Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1183 E. 2022/1484 K. 27.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1183
KARAR NO: 2022/1484
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/11/2019
NUMARASI: 2018/561 Esas – 2019/1244 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ: 04/06/2018
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 27/12/2022
İlk derece mahkemesince verilen davanın reddine yönelik hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin hissedarı olduğunu, şirkete ait 03/04/2018 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 3 nolu karar ile şirket sermayesinin 2.000.000-TL’den, 8.000.000-TL arttırılarak 10.000.000-TL’ye çıkartılmasına karar verildiğini, söz konusu kararın kanuna, şirket ana sözleşmesine ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu, daha önce şirket tarafından sermayenin azaltılmasına ilişkin karar alındığı halde bu kez herhangi bir haklı neden olmaksızın arttırılması yönünde karar alınmasının çelişki yarattığını, bu nedenlerle sermaye arttırımına ilişkin 3 nolu kararın iptaline, ayrıca geçmiş döneme ait kar payı dağıtılmaması nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla 2008-2017 yılları arasını kapsar şekilde şimdilik 1.000-TL kar payına ilişkin alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle kar payı dağıtımında yetkinin genel kurula ait olduğunu, genel kurul tarafından bu yönde karar alınmadan mahkemeden geçmiş döneme ilişkin kar payına bağlı alacak talep edilemeyeceğini; sermaye arttırımına ilişkin karara yönelik istemin ise davanın 3 aylık hak düşürücü süre içinde açılmaması nedeniyle öncelikle usulden reddine ve ayrıca sermayenin arttırılmasının şirketin mali yapısı açısından zorunluluk arz ettiğinden davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacının ortağı olduğu davalı şirkete ait 03/04/2018 tarihli olağan üstü genel kurul toplantısında alınan 3 nolu sermaye arttırımına ilişkin kararın makul ve geçerli herhangi bir dayanağı bulunmadığı, kararın alındığı tarihten yaklaşık 6 ay önce şirket sermayesinin 6.000.000-TL’den, 2.000.000-TL’ye düşürülmesi yönünde karar alındığı, bu bağlamda sermayeye ilişkin alınan ve dava konusu yapılan arttırım kararının şirketin mali ve ekonomik yapısıyla ilgili olmadığı, davalı tarafın sermaye arttırımını gerekli kılacak herhangi bir argüman da ileri sürmediği, bu bağlamda sermaye arttırımına ilişkin kararın objektif iyi niyet kuralına aykırı olduğu ve bu nedenlerle iptal edilmesi gerektiği, davacı tarafın geçmiş yıllara ait ödenmeyen kar payına ilişkin alacak isteminin ise bu yönde daha önce alınan genel kurul kararlarının kesinleşmiş olması nedeniyle ve kar payı dağıtımında münhasıran yetkinin genel kurula ait olduğu hususu da dikkate alınarak bu yöndeki istemin reddine” karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemenin pay dağıtılması taleplerini değerlendirmediğini ve delil toplamadığını, davacının şirketin kuruluşundan bu yana dağıtılmayan kar payı için Mahkemeye başvurmaktan başka çaresi bulunmadığını, ayrıca Yerel Mahkeme kararının 4 nolu ve 6 nolu hükümlerinin kaldırılması gerektiğini, Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Genel Kurul tutanağına göre sermaye artışı kararına muhalif kalan davacı ilgili muhalefetini, muhalefet şerhini yazdırmadığını, mevcut raporlara bu yöndeki itirazlarının incelenmediğini, Yasa ve emsal uygulamaya dair kararlara göre Genel Kurul Kararının iptaline dair talebin dava şartına aykırılık sebebiyle reddi gerektiğini, Yargılamanın HMK 26., TTK 381. ve TTK 384. maddelerine aykırı yapıldığından hükmün davacı talebi ve bilirkişi raporları ile ilgisinin bulunmadığını, belirtilen sebepler neticesinde Yerel Mahkemenin iptal kararının kaldırılarak davacı taraf talebinin haksız ve kötü niyetli olduğu dikkate alınarak iptal talebi yönünden davanın reddine karar verilmesini ve davacının Yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
GEREKÇE: Dava; davalı Anonim Şirketin 03/04/2018 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan 3 numaralı şirket sermayesinin artırılmasına ilişkin kararın TTK 445 ve devamı maddeleri uyarınca iptali istemi ile geçmiş yıllara ait kar payı ödenmesi talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince dosyaya toplanan deliller ve bilirkişi raporu esas alınarak genel kurul kararının iptaline yönelik davanın kabulü ile 3 nolu kararın iptaline, davacının geçmiş yıllara ait kar payı tahsiline yönelik isteminin ise reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı ve davalı vekili tarafından yukarda yazılı sebepler ile istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacının kar payı alacağı talebinin reddine yönelik karara ilişkin istinafı yönünden yapılan değerlendirmede; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanun’un 408/2-d. fıkrasında finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dâhil kullanılmasına dair kararların alınmasının genel kurulun devredilemez yetkilerinden olduğu düzenlenmiştir. Şirket genel kurulu, şirket kar payının belirlenmesi ve dağıtımı konusunda tek yetkili organ olup, bu yetkisini yönetim kuruluna devretmesi de mümkün değildir. Genel kurul şirket karının ne zaman, ne kadar ve nasıl dağıtılacağına karar vermeye yetkili tek organdır. Bu yönde alınmış bir genel kurul kararı bulunmadığı müddetçe kar payı alacağından bahsetme imkanı yoktur. Genel kurulca karın dağıtımı konusunda bir karar verildiği takdirde ortağın oluşan bu kar payı alacağı için talep ve dava hakkı bulunacaktır. Zira Genel kurul kararı ile ortakların muaccel bir alacak hakkı doğmuş olmaktadır. Somut uyuşmazlıkta Genel kurulun kar payı dağıtımına ilişkin almış olduğu bir karar bulunmadığından mahkemece genel kurulun yerine geçilerek bu yönde karar tesis edilemeyeceğinden kâr payı dağıtılmasına ilişkin talebin reddine dair verilen kararda bir isabetsizlik yoktur. ( Emsal yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2019/4742 e. 2021/4466 k. Ve 2016/12123 e. 2018/4246 k. Sayılı ilamları) Davalı vekilinin genel kurul kararının iptaline yönelik kararın istinafı yönünden yapılan değerlendirmede: 6102 sayılı TTK’nın 445 ve 446. maddelerinde; toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu ile kararların yerine getirilmesi kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa, yönetim kurulu üyelerinden her birinin kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Genel Kurul kararlarına karşı iptal davası açılabilmesi için iptali istenen karara olumsuz oy vermenin dışında 6102 sayılı TTK’nın 446. maddesi gereğince muhalefet şerhinin de tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta genel kurul toplantı tutanağının 2 . sayfasında davacı vekilinin muhalefet şehri bulunmakla dava açmak hakkının bulunduğu tespit edilmiştir. Davacının genel kurul kararına iptal gerekçesi olarak TTK 445 ve TMK 2. Maddesi uyarınca sermaye artırımına ilişkin kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğu, sermaye artımının pay sahiplerinin kar, tasfiye ve oy oranlarını azaltmak amacıyla yapıldığının iddia edildiği görülmektedir. Somut olayda 16 Ekim 2017 tarihinde şirket sermayesinin 6.000.000,00 TL den 2.000.000,00 TL sine indirilmesine karar verildiği, bu karardan yaklaşık 5,5 ay sonra bu sefer şirket sermayesinin 2.000.000,00 TL den 10.000.000,00 TL sına çıkarılmasına karar verildiği, dosyaya alınan bilirkişi raporu ile bu karar sonucu davacının sermaye payının %7 den %1,85 e düşmesinin sağlandığı, artırıma karar verilen sermayenin bir önceki sermaye tutarı olan 6.000.000,00 TL den yüksek olduğu, bu durumda şirketin sermaye artırım kararı ile hakların sakınılarak kullanılması ilkesinin ihlal edildiği, Hakların Sakınılarak Kullanılması İlkesinin dürüstlük kuralı kapsamında ele alınması gereken ve kaynağını Anayasa’nın 13’üncü maddesinde yer alan ölçülülük ilkesinin özel hukuktaki yansıması mahiyetinde olan bir ilke olduğu, somut sermaye artırım kararının azlığın haklarını ihlal eder nitelikte olduğu sonucuna ulaşılmakla genel kurul kararının iptaline karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Dava kısmen kabul kısmen reddedilmekle vekalet ücretine ve yargılama giderlerine ilişkin hüküm fıkralarında da bir isabetsizlik yoktur. Sonuç olarak ilk derece mahkemesi kararının; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklara ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın somut olayın özelliklerine uygun olarak belirlendiği, yargılamanın HMK’da belirtilen usullere uygun olarak yürütüldüğü, taraflarca gösterilen hükme etki edecek delillerin usulüne uygun olarak toplandığı, delillerin takdirinde ve yasa kurallarının olaya uygulanmasında bir isabetsizlik görülmediği, kararda kamu düzenine aykırı herhangi bir husus bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmıştır. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda davacı ve davalı tarafın istinaf taleplerinin reddine ilişkin aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın, alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan mahsubu ile eksik 36,3‬0 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından başvuru sırasında peşin olarak yatırılan 44,40 TL harcın, alınması gerekli olan 80,70 TL harçtan mahsubu ile bakiye 36,3‬0 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, 4-Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ayrı ayrı kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 27/12/2022