Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1253 E. 2023/585 K. 01.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1253
KARAR NO: 2023/585
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/10/2019
NUMARASI: 2016/767 Esas – 2019/668 Karar
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/06/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 04/03/2014 tarihli personel taşıma hizmet alım sözleşmesine yönelik tedarik sözleşmesi akdedildiğini, sözleşme kapsamında işin ifasına başlanıldığını ve davalı ile tedarik sözleşmesinin herhangi bir sorun yaşanmadan ifa edildiğini, sözleşmenin 14/03/2016 tarihinde sona ereceğini, tarfların sözleşmenin yenilenmeyeceğine dair herhangi bir bozucu irade beyanında bulunmaması halinde sözleşmenin bir yıl daha devam edeceğini, davalı tarafından sözleşme sonunda böyle bir talep gelmediği için de sözleşmenin bir yıl daha uzatıldığını, davalı tarafından 29/06/2019 tarihli ihtarname ile sözleşmenin 14.3 maddesi uyarınca 01/08/2016 tarihinde fesih edildiğininbildirildiğini, ancak sözleşmenin diğer hükümleri uyarınca sözleşmenin davalı tarafından tek taraflı müvekkilinin yoksun kaldığı karın davalı tarafından ödenmesi gerektiğini, diğer yandan davalının sözleşmeyi haksız olarak feshetmesi nedeni ile müvekkilinin uğradığı zararların da manevi tazminat kapsamında davalıdan talep edildiğini, açıklanan nedenlerle; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla taraflar arasındaki sözleşmenin ihtiyati tedbir yolu ile devamına, fiili zararlarına karşılık 10.000.-TL’nin davalıdan tahsiline, bakiye alacaklarının belirsiz tespitine, kar mahrumiyetine karşılık 10.000.-TL’nin davalıdan tahsiline, bakiye alacaklarının belirsiz tespitine, 50.000.-TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, alacaklarına avans faizi uygulanmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; huzurdaki davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, hukuki yarar yokluğu nedeni ile davanın reddinin gerektiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin müvekkili tarafından usulüne uygun ve haklı bir şekilde feshedildiğini, taraflar arasında 04/03/2014 tarihinde bir sözleşme akdedildiğini ve davacı tarafından hizmet verilmeye başlandığını, ancak bir süre sonra servis firması hakkında çok sayıda şikayet gelmeye başladığını, bu hususlarda davacı şirketin birçok kez uyarıldığını, ancak uyarıların neticesiz kalması sebebi ile taraflar arasında akdedilen sözleşme ve teknik şartname gereğince müvekkili tarafından davacıya ceza faturaları düzenlendiğini, devam eden süreçte sorunların düzelmemesi sonucunda ise taraflar arasındaki sözleşmenin haklı olarak müvekkili tarafından feshedildiğini, müvekkili tarafından yapılan fesih bildiriminin de usulüne uygun olduğunu, TBK kapsamında davacının genel işlme koşullarının koruyucu hükümlerinden yararlanmasının hukuken mümkün olmadığını, davacının talep ettiği manevi tazminatın da hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı tarafından talep edilen kar mahrumiyeti ve fiili zarar taleplerinin ise gerek taraflar arasındaki sözleşmeye ve gerekse de yasaya aykırı olduğunu, davacının, uğradığını iddia ettiği zararlarını ispat etmesinin gerektiğini belirterek öncelikle davanın hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle reddine, davanın esasına ilişkin savunma ve itirazlarının kabulü ile huzurdaki davanın ve tüm davacı taleplerinin reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “…Mahkememizce görülüp karara bağlanan davanın, taraflar arasında akdedilen personel taşıma hizmet alım sözleşmesine yönelik tedarik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle tazminat istemine ilişkin olduğu, tarafların tacir olmasının genel işlem koşullarına ilişkin TBK 20 vd. Maddelerinin uygulanmasına engel teşkil etmediği, ancak taraflar arasında akdedilen sözleşme hükümleri incelendiğinde, yukarıda açıkça izah edilen genel işlem koşullarına ilişkin şartların somut olay bakımından uygulanmayacağının anlaşıldığı ve yine davaya konu somut olayda, taraflar arasında akdedilen, “personel taşıma hizmet alım sözleşmesine yönelik tedarik sözleşmesi” hükümlerinin, yukarıda kısaca izah edilen sözleşme özgürlüğü ilkesine uygun olarak tanzim edildiği, buyurucu ve yasak koyan kurallar ile ahlâk ve âdaba aykırı olmadığı, ayrıca tarafların tacir olduğu ve bu haliyle de sözleşmenin her iki taraf açısından bağlayıcı olduğu ve bu bağlamda yapılan değerlendirmede de, gerek taraflar arasında akdedilen sözleşme hükümleri ve gerek se mahkememizce alınan ve hukuki yönleri ayrık olmak üzere hükme esas alınan 31/05/2019 tarihli bilirkişi heyeti raporundaki tespitler birlikte incelendiğinde, sözleşmenin feshinin sözleşmede düzenlenen koşullara uygun olarak fesih edildiği ve haksız olmadığı ve bu haliyle de davacının davasını ispat edemediği sonuç ve vicdani kanaatine ulaşıldığından, davacı tarafından ispatlanamayan maddi ve manevi tazminat davasının reddine” dair karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; kendilerince keşide edilen Ankara … Noterliğinin 12 Temmuz 2016 tarih ve … yevmiye nolu cevabi ihtarnamesiyle, kanunun amir hükümlerine aykırı olan fesih iradesinin hukuka aykırı olduğunu, bu nedenle hüküm ve netice doğurmayacağı bildirildikten sonra davalının fesih iradesini hukuka uygun bulunmadığını, davalı tarafın fesih iradesi olağanüstü fesih olduğunu, olağanüstü fesihte, fesih iradesi yanında haklı bir nedeninde bulunması gerektiğini, davalı tarafın fesih iradesinde hiçbir sebep göstermediğini, bu durumun hukuki sonucu olarak yargılama aşamasında ispat yükünün kendisinde olduğunu, olağanüstü fesih iradesinin kaynağını oluşturan haklı nedeni de göstermek zorunda olduğunu, cevap dilekçesinde haklı neden olarak ileri sürdüğü olguların bir kısım ceza tutanakları olduğunu, ancak bu ceza tutanaklarının sözleşmeyi fesih etmeye yeterli olmadığını, bu tutanaklara dayalı olarak olağan/süreli fesih iradesini kullanmayarak sözleşmenin yenilenmesinin sağlandığını, sözleşmenin yenilendiği takdirde artık olağanüstü fesih sebebi olarak bir önceki sözleşme dönemine ilişkin sözleşmenin fesih sebebine dayanılamayacağını, fesih iradesinin usulü dairesinde kullanılmadığı gibi haklı bir nedene de dayanmadığını, mahkemenin kabulüne göre ise genel işlem koşullarının somut olayda bulunmadığına ilişkin gerekçenin isabetli olmadığını, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmamış ve istinafa cevap dilekçesi sunulmamıştır.
GEREKÇE: Dava; taraflar arasında 04/03/2014 tarihinde düzenlenen “Personel Taşıma Hizmet Sözleşmesi”nin davalı tarafça sözleşmenin 14/3 maddesine dayanılarak feshedilmesi nedeniyle fiilen uğranılan zarar, mahrum kalınan kar ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince yukarıda yazılı sebepler ile istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, sözleşmenin 14/3 maddesinin “Genel İşlem Koşulu” niteliğinde olup olmadığı, yazılmamış sayılmasının gerekip gerekmediği, sözleşmenin davalı tarafça feshinin dürüstlük kurallarına aykırı olup olmadığı noktasındadır. Tarafların tacir olup aralarında 04/03/2014 tarihinde düzenlenen “Personel Taşıma Hizmet Sözleşmesi” nin düzenlendiği, sözleşmenin 5. Maddesine görü süresinin 2 yıl olduğu, ancak taraflarca sözleşmenin bitimi tarihinden 2 ay önce yazılı olarak bildirimde bulunmadığı takdirde sözleşmenin aynı şartlar ile 1 yıl daha yürürlükte kalacağının düzenlendiği, bu madde gereği sözleşmenin 04/03/2016 tarihinden itibaren 1 yıl süreli sözleşme haline dönüştüğü, davalı tarafça 29 haziran 2016 tarihli Kadıköy … Noterliğinin … yevmiye numaralı ihbarnamesi ile sözleşmenin 14/3 maddesi gereği, “görülen lüzum üzerine” açıklamasıyla 01/08/2016 tarihinden itibaren feshinin bildirildiği görülmektedir. Sözleşmenin 14/3 maddesi aynen ” MÜŞTERİ, taraflar arasındaki sözleşmeye aykırılık olup olmadığına bakılmaksızın ve bir sebep göstermeksizin 30 (otuz) gün önceden yazılı bildirmek kaydıyla sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebilir. Bu takdirde TEDARİKÇİ hiçbir hak ve tazminat talep edemez.” Sözleşmenin bu maddesi genel işlem koşulu ve sözleşme hürriyeti açılarından değerlendirildiğinde; bir sözleşmenin 6098 sayılı TBK’nın m. 20 vd. uyarınca genel işlem koşulları denetimine tabi tutulması için kanunda belirtilen ölçütlerin uygulanması gerekir. 818 sayılı BK da olduğu gibi 6098 sayılı TBK’da da sözleşme serbestisi ana kural olmakla birlikte, sözleşmelerin geçerliliği için 6098 sayılı TBK’ya, sözleşmenin hukuka aykırı genel işlem koşulları içermemesi unsuru getirilmiştir. Hem tüketiciler hem de tacirler için geçerli olan genel işlem koşulları denetimi, sözleşmelerin imzalanması aşamasında daha olumsuz durumda bulunan sözleşmenin tarafını dürüstlük kuralları kapsamında korumaktadır. Tek seferlik bir anlaşma için hazırlanan sözleşme metni için genel işlem koşulundan söz etmek mümkün değildir. Genel işlem koşulu niteliğindeki bir hüküm, sözleşmenin taraflar arasında müzakere ve pazarlık sonucu imzalanmış ise, artık ortada hukuka aykırı bir sözleşme hükmünden değil, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde, sözleşmede yer alan bireysel bir anlaşma hükmünden söz etmek gerekir. Bununla birlikte, bir sözleşmede, bütün hükümlerin tartışılarak sözleşmeye konulduğuna ilişkin kayıt konulması, TBK m. 20/3 uyarınca, onları tek başına genel işlem koşulu olmaktan çıkartmayacaktır. 6098 sayılı TBK’nın 20 vd. maddelerinde düzenlenen genel işlem koşullarına ilişkin hükümler tacirler hakkında da geçerli olmakla birlikte, genel işlem koşullarının TTK’nın 18/2. maddesinde düzenlenen her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü ile birlikte değerlendirilmesi gerekir. Somut olayda, davacının uzun yıllardan beri taşıma konusunda faaliyet gösteren bir şirket olmasına göre, sözleşmeleri basiretli bir iş adamı gibi davranarak incelemiş olması gerektiği bir yana taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin 04/03/2014 tarihinde başladığı, fesih bildirim tarihine kadar davacının sözleşme metnine itiraz etmediği, taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafça birçok hukuki ilişkiye uygulanmak üzere hazırlanmış sözleşme olmayıp sadece taraflar arasındaki bir tek ilişkiye özel düzenlenmiş bir sözleşme niteliğinde olduğu anlaşılmakla sözleşme maddesinin genel işlem koşulu olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Sözleşmeyi sona erdirme serbestisi, sözleşme serbestisi kapsamında olup, sözleşmedeki fesih maddesinin geçersiz olduğunu kabul etmekte mümkün değildir. Bu durumda bahsi geçen maddenin genel işlem koşulu olduğundan bahisle geçersizliğine yönelik davacı iddialarına itibar edilmesi mümkün görülmemiştir. Fesih hakkının dürüstlük kuralına aykırı kullanıldığına yönelik istinaf talebi yönünden yapılan değerlendirmede; her hak gibi fesih hakkı da TMK 2 maddesi uyarınca dürüstlük kurallarına uyarak kullanılmak zorundadır. Davalı tarafça yapılan fesih bildiriminde her ne kadar bir gerekçe bildirilmemiş ise de sözleşmenin az yukarıda metni verilen maddesindeki açık düzenleme gereği herhangi bir gerekçenin davalıya bildirilme zorunluluğu bulunmadığı, kaldı ki dosya içerisindeki davacı hizmetinden yararlanan personelin sözleşmenin ilk döneminde başlayan şikayetlerinin sözleşmenin yenilendiği 04/03/2016 tarihinden sonrada bir çak kereler tekrar etmiş olması karşısında fesih hakkının, dürüstlük kurallarına aykırı kullanıldığından bahsetme imkanı yoktur. Bu durumda ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf peşin harcının alınması gereken 179,90 TL karar harcından mahsubu ile eksik olan 135,5‬0 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.01/06/2023