Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1171 E. 2023/985 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1171
KARAR NO: 2023/985
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/10/2019
NUMARASI: 2015/1256 Esas – 2019/806 Karar
DAVA: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 05/10/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince ve davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin eski ortakları tarafından şirket müdürü olarak görevlendirilen davalının, şirket hisselerinin devir işleminden sonra yeni hissedarlar tarafından görevine devam etmesi yönünde karar alındığını ancak, davalının yasa dışı işlemlerde bulunduğunun fark edilmesi üzerine şirket müdürlüğünden azledildiğini, davalının kendi yararına menfaat sağladığını ve müvekkili şirketi zarara uğrattığını, davalının usulsüz işlemleri nedeniyle suç duyurusunda bulunulduğunu, davalı tarafça müvekkili şirkete ait araçların bilgi dışında satılması nedeniyle bedellerinin iadesinin gerektiği, davalının, müvekkili şirketin vergi kayıtlarında, SGK nezdinde, şirket hesaplarında yaptığı usulsüzlükler nedeniyle uğranılan zararın tazmini gerektiği, ayrıca davalının şirket müdürlüğü görevini yürüttüğü dönemde aynı iş kolunda faaliyet gösteren başka firmada da müdürlük yaptığının tespit edildiğini ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle araç satış bedelleri nedeni ile şimdilik 5.000 TL, vergi cezaları nedeni ile ödenen şimdilik 3.000 TL, SGK’ya ödenen 4.000 TL, banka hesaplarından yapılan para çekme ve davalının şahsi borçlarının ödenmesinden kaynaklı şimdilik 5.000 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin davacı şirketin kurucularından olduğunu, müvekkilinin aylık net maaşının 5.500 TL olduğunu ve şirket ortağı olarak kendisine ait … plakalı aracın teminat olarak verildiğini, yine taraflar protokol ile borçlarını tasfiye ettiklerini, davacıların banka hesaplarına, araba satışlarına vs hususlara dayanarak alacak talep etmesinin mümkün olmadığını, şirketin tüm ödemelerinin müvekkilinin şahsi kredi kartıyla yapıldığını, vergi cezalarının kesildiği dönemde şimdiki davacı şirket ortaklarının, şirket ortağı olmadıklarını, protokol gereği kesilen cezalardan herkesin hissesi kadar sorumlu olduğunu, davacının bilgisi dahilinde gayri resmi olarak tutulan hesaplardan ileri sürülen şahsi harcamaların yapıldığını, şahsi olarak yapıldığı ileri sürülen harcamaların içerisinde müvekkilinin maaş ödemesinin, şirket ödemelerinin kullanıldığı kredi kart ödemelerinin bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “…Taraf iddia ve savunmaları, alınan ve benimsenen bilirkişi kurulu raporları ve toplanıp değerlendirilen tüm delillere göre; davacı şirket kuruluşunda davalının şirket müdürü olarak atandığı, şirket tüm ortaklarının hisselerini dava dışı davacı şirket ortakları … ile …’ya devrederek ortaklıktan ayrıldığı, hisse devri sonrası anılan ortaklar tarafından davalının şirket müdürlüğünün devamına karar verildiği ve davalının müdürlük görevinden 27/12/2013 tarihinde azledildiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Benimsenen bilirkişi kurulu rapor ve ek raporunda ayrıntılı olarak değerlendirildiği üzere; davalının şirket müdürü olduğu dönemdeki işlemleri nedeniyle davacı şirkete vergi ziyaı cezası tahakkuk ettirildiği ve tedavi görmeyen hastalara ilişkin düzenlenen faturalar nedeniyle SGK tarafından ceza-i şart uygulandığı, ayrıca davalı tarafça şirket adına kayıtlı aracın satışına yönelik bedelin şirkete ödenmediği, yine davalı tarafça şirket banka kayıtlarından kendisi adına ödemelerin yapıldığı; bu haliyle davalı yönetici tarafından yapılan işlemler yasaya aykırı olduğu gibi yöneticinin özen ve bağlılık yükümlülüğünü ihlal ettiği, sözkonusu eylemlerle davacı şirketin zarara uğratıldığı ve bu nedenle TTK’nun 553.maddesi gereğince davalı şirket müdürünün sorumluluğunun bulunduğu anlaşıldığından benimsenen bilirkişi kurulu raporlarıyla tespit edilen, araç satış bedeline ilişkin taleple bağlı kalınarak 5.000 TL, vergi cezaları nedeniyle 2.517,15 TL, SGK cezaları nedeni ile 2.000,00 TL ve kişisel harcamalar nedeni ile 204,00 TL olmak üzere toplam 9.721,15 TL tazminatın davalıdan tahsilinin gerektiği; belirlenen-tespit edilen alacak miktarını aşan davacı taraf isteminin açıklanan nedenlerle yerinde olmadığı kanaatine varıldığından davanın kısmen kabulüne ” karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; tüm alacak kalemlerinin niteliği, alacağa uygulanacak faiz oranı ve alacağa işleyecek faizin tarihinin aynı olduğunu, bu nedenle mahkemenin “talep gibi” ifadesi ile toplam 9.721,15 TL alacağın tahsiline karar vermesinin hatalı olduğunu, 24/10/2019 tarihli celsede zapta yansıyan talepleri gibi davanın harca esas değer olarak gösterilen 17.000,00 TL üzerinden tümden kabulüne karar verilmesi gerektiğini, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, davanın tümden kabulüne karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin karar verirken sadece bilirkişi raporlarını baz alarak karar oluşturduğunu, hukuki açıdan tam inceleme yapmadığını, davacı şirketin sanki hiç çözümlenmeyen bir problem varmış gibi protokolden bahsetmeden dava açtığını, davacının ancak bir protokol çerçevesinde herhangi bir şey talep edebileceğini, davacının banka hesaplarına, araba satışlarına vs hususlara dayanarak bir alacak talep etmesinin mümkün olmadığını, bu beyanda … nın 2012 yılında gelen cezadan haberdar olduğunu göstermekte olduğunu, bütün cezai sorumluluğun müvekkili …’a biçilmesinin hukuken ve vicdanen hatalı olduğunu, kanun hükmünde, Yargıtay içtihatlarında ve protokolde müteselsil ve müşterek sorumluluğun açıkça yer aldığını, yerel mahkemenin bu hususa dikkat etmeden sadece bilirkişinin biçtiği değer üzerinden sorumluluk pay dağıtımı yapmadan hüküm kurduğunu, bu hususun hakkaniyet kurallarına uymadığını, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
GEREKÇE: Dava, limited şirket müdürünün sorumluluğu davasıdır.İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davacı ve davalı vekili tarafından ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Limited şirket müdürlerinin sorumluluğu 6102 sayılı TTK’nda anonim şirket sorumluluk hükümlerine atıf yapılarak düzenlenmiştir. Gerçektende, TTK m. 644 fıkra 1 bent a hükmü açıkça, anonim şirketlere ilişkin sorumluluk hükümlerinin limited şirketlere de uygulanacağını, hüküm altına almıştır. Atıf yapılan anonim şirketlere ilişkin hukuki sorumluluk hükümleri, TTK’nın ikinci kitabının dördüncü kısmının sonunda, onbirinci bölümde m. 549 ilâ 561 arasında toplu olarak düzenlenmiş ve m. 549-555 de sorumluluk halleri altı başlık altında toplanmış bulunmaktadır. Sorumluluk hallerinin özel olarak sayıldığı başlıklarda, sorumluluğun konusu, sorumlular ve sorumluluk şartları ile sorumluluğun hukuki sonucu gösterilmiştir. Böylece, TTK m. 555 ilâ 561’de düzenlenen ve ortak hüküm niteliği taşıyan, şirketin zararına, müteselsil sorumluluğa, ibraya, zamanaşımına ve yetkili mahkemeye ilişkin hükümlerin de limited şirkette uygulanmasına imkan verilmiştir. Müdürlerin hukuki sorumluluğu esas itibariyle TTK’nun 553’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde organa özgü sorumluluğu, müdürlerin, yöneticilerin, tasfiye memurlarının sorumluluğu yanında, kurucuların sorumluluğunu da içerecek şekilde hüküm altına almıştır. Bilindiği gibi; Yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen şirket yöneticileri bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Yönetici aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı ortaklığa ait olup, böyle bir davanın açılabilmesi genel kurulun bu yönde bir karar alması koşuluna bağlıdır. Ancak, zarar gören ortakların da yöneticiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortak tarafından açılacak dava, ortaklığın dava açabilmesi için alınması gerekli genel kurul kararına bağlı da değildir. Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında ; davacı limited şirketin 2004 yılında sağlık sektöründe faaliyet göstermek üzere kurulduğu, davalının şirketin kuruluşunda müdür olarak atandığı, müdürlük görevinden 27/12/2013 tarihinde azledildiği, bilahare şirket aracını satıp parasını hesaplara aktarmadığı, vergi cezası uygulanmasına neden olduğu, SGK’dan cezai şart uygulanmasına neden olduğu, şirketin banka hesabından şahsi ödemelerini yaptığı gerekçeleri ile yöneticinin sorumluluğuna dayanılarak eldeki tazminat davası açılmıştır. Eldeki uyuşmazlık limited şirket müdürünün sorumluluğuna ilişkindir. Yargıtay yerleşik uygulamalarında Mülga 6762 sayılı TTK’nın 556. maddesinde şirket yöneticilerinin sorumlulukları hakkında anonim şirketin bu hususlara ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, bu yollama ile uyuşmazlığa aynı Yasa’nın 341. maddesi uygulanacağı, bu maddeye göre sorumluluk davasının açılabilmesi için, bu yönde alınmış bir ortaklar kurulu kararı bulunması gerektiği, bu hususun dava şartı olduğu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu uygulaması da aynı yönde ( m. 618/son ) olduğu vurgulanmaktadır. Bir kısım akademik görüş 6102 sayılı TTK döneminde genel kurul kararı gerekmediği yönünde görüş ileri sürmüş ise de yerleşik uygulama ortaklar kurulu kararının gerektiği yönündedir. (emsal Yargıtay 11. HD. 2019/5335 E. 2020/3250 K, ve Yargıtay 11.HD. 2016/14101 e. 2018/7479 K. Sayılı ilamları) Eldeki davada sorumluluk davası açılması için alınmış bir ortaklar kurulu kararı dosyaya ibraz edilmediği anlaşılmaktadır.Bu hususta genel kurul kararı alınmış olması sorumluluk davası yönünde özel dava şartı olup mahkemece resen araştırılması gereklidir. Bu durumda mahkemece öncelikle genel kurulda davalı hakkında dava açılması yönünde bir karar alınıp alınmadığı araştırılıp varsa anılan kararın ibrazi için, alınmış bir karar bulunmaması halinde ise eksikliğin giderilmesi için davacı tarafa HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca uygun süre verilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden işin esasına girilerek karar verilmesi doğru bulunmamıştır. Açıklanan nedenlerle HMK ‘nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-4 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, 2-Taraflarca yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendilerine iadesine, 3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.05/10/2023