Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1228 E. 2023/116 K. 09.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1228
KARAR NO: 2023/116
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/07/2019
NUMARASI: 2018/62 Esas – 2019/767 Karar
DAVA: Alacak (Sigortalıya Ödenen Tazminatın Rücuen Tahsili İstemi)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/02/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; nakliyat sigortası teminatından ödenen hasar bedelinin zarar sorumlusu olduğu öne sürülen taşıyıcıdan rücuen tahsili istemi ile ikame edilen, bu yönüyle de halefıyet ilkesine dayanan işbu davada sayın davacı vekili 29.12.2017’de havale edilen bilâ tarihli dava dilekçesinde (müvekkilinin sigortalısı olan … SAN. A.Ş.’ne ait elyaf çekim makine aksamı türü emtianın … nolıı Rmtia Nakli Sigorta Poliçesi ile nakliyat muhataralarına karşı sigortalandığım, 1 kaba istiflenmiş 377 adet, 800 kg. ağırlındaki emtianın … ve … plakalı araç ile Yalova-Türkiye’den Almanya’ya taşınması işi için dava dışı sigortalının … Tur. Tİc. ve Nak. Ltd. Şti. İle anlaştığını, sigortalı emtianın davalı şirket sorumluluğunda İstanbul’dan Almanya’ya taşınması sırasında hasarlandığını, konu ile İlgili olarak taşıma belgesine şerh konulduğunu, davalı taşıyıcıya gerekli ihtar ve başvurunun da yapıldığını, Sigortacılık Kanunu 22. Maddesine göre müvekkilinin hasarın niteliği ve miktarının tespiti için görevlendirdiği eksperin düzenlediği raporda 1.551,40 Luro olarak saptanan zarar bedelini 08.09.2017 tarihinde sigortalısına ödediğini ve sigortalısının haklarına halef olduğunu, ödenen tazminatın dava konusu emtiayı teslim aldığı andan teslim edinceye kadar ziya ve hasarından sorumlu olan davalıdan rücuen tahsil edebilmek için yapılan müracaatlardan sonuç alınamayınca davalı aleyhine işbu davayı açma zorunluluğu doğduğunu gerekçe göstermek ve müvekkilinin fazlaya ilişkin tüm haklarını saklı tutmak suretiyle) Yüce Mahkemeden özetle; 1.551,41 EuroTuk tazminatın, tazmin edildiği 08.09.2017’den itibaren Euro mevduata uygulanan en yüksek döviz faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, mahkeme masrafları ile vekâlet ücretinin de davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; (CMR Konvansiyonunun 32. Maddesi uyarınca taşımadan doğacak davaların, teslim tarihinden itibaren 1 yıl içinde ikame edilmesinin gerektiğini, taşınan emtianın 14.1 1.2016 tarihinde alıcısına teslim edildiğini, işbu davanın ise 15.01.2018 tarihinde yani emtianın tesliminden 14 ay sonra ikame edildiği için varlığının kabulü anlamına gelmemesi kaydıyla davacının riicu konusu yaptığı alacak zamanaşımına uğradığı gibi yapılan tazminat ödemesi riziko anında geçerli olan bir poliçeye de dayanmadığından fiilen ödense bile rücuen müvekkilinden zaten talep edilemeyeceğini, davacı tarafın emtiada meydana gelen hasarın taşıma esnasında oluştuğundan bahisle müvekkili şirketin zarar sorumlu olduğunu öne sürdüğünü, ancak dosyaya bu durumu ispata elverişli hiçbir delil sunmadığını, davacının hasar ödemesini dayandırdığı ekspertiz raporunda “Almanya’ya kaplama yapılmak üzere gönderilen 1 sandık içerisindeki kullanılmış millerin taşıma esnasında üzerlerinde derin ezik ve derin çiziklerin meydana geldiğinin ve ekspertiz esnasında, hasarlı miller yerine, onarılmış ve kaplama yapılmış haliyle millerin görüldüğünün” kayıt altına alındığını, ancak hasar nedeninin tespit edilemediğini ve devamında da: “alıcı firmanın hasarlı millerin onarımı ve tekrardan ambalajlanması için 30.01.2017 tarih ve … nolu faturayı düzenleyerek toplam 1.725,-€. bedeli sigortalı firmadan talep etmiştir. Bu talep tararımızdan uygun bulunarak hasar hesaplamasında dikkate alınmıştır.” denildiğini, yasal düzenleme gereğince sigorta şirketinin ancak ve gerçek zararı 3.kişiden rücu hakkına sahip olduğunu, işbu bu dava konusu ihtilafta olduğu gibi sigorta şirketinin sigortalısının beyanını esas alarak tazmin ettiği bedeli rücu konusu yapamayacağı gibi. talebin kabulü anlamına gelmemesi kaydıyla somut olayda müvekkilinin alıcısına çekincesiz olarak teslim ettiği dava konusu malzeme için hasar bildiriminde bulunulmadığını, müvekkiline hangi hallerde sorumluluk yüklenebileceğinin, mesuliyet sınırının veya talep edilebilecek faizin ise sigortacının rücu konusu yaptığı miktara veya talebine göre değil ancak taşımanın tabi olduğu CMR Konvansiyonu’nun ilgili maddelerine göre tayin edilebileceğini, bu nedenle de işbu davanın müvekkilinin üzerine düşebilecek mesuliyete sigorta güvencesi sağlayan sigorta şirketine dc ihbar edilmesi gerektiğini beyan etmek suretiyle) Yüce Mahkememden özetle; fiilen nerede, ne zaman, ne şekilde ve ne miktarda oluştuğu belli olmayan hasar için, müvekkili aleyhine, geçerli bir poliçeye dayanmadığı gibi zamanaşımına da uğrayan rücuen tazminat alacağının tahsili istemiyle haksız yere ikame edilen davanın, usul ve esastan reddine; yargılama masrafları ile ücreti vekâletin de davacı tarafın üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmektedir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Somut olayda sigorta poliçesi, rizikonun belli olduğu 14.11.2016 tarihinden “9” gün sonrasına denk gelen 23.11.2016 tarihli teklif üzerine tanzim edilmiştir. Dolayısı ile rizikonun gerçekleştiği tarihte geçerli bir sigorta sözleşmesi ve buna bağlı olarak tanzim edilmiş bir sigorta poliçesi bulunmamaktadır. Bu nedenle davacı sigorta şirketinin söz konusu sigorta poliçesine dayanarak halefiyet hakkını haiz olduğunu söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla davacı sigorta şirketinini söz konusu poliçeye dayanarak yapmış olduğu ödeme bir ex gratia (lütuf ) ödemesi olup ,alacağın temlik edildiğine dair dosyaya ibraz edilmiş bir belge de bulunmadığına göre davacının söz konusu poliçeye dayanarak rücuen tazminat talebinde bulunmasının mümkün olmadığı anlaşıldığından, davanın reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme tarafından hüküm altına alınan kararın eksik inceleme ile kurulmuş olduğunu, bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerinde ve dosya delillerinde belirttikleri hususların mahkemece dikkate alınmadığını, dava konusu olayda düzenlenen poliçenin “abonman poliçe” olduğunu, bu poliçenin niteliği gereği çerçeve hükmünde olduğunu, bu poliçenin başlangıcından sonra her bir taşıma esnasında abonman poliçeye bağlı tekil poliçeler yapılmakta olduğunu, bu durumda abonman poliçenin başlangıç ve bitişi hasar tarihini kapsıyorsa tekil poliçenin hasarın teminat dışı kaldığı anlamına gelmemekte olduğunu, yerel mahkemenin hasara ilişkin kendilerince ödenen tazminatı lütuf ödeme olarak tespitinin haksız ve hukuki mesnetten yoksun bir tespit olduğunu, dava konusu olayda abonman poliçesinin söz konusu olduğunu, hasar tarihinin abonman poliçe teminatına girmekte olduğunu, hasar tarihini kapsayan 31.12.2015-31.2.2016 tarihleri arasında geçerli olan … poliçe numarası ile nakliyat emtia abonman poliçesinin mevcut olduğunu, bu poliçenin bilirkişi raporuna itirazlarında mahkemeye sunulmasına rağmen bu şekilde hatalı hüküm kurulmasının hukuka aykırılık teşkil ettiğini, ayrıca müvekkil sigorta şirketinin dava konusu alacağı devir ve temlik aldığını, dosyaya sunmuş oldukları deliller arasında yer alan temlik ve ibra belgesi incelendiğinde, müvekkili sigorta şirketinin dava konusu alacağı temlik aldığının da açık bir şekilde görülebileceğini, temliknameye rağmen davanın reddi kararı verilmesinin de ayrıca hukuka aykırı olduğunu, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle: müvekkilinin emtiayı emrine raporda aynen alıntılanan CMR’ye kayden hasarsız ve çekincesiz teslim ettiğinin sabit olduğunu, CMR’nin alıcı nüshasına sonradan kimin yazdığı belli olmayan ifadelerden CMR 30. maddesine göre hasar ihbarı yapılmadığı ve bu nedenle müvekkilin rücu edilen bedeli ödemesi gerektiğinin söylenemeyeceğini, işbu davanın 1 yıllık süreden sonra 15/01/2018 tarihinde, zaman aşımı süresinin dolmasından sonra ikame edildiğini, aktif husumet ehliyeti yokluğu ve müvekkiline usulüne uygun ihbar yapılmamış olduğunu, iddia edilen hasardan müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığının sabit olduğunu, davacının talebinin zaman aşımına uğradığının da sabit olduğundan yerel mahkemece usul ve Yasaya uygun bir karar verildiğini, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, “Nakliyat Emtia Abonman Sözleşmesi” ve bu sözleşmeye bağlı “Emtia Nakli (abonman Sözleşmesine Bağlı) Sigorta Poliçesi” kapsamında sigortalıya ödenen hasar bedelinin taşıyıcı olan davalıdan rücuan tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı sigorta şirketi tarafından dava dışı sigortalının taşıma konusu emtiasının NAKLİYAT EMTİA ABONMAN SÖZLEŞMESİ kapsamında kaldığı, rizikonun sigortalı ürünün İstanbul-Almanya seferi sırasında hasarlandığı iddia edilmiştir. Dava dilekçesine eklenen 03/01/2017 Tanzim tarihli, 31/12/2016-31/12/2017 nakliyat emtia obanman sözleşmesinin rizikonun gerçekleştiği tarihten sonraki bir dönemi güvence altına aldığı ve düzenleme tarihinin de riziko tarihinden sonra olduğu, spesifik poliçeninde riziko tarihinden sonraki bir tarihi kapsadığı bilirkişi raporu ile belirlenmiştir. Davacı vekili bilirkişi raporuna karşı beyanında riziko tarihini kapsar nakliyat emtia sigorta poliçesinin bulunduğunu, mahkemece süre verilirse sunulabileceğini beyan etmiş ancak sözleşmeyi mahkemeye sunmamış, mahkemece de kendisine bu konuda bir süre verilmemiştir. Ancak davacı vekili istinaf dilekçesine ek olarak riziko tarihini kapsar nakliyat emtia abonman sözleşmesini eklemiştir. Davacı vekilince sigortalıdan alacağın devir ve temlik alındığına dair sözleşme sunduğunu beyan etmiş olmasına rağmen dosyaya devir ve temlik sözleşmesi de sunulmuş değildir. Davalı vekili, cevap dilekçesinde davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığını savunmuş, mahkemece ön inceleme duruşmasında “davalı vekilinin zamanaşımı yönündeki savunmasının TTK 855 ve CMR 32 gereğince tahkikat yargılamasında değerlendirilmesine,” şeklinde ara karar oluşturulmuş, ancak tahkikat aşamasında davalının zamanaşımı define yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmadan davanın esastan reddine karar verilmiştir. Davalı tarafından süresinde zamanaşımı defi ileri sürülmüş olmasına karşın, zamanaşımı defi değerlendirilmeden işin esasına girilip karar verilmesi doğru değildir. CMR Konvansiyonu’un 1. maddesinde, sözleşmenin, sözleşmede belirtildiği gibi yükleme yeri ve teslim için belirlenen yerin en az biri akit ülke olan iki ayrı ülkede olması halinde, tarafların ikametgahı ve milliyetine bakılmaksızın ücret karşılığında yüklerin taşıt ile karadan taşınmasına ait her mukaveleye uygulanacağı düzenlenmiştir. Davaya konu alacak, CMR hükümlerine göre taşınan emtiadaki hasardan kaynaklanmış olup bu nev’i talepler bakımından CMR’nin 32. maddesinin nazara alınması gerekmektedir. TTK’nun 1301. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca davacı sigortacının, davadışı sigortalısının hakkından daha fazlasına sahip olamayacağı açıktır. Bu durumda, işbu davada ileri sürülen zamanaşımı def’inin karşılanmasında davadışı sigortalı ile davalı taşımacı arasındaki taşıma ilişkisi bakımından uygulanması gereken sözü geçen uluslararası sözleşmenin 32. maddesi hükmünün nazara alınması gerektiğinde kuşku yoktur. CMR’nin 32/1. Maddesine göre, CMR Konvansiyonu gereğince yapılan taşımalardan doğacak davaların bir yıl içinde açılması gerekir. Ancak, bilerek kötü hareket veya mahkeme tarafından bilerek kötü hareket olarak kabul edilen kusurlarda, bu süre üç yıldır. Dava açma süresi kısmi kayıp, hasar veya gecikmelerde, teslim tarihinden itibaren, tam kayıplarda, kararlaştırılan zaman limiti bitiminden 30 gün sonra kararlaştırılmış zaman limiti yoksa, yükün taşıyıcı tarafından teslim alınmasından sonraki 60 ıncı günde, işlemeye başlar. Maddenin 2. fıkrasına göre ise, yazılı bir istemin, taşımacı bunu yazılı bildiri ile geri çevirip, ona ilişkin belgeleri de iade edinceye kadar zaman limitini erteleyeceği düzenlenmiştir. Somut olayda dava dışı sigortalı ile davalı taşıyıcı arasında elyaf çekim makine aksamlarının kaplanmak üzere tamir amaçlı olarak Almanya ülkesine taşınması için sözleşme yapıldığı, bu ürünlerden 1 adedinin taşıma esnasında hasar gördüğünün iddia edildiği, ürünlerin alıcısına 14/11/2016 tarihinde teslim edildiği, davacı tarafça sunulan CMR belgesinde ürünün hasarlı olduğuna yönelik kaydın bulunduğu, davalı tarafça sunulan CMR belgesinde ise böyle bir kaydın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dosyaya toplanan delillerden meydana gelen hasarın CMR 32/1 maddesinin 2. cümlesinde “Ancak, bilerek kötü hareket veya mahkeme tarafından bilerek kötü hareket olarak kabul edilen kusurlarda, bu süre üç yıldır ” şeklindeki düzenleme kapsamında kaldığına dair bir veri mevcut değildir. Ekspertiz raporuna göre ürünün araç içinde devrilme sonucu hasarlanmış olabileceği değerlendirilmiş, diğer ürünlerde başkaca bir hasar iddia edilmemiş olması karşısında bir adet parçada meydana gelen hasarın davalının kötü hareketinden kaynaklandığını kabul etmek mümkün olmamıştır. Davacı tarafça da hasarın taşıyanın bilerek kötü hareketinden kaynaklandığı ispat edilmiş değildir. Bu durumda yargılama konusu olaya uygulanacak zamanaşımı süresi CMR 32. Maddesi gereği 1 yıldır. Zamanaşımının başlangıç tarihi ise taşımaya konu emtianın alıcıya teslim edildiği 14/11/2016 tarihidir. Bu durumda zamanaşımı süresi 14/11/2017 tarihinde sona ermesi gerekmektedir. Ancak davacı tarafça 19/09/2017 tarihli yazı ile davalıdan hasarın ödenmesi talep edilmiş, davalı tarafça 20/09/2017 tarihli elektronik posta cevabı ile talebin kabul edilmediği bildirilmiştir. Bu durumda 19/09/2017 – 20/09/2017 tarihleri arasındaki 1 günlük süre CMR 32/2 maddesi gereği uygulanacak zamanaşımana ilave edilmesi ile dava konusu alacak yönünden zamanaşımı süresi 15/11/2017 tarihi itibarıyla sona ermiştir. Eldeki dava ise zamanaşımı süresinin dolmasından yaklaşık 44 gün sonra 29/12/2017 tarihinde açılmıştır. Bu durumda davanın zamanşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken kaza tarihini kapsar poliçenin bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ise de; sonucu itibariyle davanın reddine karar verilmesi doğru bulunduğundan, davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf peşin harcının alınması gereken 179,90 TL karar harcından mahsubu ile eksik olan 135,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.09/02/2023