davanın kabulüne karar vermiş olduğunu, yerel mahkeme kararında davacının sermaye koyma borcunu usulünce yerine getirmediği tespit ve hüküm altına alındığını, davacının bu davadaki genel kurul kararını iptali taleplerinin reddedildiğini, her iki davanın özü itibarıyla davacının sermaye koyma borcunu usulünce yerine getirmemesi itibarıyla korunması gereken bir hukuki yararının bulunmadığını, davacının sermaye koyma borcunu ifa etme niyet ve iradesinin bulunmadığını, ayrıca davacı tarafın dava ve taleplerinde korunabilir bir iyi niyetinin de bulunmadığını, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini ileri sürmüştür. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; görev süresi sona ermiş yönetim kurulunun almış olduğu kararların yok hükmünde olduğunu, ıskat kararının usulsüz olarak alındığını, bilirkişi raporunda da ıskat kararının iptal edilmesi gerektiğinin tespit edildiğini belirterek davalı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasını beyan ve talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava; davalı Anonim şirketin 10/06/2016 tarihli yönetim kurulu kararının butlanının tespiti istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili sitniaf yasa yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesine konu uyuşmazlık temelde; sermaye koyma borcunu yerine getirmeyen davacının yönetim kurulunca hakkında verilen ıskat kararının butlanını isteyip isteyemeyeceği, davalı şirket yönetim kurulunun almış olduğu ıskat kararının TTK’da ki prosedüre uygun olarak alınıp alınmadığı noktasında toplanmaktadır. Davacının davalı şirketin 5.500.000,00 TL sermayesinin 1.374,9 hisse karşılığı 1.374.900,00 TL payına sahip ortağıdır. Davacı tarafça Bakırköy1. Asliye Ticaret Mahkemesinde şirketin feshi ve tasfiyesi ile tasfiye sonucu oluşan bakiyenin dağıtılması talepli 2014/887 Esas dosyası ile dava açtığı, şirketin 2014 yılı genel kurulu toplantısının 18/03/2015 tarihinde yapılmak üzere toplandığı, finansal konuların görüşülmesinin ertelenmesi talebi üzerine genel kurulunun 18/04/2015 tarihinde yapıldığı, davacı …’nun önceki adı ve soyadının … olduğu, Eskişehir 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/1423 Esas – 2016/70 Karar sayılı kararı ile ad ve soyadının … olarak değiştirildiği, bu sebeple genel kurul kararındaki isim ile dava dilekçesindeki isimlerin farklı olduğu, bahsi geçen genel kurulda davacının sermaye payının ödenmemesi nedeniyle gerekli işlemlerin yapılması için yönetim kuruluna 6. madde ile yetki verildiği, dosyada bulunan Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/583 Esas sayılı dosyası ile davacının 2016 tarihinde yapılan genel kurul kararlarının tümünün iptali istemli dava açtığı, mahkeme ilamının gerekçesinde davacının sermaye koyma borcunu yerine getirmediğinin belirlendiği ve davacının davasının reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Yine ilk derece mahkemesinde alınan bilirkişi raporunda da davacının sermaye koyma borcunu yerine getirmediği yönünde tespit yapılmıştır. 6102 sayılı TTK 391 maddesi” (1) Yönetim kurulunun kararının batıl olduğunun tespiti mahkemeden istenebilir. Özellikle; a) Eşit işlem ilkesine aykırı olan, b) Anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen, c) Pay sahiplerinin, özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren, d) Diğer organların devredilemez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin kararlar batıldır.” şeklinde düzenlenmiştir. Pay sahibinin ortaklık hak ve sıfatının elinden alınması sonucunu doğuran ıskat kararının alınmasında kanunda belirtilen şartların yerine getirilmesi gerekir. Iskatın uygulanmasına ilişkin kanunda belirtilen şartlar, emredici niteliktedir. Bu şartlardan bir veya bir kaçının esas sözleşmeyle kaldırılması veya değiştirilmesi mümkün değildir. Iskat, TTK. m. 482-483 hükümlerinde temerrüdün sonuçlarından biri olarak düzenlendiğinden, ortağın ıskat edilebilmesinin ön şartı, bakiye sermaye borcunu ödemede temerrüde düşmesidir. Pay sahibi usulüne uygun olarak temerrüte düşürülmeden TTK. m. 483’de öngörülen ıskat ihtarı gönderilemez. Eğer anonim ortaklık sözleşmesinde açıkça sermaye borcunun ödeneceği tarih saptanmamışsa esas sözleşmede öngörülen usul ile yapılacak ilanda belirtilen sürenin geçmesi ile borçlu temerrüte düşer. Bu durumda temerrüdün söz konusu olabilmesi için, öncelikle bakiye sermaye borcunun ödenmesi konusunda yetkili organın bir karar alması ve bu kararı esas sözleşmede öngörülen usul ve şekilde talep etmesi gerekir. TTK. m. 481/1 hükmüne göre: “Payların bedelleri, yönetim kurulu tarafından, esas sözleşmede başkaca hüküm bulunmadığı takdirde, pay sahiplerinden ilan yoluyla istenir. İlanda, ödenmesi istenen sermaye borcunun oranı veya tutarı ile ödeme tarihi ve ödemenin nereye yapılacağı açıkça belirtilir.” Şirket yönetim kurulunun temerrüte düşen pay sahiplerini ortaklıktan ıskat edebilmesi için diğer bir şart da, bu kişilerin TTK. m. 483’te öngörülen usul çerçevesinde bir ay içerisinde ödemeye davet olunması ve bu süre içerisinde de borçlarını ödemedikleri takdirde haklarından mahrum kılınarak ortaklıktan ıskat edileceklerinin kendilerine ihtar edilmesidir. Yönetim kurulu tarafından yapılacak ödemeye davette ihtarın şekli, TTK m. 483’te düzenlenmiştir. TTK m. 483 hükmüne göre, ödemeye davet ve ihtarın, TTK m, 35’te yazılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile ortaklık esas sözleşmesinin öngördüğü şekilde ilân edilmek suretiyle yapılması şarttır. TTK m. 483/2 uyarınca da, nama yazılı pay senedi sahiplerine ödemeye davet ve ihtarın taahhütlü mektupla yapılması gerekir. Bir aylık süre, mektubun alındığı tarihten başlar (TTK. m. 483/2]). Eldeki uyuşmazlıkta davacının sermaye taahhüdünün yerine getirilmediği kabul edilse dahi, bakiye sermaye borcunun ödenmesi konusunda yetkili organın bir karar alması ve bu kararın esas sözleşmede öngörülen usul ve şekilde talep edilmesi, buna rağmen sermaye koyma borcunu yerine getirmeyen ortağın TTK. m. 483’te öngörülen usul çerçevesinde bir ay içerisinde ödemeye davet edilmesi ve bu süre içerisinde de borcunu ödemediği takdirde haklarından mahrum kılınarak ortaklıktan ıskat edileceğinin kendisine ihtar edilmesi gerekir. Dolayısıyla ortağa temerrüd ihtarı ve ıskat ihtarı olmak üzere iki ayrı ihtarın yapılması gerekmektedir. Dava konusu sermaye borcunun 2015 yılında yapılan olağanüstü genel kurul kararına istinaden talep edildiği anlaşılmaktadır. Bu sermaye borcuna ilişkin olarak 29/03/2016 tarihli 9042 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin 799. Sayfasında sermaye koyma borcunu yerine getirmeyen davacıya 115.000,00 TL tutarındaki sermaye borcunu temerrüt faizi ile birlikte ilanın yayınlanmasını müteakip 1 ay içerisinde … bank T.A.Ş.’nin Ataköy Şubesindeki iban numarası verilen hesabına ödemesi, aksi takdirde TTK 482. Maddesi çerçevesinde işlem yapılacağı ilan edilmiştir. Yapılan bu ilanda “sermaye taahhütlerini usulünce yerine getirmeyen mütemerrid pay sahibi olan … ‘un temerrüte konu olan” şeklinde tanımlama bulunmasına rağmen, bu ilandan daha önce az yukarıda açıklanan şekilde davalının temerrüte düşürüldüğüne dair bir ihtar ve ilanın bulunmadığı, bahsi geçen ilanın ıskat işlemine ilişkin ilan olarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Bahsi geçen ilandan önce davalıyı temerrüte düşüren ihtar bulunmamakla bahsi geçen ıskat ihtarı davalı yönünden hüküm ifade etmez. Davalı vekilinin istinaf dilekçesi ekinde sunduğu 24/03/2016 tarihli …. Gazetesindeki ilanında 29/03/2016 tarihinde ticaret sicili gazetesinde yayınlanan ilan ile aynı olduğu, ayrıca davacıya temerrüte ilişkin ihtar içeren bir mektup gönderildiği iddia edilmiş ise de, davacı tarafça da içerisinde boş bir kağıt çıktığının iddia edildiği, gönderilen zarfın posta veriliş tarihinin 30/04/2016 olması birlikte değerlendirildiğinde davacıya temerrüt ihtarının yapıldığının ispat edilmediği, bu sebeple eldeki uyuşmazlıkta TTK’nın aradığı temerrüt ihtarının bulunmadığı anlaşılmaktadır. TTK’da öngörülen prosedür tamamlanmadan dava konusu edilen 10/06/2016 tarih ve 6 sayılı yönetim kurulu kararı ile davacıya ait pay senetlerinin iptal edilmesine karar verildiği, verilen kararın 16/06/2016 tarihli 9098 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin 303. sayfasında yayınlandığı görülmektedir. Bu durumda TTK’nın aradığı şekil şartlarına uymadan yapılan ıskat işlemi sonucunda davalı şirket yönetim kurulunca alınan 16/06/2016 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlanan 10/06/2016 tarih ve 6 nolu yönetim kurulu kararının butlan ile sakat olduğu anlaşılmakla davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 7.855,65‬ TL nispi istinaf karar harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.801,25 TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, 3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.15/06/2023