Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1312 E. 2023/620 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1312
KARAR NO: 2023/620
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/10/2019
NUMARASI: 2017/593 Esas – 2019/923 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/06/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan Gaziosmanpaşa … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takibine, 22.05.2017 tarihinde itiraz edildiğini, davalının itirazının haksız ve takibi uzatmaya yönelik olduğundan iptalinin gerektiğini, taraflar arasındaki ticari ilişki gereği davalı müvekkiline 20.000-TL tutarında borçlandığını, borca binaen müvekkiline çek ciro edildiğini, müvekkilinin sehven kendinden sonraki cirantaların cirolarını karalamak istese de bütün ciroları karaladığını, borcun sebebi niteliğindeki ticari ilişki ve alacak kalemi müvekkilinin ticari defterinde de mevcut olduğunu, açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile itirazın iptali ve alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının T.T.K. 16. Maddesine göre tacir sıfatına haiz olduğunu, tacir olmanın hükümleri ve sorumluluklarının T.T.K’da sayıldığını, davacı yanın “kendinden sonraki cirantaların cirolarını karalamak istese de sehven bütün ciroları karaladığı iddiası”‘nın kabul edilemeyeceğini, T.T.K. Gereği çekin bir ödeme aracı olduğunu, müvekkili davalı şirket 30/04/2014 tarihli çeki davacıya ciro edip teslim ederek ödemesini yaptığını davacı konusu çekin davacıya düzgün ciro silsilesi ile teslim edildiğine ilişkin teslim ev tahsilat makbuzu ile çekin davalı müvekkili tarafından imzalanarak ciro edilen suretinin ekte sunulduğunu, herhangi bir kabul anlamında olmamak kaydıyla davalıya ihtarname çekilmediğinden temerrüt şartlarının oluşmadığını, temerrüt şartları oluşmadan faiz talep edilemeyeceğini, açıklanan nedenlerle müvekkili davalının borcu olmadığını açık şekilde beyan etmekle birlikte dava konusu iddia edilen alacak yargılamayı gerektirdiğini, kesin delillerle ispat edilmeyeceğini, alacağın likit de olmadığından icra inkar tazminat talebinin hukuken geçerliliğinin olmadığını, haksız ve mesnetsiz davanın reddi ile yargılama giderleriyle ücreti vekaletin de davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, ” …Bilindiği üzere çek bir ödeme aracı olup söz konusu çeklerin teminat yada avans çeki olduğuna ilişkin taraflar arasında aktedilmiş herhangi bir sözleşme bulunmadığı, buna göre cari hesaba göre de çeklerin kural olarak mevcut bir borç için düzenlendiğini kabul etmek gerekmiş, her ne kadar çek üzerinde karalama yapılmış ise de, ticari davalarda, ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir ancak sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri mezkur kanunda belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Karşı taraf ticari defterlerini sunmadığı takdirde bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın HMK’nın 220/3. maddesi gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki (ticari defterlerindeki) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunun kabul edilmesi gerekir. Bu açıklamalar doğrultusunda, davacı, davalıdan talep ettiği 20.000,00-TL asıl alacak 4.603,33-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 24.603,33-TL alacaklı olduğunu ispat etmiş olmakla, tarafların tacir olduğu ve tacirler arasında asıl olan faiz avans faizi ise de davacının talebi ile bağlı kalınarak, alacağa yasal faiz işletilmesine karar verilmiş, alacağın likit olduğu ve davalı/borçlunun itirazında haksız olduğunun anlaşılması karşısında hüküm altına alınan alacağın taktiren %20’si oranında davacı lehine icra inkar tazminatına” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu çekin müvekkili şirketin davacıya ciro edip teslim ettiğini, ödemesini yaptığını, müvekkilinin ticari defter ve kayıtlarında da bu hususun belirlenebileceğini, davacı tarafın bütün ciroların sehven iptal edildiğini ileri sürdüğünü, basiretli bir tacir olan davacı tarafın bu gerekçesinin TTK 18. Madde gereği kabul edilemeyeceğini, davacı tarafın çekin arka yüzündeki tüm cirantaları iptal ederek ciro silsilesini bozduğunu, müvekkilinin çeki ödemesi durumunda bozulan ciro silsilesi nedeniyle başta kambiyo takip hakları olmak üzere diğer haklarını da kullanmasının davalının kasıt ve kusurundan dolayı mümkün olmayacağını, müvekkili şirketin defterlerinin ibrazı ile ilgili olarak yerel mahkeme tarafından gönderilen davetiyenin HMK’ya ve Tebligat Kanununa aykırı olduğunu, davetiyeye bakıldığında defterlerin sunulması yönünde de bir açıklama yapılmadığını, kendilerince dosyaya sunulan 2013, 2014 ve 2015 yıllarına ait davacı taraf ile olan cari hesap özetlerinin davacı tarafa verilen davaya konu çekin teslim ve davalı defterlerindeki kayıtlarında incelenmiş olsaydı davalının davacıya borcun olmadığının ispat edileceğini, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.Davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmamış ve istinafa cevap dilekçesi sunulmadığı anlaşılmıştır.
GEREKÇE: Dava; fatura alacağının tahsili istemi ile başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır.İstinafa gelen uyuşmazlık ise takipten önce davacıya cari hesap alacağına karşılık olarak verilen ileri tarihli çek nedeniyle borcun sona erip ermediği noktasındadır.6098 sayılı TBK’nın 133. Maddesine göre; yeni bir borçla mevcut bir borcun sona erdirilmesi, ancak tarafların bu yöndeki açık iradesi ile olur. Özellikle mevcut borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça yenileme sayılmaz.Borçlunun temel borç ilişkisine dayalı bir borcun ödenmesi amacı ile kambiyo senedi düzenleyerek alacaklısına vermesi halinde temel borç ilişkisinin varlığını devam ettirecek, ancak kambiyo senedinin ifa uğruna değil de, ifa yerine geçmek üzere düzenlendiği takdirde borcun yenilenmiş sayılacaktır. Kambiyo senedinin ifa uğruna düzenlemesi durumunda ise birisi temel borç ilişkisinden diğeri de kambiyo ilişkisinden doğan iki ayrı talep hakkı ortaya çıkacaktır. Tarafların ifa uğruna edim hususunda mı, yoksa ifa yerine edim hususunda mı anlaştıkları açıkça anlaşılamıyorsa doktrinde ifa uğruna edimin varlığı kabul edilmektedir. Eldeki uyuşmazlıkta taraflar arasında cari hesap ilişkisinin bulunduğu, dosyaya sunulan 06/12/2013 tarihli davacı … adına düzenlenen tahsilat makbuzu ile davalıdan 20.000,00 TL bedelli 30/04/2014 keşide tarihli yapı kredi bankasına ait … çek numaralı 1 adet çekin alındığı sabittir. Çek üzerinde yapılan incelemede çekin keşidecesinin …, lehtarın ve ilk cirantanın … Ltd.Şti., sonraki cirantanın … Ltd.Şti, sonraki cirantanın davalı … Ltd. Şti, sonraki cirantanın davacı …, sonraki cirantanın … ltd.şti., sonraki cirantanın … Ltd.şti. olduğu, çekin muhatap bankaya 30/04/2014 tarihinde ibraz edilip karşılıksız işlemine tabi tutulduğu, çek üzerindeki davacı cirosu dışındaki tüm ciroların çizilmiş olduğu, bu haliyle ciro zincirinin bozulmuş olduğu görülmektedir. Davalı taraf savunmalarında dava konusu çek bedelini nakit olarak ödendiğini savunmamış, çekin ödeme aracı olduğunu, çek verilmekle borcun sona erdiğini, davacının basiretli tacir gibi davranmadığını, kendi kusuruyla çek üzerindeki ciro zincirini bozduğunu, davalını çeki ödemesi durumunda bozulan ciro silsilesi nedeniyle başta kambiyo takip hakları olmak üzere diğer alacak haklarını kullanma imkanının davacının kasıt ve kusuru ile ortadan kalktığını savunmuştur. Yine davalı taraf bahsi geçen çekin davacıya teslim edilmesi dışında temel borç ilişkisine dayanan borcun ödendiğini de iddia etmemiştir. Bu durumda davalı ticari defterleri üzerinde yapılacak incelemenin eldeki davaya herhangi bir katkısı bulunmadığından davalı vekilinin ticari defterlerin incelenmemesi nedenine dayanan istinaf istemi yerinde değilidir. Davacıya verilen çek ile borcun sona erip ermediği yönünden yapılan değerlendirmede; çek teslimine dair düzenlenen tahsilat makbuzunda borcun yenilendiğine dair herhangi bir kayıt bulunmadığı görülmekle borcun yenilendiğinden bahsedilemez. Kaldı ki çek bir kıymetli evrak olup, ifa uğruna verilmektedir. Ancak çekin karşılığının ödenmiş olması halinde borç ifa edilmiş sayılır. (Yargıtay 11. H.D.’nin 28/02/2018 Tarih, 2016/10878 Esas ve 2018/1532 Karar sayılı İlamı). Kambiyo senedi verilmekle taraflar arasında temel ilişkiye dayanan alacak ilişkisi yanında ayrıca kambiyo hukukuna dayanan bir ilişki daha kurulmuş bulunmaktadır. Bu durumda davacı tarafın temel ilişkiye dayanarak eldeki icra takibini başlatmasına engel bir hal yoktur. Davacıya ayrıca aynı borca ilişkin çek verilmiş olmasının eldeki takibe engel oluşturmadığı anlaşılmaktadır. Somut olayda çek davacıya ifa uğruna verilmiştir. Çekin karşılığının ödenmiş olması halinde borç ifa edilmiş sayılır. O halde dava konusu çekin davacıdan iki sonraki ciranta tarafından bankaya ibrazında karşılıksız olduğu kaydı düşülerek iade edildiği ve davacı cirantaya geri döndüğü anlaşılmasına göre çekin ciro silsilesi bozulmadan ve davalının kendinden önceki ciranta ve keşideciye müracaat hakkı zedelenmeden davalıya iadesi karşılığında itirazın iptaline hükmedilmesi gerekecektir. (Emsal Yargıtay 11 Hukuk Dairesi’nin 28/02/2018 tarih ve 2016/10878 E., 2018/1532 K sayılı ilamı) Oysa davalı tarafından davacıya ifa uğruna verilen çek davacı tarafça üzerindeki cirolar çizilmek suretiyle ciro silsilesi bozulmuş ve davalının kendinden önceki ciranta ve keşideciye müracaat hakkı davacı tarafça ortadan kaldırılmıştır. Cironun çizilmesi ona bağlı bütün hukuki sonuçları ortadan kaldırmaya yönelik irade açıklamasıdır. Geçerli bir ciro çizilmesi sebebiyle hak sahipliğinin kaybedilmesi kural olarak senet hamilinin maddi anlamda hak sahipliğini de ortadan kaldırır. Eldeki uyuşmazlıkta davacı tarafça kendisine verilen çek üzerindeki ciroların çizilerek davalının kambiyo taahhüdünden kurtarılmış olduğu, çekteki cironun çizilmesinin geçersiz olduğunu ispat külfetinin iddia eden davacıda olduğu, davacının basiretli bir tacir gibi davranması gerektiği, davacının cironun çizilmesinin geçersiz olduğuna yönelik aynı kuvvet de bir delil ileri sürmediği, bu haliyle davalının ödeme taahhüdünü yerine getirmiş sayılması gerektiğinden davanın reddine karar vermek gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetli olmamıştır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; Mahkemece eldeki davanın kabulüne karar verilmesi isabetli görülmemiş ve bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından Dairemizce esas hakkında yeniden karar verilmek suretiyle davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 1-Davanın REDDİNE, 2-Başlangıçta peşin olarak alınan 420,55‬ TL harcın, işin hitamında alınması gerekli olan 179,90 TL karar ve ilam harcından fazla olduğu anlaşıldığından, fazla alınan 240,65‬-TL harcın kararın kesinleşmesi ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Yargılama sırasında davacı tarafınan yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı taraf yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca tayin ve takdir edilen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,5-Karar kesinleştiğinde HMK Gider Avansı Tarifesinin 5. Maddesi uyarınca artan gider avansının davacıya iadesine,6-İstinaf Yargılamasına İlişkin Olarak; a-Davalı vekilince yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,b-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan istinaf başvuru harcı 148,60 TL, posta ve tebligat gideri 32,50 TL olmak üzere toplam 181,1‬0 TL yargılama masrafının Davacıdan alınarak davalıya verilmesine,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.08/06/2023