Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1167 E. 2023/857 K. 21.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1167
KARAR NO: 2023/857
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/10/2019
NUMARASI: 2019/235 Esas – 2019/1028 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/09/2023
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacılar, … ile …’un radyo, tv, posta yoluyla veya internet üzerinden yapılan perakende ticareti amacıyla adi ortaklık kurduklarını, ortaklığın adının “… VE ORTAĞI” olduğunu, bu ortaklık Üsküdar … Noterliğinin 08.12.2016 tarih ve … yevmiye numaralı adi ortaklık sözleşmesi ile kurulduğunu, davacıların, kurmuş oldukları adli ortaklık kapsamında ticaret yapabilmek adına davalı ile iletişime geçtiklerini, davalı şirketin, safelet uygulaması olarak adlandırılan bileklik şeklindeki güvenlik aksesuarının Türkiye’ye ithalatını yapan bir firma olduğunu, şirketin imza yetkilisi … ile davacıların 11.11.2016 tarihinde mail üzerinden yazışmaya başladıklarını, yazışmalarda öncelikle ürünün fiyatı üzerinde görüşüldüğünü, anlaşma sonrası sözleşme aşamasına geçilmesine karar verildiğini, akabinde davalı ile 28.11.2016 başlangıç tarihli distribütörlük sözleşmesi imzalandığını, imzalanan sözleşme kapsamında davalının safelet uygulaması olarak adlandırılan, telefondaki uygulama ile çalışabilen güvenlik aksesuarının Türkiye’ye ithalatını yapmayı ve distribütörüne sunmayı kabul ettiğini, sözleşme sonrası davacıların ürünün Türkiye’de satışı için ön sipariş toplamaya başladıklarını, aynı zamanda davalı şirket ile sık sık malileşerek işlemleri hızlandırmaya çalıştıklarını, davalı şirketin, yurt dışı firmaları ile iletişime geçerek ürünlerin öncelikle numunesinin gönderilmesini taahhüt ettiğini, davacıların talebi sonucunda, 09.02.2017 tarihinde numunelerin gönderildiğini, mail ile bildirildiğini, “…” ürünü için ilk sipariş 21.03.2017 tarihinde 500 adet olarak verildiğini ve davalı şirkete ödemeler yapıldığını, verilen siparişe rağmen ürünlerin davacılara teslim edilmediğini, davacı …’in, 12.05.2017 tarihli mailinde ürünlerin hala gelmediğini, ön sipariş aldığı şirketlere verilen sürenin dolduğunu da belirterek durumu detaylı olarak davalı şirkete ilettiğini, davalı şirket yetkilisinin 2-3 ay boyunca davacılara malların gümrükte olduğunu, gümrükten çekemediğini söylediğini, davacıların geçen süreç hakkında bilgi istediğini, davalı şirket ise ATR belgesinin eksik olduğunu, onu beklediğini beyan ettiğini, davacıların ATR belgesinin ne olduğunu sorduğunu, davalı şirket yetkilisinin 18.08.2017 tarihinde davacılara mail göndererek ürünleri gönderdiğini, sözleşmenin feshedildiğini bildirdiğini, davacı … ile davalı şirket arasında mail yazışmalarının olduğunu, 14.09.2017 tarihinde 10.000,00 USD değerindeki depozito bedelinin davalı … in hesabına gönderildiğini, aynı gün davalı şirket yetkilisinin,davacılara mail göndererek kalan para için 2-3 haftada bitireceklerini söylediklerini, 28.09.2017 tarihinde ise 2.500 USD davacı … Uygur’un hesabına gönderildiğini, 30.11.2018 tarihinde de 7.500,00 USD davacı …’in hesabına gönderildiğini, devam eden süreçte haftalık ödemelerin gelmediğini, 18.08.2017 tarihinde feshedilen sözleşmeye rağmen arada birkaç ödeme dışında başka ödeme yapılmadığını, davacıların başta sürekli ödemeleri nakit istediğini, uzun bir süre alamayınca davalı şirketin önerisini kabul ederek,ödemelerin bir kısmı nakit bir kısmı mal olarak istenildiğini, buna rağmen her ikisinin de gelmediğini, sonuç olarak davalı şirketin davacılara … adlı ürünün ithalatını yapacağını taahhüt ettiğini, davacılardan sipariş aldığını söyleyerek 40.381,96 USD ödeme aldığını, davacılara hiçbir zaman ürün teslim etmediğini, sözleşmenin feshedildiği ve o dönemde davacıların ancak 24.500.00 USD’sini alabildiklerini, bakiye kalan tutarların ise halen alınamadığını, bakiye kalan alacağın tahsili amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, bu takibe davalı tarafından itiraz edildiğini, akabinde İstanbul Arabuluculuk Bürosu … Büro dosya no ve … Arabuluculuk Numarası ile arabuluculuk görüşmeleri yapıldığını, bu görüşmelerin de olumsuz sonuçlandığını, 25.02.2019 tarihinde son tutanağın imza altına alındığını, gelişen bu olaylar sonucunda bakiye kalan alacağın tahsili amacıyla huzurdaki davayı ikame etme zorunluluğunun hasıl olduğunu, başlatılan icra takibinde 557,07 TL peşin harç ödendiğini, bu nedenle ödenmesi gereken harcın bu tutardan mansuben hesaplanmasını talep ederek; İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline ve takibin devamına, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı şirket ile … ve Ortağı (davacılar) arasında distribitörlük sözleşmesi imzalandığını, sözleşme uyarınca davalı şirket tarafından yurtdışı ana firma ile gerekli bağlantılar kurularak siparişler verildiğini ve davacılar tarafından ödenen bedeller yurtdışı ana firma hesabına aktarıldığını, davalı şirket uhdesinde davacılara ait herhangi bir bedelin mevcut olmadığını, taraflar arasında halen geçerli bir distribitörliik sözleşmesinin mevcut olduğunu, davacıların bu hususu bildikleri halde dava dilekçesinde malların gecikmesi üzerine bir kısım bedellerin iade ödemesini sanki distribütörlük sözleşmesinin feshi gibi göstermeye çalıştıklarını, taraflar arasındaki mailler incelendiğinde davacıların ürünlere ilişkin bir takım taleplerinin olduğunu, (ambalaj değişikliği gibi) bu taleplerin yerine getirildiğini, davalı tarafından yurtdışı firma ile yapılan görüşmeler sonucu sunulan ifa tekliflerini kabul ederek süreci devam ettirdiklerinin görüleceğini, ithalatın uzamasının bir diğer sebebinin de davacıların talepleri olduğunu, davalı şirket tarafından malın tedariki için işlemlerin yapıldığını, üretici firmadan kaynaklanan sorunlar nedeni ile ithalatın gerçekleşemediğini, bu nedenle davalının temerrüdünden söz edilemeyeceğini, davacılar Türkiye’de işlemleri hangi firma ile yaptıklarını belirtmeden sanki kendi adlarına ürün gelecekmiş gibi Hollanda ile yazışarak delil yaratmaya çalıştıklarını, davacılar tarafından davalıya uygun bir mehil verilmediğini, teslim edilmeyen mal yönünden sözleşmeden dönme ve buna ilişkin bedeli talep etme hakkının doğmadığını, icra takibinde talep edilen faiz kaleminin haksız, fahiş ve dayanaktan yoksun olduğunu, davacıların ödemeleri yurtdışı şirkete yapılmış olup davalı tarafından her hangi bir tahsilat yapılmadığını, taraflar arasında geçerli bir sözleşme mevcut olduğundan davalının temerrüdünden söz edilemeyeceğini, bu nedenle davacıların faiz talebinin haksız ve dayanaktan yoksun olduğunu, taraflar arasındaki ihtilaf likit bir bedele ilişkin olmadığından davacıların icra inkar tazminatı talebinin dayanaktan yoksun olduğunu, davanın reddine, %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri, arabuluculuk masrafları ve avukatlık ücretinin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “…Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacıların icra takip tarihi itibariyle 15.881,96 USD alacaklı olduğu, takip öncesi davalı tarafın temerrüt durumunun oluştuğunu gösterir bir delil bulunmaması sebebiyle icra takibinde talep edilen işlemiş faize yönelik yapılan itirazın doğru olduğu kanaatine varılarak davanın kısmen kabulüne, itirazın kısmen iptaline, takibin 15.881,96 USD asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren 3905 sayılı yasanın 4/A maddesi uyarınca temerrüt faizi uygulanmasına, alacak likit ve belirlenebilir olduğundan asıl alacağın Türk lirası cinsinden %20’si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine” karar verilmiştir.Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasında bulunan mevcut ve geçerli sözleşmeye rağmen yerel mahkemenin icra takibi ile temerrütün meydana geldiği yönünde hatalı şekilde karar verdiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin feshini düzenleyen 13 ve 14 maddelerinde feshin yazılı olarak açıkça bildirilmesinin gerektiği hususu düzenlenmişse de dava konusu olayda bu kurala riayet edilmediğini, taraflar arasında imzalanan distribitörlük sözleşmesi uyarınca yurtdışı imalatçı firmaya siparişler verilmişse de ithalatın uzaması üzerine davacıların ekonomik olarak sıkışık olduklarını belirterek bir kısım ürünlerin ithalatının yurtdışı firma ile görüşülerek iptal edildiğini, müvekkili tarafından iptal edilen bu kısma ilişkin bedellerin davacılara iade edildiğini, davacıların kötü niyetli olduğunu, adi ortaklığın tasfiye edildiği hususunu müvekkili şirkete bildirmediklerini, sözleşmenin tarafının adi ortaklık olduğundan gerek icra takibi gerek davada davacıların taraf ehliyeti dahi bulunmadığını, dava konusu malların ithalatı tamamlanmakla teslime hazır olunduğu hususunun davacılara ve yerel mahkemeye 11/09/2019 tarihinde bildirilmişse de malların teslim alınamadığını, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 12. maddesinde ulusal harçlar ve vergilerden distribitörün sorumlu olacağının düzenlendiğini, ithalattan kaynaklanan masrafların sözleşmenin 12. maddesi uyarınca hesaplanması gerektiğini, dava konusu hususun yargılamayı gerektirdiğinden müvekkili aleyhine inkar tazminatına hükmedilemeyeceğini, belirtilen sebepler neticesinde yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmadığı ve istinafa cevap dilekçesi sunulmadığı anlaşılmıştır.
GEREKÇE: Dava; distribütörlük sözleşmesine dayalı olarak davalı tarafa gönderilen mal bedelinin, ürünlerin teslim edilmemesi nedeniyle iadesine ilişkin başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince, yukarıda belirtilen gerekçe doğrultusunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Dosya kapsamından, davacılar arasında … ve Ortağı adı altında adi ortaklık bulunduğu, ortaklık ile davalı arasın 28 Kasım 2016 tarihinde distribütörlük sözleşmesi imzalandığı, davacı ortaklığın bir kısım ürün siparişi, ürünlerin davalı tarafça yurt dışından ithal edilip davacılara teslim edileceği, davacı tarafça davalıya ürün bedeli olarak 40.381,96 USD değişik tarihlerde parça parça ödendiği, ürünlerin davacı tarafa teslim edilmediği, davalı tarafça alınan bedelin 25.500 USD lik kısmının davacı tarafa iade edildiği, bakiyesinin iade edilmediği taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Yine her iki tarafın dosyadaki mail yazışmalarına dayandığı, yazı içeriklerine itirazları bulunmadığı ancak yazı içeriklerinin yorumunda farklı düşündükleri görülmektedir.Taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneğidir. Taraf ehliyeti, medeni hukuktaki haklardan yararlanma(hak) ehliyetinin usul hukukundaki yansımasıdır. Taraf ehliyetine sahip olunup olunmadığı hususu Medeni Kanun’a göre belirlenir. Buna göre medeni haklardan yararlanma(hak) ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişinin davada taraf ehliyeti vardır. Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere yalnızca gerçek ve tüzel kişilerin taraf ehliyeti vardır. Adi ortaklığın(TBK m. 620) tüzel kişiliği bulunmadığı için taraf ehliyeti de yoktur. Bu nedenle adi ortaklığı oluşturan kişilerin taraf olarak hep birlikte hareket etmesi gerekir. Buna göre adi ortaklık tarafından açılacak davaların elbirliği mülkiyeti kuralları gereğince bütün ortaklar tarafından birlikte açılması ve birlikte takip edilmesi gerekir. Ortaklar arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Bu durumda davalı tarafın davacıların taraf ehliyeti bulunmadığına ilişkin istinaf istemleri de yerine görülmemiştir. Dosyadaki iddia, savunma ve yazışmalardan davalı tarafın sipariş edilen ürünleri üretici firmadan yada kendisinden kaynaklanan nedenlerle davacı tarafa teslim edemediği, davalının herhangi bir kusurunun bulunmadığı, taraflar arasında uzun süren yazışmalar bulunduğu, davalı tarafça 18 Ağustos 2017 tarihinde gönderilen mail yazısında; malların üretici firmaya geri göndereceğini, ardiye ve diğer masrafları ödeyeceğini, 2-3 hafta içinde paraları geri alacağını bildirdiği, takip eden yazışmalarda bundan sonraki aşamanın artık davacı tarafın yaptığı ödemenin iadesine ilişkin yazışmalar olduğu anlaşılmakla uyuşmazlık konusu ürünlerin davacı tarafa teslim edilmediği ve bunun davalı satıcının sorumluluğunda olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Dosyadaki bu veriler altında davalı tarafça sözleşmenin ayakta olduğu, malları teslime hazır olduğu gibi savunmaların ancak yeni bir icap olarak değerlendirilebileceği ve davacı tarafın kabulüne bağlı olduğu, davacı tarafça böyle kabul olduğuna dair dosyada bir veri bulunmadığı, TTK 18 maddesinde düzenlenen tacirler arasındaki ihbarın belli şekillerde yapılmasına yönelik düzenlemenin geçerlilik şartı olmayıp ispat şartı olduğu, davalı tarafın malların yurt dışına geri gönderilip belli süreçte paranın iade edileceğine dair kendi beyanını davacı tarafa e- mail ile göndermiş olduğu anlaşılmakla bu yöne ilişkin istinaf istemleri yerine görülmemiştir.Davacılar ile sözleşmenin davalı taraf ile yapıldığı, teslim edilmeyen ürün bedellerinin iadesinin davalı tarafın yükümlülüğünde olduğu, üretici firma ile davalı arasındaki ilişkini eldeki davada davalının sorumluluğuna bir etkisi bulunmadığı, yine davacıların adi ortaklığı tasfiye etmelerininde eldeki uyuşmalığı etkiler bir yönü bulunmadığı görülmüştür. Sözleşmenin ifasından vazgeçildiği davalı tarafça beyan edilmesi karşısında, davalı tarafından davacılara satılan ancak teslim edilmeyen ürün bedellerinin iadesi gerektiğinin kabulü gerekir .Buna göre mahkemece teslim edilmeyen ürün bedellerinin iadesine karar vermesinde ve likit olan alacak yönünden, alacak likit davalı tarafın itirazı haksız olmakla ilk derce mahkemesince iptaline karar verilen miktar üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesinde bir isabetsizlik yoktur.HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 5.717,41 TL nispi istinaf karar harcından peşin alınan 1.385,00 TL nispi ve 44,40 maktu olmak üzere toplam 1.429,4‬0 TL harcın mahsubu ile bakiye 4.288,01‬ TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.21/09/2023