Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1296 E. 2023/548 K. 25.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1296
KARAR NO: 2023/548
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/10/2019
NUMARASI: 2018/125 Esas – 2019/746 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/05/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili tarafından davalıya endüstri makinası satıldığı, müvekkilinin davalı şirketten 112.500,00 TL bakiye alacağı karşısında 01/03/2017 tarihinde tanzim edilen 11/09/2017 vade tarihli 39.335 Avro tutarlı bono tanzim edildiği, davalı şirket tarafından yapılan ödemenin ödeme günündeki TL bazında karşılığı 160.471,17 TL olduğu, müvekkili lehine 47.971,17 TL kur farkı ortaya çıktığı, müvekkili şirket tarafından 28/11/2017 tarihinde … sayılı fatura ile kur farkına %18 oranında KDV uygulanarak davalı şirkete gönderildiği, müvekkili şirket lehine meydana gelen kur farkı için düzenlenen KDV dahil 56.605,87 TL tutarındaki faturanın müvekkili şirkete iade edildiği, davalı şirketin kur farkı üzerinden hesaplanan 8.634,80 TL KDV tutarında borçlu olduğu belirtilerek, bu miktarın davalıdan tahsiline, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın tamamen gerçek dışı ve çarpıtma iddialarda bulunmakta olduğundan dava konusu olayın doğrusunu açıklamak gerektiğini Davacı şirket … End. ….’ nıtı siparişi üzerine belirtilen ” 1.set kömür nakil hattı ve kömür elek sistemi”‘ ni müvekkil şirkete KDV dahil 442. 500-TL satmak ve teslim etmek üzere ödemeler TL bazlı olacak şekilde anlaşıldığını, yapılan anlaşma gereği müvekkil şirket, davacı şirketin talebi nedeni ile davacı şirketin banka hesabına 100.000-TL sipariş avansı ödemesini yaptığını, Dava konusu “l.set kömür nakil hattı ve kömür elek sistemi” için müvekkil tarafından davacı şirkete 13.01.2015 tarihinde sipariş avansı olarak 100.000-tl, daha sonra 28.05.2015 tarihinde 180.000-tl, 04.08.2015 tarihinde 190.000-TL, 04.08.2015 tarihinde 50.000-TL olmak üzere toplamda 330.000-TL ödendiğini netice olarak müvekkil bu satışla ilgili olarak KDV dahil 442.500-tl ye anlaşmış olduğundan davacı şirkete 112.500-tl bakiye borcu kaldığını, davacı şirket, müvekkil şirketten bakiye kalan ödeme için müvekkil şirketin yetkilisi …’nin borçlusu olduğu bir teminat senedi istenmiş ve müvekkil de iyi niyetle davacı şirkete sözleşme tarihindeki döviz kurunu baz alarak cari hesapta kalan TL bakiyeyi döviz teminatına bağlamış ve bakiye borcunu karşılayacak meblağda 39.335-EURO’ LUK teminat senedi verdiğini, davacı taraf daha sonra kötü niyetle müvekkile haber dahi vermeden söz konusu vade ve düzenleme tarihleri boş teminat senedinin üzerine sonradan farklı bir kalemle 01.03.2017 düzenleme, 11.09.2017 vade tarihi yazarak senedi tahsilat için bankaya verdiği ni, müvekkil şirket bunu öğrendiğinde davacı şirket yetkilisini aramış, davacı şirket yetkilisi de firmanın başka işlerden dolayı yaşadığı ekonomik sıkıntılarını bahane ederek söz konusu senedi tahsil ederek firmanın borçlarını ödemek zorunda olduğu, senedin bankaya verilmesi ile müvekkil şirket de verilen teminat senedinin borçlusu … olması ve protesto olması karşısında şahsının bir sıkıntıya girmemesi için – … firmasına senet karşılığı TL havalesi yapılmış ve teminat senedi elden … firmasından teslim alındığını, söz konusu teminat senedi müvekkil … firmasının cari hesaplarda hiç görünmeyen teminat maksatlı bir senet olduğundan kesinlikle cari hesap borcunu ödeme için verilmediği açık olduğunu, müvekkil şirket senedin protesto olmaması için mecburen senet bedelini ödeme günündeki Euro kurunu esas alarak TL üzerinden ödemek zorunda kaldığını, ancak senedin müvekkil tarafından verildiği tarihten tahsil tarihine kadar EURO kurundaki artış nedeni ile davacı şirket TL bazında 160.471,17- TL cari hesaba göre fazladan tahsilat yapmış ve gerçek TL bazında cari hesap alacağı 112.500-TL ile 47.972,27- TL fazladan 160.471,17-TL tahsilat yaptığını, söz konusu senedin teminat maksatlı verildiği, müvekkil şirketin yetkilisi … tarafından düzenlenip müvekkil şirkete ciro laması suretiyle davacı şirkete verilmesinden anlaşıldığını, senedin EURO olarak tahsil edilmek maksadıyla verilmiş olması halinde müvekkil şirketin doğrudan davacı şirkete senet düzenlemiş olması gerektiğini, ancak senedin bu şekilde verilmediğini bu da taraf şirketler arasında EURO şeklinde ödeme yapılacağının kararlaştırılmamış olduğu açıkça gösterdiğini, bu nedenlerle mal tealimi ve hizmet ifalarına ait bedellerin döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak belirlenmesi halinde, döviz cinsinden belirlenen tutarın vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihteki cari kur üzerinden Türk Lirasına çevrilerek bulunacak bedel üzerinden katma değer vergisi hesaplanması gerekmekte olduğunu, buna ilişkin açıklamalar da; Katma Değer Vergisi Uygulama Tebliği” nin 3.Matra, nispet ve indirim matrah bölümünün 5.3. ‘”kur farkları” başlıklı bölümünde yapıldığını, Tebliğde kur farklarına ilişkin olarak; bedelin döviz cinsinden veya dövize endekslenerek ifade edildiği işlemlerde, bedelin kısmen veya tamamen vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihten sonra ödenmesi halinde, satıcı lehine ortaya çıkan kur farkı esas itibarıyla vade farkı mahiyetinde olduğundan, matrahın bir unsuru olarak vergilendirmesi gerektiğini, bu nedenlerle tebliğ hükmünde de açıklandığı üzere bedelin sonradan ödenmesi durumunda alıcı ve satıcının lehine kur farkı oluşması durumunda fatura düzenlenmesi, ve işlemin geçerli olduğu oranda KDV uygulanması gerektiğini, burada lehine kur farkı oluşan firmanın karşı tarafa kur farkının içinden iç yüzde ile KDV hesaplamak suretiyle toplamda kur farkı kadar fatura düzenlemesi gerektiğini,bildirerek davanın reddine, Yargılama harç ve masrafları ve ücreti vekaletin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Konuya ilişkin yasal düzenlemeler; 3065 sayılı KDV Kanunu Madde 24 –” Aşağıda yazılı unsurlar matraha dahildir: a) Teslim alanın gösterdiği yere kadar satıcı tarafından yapılan taşıma, yükleme ve boşaltma giderleri, b) Ambalaj giderleri, sigorta, komisyon ve benzeri gider karşılıkları ile vergi, resim, harç, pay, fon karşılığı gibi unsurlar, c) Vade farkı, fiyat farkı, kur farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerler.(1) (1) 17/1/2019 tarihli ve 7161 sayılı Kanunun 18 inci maddesiyle bu bende “fiyat farkı,” ibaresinden sonra gelmek üzere “kur farkı,” ibaresi eklenmiştir.” şeklindedir. Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinin III/A-5.3 Kur Farkları başlıklı bölümünde ise, kur farkının esas itibarıyla vade farkı mahiyetinde olduğundan matrağın bir unsuru olarak vergilendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Davacı taraf, tebliğ hükmüne istinaden dava konusu kur farkından doğan KDV bedelini ödemiştir. Ancak ödeme tarihi itibarıyla 3065 sayılı kanunda değişiklik yapılmamış olduğundan kur farkı KDV matrağına dahil bir kalem değildir. Tebliğin Yürürlükte olan kanuna aykırı olamayacağı, böyle durumlarda kanun hükmüne itibar etmek gerektiği değerlendirilmiştir. Somut olayda, borcun ifası ve sonlanması amacıyla KDV’si ile birlikte düzenlenen faturadan kalan bakiyenin ödenmesine yönelik yapılan işlem için ilave KDV söz konusu edilemeyeceği, davacının kur farkından kaynaklı düzenlediği faturadan dolayı, olay tarihinde yürürlükte bulunan 3065 sayılı kanun hükümlerine göre ödemek zorunda olmadığı bir bedeli ödediği, dolayısı ile bunu davalıdan tahsilini istemesinin yerinde olmadığı, bu yöndeki davalı savunmalarının haklı olduğu kanaatine ulaşılarak davanın reddine, ” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Türk vergi sisteminde vergi uygulamalarının; kanun hükümleri ve kanunların verdiği yetki çerçevesinde Maliye Bakanlığınca resmi Gazetede yayınlanan ve genel düzenleyici işlem niteliğindeki genel tebliğlere göre yürütüldüğünü, dava konusu alacağın doğduğu, kir farkının ortaya çıktığı ve üzerinden KDV hesaplanarak faturanını düzenlendiği 28/11/2017 tarihinde kur farklarına KDV uygulanmasının yasal olmadığı yönündeki Danıştay Vergi Dava Daireleri KUrul kararının henüz ortaya çıkmadığı ve genel tebliğin kur farklarına KDV uygulanmasına ilişkin bölümün iptal edilmediği nazara alındığından davacı şirketin kur farkı üzerinden KDV hesaplaması ve vergi dairesine ödemesi mükellefiyetinde bulunduğunu, davacı şirket kanuni mükellefiyetlerini yerine getirerek kur farkına fatura düzenlemiş ve kur farkı üzerinden KDV hesaplanarak vergi dairesine ödemiş bulunduğunu, geçerli hukuki düzenlemelere göre ortaya çıkan alacağın yok sayılmasının yasa hükümleriyle bağdaşmadığını, yargı mercilerinin verdiği kararların karar tarihinden itibaren hüküm ifade etmesinin kararların geçmişe teşmil edilmesinin genel hukuk kuralı olduğunu ve 13/12/2017 tarihinden sonraki işlemler için geçerli olduğunu, hukukun genel ilkelerine aykırı olarak Danıştay DAva Daireleri kurul kararının karar tarihinden önceki işlemlere de teşmil edilmesi gerektiğini (karardan önceki işlemler içinde geçerli olduğunun belirtilmesi) beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle: davacının iddialarının aksine gerek vergi idaresinin görüşünde gerekse de dosya kapsamında uzman görüşü alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere kur farkına ilişkin faturalarda ilave KDV yöntemi uygulanamayacağını, mahkemenin gerekçeli kararında da belirtildiği üzere kanun hükmü değişmeden önce dava konusu olay tarihinde 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 24. Maddesi’nde kur farkı KDV matrahının unsurları arasında yer almadığını, diğer bir ifade ile ödeme tarihinde anılan yasa hükmü değişmemiş olduğundan kur farkının KDV matrahına dahil bir kalem olmadığını, bu kapsamda davacının kur farkına ayrıca ilaveten KDV oranı uygulanması verginin kanuniliği ilkesine aykırı olduğunu, istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, kur farkı faturasının KDV’sinin tahsili istemli alacak, davasıdır.İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, kur farkı faturasının KDV’sinden davalının sorumlu olup olmadığı noktasındadır. Davacı tarafından davalıya endüstri makinası satıldığı, yapılan ödemelerden sonra 112.500,00 TL bakiye alacak kaldığı, bunun karşılığında 01/03/2017 tarihinde, 11/09/2017 vade tarihli 39.335,00 Euro bedelli bono tanzim edildiği, davalı tarafından yapılan ödemenin ödeme günündeki Türk Lirası karşılığı 160.471,17 TL olduğu hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı tarafça, yapılan ödemeden sonra 47.971,17 TL kur farkı ortaya çıktığından bahisle 28/11/2017 tarihinde 7882 sayılı fatura ile kur farkına %18 oranında KDV uygulayarak 56.605,87 TL tutarındaki fatura düzenlenmiştir. Davalı tarafça söz konusu fatura kabul edilmeyerek iade edilmiştir. Davacı tarafça, oluşan kur farkı neticesinde ortaya çıkan KDV’den davalının sorumlu olduğundan bahisle bu KDV’nin tahsiline karar verilmesi istemiyle eldeki dava açılmıştır. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 24/c maddesinde, vade farkı, fiyat farkı, kur farkı,faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerlerin matraha dahil olduğu düzenlenmiştir. Ancak kur farkı ibaresi maddeye 17/01/2019 tarihli ve 7161 sayılı Kanunun 18 inci maddesiyle eklenmiştir. Davaya konu uyuşmazlıkta kur farkına neden olan olay, satış faturası bakiyesinden kalan alacağa ilişkin borçlu tarafından euro cinsinden bono tanzim edilmesinden kaynaklanmaktadır. Kural olarak, bonodan kaynaklanan borç, üzerinde yazılı bedelin hamile ödenmesiyle sona erer. Hal böyleyken Türk Lirası cinsinden olan bakiye alacağına karşı euro cinsinden düzenlenen bonoyu kabul eden alacaklının bunu KDV’si içinde olarak kabul ettiği varsayılır. Davacının bu durumun aksine oluşan kur farkına ilişkin KDV talep edebilmesi için taraflar arasında yazılı bir anlaşma veya süregelen bir uygulama olması gerekir. Buna ilişkin ise dosyada bir iddia ve ispat bulunmamaktadır. Bu halde dava konusu KDV’nin davalının sorumlu tutulması mümkün değildir. Bu nedenle mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 25/05/2023