Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1172 E. 2023/333 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1172
KARAR NO: 2023/333
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/10/2019
NUMARASI: 2016/1250 Esas – 2019/804 Karar
DAVA: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/03/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava dışı olan ve asıl borçlu bulunan … San. ve Tic.A.Ş’nde ortak olduğunu,aynı zamanda bu şirkette uzun yıllar çalıştığını,şirketin halen yetkilisi olan ve o dönem müvekkilin eşi olan dava dışı …’ın şirket namına imzaladığı kredi sözleşmelerinde müvekkilinin de kefil olarak imzalarının olduğunu,müvekkile atfen atılan bu imzaların müvekkilin eli ürünü olmadığını,müvekkili tarafından bu imzaların atılmadığının yapılacak bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacağını,hatta bankanın gönderdiği ödeme ihtarına verilen cevapta kredi sözleşmelerinde müvekkiline atfen atılan kefil imzalarının müvekkilinin eli ürünü olmadığının bankaya ihtaren bildirmiş olmasına rağmen bankaca yine de takip yapıldığını,müvekkilinin ekonomik olarak durumunun dava masraflarını karşılamaya yeter olmadığından bu zamana kadar müvekkil yasal haklarını kullanamadığını,davalı banka tarafından İstanbul …İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile müvekkil ve dava dışı … ve diğer şirketler hakkında icra takibine girişildiğini,müvekkilinin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile takip konusu edilen alacağa ilişkin dayanak olarak bankaca belirtilen, 15/09/2000 tarih ve 1 numaralı kredi sözleşmesi, 02/07/2004 tarih ve 3 numaralı kredi sözleşmesi ile 30.03.2007 tarih ve 6 numaralı kredi sözleşmesinde müvekkiline atfen atılan imzaların müvekkilinin elini ürünü olmadığını,İİK m.72/f.2 gereği ihtiyati tedbir kararı verilerek takibin durdurulmasına, müvekkilinin davalı bankaya, İstanbul … icra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile borçlu bulunmadığının tespitine , %20 den az olmamak üzere davalının haksız ve kötü niyetli takip açması nedeni ile tazminatla mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu menfi tespiti istenen miktarın belli olduğunu,davacı tarafın adli yardım yardım talebinin reddi gerektiğini,eksik harcın tamamlatılmasını, aksi halde anılan sebepten davanın reddine karar verilmesini,davayı kabul anlamına gelmemek üzere, söz konusu dava zaman aşımına uğradığından davanın zaman aşımı yönünden de reddini talep ettiğini,davacı tarafça müvekkili aleyhine başlatılan İstanbul … İcra Müdürlüğü … E.sayılı icra takibine dayanak kredi genel sözleşmelerindeki imzaların kendisine ait olmadığı iddiası nedeniyle dava açıldığını,dava dışı … San ve Tic. A.Ş’ye müvekkili banka Avrupa Kurumsal Merkezi arasında akdedilen kredi genel sözleşmelerine istinaden krediler kullandırıldığını,kullandırılan bu kredilerin geri ödenmemesi üzerine borçlu şirket ile birlikte içlerinde davacı tarafın da bulunduğu tüm kefiller hakkında icra takibi başlatıldığını,davacı taraf davaya konu icra takibine dayanak 07.07.2004 tarihli 4 sözleşme numaralı, 21.07.2006 tarihli 5 sözleşme numaralı, 31.10.2001 tarihli 2 sözleşme numaralı , 30.03.2007 tarihli 6 sözleşme numaralı, 02.07.2004 tarihli 3 sözleşme numaralı ve 15.09.2000 tarihli kredi genel sözleşmelerini müşterek müteselsil kefil olarak imzaladığından anılan borçtan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu,davacı tarafa söz konusu kredi borcu ödenmediği için müvekkili bankaca hesap kat ihtarının noter kanalı ile ihtar ve tebliğ edildiğini, akabinde icra takibine başlandığını, bu süreçte imza inkarında bulunmadığı,ancak hakkında başaltılan takip üzerinde yedi yıl gibi bir süre geçtikten sonra her nasılsa kredi genel sözleşmelerindeki itirazların kendisine ait olmadığı iddia edildiğini,bu durum hayatın olağan akışma aykırı olduğunu,davacı imzaların kendisine ait olmadığını çok uzun süre önce bilebilecek durumdayken böyle bir itirazda bulunmadığını, davacının bu itirazlarının haksız ve mesnetsiz olduğunu,kaldı ki bu yöndeki itirazlar zamanaşımına da uğradığını,usule ilişkin görev, zamanaşımı ve husumet yönlerinden itirazlarının kabulü ile davanın esas yönünden incelenmeden usulden reddine karar verilmesini,aksi halde haksız ve mesnetsiz davanın reddi ile karşı tarafın vekalet ücreti, yargılama giderleri ile %20 inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Somut olayın özelliği ve yapılan incelemeler karşısında davacının başka bankalarla olan davalarının ve bu davalarda alınan raporların mevcut davamızda kesin hüküm veya güçlü delil olması usulen mümkün olmadığı gibi açıklanan gerekçe karşısında da davacı lehine sonuç doğurucu özelliği de mevcut değildir.Hal böyle olunca dayanak sözleşmelerdeki imzanın davacıya aidiyeti ispatlanmıştır; bir başka deyişle bankanın takibe koyduğu sözleşmelerdeki davacıya atfedilen imzalar davacıya aittir. İİK m.72 hükmü karşısında,dava borçlu lehine hükme bağlanmadığından davacının tazminat talebinin reddi gerektiği gibi davalı alacaklı aleyhine verilen ve infaz edilen bir tedbir bulunmadığından davacı borçlu aleyhine tazminata hükmedilmesi de mümkün bulunmamaktadır. Yapılan açıklamalar karşısında davacının sübut bulmayan davasının tümden reddine,davanın reddi nedeniyle davacının tazminat talebinin reddine, davalı aleyhine uygulanan tedbir bulunmadığından davalının tazminat talebinin reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme heyetinin adil ve tarafsız bir yargılama yapacağına dair inançları olmadığından bahisle geçen safahat nazara alınarak tekrardan ele alınması gerektiğini, … tarafından dava dışı 3. şahısa kullandırılan kredilere ilişkin imzalanan sözleşmelerdeki davacıya atfen atılan imzaları iki kişinin attığını fakat heyetin her iki raporun aynı olduğu ve imzaların kesin ve teyiden davacının eli ürünü olduğuna dair hukuki dayanaktan yoksun bir kanaatle hüküm tesis ettiğini, imza incelemesinin yanında ihtilaflı sözleşmeler ile ilgili olarak sözleşmelerin kefalet kısmında bulunan yazı ve rakamlar üzerinden bir yeni inceleme istemek olmalı iken her iki raporun aynı olduğu gibi temelsiz bir yaklaşım üzerinden davanın reddine karar verildiğini, Bilirkişi raporunun temeli her iki kredi sözleşmesinin bir birlerinin devamı olduğuna dair yaklaşım ile hareket etmekte olup, davaecının eli ürünü olmayan imza ile kefil olduğu belirtilen 29/12/2001 ile 30/03/2007 tarihleri arasındaki tüm kefaletnameler, davacının 28/12/2001 tarihine kadarki kefaletlerinin devamı olduğundan hareket edilmesinin hakkaniyetsiz bir durum ortaya çıkartacağını, zira davacının bilgisi ve rızası dışında sonradan imzalanan ve taklit imzalar ile kefil yapılan sözleşme gereği ödenmeyen borçların daha önce davacının kefili olduğu fakat ödemesi yapılan sözleşme ile bağlantılı hale getirilmesinin hukuki izah edilemeyeceğini, davacının kefil olduğu 28/12/2001 tarihine kadar olan sözleşmesel ilişki ile kullanılan krediden kaynaklanan tüm borçlarınr ödenmiş olup bu kredi hesabının kapandığını, dava dışı asıl borçluya başka sözleşme kapsamında kullandırılan kredilerden davacının sorumlu tutulamayacağını, bankanın davacının imzasını içermeyen başkaca sözleşmelerden doğan borçları hukuka aykırı şekilde ve haksız olarak davacıdan tahsil etmeye çalışmakta olup bilirkişi raporu ile açığa çıktığı üzere takibe konu olan kredi borçlarının 5 farklı hesaptan ayrı ayrı verildiğini, banka ile asıl kredi borçlusu şirketin ilişkisinin cari hesap ilişkisi olarak devam devam etmediğinin, farklı farklı hesaplar kullanılması sebebi ile ortaya çıktığını, ihtarnamede sözleşmelerin bir kısmına dair imzanın kendisine ait olmadığını belirttiği ve kefaletine dair kısımlara ilişkin ödeme defiinde bulunduğu hususlarının tespit edilmiş olup, buna ilişkin olarak davacının İİK 72/5 gereği tazminat talebimizin hüküm altına alınması gerektiğini, zira İK 72 maddesinde alacaklının haksız ve kötü niyetli takip işlemleri sebebi ile menfi tespit davası açmaya zorlanan davacının lehine tazminata hükmedilmesi gerektiğini, davacı davalının hesap kat ihtarına verdiği cevapta bir kısım sözleşmelerdeki imzanın kendisine ait olmadığını, kendi kefilliği ile ilgili olan borçların ise ödendiğini bankaya bildirmiş olup dolayısı ile artık bankanın kötü niyetli olarak takip açtığı ve takip ve tahsile yönelik haciz işlemlerini yaptığının açıkça ortada olduğunu, buna göre tazminat talebinin kabulü gerektiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle: mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, Davacı taraf davaya konu İcra takibine dayanak Kredi Genel Sözleşmelerini müşterek müteselsil kefil olarak imzaladığından anılan borçtan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, Davacı imzaların kendisine ait olmadığı çok uzun süre önce bilebilecek durumdayken böyle bir itirazda bulunmadığını, bu yöndeki itirazlarının zamanaşımına uğradığını ve istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi ve kefalet sözleşmesine dayalı olarak başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti (menfi tespit) davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, 02/07/2004 ve 30/03/2007 tarihli genel kredi ve kefalet sözleşmesindeki imzaların davacı kefile ait olup olmadığı noktasındadır. Davalı banka ile dava dışı … San ve Tic A.Ş. arasında 15/09/2000 tarihinde 1.105.000,00 Euro, 31/10/2001 tarihinde 3.900.000,00 USD, 02/07/2004 tarihinde 3.900.000,00 USD, 07/07/2004 tarihinde 1.490.500,00 USD, 21/07/2006 tarihinde 500.000,00 TL, 30/03/2007 tarihinde 2.600.000,00 USD,limitli genel kredi sözleşmesi imzalanmış ve bu sözleşmeler davacıya atfen imzalar ile kefaleten imzalanmıştır. Davalı banka tarafından kredi borçlusu ile diğer kefiller ve davacı muhatabına çekilen Ankara … Noterliği’nin 25/03/2010 tarih ve … YN’lu ihtarnamesi ile kredi hesabının kat edildiği ve kredi borcunun ödenmesi ihtar olunmuştur. Davalı takip alacaklısı tarafından, kredi borçlusu şirket ve davacı takip borçlusu hakkında, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasında, “sözleşme, ihtarname ve ekstre” sebebine dayalı olarak 3.684.329,95 TL asıl alacak, 283.386,39 TL işlemiş faiz ve 14.169,32 TL BSMV alacağının tahsili istemiyle 14/05/2010 tarihli takip talebi ile ilamsız icra takibi başlatılmıştır. Davacı tarafça, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun 72. maddesi uyarınca, 15/09/2000 tarih ve 1 nolu, 02/07/2004 tarih ve 3 nolu, 30/03/2007 tarih ve 6 nolu kredi sözleşmesindeki imzaların kendine ait olmadığı iddiasıyla İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi istemiyle eldeki dava açılmıştır. Yargılama devam ederken davacı taraf 05/10/2019 tarihli dilekçesiyle CİMER şikayeti nedeniyle HMK’nın 36/d maddesine dayalı olarak hakimin(heyetin) reddi isteminde bulunmuştur. Mahkeme heyeti tarafından 15/10/2019 tarihli ara karar ile “red talebinin HMK m. 41 hükmü geri çevrilmesine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı tarafça esas hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulmuştur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 36/1. Maddesinde, Hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebileceği düzenlenmiş ve maddenin d bendinde, dava esnasında, iki taraftan birisi ile davası veya aralarında bir düşmanlık bulunması özellikle hâkimin reddi sebebinin varlığı kabul edilen hallerden sayılmıştır. Hâkimin reddi, dilekçeyle talep edilir. Bu dilekçede, ret talebinin dayandığı sebepler ile delil veya emarelerin açıkça gösterilmesi ve varsa belgelerin eklenmesi gerekir(HMK m. 38/2). Hâkimin reddi talebi, ret talebi süresinde yapılmamışsa, ret sebebi ve bu sebebe ilişkin inandırıcı delil veya emare gösterilmemişse, ret talebinin davayı uzatmak amacıyla yapıldığı açıkça anlaşılıyorsa, kabul edilmeyerek geri çevrilir(HMK m.41/1). Esasen heyet halinde çalışan mahkemelerde, heyetin topluca reddedilmesine ilişkin HMK’da bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu kapsamda ancak heyette yer alan üye hakimler ve başkan hakkında hakimin reddi istenebilir. Davacı taraf iddia olunan CİMER başvurusu nedeniyle heyet arasında husumet doğduğu ileri sürülmüş ise de, başkan ve üyeler hakkında ayrıca bir red sebebi bildirilmemiştir. Bunun yanı sıra davacı tarafın yaptığı CİMER başvurusu da husumet oluştuğunu gösterecek kuvvette değildir. Bu nedenle davacı yanın gerek başkan ve üyeler hakkında ayrıca red sebebi ileri sürmemesi ve gerekse de CİMER başvurusunun HMK’nın 36/1-d maddesinde düzenlenen “aralarında bir düşmanlım bulunması” bakımından yeterli delil oluşturmadığından, davacının red isteminin HMK’nın 41. Maddesi uyarınca geri çevrilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Bu aşamadan sonra davanın esasına ilişkin istinaf sebeplerinin incelenmesi gerekmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 208/1. Maddesine göre, taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır. Maddenin üçüncü fıkrasına göre de, bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir. Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz. Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, mahkemece HMK’nın 211. Maddesinde düzenlenen usulde inceleme yapılmalıdır. HMK’nın 211. Maddesi düzenlemesinden anlaşılacağı üzere takibe dayanak senedin sahteliğinin bilirkişi raporu ile ispatlanması gerekir. Bilirkişi incelemesinde kullanılacak belgeler mahkeme veya bilirkişi huzurunda alınan imza örnekleri ve mukayeseye esas belgelerdir. İmza incelemesinde öncelikle senedin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin borçluya ait olduğu muhakkak olan karşılaştırmaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide/düzenleme tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişi tarafından mukayeseye esas alınmalıdır. Yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Nitekim bu ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.10.2019 tarihli ve 2017/12-2692 E., 2019/1003 K. sayılı kararında da benimsenmiştir. Diğer taraftan adli bilimler disiplininin bir dalı olan kriminalistiğin özel bir sahası olan adli grafoloji ve belge sahteciliği dalı, el yazısı ve imzaların grafolojik açıdan kişinin samimi yazı ve imzalarının karakteristik yazım özelliklerinin tespitini ve belirlenen karakteristiklerin, araştırılan (incelemeye konu olan) yazı ve imzalarda da var olup olmadığının incelenmesini içerir. Bilirkişi inceleme sonucunda senette borçluya atfen atılı bulunan imzanın borçluya ait olup olmadığına ilişkin bir kanaate ulaşır. Mahkemece bilirkişi raporu yeterli görülür ise bu rapora göre, yeterli görülmez ise ek rapor alarak veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak sonucuna göre karar verilir(Yargıtay HGK’nın 08.10.2019 tarihli ve 2017/(19)11-911 E. – 2020/736 K. sayılı kararı). Mahkemece, davacının mukayese imza usulünce toplanarak dosya bilirkişiye tevdi edilmiş ve adli grafolog tarafından hazırlanan 23/03/2018 tarihli raporda, davaya konu genel kredi sözleşmelerindeki imzaların davalıya ait mevcut mukayese imzalara kıyasla davacının eli ürünü olduğu ifade edilmiştir. Bu rapora itiraz edilmesi üzerine 10/07/2018 tarihli İstanbul Jandarma Kriminal Laboratuvarı tarafından hazırlanan raporda, (1) numaralı(15/09/2000 tarih ve 1 nolu) genel kredi sözleşmesindeki imzalar ve (2) numaralı(31/10/2001 tarih ve 2 nolu) genel kredi sözleşmesinin 56 ve 57. Sayfaları üzerindeki imzaların bir kaligrafide olduğu, (2) numaralı(31/10/2001 tarih ve 2 nolu) genel kredi sözleşmesinin 58, 59 ve 60. Sayfaları üzerindeki imzalar ile 3 numaralı(30/03/2007 tarih ve 6 nolu), 4 numaralı(02/07/2004 tarih ve 3 nolu), 5 numaralı(07/07/2004 tarih ve 4 nolu), 6 numaralı(21/07/2006 tarih ve 5 nolu) genel kredi sözleşmelerinde atılı imzaların farklı ikince kaligrafide, (1-13) numaralar ile tanımlanan mukayese imzaların birbirleri arasında bir kaligrafide,(14) numara ile tanımlanan mukayese imzanın ise farklı ikinci bir kaligrafide olduğu belirtilmiş ve devamında; (1) numaralı(15/09/2000 tarih ve 1 nolu) genel kredi sözleşmesindeki imzalar ve (2) numaralı(31/10/2001 tarih ve 2 nolu) genel kredi sözleşmesinin 56 ve 57. Sayfaları üzerindeki imzalar ile (1-13) numaralar ile tanımlanan mukayese imzaların benzerlikler gösterdiği ve aynı şahıs eli ürünü olduğu, (2) numaralı(31/10/2001 tarih ve 2 nolu) genel kredi sözleşmesinin 58, 59 ve 60. Sayfaları üzerindeki imzalar ile 3 numaralı(30/03/2007 tarih ve 6 nolu), 4 numaralı(02/07/2004 tarih ve 3 nolu), 5 numaralı(07/07/2004 tarih ve 4 nolu), 6 numaralı(21/07/2006 tarih ve 5 nolu) genel kredi sözleşmelerinde atılı imzalar ile (14) numara ile tanımlanan mukayese imzanın benzerlikler gösterdiği ve aynı şahıs eli ürünü olduğu kanaati bildirilmiştir. Jandarma Kriminal raporuna göre dava konusu 15/09/2000 tarih ve 1 nolu genel kredi sözleşmesindeki imzaların davacı eli ürünü olduğu ortaya çıkmış olup, bu hususa ilişkin zaten davacı tarafın istinafı bulunmamaktadır. Ancak, dava konusu 02/07/2004 tarih ve 3 nolu ve 30/03/2007 tarih ve 6 nolu genel kredi sözleşmelerindeki imzalar ile Jandarma Kriminal Raporunda (1-13) numaralar ile tanımlanan mukayese imzaların hiç biriyle benzerlik tespit edilememiştir. Yalnızca, Jandarma Kriminal Raporunda (14) numara ile tanımlanan ticaret sicil müdürlüğüne hitaben düzenlenmiş taahhütnamedeki mukayese imza ile benzerlik tespit edilmiştir. 14 adet mukayese imza içinden yalnızca Jandarma Kriminal Raporunda (14) numara ile tanımlanan ticaret sicil müdürlüğüne hitaben düzenlenmiş taahhütnamedeki mukayese imza ile tespit edilen benzerlik dava konusu 02/07/2004 tarih ve 3 nolu ve 30/03/2007 tarih ve 6 nolu genel kredi sözleşmelerindeki imzaların davacının eli ürünü olduğunun kabulü için yeterli değildir. Bu halde, 23/03/2018 tarihli adli grafolog tarafından hazırlanan rapor ile Jandarma Kriminal Laboratuvarı tarafından hazırlanan rapor arasında çelişki ortaya çıkmaktadır. Mahkemece, İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden rapor alınıp, 23/03/2018 tarihli adli grafolog tarafından hazırlanan rapor ile Jandarma Kriminal Laboratuvarı tarafından hazırlanan rapor arasındaki çelişki giderilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine, 3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 30/03/2023