Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1287 E. 2023/64 K. 26.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1287
KARAR NO: 2023/64
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/11/2019
NUMARASI: 2017/1189 Esas – 2019/1190 Karar
DAVA: Haksız Rekabetin Tespiti ve Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/01/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılardan …’i 06/03/2007 ile 01/09/2008 tarihleri arasında müvekkili şirkette satış ve pazarlama koordinatörü olarak çalıştığını, memleketine döneceğini belirtmesi üzerine müvekkilince iş akdinin fesih edilerek işçilik alacaklarının ödendiğini, ancak davalının işten ayrıldıktan sonra haksız rekabet içeren davranışlarda bulunarak, müvekkili ile aynı alanda faaliyet gösteren davalı …LTD. ŞTİ’ni kurarak müvekkilini zarara uğrattığını, müvekkilinin kimya sektöründe faaliyet gösterdiğini, büyük emek ve masraflarla yaptığı Ar-Ge çalışmaları sayesinde oluşturduğu formüllerle müşterileri ile iş yaptığını, davalı şirketin herhangi bir emek harcamaksızın, müvekkilinin çalışanının, şirketten aldığı formülleri kullanarak, müvekkili ile haksız rekabet yaptığını, müvekkilinin başka personellerininde haksız rekabet oluşturan eylemlerinin tespit edilmesi üzerine iş akitlerinin sonlandırılarak davalar açıldığını, müvekkilinin eski personellerinin ayrıldıktan sonra, çalıştığı şirketlerle davalıların iş yapmak suretiyle haksız menfaat temin ettiklerini, müvekkili şirketten ayrılan bir kısım personellerinde ayrıldıktan sonra davalı şirkette çalışmaların haksız rekabet oluşturduğunu, bu kapsamda davalının 06/03/2007 tarihli iş sözleşmesi ile müvekkili şirketten satış ve pazarlama koordinatörü olarak çalışırken 01/09/2018 tarihinde işten ayrıldığını 16/09/2018 tarihinde kurulan diğer davalı şirket ile ticari faaliyete başladığını, davalı şirkete, diğer davalının kayın validesi …’nun 02/10/2019 tarihinde hissedar olduğunu, 03/03/2010 tarihinde müvekkil şirketin eski çalışanı …’i davalı şirkete ortak olduğunu, rekabet yasağı süresinin dolmasından sonra, 09/10/2013 tarihinde davalının eşi … ile birlikte …’in davalı şirketin ortağı olduğunu, bu şekilde müvekkili şirketin reçeteleri ve müşteri portföyü ile davalı şirket üzerinden haksız kazanç elde edildiği, davalı …’in daha önce fiili ortak ve kurucusu olduğu, ardından resmi ortağı olduğu, davalı şirket vasıtasıyla müvekkili şirket çalışanlarından haksız menfaat temin ettiğini, davalı şirketin tüm çalışanlarının müvekkili şirketin eski çalışanları olduğunu, yapılan eylemlerin haksız rekabet oluşturduğunu, müvekkili ile davalı … arasında düzenlenen iş sözleşmesinin 10.maddesinde müvekkiline ait portföy ve teknik bilgilerin kullanılmayacağını taahhüt ettiğini, sözleşmenin 25.maddesinde işten ayrılmadan 5 yıl içerisinde aynı sektörde faaliyette bulunamayacağının düzenlendiği, 28.maddesinde ise sır saklama yükümlülüğü ve rekabet yasağına aykırı hareket edilmesi halinde 250.000,00 euro cezai şart ödeneceğinin düzenlendiğinin, kararlaştırıldığını, davalının ticari defterlerinin incelenmesi halinden müvekkilinin tedarikçileri ve müşterilerine satış yapıldığını, anlaşılacağını, müvekkili ile davalı arasında yapılan rekabet etmememe sözleşmesinin TBK kapsamında geçerli olduğunu ileri sürerek şimdilik 10.000 euro cezai şart bedelinin faizi ile birlikte davalı …’den, davalıların haksız rekabeti nedeniyle uğranılan zararlar karşılığı 5.000TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline, hükmün kiracı en yüksek 3 gazetede 1’er hafta arayla ilanına manevi zararlarına karşılık davalıların faaliyetini kınayan nitelikte karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zaman aşımına uğradığını ve kötü niyetli olduğunu, kısmı davanını açılamayacağını, davacı ile davalı … arasındaki haksız rekabet koşullarını düzenleyen sözleşmede, 5 yıl sürenin ön görülmesi nedeniyle sözleşmenin geçersiz olduğunu, bu tür sınırlamaların 2 yıllık süreyi aşamayacağını, süre bakımından makul ve yer bakımından sınırlama içermeyen sözleşmenin geçersiz olduğunu, müvekkilinin doğduğundan beri İstanbul’da yaşadığını fesh sırasında memleketine döneceğine ilişkin beyanda bulunmadığını, davalı …’in 06/03/2007 ile 01/09/2008 tarihleri arasında çalıştıktan sonra dava dışı … firmasında çalışma üzere ayrıldığını, ve bu firmada çalışmaya başladığını, bu hususun SGK kayıtlarıyla sabit olduğunu, davacı şirket kurucularının da dava dışı yabancı şirkette 10 yıl süre ile çalıştıktan sonra bu şirketin formüllerini alarak kullandığını, davacı şirketin çalışanlarına mobing uygulaması nedeniyle, çalışanlarının işten ayrılama zorunda kaldıklarını, müvekkili şirkette çalışan …’in 12/09/2012 tarihinde davacı şirketten zorla istifa ettirildiğini 10/01/2013 tarihinde başka bir şirkette çalıştığını, 21/11/2013 tarihinde müvekkili şirkette çalışmaya başladığını, 30/12/2015 tarihinde işten ayrılarak 01/02/2016 tarihinde yeniden çalışmaya başladığının 10/08/2016 tarihinde yeniden işten ayrıldığını, davacı şirketten ayrılırken üretime ilişkin herhangi bir belge veya reçete almadığını, müvekkili şirketin hiçbir şekilde davacının formül ve ticari sırları ile iş yapmadığını, davacının herhangi bir üretimimin bulunmadığını, yurt dışında ithal ettiği ürünlerini sattığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; kısmi dava açılabileceğini, haksız rekabetin devam etmesi nedeniyle zaman aşımının dolmadığını talep süresinin 10 yıl olduğunu, yapılan sözleşmenini TTK’nın 444 ve devamı maddeleri gereğince geçerli olduğunu, hakimin süre ve bölge yönünden sözleşmeyi uyarlaması gerektiğini, davalı …’in 2 yıllık süre içerisinde haksız rekabete başladığını, bu süre içerisinde davalı şirketin paylarının davalı ve eşi tarafından alındığını, müvekkili şirketin çalışanlarını işe alarak haksız rekabet yapıldığını, müvekkili şirketin ciddi know-how yatırımı yaptığını, yaptığı ürünlere ilişkin markalarının bulunduğunu ileri sürerek, davanın kabulünü istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacı ile davalı … arasında düzenlenen iş sözleşmesindeki haksız rekabet hükümlerinin yer ve zaman bakımından sınırlama içermemesi nedeniyle TBK’nın 444 ve devamı maddeleri kapsamında geçersiz olduğu, yukarıda değerlendirilmiş olup bunun yanı sıra toplanan deliller bilirkişi raporu ve uzman görüşünde her iki şirketin ürettiği ürünler arasında haksız rekabet oluşturacak bir benzerlik bulunmadığı gibi tarafların müşteri portföyü ve tedarikçileri yönünden serbest piyasa ilkelerini aşar şekilde haksız rekabet oluşturabilecek bir benzerlik ve yakınılık görülmediği, davacı şirkette çalışan bir kısım işçilerin iş akitlerinin sona ermesinden sonra davalı şirkette çalışmasının, ürünler, tedarikçiler ve müşteri portföyü arasında anlamlı bir benzerlik bulunmaması nedeniyle haksız rekabet oluşturulmadığı, çalışmaların ana yasaca güvence altına alınan çalışma özgürülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla davacının sabit görülmeyen davasının reddine” karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; işbu davanın davalı … yönünden rekabet etmeme yasağına aykırılık kaynaklı cezai şart ve tazminat, davalı … Tic. Ltd. Şti yönünden haksız rekabet kaynaklı tazminat davası olduğunu, yerel mahkemece sadece iş sözleşmesindeki cezai şartın geçersizliği değerlendirilerek her iki talep açısından hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, davada talep ve ispat olunan sadece davalı …’İN bölgesel sınır ve süre sınırının tabi olduğu “iş akdinin feshinden sonra aynı iş kolunda çalışmama” anlamına gelen rekabet etmeme yasağına ilişkin olmayıp davalının iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki kötüniyetli eylemlerine de ilişkin olduğunu, bu nedenle sadece bölgesel sınırın geçersizliği nedeniyle 10. maddenin ve iş sözleşmesinin tümünün geçersiz kabul edilerek taleplerinin reddi kararının hatalı olduğunu, davalı … yönünden açılan davada, iş sözleşmesindeki rekabet etmeme yasağının bölgesel sınırının olmamasının, rekabet etmeme yasağına ilişkin maddenin geçersiz sayılmasına sebep olamayacağını, davada müvekkilin personelinin ve müşteri portföyünün çalınmasına rağmen şirketlerin ürünlerinin içeriğinin birbirinden farklı olması sebebiyle haksız rekabetten söz edilemeyeceği yönünde hüküm kurulmasının da hatalı olduğunu, belirtilen sebepler neticesinde yasaya, hukuka ve hakkaniyete aykırı kararın istinaf incelemesine tabi tutularak, duruşma yapılmak suretiyle esasa girilerek bozulmasına karar verilmesini ve vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.Davalılar vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; eldeki davanın davalı şirket yönünden TTK 56 ve devamı davalı … yönünden TBK 444 ve devamı maddeleri gereğince açılmış davalar olduğunu, davacı tarafın dilekçelerinde hakaret içeren beyanlar bulunduğunu, davacının istinafa konu iddialarının yerinde olmadığını, savunmayı aşar mahiyette ve hakka, hukuka aykırı olduğunu, somut delillere ve dinlenen tanık beyanlarına aykırı iddialar olduğunu belirterek istinaf isteminin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, davalı şirket ve davalı … yönünden TTK.nun 54 ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız rekabetten kaynaklanan tazminat istemi ve ayrıca davalı … yönünden; işçinin rekabet yasağına dayalı olarak açılan cezai şart alacağının tahsili istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davalı …’in davacıya ait iş yerinde 06/03/2007 tarihi ile 01/09/2008 tarihleri arasında satış koordinatörü olarak çalıştığı, 01/09/2008 tarihinde davacıya ait iş yerinden kendi isteğiyle ayrıldığı, 02/09/2008 tarihinde … A.Ş. ‘de işe başladığı, bu işyerindeki çalışmalarının 31/12/2012 tarihine kadar aralıksız sürdüğü görülmektedir. Davalı …’in işten ayrılış nedeni davacı beyanına göre memleketine döneceğinden bahisle işten ayrılmak istemesi, davalı … vekilinin cevap dilekçesindeki beyanına göre ise dava dışı .. gayrimenkulde çalışmak için ayrılmak istemesi olarak belirtilmekle her iki durumda da davalı …’in davacı şirketten kendi isteğiyle ayrıldığı yani iş aktine son veren tarafın davalı … olduğu anlaşılmaktadır. Davalı … ile davacı arasında yapılan ve üzerinde düzenleme tarihi taşımayan iş sözleşmesi sunulmuştur. Tarafların iş ilişkilerinin başlayıp sona erdiği 06/03/2007 ile 01/09/2008 tarihleri dikkate alındığında sözleşmenin bu tarih aralığında muhtemelen iş ilişkisinin başlangıcında düzenlendiği görülmektedir.Davalı …’in davalıya ait iş yerinde 06/03/2007 ile 01/09/2008 tarihleri arasında çalıştığı, ayrıldığı tarih itibariyle 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerinin yürürlükte bulunduğu, sözleşmenin 25. Maddesi ile düzenlenen rekabet yasağına ilişkin hükümde bir coğrafi alan sınırlaması bulunmadığı ve rekabet yasağının 5 yıl gibi uzun bir süre olarak belirlenmiş olduğu görülmektedir. Her ne kadar somut olayda Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 4. maddesi uyarınca, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere, Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır şeklindeki düzenlemenin mecut ise de taraflar arasında imzalanan iş akdinin 06/03/2007 tarihinde yapıldığı, davalının davacı iş yerinden 01/09/2008 tarihinde ayrıldığı, davanın ise 27/12/2017 tarihinde açılmasına göre anılan düzenlenin somut olayda uygulanma ihtimali bulunmamaktadır. Bu itibarla dava konusu olaya 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri değil, davalı …’in iş akdini feshettiği ve iş yerinden ayrılma tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nu hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. (Emsal yargıtay 11. HD. 2021/2705 E. 2022/6804 K. Sayılı ilamı) Bu durumda sözleşmenin rekabet yasağına ilişkin hükümlerinin geçerliliğinin sözleşme tarihinde yürürlükte bulunun 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerine göre değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir.818 sayılı Borçlar Kanununun Cevazı başlıklı 348. maddesi: ,” İş sahibinin müşterilerini tanımak veya işlerinin esrarına nüfuz etmek hususlarında işçiye müsait olan bir hizmet akdinde her iki taraf, akdin hitamından sonra, işçinin kendi namına iş sahibi ile rekabet edecek bir iş yapamamasını ve rakip bir müessesede çalışamamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olamamasını, şart edebilirler. Rekabet memnuiyetine dair olan şart, ancak işçinin müşterileri tanımasından ve esrara nüfuzundan istifade ederek iş sahibine hissolunacak derecede bir zarar husulüne sebebiyet verebilecek ise, caizdir.İşçi, akdin yapıldığı zamanda reşit değil ise rekabet memnuiyetine dair olan şart batıldır.” Hududu başlıklı 349. Maddesi : ” Rekabet memnuiyeti ancak işçinin iktisadi istikbalinin hakkaniyete muhalif olarak tehlikeye girmesini menedecek surette zaman, mahal ve işin nevi noktasından hal icabına göre münasip bir hudut dahilinde şart edilmiş ise muteberdir.”şeklinde düzenlemiştir. 818 sayılı borçlar kanunundaki rekabet yasağı genel hatları ile 6098 sayılı TBK 444 ve devamı maddelerinde de düzenlenmiştir. Ancak 6098 sayılı yasanın 445/2 maddesinde rekabet yasağının kapsam ve süresi bakımından sınırlanmasına ilişkin hakime tanınan yetki 818 sayılı borçlar kanunundaki düzenlemede mevcut olmayıp, rekabet yasağının geçerliliği yasada öngörülen şartlara uygun olmasına bağlanmıştır. 818 sayılı borçlar kanunun 349 maddesinde geçerlilik için rekabet yasağının işçinin iktisadi istikbalinin hakkaniyete muhalif olarak tehlikeye girmesini menedecek surette zaman, mahal ve işin nevi noktasından hal icabına göre münasip bir hudut dahilinde sınırlandırılması geçerlilik koşuludur. Bahsi geçen sözleşmede öngörülen 5 yıllık uzunca yasak süresinin ve yasağın belli bir mahal ile sınırlandırılmış olmamasının hakkaniyete uygun olmadığı, bu durumda rekabet yasağına ilişkin sözleşme hükmünün 818 sayılı BK hükümleri uyarınca batıl sayılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle davalı …’den rekabet yasağı şartına aykırılık nedeniyle talep edilen cezai şart yönünden davanın reddine karar verilmesinde sonucu itibarıyla bir isabetsizlik yoktur.Davalı … ve … Ltd.Şti.’ nin eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğu gerekçesi ile talep edilen tazminat istemi yönünden yapılan değerlendirmede; davalı … Ltd.Şti.’nin 09/09/2008 tarihinde kurulup 16/09/2008 tarihinde ticaret siciline tescil edildiği, kuruluş aşamasında ortaklarının dava dışı … ve … olduğu, dava dışı ortak …’nin hissesinin tamamını 2 kasım 2009 tarihli ticaret sicili gazetesine göre dava dışı …’na devrettiği, …’nun da hissesinin tamamını …’e 2010 yılında devrettiği, 2013 yılında ise dava dışı …’nun tüm hissesini Davalı … ve dava dışı eşine devrettiği anlaşılmaktadır. Dosyaya alınan ve denetime elverişli bilirkişi raporuna göre davalı şirket ve davalı …’in haksız rekabet sayılabilecek bir davranışlarının bulunmadığı, davacıya ait herhangi sır niteliğinde bir bilginin davalılar tarafından haksız rekabet oluşturacak şekilde kullanılmadığı, davacının üretim yapan bir firma olmasına karşılık davalı firmanın üretim yapmadığı, dışarıdan tedarik ettiği malları müşteri isteklerine göre basit karışım yaparak pazarladığı, davacı işçilerinin iş akdini feshe teşvik edildiğinin ve ayartılarak davalı şirkete geçişlerinin sağlandığının ve davacıya ait sırlarının kullanılarak haksız rekabet yapıldığına yönelik iddiaların ispat edilmediği anlaşılmakla bu yöne ilişkin istemin de reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.Açıklanan sebeplerleHMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf peşin harcının alınması gereken 179,90 TL karar harcından mahsubu ile eksik olan 125,50 TL harcın davacı taraftan tahsili ile hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.26/01/2023