Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1168 E. 2023/46 K. 17.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1168
KARAR NO: 2023/46
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/10/2019
NUMARASI: 2017/1041 Esas – 2019/864 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 17/01/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı ve davalı vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirkette % 15 pay sahibi olduğunu,davalı şirketin sahibi bulunduğu petrol istasyonunu kiralayarak gelir elde ettiğini, burayı da sattığını, şirketin gelir getirecek başka bir faaliyetinin de kalmadığını, davalı şirket adına birçok taşınmaz kayıtlı olduğunu, şirketin diğer ortaklar tarafından keyfi idare edildiğini, ortaklar arasında güven ilişkisinin kalmadığını, şirketin kar payı dağıtmadığını ileri sürerek ihtiyati tedbir ile şirketin haklı nedenle feshine, bu talep kabul edilmediğinde müvekkilinin gerçek pay değerinin hesap edilerek yasal faiziyle müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; şirketin feshi için gereken haklı nedenlerin bulunmadığını, davacının kişisel husumet nedeniyle ve kötüniyetle bu davayı açtığını, davacının taleplerinin mesnetsiz ve usul ve yasaya aykırı olduğunu, zamanaşımı itirazında bulunduklarını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, ” … Alınan bilirkişi raporu ile şirketin mali yapısı ve davalı savunmaları dikkate alındığında şirkete ait taşınmazların rayiç değerlerden düşük olarak satılmasının, uzun süre kar payı dağıtılmamasının ve şirketin gayri faal hale gelmesinin haklı nedenlere dayandığı ispat edilememiştir. Bu durumlar bilirkişi raporundaki görüşe uygun olarak mahkememizce de şirketin feshi hususunda haklı sebepler olarak kabul edilmiştir. Bilindiği üzere 6102 sayılı TTK’nın 531/son maddesinde şirketin feshi yerine, davacı pay sahiplerinin şirket ortaklığından çıkarılmasına veya mahkemece duruma uygun ve kabul edilebilir bir çözüme de karar verilmesi mümkündür. Tarafların beyanları, haklı sebeplerin varlığı dikkate alındığında şirketin feshi yerine davacı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesinin diğer ortaklar yönünden daha doğru olduğu sonucuna varıldığından, mahkememizce duruma uygun ve kabul edilebilir bir çözüm olarak bu yönde karar verilmesi gerektiği kanaati oluşmuştur. Yine TTK 531/son maddesinde çıkma payının, karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değer olması kuralı gereğince bilirkişi kurulunun şirketin son bilançosuna göre belirlediği 3.550.456,63 TL çıkarma payının esas alınması gerektiği mahkememizce kabul edilmiştir. Her ne kadar bilirkişi kurulu şirkete ait taşınmazların gerçek değerinin altında satılması ile oluşan şirkete zararı ile bu kısmın faiz gelirlerinden davacı hissesine düşen 1.852.050,55 TL’nin ilavesi ile davacının ayrılma payının 3.402.507,18 TL olarak hesap etmiş ise de taşınmazların gerçek değerinin altında satılması ile oluşan şirkete zararı konusunda açılmış bir sorumluluk davası bulunmadığından ve bu zarar miktarı ancak bir sorumluluk davası sonucunda belirlenebileceğinden bu yöndeki bilirkişi görüşü mahkememizce kabul edilmemiştir.” gerekçesiyle davacının şirket ortaklığından çıkmasına izin verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı taraf şirketin TTK 531’inci maddesi uyarınca fesih ve tasfiyesine ve bu mümkün görülmezse ortaklıktan çıkarılmasına ve şimdilik 15.000.-TL’nin yasal faizi ile birlikte taraflara ödenmesi talepleri ile huzurda ilgili davayı açtığını, hakimin tarafların talepleri ile bağlı olduğunu, talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremeyeceğini, dava dilekçesinde 15.000.-TL talep edilmiş bulunulmasına ve ayrıca yasal faiz talep edilmiş bulunulmasına karşılık, HMK’nın 176. maddesi ve ilgili maddelerinde hükmolunduğu üzere herhangi bir ıslah talebi ve geçerli bir ıslah dilekçesi de bulunmadığına göre ve Harçlar Kanununun 32.maddesi ve ilgili hükümleri uyarınca yatırılmış bir ıslah harcı da bulunmadığına göre, hakimin taleple bağlılığına ilişkin yasal düzenleme karşısında hem esas alacak ve hem de faiz bakımlarından ilgili talepten fazlasına hükmolunan kararın usul ve yasaya ve olayın mahiyetine aykırı olduğunu, fazlaya dair ilgili kararlara ilişkin 242.531,00TL harcın da davalıdan tahsiline karar verilmesinin hatalı olduğunu; esas yönünden ise; haklı sebeple fesih davası ikame etmenin hukuki unsurları oluşmadığını, kötü niyetli davacının hukuki bir menfaati bulunmadığını, talep ve dava evvel emirde iyi niyet ilkelerine aykırı ve her şeyden önce bu nedenle reddi gerektiğini, davanın açılış tarihi itibari ile ilişkilendirilen olaylarla ilgili geçen süre nazara alındığında, davanın süresinde açılmadığını, gerekçe olarak gösterilen şirkete ait taşınmazların düşük bedelle satılmış bulunduğu ve davalı şirketin faaliyette olmadığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, buna göre aktifleri kuvvetli ve varlıklı ve işletme ve yatırımlar yapan faal bir şirket hakkında fesih kararının verilmesinin ve tamamen aksi bir kanaatle fesih için haklı sebepten söz etmenin imkansız olduğu izahtan vareste olup, dolayısı ile davalı şirketin aktiflerinin kuvvetli ve varlıklarının değerli olduğu, gelir elde ettiği, 3.kişilerle ticari ilişkilerinin bulunduğu, işletme ve yatırımlar yaptığı ve bütün bu işlerini takip ettiği ve bütün bu işlerinden de gelecekte yüksek kar beklentileri içinde olduğu hususu yapılan yargılama ile de açıkça ortaya çıkmış ve tartışmasız hale gelmiş hususlar olup haklı sebebin varlığının söz konusu olmadığını, yapılan yargılama ile de açıkça ortaya çıktığı üzere, esas niyetini perdeleyen davacının huzurdaki davada kötü niyetli olması ve bu niyetinin de yasal hükümlerce korunmasının mümkün bulunmaması karşısında, hakimin taleple bağlılığına ilişkin yasal düzenleme karşısında hem esas alacak ve hem de faiz bakımlarından ilgili talepten fazlaya hükmolunmuş bulunulması nedeniyle, Davacının ilgili davasında, haklı sebeple fesih davası ikame etmenin hukuki unsurları oluşmadığından ve ayrıca esas kötü niyetini perdelemeye çalışan davacının, esasta işbu kanun yolundan beklenen hukuki menfaati de bulunmaması nedeniyle, Özellikle işbu davada süre bakımından nazara alınması gereken M.K. 2. Md’si hükümleri gereğince süresinde açılmamış olması karşısında, davanın süre bakımından reddi gerekirken, bu hususun nazara alınmamış olunması nedeniyle, beyan iddia ve talep edilen tüm konularla ilgili olarak diğer ilgili başvurulabilecek hukuki yolların mevcudiyeti karşısında, huzurdaki davanın “son çare” hususiyetine haiz olmadığının açıkça ortada olduğu ve bu haliyle haklı nedenle fesih davası açılabilmesinin mümkün bulunmadığı, yasal düzenleme ve hukuk doktrini karşısında dava şartı olarak gösterilen bu hususun huzurdaki davada mevcut bulunmadığı açıkça ortada olduğundan, şirketin taşınmazların düşük bedelle satılmış bulunduğuna ve şirketin gayri faal olduğuna dair gerçek durumun aksine ve yanlış bir kanaatle, tamamen hatalı bir gerekçe oluşturulmasının ve karara mesnet alınmasının kabulünün mümkün olmadığı hususunun açıkça ortada olduğundan, arz ve izah olunan nedenlerle, her ne kadar şirketin feshine karar verilmemiş olması doğru ve yerinde ise de, hukuki şartları oluşmadığı halde, aksine kanaatle feshin şartlarının oluştuğuna ve davacının ortaklıktan çıkmasına ilişkin ilgili Yerel Mahkeme Kararı’nın usul ve yasaya ve doktrine ve olayın mahiyetine ve hakkaniyete aykırı olması nedeniyle, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf dilekçesinde özetle; Mahkeme nihai kararında nispi harç üzerinden hüküm kurulmuşken vekalet ücretinin maktu miktarda hükmedilmesinin yasaya ve uygulamaya aykırı olduğunu, vekalet ücretine ilişkin 3 numaralı hükmünün kaldırılarak; yeniden yargılamayı gerektirmeyecek işbu husus hakkında HMK’nın 353/1-b-2. maddesi doğrultusunda yeni hüküm kurulmasını ve davacı lehine hükmedilen 3.550.446,63 TL ortaklık payı üzerinden hesaplanacak nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE:Dava, anonim şirketin haklı nedene dayalı olarak fesih ve tasfiyesi davasıdır.İstinafa gelen uyuşmazlık, şirketin feshi için gerekli koşulların oluşup oluşmadığı ve çıkma payıyla ilgili olarak harcın tamamlanmasının ve vekalet ücretinin çıkma payına göre belirlenmesinin gerekli olup olmadığı noktasındadır. Davacı, davalı şirkette %15 oranında pay sahibidir. Davacı taraf, davalı şirketin faaliyet konusuna ilişkin tek taşınmazın düşük bedelle satıldığı ve şirketin gayri faal duruma getirildiği, kar payı dağıtılmadığı ve güven ilişkisinin sarsıldığından bahisle davalı … şirketin fesih ve tasfiyesine, olmadığı takdirde çıkma payı ödenerek çıkmaya izin verilmesi istemiyle eldeki dava açılmıştır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 531. Maddesine göre; haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir. Kanunda anonim şirketin feshine neden olacak haklı sebeplerin neler olduğu sayılmamıştır. İleri sürülen sebeplerin haklı sebep oluşturup oluşturmayacağı yargısal uygulamaya bırakılmıştır. Bu bağlamda anonim şirketin kötü yönetilmesi; genel kurul toplantılarının yapılmaması, toplantıya katılım olmamasına rağmen imzaların şüpheli şekilde tamamlanması, şirket fiilen iflas etmiş ve borca batık bir durumda olmasına rağmen, Kanunun ilgili maddeleri ısrarla tatbik edilmeyerek bu konuda genel kurulun olağanüstü toplantıya çağırılmaması şeklinde gerçekleşen genel kurul toplantılarındaki usulsüzlükler; şirketin bireysel çıkarlara yönelmesi suretiyle ortaklık amacından uzaklaşması, şirket yönetim kurulu üyelerinin şirketin amacını gerçekleştirme doğrultusunda faaliyetlerde bulunmaması, şirketin amacını gerçekleştirmede kullanılan tüm tesis ve teçhizatların satılması nedenleriyle artık amacın gerçekleştirilmesinin mümkün olmaması; paydaşlara ihtara rağmen şirketin mali durumu hakkında bilgi verilmemesi, şirketin gelir ve giderlerinin incelenmesine izin verilmemesi, ortakların şirketin yönetimi, malvarlığı ve kâr-zarar durumu hakkında bilgilendirilmemesi, ortakların denetim ve bilgi edinme haklarının engellenmesi suretiyle bilgi alma ve inceleme haklarının kısıtlanması; uzun süre pay sahiplerine kâr payının dağıtılmaması, paydaşların kâr payı alma hakkının engellenmesi, şirketin yüksek kârlılığa rağmen paydaşlara kâr payı dağıtılmaması; ortaklar arasında güven ilişkisinin kalmaması, ortağın bakiye borcunu ödemede temerrüdü, ortaklar arasında ciddi anlaşmazlıkların olması ve bunların yargıya intikal etmesi, davacı ile şirketin diğer ortakları olan kardeşleri arasındaki ilişkilerin tamamen bozulmasının aile şirketi niteliğindeki şirketin işleyişine de yansıması suretiyle ortaklar arasında giderilemeyecek ölçüde güvensizlik ve anlaşmazlığın ortaya çıkması gibi sebepler yargısal uygulamalarda şirketin feshi için haklı sebep olarak kabul edilebilmektedir.Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, şirkete ait gayrimenkullerin düşük bedelle satıldığı ve şirketin gayri faal duruma geldiği, şirketin uzun süredir kar payı dağıtmadığı belirtilerek bu hususların fesih için haklı neden oluşturduğu ve şirketin TTK’nın 529/1. Maddesi uyarınca münfesih hale geldiğinin kabulü gerektiği kanaati bildirilmiştir. Bu rapora karşı davalı tarafça, devre konu akaryakıt istasyonunun devir tarihindeki durumu ile keşif tarihindeki durumunun aynı olmadığı, emsal olarak alınan ilanların satılıp satılmadığının belli olmadığı ve konum ile yüz ölçümü durumu olarak emsal alınamayacakları, devre konu akaryakıt istasyonuna değerini etkileyecek yakınlıkta 3 adet istasyonun bulunduğu, devre konu akaryakıt istasyonundan satıştan sonra yola terk işleminin yapılmasının taşınmazın değerini etkilediği, raporun çelişik, hatalı ve gerçek duruma aykırı raporun hükme esas alınamayacağını beyanla yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması talebiyle itiraz edilmiştir. Ancak mahkemece davalı tarafın itirazlarını karşılar rapor alınmadığı gibi, itirazlar gerekçeli kararda da karşılanmamıştır. Ayrıca davalı şirket adına kayıtlı taşınmazlar bulunduğu ve davalı şirketin bu taşınmazlardan kira geliri elde ettiği iddiaları da değerlendirilmemiştir. Bu halde mahkemece, yeni bir bilirkişi heyetinden, tarafların iddia ve savunmaları kapsamında ve davalının önceki rapora itirazlarını karşılar şekilde yeni bir rapor alınarak akaryakıt istasyonunun gerçek değerinin altında devredilip devredilmediği, şirketin gayri faal olup olmadığı, kar payı dağıtıp dağıtmadığı hususları değerlendirilerek ortaklığın davacı için çekilmez hale gelip gelmediği ve şirketin feshi için haklı sebep teşkil edip etmeyeceği belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir. Hal böyleyken eksik incelemeyle davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiştir. Ayrıca kabule göre de, dava maktu harç yatırılarak açılmış olup, davacının çıkma payı talebi üzerine harç tamamlattırılmadan davacının bu yöndeki talebinin kabulüne karar verilmesi de doğru olmamıştır(Yargıtay 11. HD’nin 11/06/2015 tarih ve 2015/2255 E. – 2015/8166 K. sayılı kararı). HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, kararın kaldırılma sebebine göre davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusu bu aşamada incelenmeksizin davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine,2-Kararın kaldırılma sebebine göre davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine YER OLMADIĞINA,3-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,4-İstinaf başvurusu bu aşamada incelenmediğinden davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcı ile istinaf başvuru harcının istemi halinde kendisine iadesine, 5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 17/01/2023