Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1321 E. 2023/829 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1321
KARAR NO: 2023/829
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/10/2019
NUMARASI: 2018/487 Esas – 2019/688 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/09/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket ile davalı şirket arasındaki ticari ilişki nedeni ile davalı tarafa 25.12.2012 tarihli satış sözleşmesine konu … dik işletme merkezi satışının yapıldığını ve yedek parça ile mekanik işçilik hizmetinin verildiğini, ancak davalı tarafın bu tezgah , yedek parça ve hizmet bedellerinin tamamını ödemediğini, cari hesap ekstresinde görüleceği üzere faturalara konu toplam 3.842,31 TL ve 1.296,82 USD tutarının müvekkil şirketten alacağının bulunduğunu, bu nedenlerle davanın kabulü ile fazlaya ilişkin dava talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 3.842,31 TL ve 1.296,82 USD alacaklarının dava tarihinden itibaren ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı taraftan tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının söz konusu 3.842,31 TL alacak talebini davalı müvekkil şirkete iletmediğini, davalının 75.000 USD tutarlı 132.690,00 TL karşılığı fatura alacağının teslim alının üç adet çek ile karşılanması nedeniyle davacının iddia ettiği 3.842,31 TL tutarı daha doğrusu 3.207,51 TL haricinde başka bir borcunun bulunmadığını, davacı yanca TL tutarlı çekler nedeniyle herhangi bir kur farkının faturasının düzenlemediğini, aradaki kur farkının ödeneceği konusunda da anlaşmanın bulunmadığını, davacı şirketin aradan geçen 5 yılı aşkın süreden sonra kur farkı talebinde bulunmasının hakkın kötüye kullanılmasından başka bir şey olmadığını, davacının keza 1.296,82 USD alacağının bulunulduğu kabul edilse bile davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılmasından dolayı zamanaşımı yönünden reddinin gerektiğini, davacının 3.842,31 TL tutarlı alacak talebi yönünden davayı kabul etmiş olmamaları ve bu tutar yönünden huzurdaki davanın açılmasına müvekkil şirketin kendi hal ve davranışlarıyla sebebiyet vermemesinden dolayı yargılama giderlerinin davacının üzerinde bırakılmasına, 1.296,82 USD alacak talebi yönünden ise davanın zamanaşımı süresi içerisinde ikame edilmemesinden dolayı zamanaşımı nedeniyle reddine, aksi halde haksız ve hukuki mesnetten yoksun davanın esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yüklenmesine karar verilmesine talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “…Tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerin değerlendirilmesine göre,. davanın 3.842,31 TL’lik alacak yönünden bu kısmın dava sırasında ödenmesi sebebiyle bu miktara ilişkin karar verilmesine yer olmadığına, ikinci ödeme sonrası arta kalan miktar yönünden davanın kabulü ile, 6.886,24 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiştir.Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece 25/12/2012 tarihli satış sözleşmesindeki imzaya ilişkin itirazları ile ilgili hiçbir araştırma ve inceleme yapılmaksızın verilen kabul kararının hukuki dinlenilme haklarının ihlali anlamına geldiğini, dosya kapsamına aldırılan bilirkişi raporunda davacı ile davalı şirket arasında 25/12/2012 tarihli satış sözleşmesi imzalandığı belirtilerek rapor tanzim edildiğini, yerel mahkeme tarafından da işbu bilirkişi raporunun hükme esas alınarak taraflar arasında satış sözleşmesinin mevcut olduğunun kabul edildiğini, cevap dilekçelerinde açıkça belirtmelerine rağmen 6100 sayılı HMK’nun 121. maddesi uyarınca işlem yapılmadığını, 25/12/2012 tarihli satış sözleşmesinin içeriğine bilirkişi raporunun taraflarına tebliğ edilmesi üzerine vakıf olunduğunu, 25/12/2012 tarihli satış sözleşmesi incelendiğinde de sözleşmeyi “alıcı” adına … isimli şahsın imzaladığının görüldüğünü, … isimli şahsın müvekkili şirketin temsili ve ilzamcısı olmadığını, bu nedenle de müvekkili şirketi bu şahsın imzaladığı sözleşmeden sorumlu tutmaya olanağın bulunmadığını belirtmiş olmalarına rağmen yerel mahkeme tarafından bu itirazlarının dikkate alınmadığını, satış sözleşmesini imzalayan şahsın müvekkili şirketi temsile yetkili olup olmadığı hususu ile ilgili bir araştırma ve inceleme yapılmaksızın davanın kabulüne dair hüküm kurulduğunu, dava dilekçesi ekinde yer alan satış sözleşmesinin taraflarına tebliğ edilmemesi ve söz konusu sözleşmeyi inceleme fırsatları doğduğunda sözleşmeye ilişkin itirazlarının dikkate alınmaması bilgilenme/ bilgilendirme hakkının ihlali niteliği taşıdığını, somut olayda yerel mahkeme tarafından HMK madde 121 kapsamında satış sözleşmesine karşı itirazlarına ilişkin bir araştırma yapılması gerekirken bu itirazlarının göz ardı edilerek taraflar arasında 25/12/2012 tarihli sözleşmenin mevcut olduğu varsayımı ile hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, ayrıca somut olayda … isimli şahsın müvekkili şirketin temsilcisi ve ilzamcısı olmadığından davalı müvekkili şirketi söz konusu sözleşmeden ve kur farkı ödeneceğine dair düzenlemeden sorumlu tutulmasına olanak olmadığını, dayanak sözleşmede müvekkili şirket kaşesinin dahi basılı bulunmadığını, nitekim imza atılan kısımda …’in kendi ismini yazdığını, müvekkili şirket unvanının yazılı olmadığını ve kaşenin basılı bulunmadığını, yerel mahkemece rapora itirazda da değinilen bu maddi ve hukuki olgulara dair hiçbir araştırma ve inceleme yapılmaksızın kur farkı yönünden davanın kabulüne karar verilmesinin de hatalı olduğunu, hal böyle iken müvekkilinin davacı şirkete herhangi bir döviz borcu bulunmaz iken aksi yönde hüküm kurulmasının da hatalı olduğunu, ayrıca davacı tarafın USD alacak talebinin zaman aşımına uğradığını, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının yalnızca müvekkili aleyhine kabul edilen kısım yönünden kaldırılmasını ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılması gerektiğini ileri sürmüştür. Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; dava konusu sözleşmenin yetkisiz kişi tarafından imzalandığının kabul edilse dahi davacı tarafça konu sözleşmeye zımnen onay verdiğini, davalı tarafın hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği iddiasının yerinde olmadığını, alacağın kur farkına değil davalı tarafça yapılan eksik ödemeye ilişkin olduğunu, davalı tarafın davanın açılmasına bizzat sebep olduğunu, bu nedenle alacak taleplerinin kabul edilmesi nedeniyle HMK/312/2 hükmünden yararlanılamayacağını, dava konusu edilen alacak eser sözleşmesine dayalı olmadığını, makine satımına ilişkin olduğunu, bu nedenle alacağın on yıllık genel zaman aşımına tabi olduğunu, bu nedenle davalı yanın borcun zaman aşımına uğradığı yönündeki iddiasının asılsız olduğunu, belirtilen sebepler neticesinde davalı tarafın istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasını talep ve beyan etmiştir.
GEREKÇE: Dava; ticari satım sözleşmesine dayalı fatura/cari hesap alacağın tahsili istemine ilişkindir. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde; taraflar arasındaki sözleşmenin satış veya eser sözleşmesi olup olmadığı, davanın zamanaşımı süresi içinde açılıp açılmadığı, davalının Türk lirası olarak yaptığı ödeme ile borcun sona erip ermediği noktasındadır.Dosyaya sunulan ve taraflarca içerikleri inkar edilmeyen faturalardan, uyuşmazlık konusu malın davalıya satılıp teslim edildiği, satış sonrası verilen bir kısım hizmetin ayrıca faturalandırıldığı, bu haliyle taraflar arasındaki ilişkinin eser sözleşmesi olarak nitelendirilmesi mümkün olmayıp nitelikli satış sözleşmesi mahiyetinde olduğundan eldeki 10 yıllık genel dava zamanaşımı süresi içinde açılmıştır. Yargılama aşamasında davacının TL olarak talep ettiği 3.842,31 TL’lik kısım yönünden davalının kabulü ile bu kısım hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verilmiş olmakla taraflar arasındaki uyuşmazlık kur farkı alacağına ilişkin talepte toplanmaktadır. Davacı ile davalı arasında az yukarda değinildiği gibi nitelikli bir satış sözleşmesinin kurulduğu, malın davalıya teslim edildiği mal bedeli olarak 75.000 USD bedel ile anlaşıldığı, bu bedele kaşılık davalı tarafça her biri 44.375,00 TL olmak üzere toplam 133.125,00 TL tutarlı ileri tarihli çeklerin verildiği, çek bedelinin fatura tarihindeki kur üzerinden bu fatura bedelini karşıladığı taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık yabancı para cinsinden yapılan borçlanmanın ileri tarihli çek keşide edilerek ödenmesi durumunda davacının kur farkı talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 99. Maddesinde konusu para olan borçların ödeme şekli düzenlenmiştir. Maddenin 2. Fıkrası “Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla da ödenebilir.” düzenlemesini içermektedir. Kur farkı alacağının istenebilmesi için, taraflar arasında kur farkının ödeneceğine ilişkin bir sözleşmenin veya dövize endeksli bir ticari ilişkinin bulunması gerekir. (Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2008/6163 E-2008/7544 K sayılı kararı) Yabancı para üzerinden kurulan temel ilişkide, fatura tarihindeki kur ile ödeme tarihindeki kur arasındaki fark varsa bu fark kur farkı alacağıdır. Kur farkı alacağı fatura tarihi ile ödeme tarihi arasındaki farktan kaynaklanan alacak olduğundan ancak TL olarak istenebilir. Somut uyuşmazlıkta taraflar arasında yabancı para ile ödeme yapılması kararlaştırılmış olduğu sabit olmakla birlikte davacının dayandığı sözleşmede “TL çeki verilmesi halinde kur farkı uygulanacaktır” kaydının bulunduğu görülmektedir. Ne varki davalı tarafça davacının alacağına dayanak yaptığı sözleşmede davalı adına atfen atılan imzanın davalı şirketin yetkili temsilcisi tarafından atılmadığı ileri sürülmüştür. Sahtecilik her zaman ileri sürülebilen mutlak def’ilerdendir. Davalı taraf eldeki uyuşmazlıkta alacak talebinin dayanağını teşkil eden 25/12/2012 tarihli satış sözleşmesi altındaki imzayı inkar etmiştir. Mahkemece bu savunma üzerinde durulup gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. (Emsal Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2007/7105 Esas – 2008/2309 Karar ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2012/9845 Esas – 2013/8014 Karar sayılı kararları).HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Davalı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istem halinde kendisine iadesine,3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine,Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.14/09/2023