Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1235 E. 2023/274 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1235
KARAR NO: 2023/274
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/09/2019
NUMARASI: 2016/792 Esas – 2019/976 Karar
ASIL-BİRLEŞEN DAVA: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 16/03/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün asıl/birleşen dosya davacıları ve davalıları vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Asıl dava yönünden davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinden …, davalılara ait Derecik Hidro Elektrik Santrali projesini devralmak amacıyla protokol imzaladıklarını, protokol kapsamında proje sahibi olan davalılara ait … Ltd ŞTİ’nin hisselerini devraldıklarını, ancak projeyi devraldıktan sonra davalıların projeyle ilgili önemli bilgileri kendilerinden gizlemek suretiyle projenin uygulanamadığını, davalıların hileli davranışlar nedeniyle protokolü tek taraflı olarak feshedip Taşkent firmasınca keşide edilip … firması tarafından davalı … lehine ciro edilen … Bankasına ait … seri numaralı 01/06/2015 keşide tarihli 220.000-TL’lik çekten dolayı borçlu olmadıklarının tespitiyle tedbiren çekin icra takibine konu edilmemesi yönünde karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın iddialarının doğru olmadığını, projenin devriyle ilgili tarafların uzun süre görüştükleri ve davacı tarafın gerekli inceleme ve araştırmaları yaptıktan sonra proje devrinin gerçekleştiğini, müvekkilleri tarafından projeyle ilgili herhangi bir bilginin saklanmasının söz konusu olmadığını, davacı tarafın tacir sıfatıyla basiretli davranıp gerekli araştırmaları yapabileceğini, bu nedenlerle müvekkilleri aleyhine açılan asıl ve birleşen davadaki menfi tespit isteminin ayrı ayrı reddine ve %20 tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2015/333 E. 2016/476 KARAR Sayılı DOSYASINDA;
DAVA : Birleşen dava yönünden davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinden …, davalılara ait Derecik Hidro Elektrik Santrali projesini devralmak amacıyla protokol imzaladıklarını, protokol kapsamında devir bedeli olarak 900.000-USD belirlendiğini, bu bedele mahsuben 770.000-TL ile 50.000-USD olarak ödediklerini, geriye kalan 1.100.000-TL’lik tutarlı çeklerin ise projedeki olumsuzluklardan dolayı ödenmediğini, davalılar tarafından ödenmeyen çeklerle ilgili icra takibi yapıldığını, ancak davalıların projenin devrinden önce önemli bilgileri kendilerinden saklanması nedeniyle projenin uygulanması için ciddi maliyetlerin ortaya çıktığını, bu kapsamda protokolün haklı olarak feshedildiğini, bu nedenlerle haklı olarak feshedilen protokol kapsamında 1.800.000-TL üzerinden borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “davacı tarafından davalılara ait HES projesinin devralınması kapsamında düzenlenen protokolün taraflarca projeyle ilgili belli bir süre görüşmeler yapıldıktan sonra imzalandığı, davacı tarafın kendisinden saklandığını iddia ettiği bilgilerin basit bir araştırma ile veya alınacak teknik danışmanlık hizmeti sonucunda elde edilmesinin mümkün olduğu, sözleşmenin haklı olarak feshi için ileri sürülen hususların sözleşmeyi feshedecek nitelikte bulunmadığı, kaldı ki davacı tarafın ticari şirket olarak basiretli iş adamı gibi davranıp devralacağı projeyle ilgili her türlü araştırmayı yapması gerektiği, dinlenen tanık beyanlarına göre yalnızca yerel halkın tepkisiyle ilgili bilginin davacı tarafa verilmediğinin beyan edildiği, bölgede yer alan HES’lerle ilgili yerel halkın olumsuz görüş ve tepkilerinin kamuoyuna bile mal olduğu, dolayısıyla projeyle ilgili bu kapsamdaki olumsuzlukların davacı tarafından bilinmemesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, bu nedenlerle sözleşmenin haklı olarak feshini gerektirir herhangi bir neden bulunmadığından davacılar tarafından davalılar aleyhine açılan asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine, asıl dava yönünden menfi tespit kapsamında mahkemece ihtiyati tedbir kararı verildiği ve kararın da belirlenen teminatın yatırılmış olması nedeniyle infaz edildiği, bu kapsamda davalılar lehine asıl dava yönünden İİK 72/4 maddesi gereğince tedbire konu alacağın %20’si üzerinden hesaplanan 44.000-TL tazminata hükmedilmesine” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl ve birleşen dosya davacıları vekili istinaf dilekçesinde özetle; kararın, davaya konu santrale ilişkin bölge ve proje incelenmeksizin, bilirkişilerin yalnızca internet üzerinden yapmış olduğu yetersiz araştırma üzerine tanzim ettikleri rapora dayandırıldığını, bunun kabulünün mümkün olmadığını, bilirkişilerin bölgede inceleme yapmadığını, yalnızca aynı ilçede başkaca santrallerin olup olmadığı ve çalışıp çalışmadıklarının internet üzerinden incelendiğini, aynı ilçe sınırları içerisinde farklı bölgede yer alan iki santral sahasının aynı şartlara sahip olduğunun düşünülemeyeceğini, davalıların davaya konu projeyi müvekkili şirkete devir amacının projenin barındırdığı olumsuzluklardan kurtulmak olduğunu, bu nedenle de projeye ilişkin tüm olumsuzlukların müvekkillerden gizlendiğini, bu durumun basiretli tacirin yapması gereken araştırma boyutuna indirgenmesinin kabulünün mümkün olmadığını, diğer taraftan devir eden tarafın da dürüstlük kuralına uyarak şeffaf bir şekilde bilgi ve belge paylaşımında bulunması gerektiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.Asıl ve birleşen dosya davalıları vekili katılma yoluyla sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; Birleşen dava yönünden icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, yalnızca asıl dava yönünden inkar tazminatına hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, kararın icra inkar tazminatı yönünden düzelterek onanmasını, davacının haksız ve hukuka aykırı talepleri dolayısıyla tüm dosya üzerinden %20 icra inkar tazminatı ve yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Asıl dava, hisse devir sözleşmesi kapsamında verilen çek nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti(menfi tespit); birleşen dava ise hisse devir protokolünün feshi nedeniyle, yapılan ödemelerin istirdatı ve çekler nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti(menfi tespit) davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davalının hisse devri sırasında önemli bilgilerin gizlenip gizlenmediği, hisse devir protokolünün feshinin haklı olup olmadığı, davacı tarafın çekler nedeniyle davalı tarafa borçlu olup olmadığı ve ödenen paranın iadesi şartlarının oluşup oluşmadığı noktasındadır. Davacı …(devralan) ile davalılar … ve …(devredenler) arasında 2013 yılında dava dışı … Müh. Elek. Ürt. İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti.’nin devrine ilişkin protokol imzalanmıştır.Davalılar … ve … 10/02/2014 tarihli “pay devir senedi” başlıklı belgeler ile hisselerini devretmişler ve bu devirler şirket yönetim kurulunun 11/02/2014 tarih ve 2014/1 sayılı kararı ile pay defterine işlenmiştir.Davacı … tarafından davalı muhataplara çektiği Beyoğlu … Noterliği’nin 05/06/2015 tarih ve … YN’lu ihtarnamesi ile protokolün feshedildiği bildirilerek peşinat, çekler ve teminat senedinin iadesi ihtar edilmiştir. Davalılarca davacı muhatabına çekilen Beyoğlu … Noterliği’nin 12/06/2015 tarih ve … YN’lu cevabi ihtarnamesi ile iddiaların kabul edilmediği bildirilmiştir.Davacı tarafça, proje ile ilgili verilen bilgilerin gerçeği yansıtmadığı ve proje ile ilgili birçok olumsuzluğun gizlendiğinden bahisle, ödeme amacıyla verilen çekler nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ve ödenen miktarın iadesine karar verilmesi istemiyle eldeki dava açılmıştır.Asıl davaya konu … nolu çek, davacı … Paz. Sınai Ve Tic. A.Ş. Tarafından 31/05/2015 tarihinde diğer davacı … lehine 220.000,00 TL bedelli olarak keşide edilmiş ve daha sonra lehtar tarafından davalı …’e cirolanmış, bankaya ibrazı üzerine karşılığının bulunmadığı kaşesi basılmış ve İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında takibe konu edilmiştir. Davaya konu çekin, hisse devir protokolü kapsamında düzenlendiği ihtilaf konusu değildir. Davacı … Üretim Paz. Sınai Ve Tic. A.Ş. Hisse devir protokolünün tarafı olmadığından, diğer davacı … ile hamil arasındaki şahsi def’ilere dayanması mümkün değildir. Aynı şekilde birleşen dava yönünden de, birleşen dosya davacısı … San. Tic. A.Ş. Hisse devir protokolünün tarafı olmadığından, diğer davacı … ile hamil arasındaki şahsi def’ilere dayanması mümkün değildir.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 36/1. Maddesinde, taraflardan birinin, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı olmadığı düzenlenmiştir. Kanunda aldatmanın tanımına doğrudan yer verilmemiş ise de aldatma (hile); genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hilede irade sakatlığı iradenin beyanında değil, iradenin oluşumunda meydana gelmektedir.İradenin oluşumundaki sakatlık ise kişinin kendisi dışında başka birinin kasıtlı bir aldatma fiiliyle gerçekleşmektedir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2010 tarih ve 2010/1-502 E., 2010/536 K.; 08.07.2020 tarih ve 2017/1-1831 E., 2020/549 K. sayılı kararlarında, hilenin; gerçek durumu bilmesi hâlinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılması olduğu vurgulanmıştır. Aldatmadan bahsedebilmek için aldatma olmasaydı sözleşmenin hiç veya en azından mevcut şekliyle yapılmayacak olması gerekir.Aldatma ya aktif bir davranış yoluyla ya da pasif bir davranışla ortaya çıkabilir. Aktif davranışta gerçekte var olmayan olgular varmış gibi gösterilir ya da gerçek bazı olgular gizlenir. Eğer karşı taraf ayrıca bilgilendirmeye gerek duyulmaksızın gerçek durumu öğrenebilecek konumdaysa aldatmanın varlığından söz edilemez. Pasif bir davranış sonucu gerçekleşen aldatmada ise, karşı tarafça bilinseydi sözleşmenin yapılmasını engelleyecek bazı hususlarda açıklama yapmaktan kaçınma vardır (bkz., Oğuzman/Öz, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, Cilt 1, 14. Bası, İstanbul 2016, s. 109 vd.).
Hilenin varlığının kabulü için, aldatan şahısın diğerini yanıltmış (hataya düşürmüş) olması gerekir. Yani bir aldatma fiili bulunmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu yanılmanın esaslı olması gerekmez. Çünkü aldatan hiçbir surette korunmaya layık değildir. Aldatan, sözleşmenin yapılması ve özellikle görüşmeler sırasında, belirli konu ve hususlarda doğru olmayan bilgiler vermekte veya bazı hususları dürüstlük kuralına göre açıklaması gerekirken kasten gizlemektedir. Bunun yanı sıra aldatan, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etmek için ona bilerek ve isteyerek (kasten) gerçek dışı beyanda bulunmuş olmalıdır. Yani aldatma kastı bulunmalıdır. Başka bir deyişle, yalan söyleyende karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi hâlinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmağa sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. Son olarak sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Yani “illiyet bağı” bulunmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasıydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında tabi bir illiyet bağı bulunmalıdır (Fikret Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 414 vd., HGK’nın 20.10.2010 tarih ve 2010/1-502 E., 2010/536 K.; 08.07.2020 tarih ve 2017/1-1831 E., 2020/549 K. sayılı kararları).Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere taraflardan biri diğer tarafı hileyle sözleşme yapmaya yöneltmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı hâlinde aldatılan taraf, hakkını kullanmak suretiyle hukukî ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Diğer taraftan, aldatmayı (hileyi) ispat yükü, aldatılan tarafa aittir. Hata, hile ve ikrah iddialarının senede bağlanması mümkün olmadığından senetle ispat edilmesinde maddi imkânsızlık vardır. Bu nedenle hukukî işlemlerdeki irade bozukluğu iddialarının tanık dâhil her türlü delille ispatı mümkündür. Hiç kuşkusuz hile iddiasının tacirler arasında da ileri sürülmesi hukuken mümkündür. Bununla birlikte, tacir, ticaretine ilişkin bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi davranmak zorundadır. Tacirin, ticarî işletmesini ilgilendiren hususlarda sözleşme yaparken ve bu sözleşmeler gereğince meydana gelen borçlarını ifa ederken, bu yükümlülüğe uygun davranması gerekmektedir. Tacirin basiretli davranma yükümlülüğünün, karşı tarafın sorumluluğuna etkisinin, tacir olmayanlara nazaran farklı değerlendirilmesi gerekecektir. 6102 sayılı TTK’nın 18/2. maddesi hükmünün göz ardı edilmesi mümkün değildir. Tacir, tacir olmayan kişilerin ileri sürebileceği savunmalardan yararlanamayacak ve gelişi güzel bir şekilde, haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken, bazı hususları bilmediğini iddia edemeyecek ya da gerekli tüm özeni gösterseydi bile, farkına varamayacağını ileri süremeyecektir. Basiretli davranma yükümlülüğü, tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerine inhisar eder. Tacirin uzmanlığı, faaliyet alanına ilişkin olmalıdır. Tacirin faaliyet alanına ilişkin durumlarda, basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümlülüğü katı bir şekilde uygulanmalıdır. Davacı tarafça, asıl ve birleşen davada, hisse devrinden önce üretim tesisi tipinin kanal tipi olduğu bilgisi verilmiş olmasına rağmen, devirden sonra yapılan incelemelerde bölge halkının olumsuz yaklaşımından dolayı tünel tipine geçilmesinin şart olduğunun anlaşıldığı, bu durumun üretim maliyetlerinde ciddi bir artış meydana getirdiği, ayrıca 07.07.2010 tarihinde … Anonim Şirketi tarafından EPDK’ya yazılan yazı ile firmanın yeni hat ve dağıtım merkezi kurması gerekliliğinin bildirildiği, bu işlemin yerine getirilmesinin de büyük maliyet farklılıkları oluşturduğu, projenin lisansta yazılı kurulu gücü 2.81 MW olup, devir öncesinde verilen bilgiye göre bu lisansın 3.61 MW gücüne yükseltilmek suretiyle tadil edilebileceğinin belirtildiği ancak, 4 metreküp olan debi ile belirtilen güce ulaşılmasının imkansız olduğunun ortaya çıktığı, projenin gerçekleştirme maliyetinin 4.5 Milyon Amerikan Doları olarak belirlenmiş olmasına rağmen gizlenen ancak sonradan ortaya çıkan sorunlar ışığında yapılan araştırmalara göre bu maliyetin 13.5 Milyon Amerikan Doları bulacağı, bahsi geçen hususların davalılarca bilinmesine rağmen kendilerinden gizlendiği, iddiları ile menfi tespit ve sözleşmenin haklı yere feshedildiğinin tespiti ve ödenen bedelin istirdatı talep edilmiştir. Dava konusu ihtilaf esasen devre konu hisselere ilişkindir. Ancak söz konusu hisselerin esasen bahsi geçen HES projesi için devre konu edildiği ihtilaf konusu değildir. Dosya kapsamı ve tanık beyanlarına göre taraflar arasındaki müzakerelerin bir süre devam ettiği ve bir kısım incelemeler yapıldığı anlaşılmaktadır. İleri sürülen hususlar yönünden, karşı taraf ayrıca bilgilendirmeye gerek duyulmaksızın gerçek durumu öğrenebilecek konumdaysa aldatmanın varlığından söz edilemez. Davacı tarafça ileri sürülen ve yukarı anılan hususlar, basit bir teknik inceleme ile anlaşılabilecek hususlardır. Ayrıca davalı tarafça, 2.81 MW olan kurulu gücün 3.61 MW gücüne yükseltilebileceğinin belirtildiği iddia edilmiş ise de bu husus ispatlanabilmiş değildir. Bu kapsamda davacının ileri sürdüğü hususların davacının öğrenmesine imkan vermeyecek şekilde gizlendiğinin kabulü mümkün değildir. Bu doğrultuda, hisselerin devrine ilişkin protokol tarihi itibariyle TBK’nın 36. Maddesi anlamında aldatma eyleminin bulunduğu ispatlanamamıştır. Buna göre de, davacının sözleşmeyi iptale hakkı olmayıp sözleşmeden dönmesi geçerli olmadığından davacı taraf davaya konu çeklerden sorumludur. Ayrıca sözleşmenin ifası için ödenen tutarların da iadesi istenemeyecektir. Bu halde mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun 72/4. Maddesinde, dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararının kalkacağı ve buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklının ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alacağı, alacaklının uğradığı zararın aynı davada takdir olunarak karara bağlanacağı ve bu zararın herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemeyeceği düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere alacaklı lehine kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için alacaklı aleyhine uygulanmış bir ihtiyati tedbir bulunması gerekir. Davalı tarafça birleşen dava yönünden de kötüniyet tazminatına hükmedilmesi talep edilmiş ise de, birleşen dava yönünden verilmiş bir ihtiyati tedbir kararı bulunmadığından davalı lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi mümkün değildir.HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından taraf vekillerinin yerinde görülmeyen istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,2-Asıl dava yönünden davacılar tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-Birleşen dava yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar tarifesi gereği alınması gerekli olan 44,40 TL istinaf karar harcı ile 121,30 istinaf kanun yoluna başvuru harcının davacılardan alınarak hazineye irat kaydına, 4-Birleşen dava yönünden davalılar tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,5-Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,6-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 16/03/2023