Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/124
KARAR NO: 2021/216
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ ve NUMARASI: 11/09/2017 Tarih ve 2015/675 Esas – 2017/824 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25.02.2021
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı ile davalı arasında 24.06.2014 tarihinde protokol imzalandığını, bu protokole göre davalıların … – … adına 24.06.2014 tarihine kadar tahakkuk eden vergi ve SGK pirim borçlarının tamamını (taksit ile ödeyecek ise son taksit ödeme süresinin sonuna kadar tahakkuk edecek olan borç dahil) ve iş davalarına mahsuben toplam 30.000 TL ödemeyi kabul ve taahhüt ettiklerini, davalılar protokol gereği iş davalanna mahsuben yapılacak ödemeyi yapmış olup protokolü kısmen ifa etmediklerini, ancak protokolün 3. maddesi A bendinde kararlaştırılan … – … adına 24.06.2014 tarihine kadar tahakkuk etmiş olan SGK prim ve Vergi borçlarını ödemediklerini, davalıların ödeme ihtarlarına “Taraflar arasındaki protokolün hile ve muvazaa sonucu yapıldığı iddia edilerek protokolün feshedildiği belirtilmiş ve protokolün ilgili maddesinin ifa edilmeyeceği” bildirdiklerini, davalılar protokolü hile sonucu imzaladıklarını iddia etmiş ancak bu hileli davranışın ne şekilde gerçekleştiği konusunda açıklamada bulunmadıklarını, davanın “Belirsiz Alacak Davası” olarak kabulüne, davalıların ödemesi gereken SGK prim borcu ve vergi dairesine olan borcun tespitine ve borç miktarının davalılardan alınarak Vergi dairesi SGK müdürlüğüne ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacı tarafların hak ve alacak talebine gerekçe olarak gösterilen protokolde kendisi ile birlikte taraf olan oğlu … davaya her hangi bir sıfatla dahil edilmediğini, protokolün tarafı olan …’ nın dahil olması veya dava konusunda davacıya süre verilerek dava şartlannın tamamlatılmasının sağlanmasını, davacının açmış olduğu davada talebe ilişkin bütün konuların 24.06.2014 tarihli protokolde açıkça belirgin olduğunu, bu nedenle davacının dava türü konusundaki belirleme ve taleplerine itiraz ettiklerini, bununla birlikte davacının talepleri kapsamında zamanaşımı, takas ve mahsup ilk itiraz ve defîlerimizi ileri sürdüklerini, davacı tarafından beyan edilen 24.06.2014 tarihli protokolün, davalının borçları sebebiyle davalı şirketin mallarının haczedilmesi ve bu nedenle şirketin çalışamaz hale gelmesi ve bu olumsuz durumun ortadan kaldırılması için imza altına alınan bir protokol oduğunu, davacının borçları nedeniyle Bakırköy …icra müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatılmış ve davalı şirket ile aynı adreste faaliyet gösteren davacıya çıkarılan tebligatın davalının faaliyet adresine tebliğ olunduğunu, davacı kötü niyet ile davalıya sunmuş olduğu makine ve teçhizatın haczedilmesini sağlayarak bu baskı ile davalıya bir kısım borçlarını ödetmeye çalıştığını, davaya konu borçlar incelendiğinde gerek vergi dairesi gerekse SGK prim borçlarından davacının sorumlu olduğunu, davacının talepleri kabul edilmemekte ve itiraz etmekle birlikte her ne kadar davacı, … ve … protokolde müteselsil kefil olarak değerlendirilerek davaya dahil etmişse de Borçlar Hukuku kapsamında belirlenen şekil şartlarına uygun olarak oluşturulmayan bir müteselsil kefalet şeklinin kabul edilmesi olanaksız olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu ilk derece Mahkemesince dava hakkında, “Toplanan deliller ve gelen bilirkişi raporlarına göre davacı iddiası ve tanı beyanları davacının söz konusu davacı adına devredilen şirket çalışanı olduğu iş mahkemesindeki bir dava sonucu oluşan alacaktan dolayı muvazaalı olarak davacıya şirketin devredildiği gerçekte fiilen davalılarca idare ediliği daha sonra yeniden davalılara devir edildiği bu aşamada aradaki protokole göre de SGK ve vergi borçlarından davalıların sorumlu olduğu hükmüne göre ödenmesi gereken meblağın davalılardan tahsili ile ilgili kurumlara yatırılması talep edilmiş ise de davacı tarafın iddiaları bir an sabit olsa da dahi söz konusu borçlarla ilgili muacceliyet ya da ödeme ihtarı gönderilmediği gibi davacının ödemek zorunda kaldığı bir borç da söz konusu olmadığı analaşılmış olup davacının söz konusu borcun tespit edilerek davalılarca ilgili kurumların hesabına yatırılması talebi eda davalarındaki davada maddi hukuk anlamında hak sahibi olan kişiler arasında görülen ve tahsil hükmü talebe dilen taleplerle uyuşmadığı gibi davacının henüz muaccel olup olmadığı belli olmayan bir borçtan dolayı ancak menfi tepit davacı açabileceği ya da ödemek zorunda kalırsa istirdat davası yoluyla ödediği borçları davalılardan tahsil için dava açabileceği dikkate alındığında dava dışı kurumların yerine geçerek dava açtığı anlaşılmış olup sonuç olarak hak sahibi kurumları maddi hukuk anlamında onları yerine geçerek alacağı ilgili kurumlara yatırılması talebi davada taraf olma ehliyeti bakımından eksiklik yarattığı gibi ve maddi hukuk bakımından hukuki yararı olmadığı anlaşıldığından davacı bu aşamada dava dışı kurumlar lehine alacak talep edemeyeceğinden hukuki yarar dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemenin gerekçeli kararında müvekkiline, Vergi ve Sgk kurumlarından herhangi bir borç ihtarı gönderilmediğini, borcun muaccel olup olmadığının belli olmadığını ve müvekkilimin bu borçları ödemek zorunda kaldığının ispatlanmadığı gerekçesine dayandığını, ancak mahkemenin bu konuları kendisi resen araştırması gerekmekte olup, talepler arasında da ilgili Vergi ve Sgk Kurumlarına sorulması talebinin bulunduğunu, eğer ki ilgili kurumlardan detaylı bir araştırma yapılsa idi müvekkilinin güncel borç bakiyesi, borcun muaccel ve takipli olup olmadığının anlaşılacağını, borçlu ile iç üstlenme sözleşmesi yapan kişinin, borcu bizzat ifa ederek veya alacaklının rızasıyla borcu üstlenerek, borçluyu borcundan kurtarma yükümlülüğü altına girmiş olduğunu, mahkemenin gerekçesinin dosya kapsam içeriğine ve TBK’nun 195. Maddesine aykırı olduğunu, mahkemece muaccel bir borç olmadığı söylenmiş ise de, delil listesinin 8 ve 9 numaralı delilleri toplansaydı, muaccel borç olup olmayacağının anlaşılacak nitelikte olduğunu, mahkemece yukarıda izah edilen borcun ilgili kurumlara ödenmesi talebi, maddi hukuk anlamında tahsil hükmü talep edilen, taleplere uyuşmadığı gibi iddiasının TBK’nun 195. Maddesi karşısında kifayetsiz kaldığını, nasıl ki, bir Anonim Şirketin müdürünün haksız rekabeti nedeniyle, TTK’nun 309 maddesi;” Şirketin 305, 306, 307 ve 308 inci maddelerde yazılı fiillerle ızrar edilmesi halinde, bundan, dolayısıyla zarar gören pay sahipleri ve şirket alacaklılarının dava hakları olduğu ve hükmolunacak tazminat şirkete verileceği düzenlemiş ise, benzer düzenleme TBK’nun 195. Maddesinde düzenlendiğini, bu nedenle TBK’nun 195. Maddesine göre, borcun iç üstlenilmesine dayanarak, Vergi Dairesi ve SGK’ya ödeme yapılmasının talep edildiğini, mahkemece henüz muaccel olup olmadığı belli olmayan bir borçtan dolayı menfi tespit açılacağı ifade edilmiş ise de, mahkemenin bu görüşünün de isabetli olmadığını, müvekkillerinin SGK ve Vergi Dairesi nezdindeki borcun olmadığına ilişkin bir tartışma olmadığını, müvekkillerinin Vergi Dairesine ve SGK’ya olan borçlarının tartışma konusu yapılamayacağını, eldeki davada tartışma konusunun, davaya dayanak sözleşme ile, davalıların TBK’nun 195. Maddesi anlamında borcu üstlenmelerinin olduğunu, mahkemece hak sahibi kurumların yerine geçmekten bahsedilmiş ise de, hak sahibi kurumların, eldeki dosyanın davalılarına müracaat edecek yetkiye sahip olmadıklarını, zira SGK ve Vergi Dairesinin kayıtlarında borçlunun müvekkili olduğunu, hal böyle iken, mahkemenin hak sahibi kurumların yerine geçerek dava açmaktan bahsetmesinin isabetsiz olduğunu, maddi hukuk anlamında hak sahibi kurumlara ödeme yapılmasında hukuki menfaatlerinin bulunduğunu, Mahkemece TBK’nun 195. Maddesinin uygulanması gereken bir yerde, madde içeriğine aykırı karar verilmesinin isabetli olmadığını beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, davalılar tarafından üstlenildiği iddia olunan SGK ve vergi borçlarının ilgili kurumlara ödenmesi davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davacının hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasındadır. Taraflar arasında 24/06/2014 tarihinde imzalanan protokolün 3/A maddesi ile, … işletmesinin 24/06/2014 tarihine kadar olan tüm vergi ve SGK prim borçlarının tamamının …, … ve … tarafından ödeneceği düzenlenmiştir. Eldeki dava ise bahsi geçen protokole dayalı olarak vergi ve prim borçlarının davalılar tarafından ilgili kurumlara ödenmesi istemli açılmış, Mahkemece ise davacının, hak sahibi kurumları maddi hukuk anlamında yerine geçerek alacağın ilgili kurumlara yatırılması talebi davada taraf olma ehliyeti bakımından eksiklik yarattığı ve maddi hukuk bakımından hukuki yararı olmadığı gerekçesi ile dava reddedilmiştir. Davacı tarafça TBK’nın 195. Madde uyarınca borcun iç üstlenmesi hükümlerine göre davalıların ilgili kurumlara karşı sorumlu olduğu ileri sürülmüş ise de TBK’nın 196. Maddesine göre borçlunun yerine yenisinin geçmesi ve borçtan kurtarılması, borcu üstlenen ile alacaklı arasında yapılacak sözleşme ile mümkün olup, borcun üstlenilmesine ilişkin hükümlerin somut olayda uygulanma olanağı yoktur. Maddi vakıaları sunmak taraflara, hukuki nitelendirme ise hakime aittir. Dolayısıyla Mahkeme tarafların hukuki nitelendirmeleri ile bağlı değildir. Sözleşmeler, sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereğince, kural sadece sözleşmenin tarafları hakkında hükümler içerebilirler. Ancak bunun bir istisnası olarak sözleşmelerin, sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişiler lehine hükümler taşıması mümkündür. Buna başkası lehine şart veya üçüncü kişi yararına sözleşme denilir. Somut uyuşmazlıkta iddianın ileri sürülüş biçimi ve taraflar arasındaki sözleşmenin üçüncü kişi yararına sözleşme olduğu hususları dikkate alındığında, davacının taleplerinin 6098 sayılı TBK’nın 129. (818 sayılı BK.’nın 111.) maddesine dayandığı anlaşılmaktadır. Bir sözleşmede ifanın taraflarca üçüncü kişiye yapılmasının kararlaştırılmasına, üçüncü kişi yararına sözleşme denir. Ancak bu halde vaat ettiren ile üçüncü kişi, vaat edene karşı müteselsil alacaklı sıfatına sahip olmazlar. Zira burada üçüncü kişi veya vaat ettiren, borcun içlerinden birine değil, sadece üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilirler. Dolayısıyla borcun ancak üçüncü kişiye ifası istenebilir(Yargıtay 11. HD’nin 09/07/2018 tarih ve 2016/13448 – 2018/5013 E/K). Buna göre davacının borcun kendi adına ifasını isteme imkanı bulunmadığından, ifanın ilgili kurumlara yapılmasını istemekte hukuki yararı ve aktif husumet ehliyeti bulunmaktadır. Mahkemece işin esasının incelenerek tarafların iddia ve savunmalarına göre bir karar verilmesi gerekirken davanın usulden reddine karar verilmesi isabetli olmamıştır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece hatalı değerlendirme ve eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş, bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi’nin kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ İLE, istinafa konu mahkeme kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Davacı tarafça yatırılan 31,40 TL istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, 3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g. maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 25.02.2021