Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1162
KARAR NO: 2022/1235
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/10/2019NUMARASI: 2016/1275 Esas – 2019/939 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 08/11/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin, tekstil ürünleri alım-satım alanında faaliyet gösterdiğini, bu kapsamda davalı şirkete 2008 yılından 2012 yılına kadar ürün satışı yaptığını, davalının bu satışlardan doğan 550.951,33 TL ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediğini, alacağın tahsili için Anadolu … İcra Müdürlüğünün .. esas sayılı dosyası üzerinden takibe geçildiğini, itiraz üzerine takibin durduğunu öne sürerek, itirazın iptaline ve % 20 tazminata mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan tedarikçi sözleşmesinde, satıştan ödeme sisteminde 75 günlük vadeler üzerinden çalışılacağının kararlaştırıldığını, 2010 yılı tedarikçi sözleşmesinde ise faturadan ödeme sisteminde 90 günlük vadeler üzerinden çalışılacağının kararlaştırıldığını, davacının müvekkilden 550.591.33 TL alacağı bulunduğunu iddia etmiş ise de, 02.02.2012 tarihli cari hesap mektubunda 31.12.2011 tarihi itibariyle 589.764.11 TL alacaklı olduğunun bildirildiğini, müvekkil şirketin de davacı tarafa bu tutarda mutabık olmadığını, şirketin cari hesap kayıtlarına göre 113.326 TL alacaklı olduğunu bildirdiğini ve 2012 yılında davacı şirketin alacağı olan 113.326,00 TL’nin ödendiğini ve başka herhangi bir fatura düzenlenmediğini, müvekkil şirket kayıtlarında yapılan incelemede cari hesap kayıtlarındaki farkın, iskonto, borç faturaları ve iade faturalarının davacı şirketçe kayda alınmamasından kaynaklandığının görüldüğünü, oysa ki bu faturaların, sözleşmeye uygun olarak davacıya kesildiğini, davacının dayandığı özel amaçlı Yeminli Mali Müşavirlik raporunun ise kabul edilmesinin mümkün olamayacağını savunarak davanın reddini ve % 20 kötü niyet tazminatına mahkumiyetini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “fatura satılan emtia ve yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı tutarı göstermek üzere emtiayı satan veya iş yapan tacir tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır, tek başına mal veya hizmet verildiğini ispatlamaya yeterli değildir. Akdi ilişkiyi ve mal veya hizmet verildiğini ispat yükü faturayı düzenleyen taraftadır. Davalı tarafın yasaya uygun olarak tutulan ticari defterlerinde yer alan kayıtlara göre cari hesap 2018 yılı açılış kaydının 41.812,74 TL olduğu; toplam 2.323.768,73 TL tutarında mal alımı yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafın usulüne uygun tutmadığı ticari defterlerindeki kayıtlara göre 2018 yılı açılış kaydının 56.890,74 TL, satış faturaları toplamının 2.345.347,37 TL olduğu tespit edilmiştir. Davalının ticari defterlerindeki kayıtlara göre toplam 831.856,22 TL tutarında iade faturası kesildiği tespit edilmiştir. Ancak, bu fatura içeriğindeki malların davacıya iade edilip edilmediğine dair davalı tarafça dosyaya herhangi bir belge dosyaya sunulmamıştır. Her ne kadar davalı vekili, ikinci bilirkişi heyetinde yer alan bilirkişiler Dr. … ve …’a iade faturalarını sunduğunu beyan etmiş ise de, bilirkişiler Dr. … ve … tarafından düzenlenen 3.5.2019 tarihli ek raporda açıkça yazdığı üzere, davalı taraf bilirkişi raporundaki hesaplamada dikkate alınmayan iskonto faturalarına ilişkin listelerde ve cari hesap ekstrelerinde hangi faturanın hangi ayın, hangi sözleşme primine ilişkin kesildiğinin açıkça belirlenemediği, davalı tarafın bu konudaki ispat yükünü yerine getiremediği anlaşılmıştır. Buna göre, dosyamızda bir örneği bulunan 2008 tarihli Tedarikçi Sözleşmesi’nde koşulsuz prim %6; CRM primi %1; tediye iskontosu %0,3; B2B kullanım primi %1; koşullu performans primi farklı tutar aralıkları için sırasıyla %1, %2, %3 ve %4; MMM, MM, 5M, Maxi, Midi mağaza açılışları için sırasıyla 300 TL, 200 TL, 450 TL, 300 TL, 200 TL; aktivite primi %5 belirlenmiş olup, bir sonraki 2010 tarihli Tedarikçi Sözleşmesi’nde ise matbu olarak bulunan CRM primi, tediye iskontosu, B2B kullanım primi oranlarının üzerleri çizilmek suretiyle iptal edildiği; diğer kalemlerin de boş bırakılarak herhangi bir oran belirlenmediği görülmüştür. 2008 ve 2009 yılında geçerli olduğu anlaşılan sözleşmede primlere ilişkin oranlar yukarıda özetlendiği gibi belirlenmişken, 2010 ve 2011 yıllarında geçerli sözleşmede primlere ilişkin herhangi bir oran belirlenmemiş olup, davalı vekilinin beyanında “faturadan ödeme sistemiyle çalışıldığı” belirtilmektedir. Buna göre 2010 ve 2011 yılları için iskonto faturalarının bu sebeplerle incelenememesi sebebiyle taraflar arasında akdedilen sözleşme hükümlerine göre 2010 ve 2011 yılları için davalı şirketin herhangi bir prim talebinde bulunamayacağı kanaatine varılmıştır. Bilirkişilerce, davacının sadece 2009 ve 2012 yıllarına ait ticari defterlerinin incelendiği; 2008, 2010 ve 2011 yıllarına ait ticari defterlerinin incelenemediği, HMK m.222/4’ye göre kapanış tasdikleri yapılmayan defterlerin sahibi aleyhine delil kudretine haiz olduğu; incelemeye sunulan 2009 ve 2012 yıllarına ait ticari defterlerin sahibi lehine delil kudretine haiz olmadığı, 02/02/2012 tarihli cari hesap mutabakatının bir ödeme talebi içermemesi sebebi ile bu mutabakata dayanarak temerrüdün gerçekleşmiş sayılamayacağı, HMK m.222/4 gereğince davacı tarafın usule ve yasaya uygun olarak tutulmayan ticari defterlerinin aleyhine delil olarak kullanılmasının mümkün olduğu; diğer taraftan, davalı taraf ticari defterlerinde kayıtlı iade, iskonto ve borç faturalarına ilişkin ispat yükünün yerine getiremediği, iskonto faturalarının dosyaya sunulmamış olması sebebiyle hangi tarih ve tutarlı faturalarla, hangi ayın hangi tarih ve tutarlı cirosuna mukabil ciro primi faturası kesildiğinin, hangi tarih ve tutarlı faturalarla hangi ayın hangi tarih ve tutarlı aktivite ve mağaza katılım bedeli faturası kesildiğinin tespit edilmesinin mümkün olamayacağı, 2008 ve 2009 yılında geçerli olduğu anlaşılan sözleşmede primlere ilişkin oranlar belirlenmişken 2010 ve 2011 yıllarında geçerli sözleşmede primlere ilişkin herhangi bir oran belirlenmemiş olduğu; taraflar arasında akdedilen sözleşme hükümlerine göre 2010 ve 2011 yılları için davalı şirketin herhangi bir prim talebinde bulunamayacağı; davalı vekilinin 10/01/2019 tarihli beyan ve itiraz dilekçesi ekinde sunulmuş olan “Kesilen primlerin ve Reyon Büyütme Bütçelerinin hesap detayı” içerisinde mevcut 2008 ve 2009 yıllarına ait iskonto faturalarının özet listesinin incelenmesi neticesinde iskonto toplam tutarlarının bilirkişilerce 43.281,43 TL olarak hesaplandığı anlaşılmıştır. Her ne kadar davacı vekili, “sözleşmelerin imzalı sayfaları haricindeki diğer sayfalarının içeriği ve hatta varlığı hakkında davacı şirketin bilgisinin bulunmadığı, bu nedenle davacı şirketin bilgilendirildiği hususların da genel işlem koşulu niteliği taşıdığını iddia etmiş ise de, yüksek Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16/11/2015 tarih 2015/9712 esas 2015/12010 karar sayılı ilâmı ve yine yüksek Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 02.06.2014 tarih, 2014/5865 esas, 2014/10353karar sayılı ilâmında işaret edildiği üzere, taraflar arasındaki sözleşme 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden önce yapıldığından somut olayda 818 sayılı BK’nin hükümlerinin uygulanması gerekir. Genel işlem şartları tacirleri de kapsayacak şekilde 6098 sayılı TBK’nın 20 vd. devamı maddelerinde düzenlenmiş olup bu kanunun yürürlüğünden önceki dönemde sadece tüketicileri ilgilendirmek üzere 4077 sayılı TKHK’nın 6.maddesinde düzenlenen genel işlem şartlarının da somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Bu nedenle davacı vekilinin taraflar arasında düzenlenen 2008 ve 2010 tarihli tedarik sözleşmelerinin son sayfalarında bulunan davacı yetkililerinin imzalarının yetkili olmayan kişiler tarafından atıldığı yönünde iddiası bulunmadığından olayımızda taraflar arasındaki bu iki sözleşmenin geçerli olduğu, genel işlem şartına ilişkin hükümlerin uygulanamayacağı kanaatine varılmıştır. Buna göre, her ne kadar, ekonomist bilirkişiler tarafından iskonto faturalarının dikkate alınması durumunda davacının, davalıdan alacağı; 463.487,22 TL olarak hesaplanmış ise de, davacının 2012 yılı ticari defter kayıtlarında, davalı şirketten 31.12.2012 sonu itibariyle 120.1.100009 nolu Alıcılar hesabından, bakiye 174.081,75 TL alacağının olduğunun tespit edildiği, HMK’nin 222/4. Maddesi uyarınca “Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.” hükmü uyarınca davacının defter kayıtlarının, davacı aleyhine delil teşkil ettiği kanaatine varılmış olup, bu nedenle davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 174.081,75 TL alacaklı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. Tüm bu nedenlerle sonuç olarak, davanın kısmen kabulü ile; davalı borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptali ile, takibin 174.081,75 TL asıl alacak ve taleple bağlı kalınarak takip tarihinden itibaren işleyecek % 9 ve değişen oranlarda yasal faiz üzerinden devamına, davacının fazlaya ilişkin 376.869,58 TL asıl alacak ve 128.647,13 TL işlemiş faiz istemlerin reddine karar vermek gerekmiştir. Davacı vekili, icra takibinde 128.647,13 TL işlemiş faiz isteminde bulunmuş olup, davalıyı 02/02/2012 tarihli cari hesap mutabakatında 589.764,11 TL alacaklı olduğunu bildirmek suretiyle temerrüde düşürdüğünü iddia etmiş ise de, davalı şirket, davacıya “davalı şirket kayıtlarına göre alacak tutarının 113.326 TL olduğunu bildirmiş” olup, cari hesap mutabakatı bir ödeme talebi içermemekte olduğundan davacının davalıyı temerrüde düşürmediği ve bu nedenle davacının, takip öncesi işlemiş faiz talebinde bulunamayacağı kanaatine varılmıştır. Davacı taraf, davalıdan icra-inkar tazminatı istemiştir. İcra ve İflas Kanunu’nun 67.maddesinin 2. Fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir. Açıklanan yasal kuralların ışığında takip konusu alacak değerlendirildiğinde, alacak likid olmayıp, alacak miktarı yargılama sonucunda belirlendiğinden davacının icra inkar tazminatı isteminin reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı taraf, kötü niyet tazminatı talebinde bulunmuştur. Kötüniyet tazminatına hükmedilmesi için alacaklı-davacının, icra takibinin haksızlığı yanında, ayrıca kötüniyetli olduğunun da kanıtlanması gerekir. Yani davalının, davacının takip ve dava konusu alacağın hiç doğmadığını veya sona erdiğini bilmesine ya da bilebilecek durumda olmasına rağmen takip başlattığını veya dava açtığını ispatlaması gerekir. Müsnet davada, taraflar arasında hukuki ilişki olduğu her iki tarafın kabulünde olup, davacı sadece davaya konu borcun bir kısmının varlığını ispatlayamamıştır. Bu nedenle davalı, davacının icra takibini yaparken veya dava açarken kötü niyetli olduğunu ispatlayamadığından kötüniyet tazminatı takdirine yer olmadığında karar vermek gerekmiştir ve davanın kısmen kabulüne, …” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafın davalı şirket nezdinde ödenmemiş herhangi bir cari hesap alacağının bulunmadığını, davalı şirket kaytılarında yapılan inceleme neticesinde, cari hesap kayıtlarındaki farkın, alış, işkonto, borç faturaları ve iade faturalarının davacı şirketçe kayda alınmamasından kaynaklandığının görülmüş olduğunu, davalı şirket tarafından yapılan inceleme neticesinde, davacı firmanın alış, iskonto ve borç faturalarının hiçbirini; iade faturalarının da bir kısmını kayda almadığının tespit edildiğini, oysa belirtilen faturalar, tedarikçi sözleşmelerine uygun olarak düzenlemi ve davacı tarafından herhangi bir itiraz ve ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olup nitekim bilirkişi incelemelerinde de bu hususların tespit edildiğini, davacının defterleri sahibi lehine delil olma niteliğine haiz olmadığını, ticari kayıtların tasdiksiz ve bu hususların bilirkişi raporlarıyla sabit olduğunu, HMK 222. maddesinde ticari defterlerin ibrazına ve delil olabilmesine ilişkin ayrıntılara yer verildiğini 2009 ve 2012 yılı ticari defterlerinin usulüne uygun sunulmamış defterler olup, delil niteliği taşımadığını, 2008, 2010 ve 2011 yılı defterlerinin ise bilirkişilerce süre verilmiş olmasına rağmen davacı tarafından sunulmadığını, bu durumda davacı tarafın ticari defterlerinin delil olma niteliği bulunduğunu kabul etmenin mümkün olmadığını, ayrıca TTK 82. maddesinde tacirlere ticari defterlerini 10 yıl boyunca saklamak yükümlülüğü verildiğini, mahkemece denetime uygun olmayan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulduğunu, bilirkişi raporunda davacı yanın delil niteliğine haiz olmayan 2012 defter kayıtları dikkate alınarak davacının 174.081,75-TL alacaklı olduğu sonucuna ulaşılması yukarıda açıklanan yasa maddesi (hmk madde 222) ve hukuk kuralları gereğince kabul edilemeyeceğini zira davacının defterlerinin delil olma niteliği bulunmamakla, davada davalının delilleri, kanunun aradığı şartlarda delil niteliğine haiz iken davacının delillerinin parayla hazırlatılmış özel YMM raporu olduğunu, davacı tarafından ibrazı zorunlu ticari defter ve kayıtların sunulmadığını, oysa davalı … defterlerinin noter açılış ve kapanış tasdiklerinin yapıldığının kanıtlandığı ve davalı lehine delil niteliğine haiz olduğunun bilirkişilerce tespit edildiğini, davalı şirket tarafından kesilmiş faturaların tamamının tedarikçi sözleşmelerine uygun tanzim edildiğini, faturaların tamamının listeye uygun olarak dosyaya sunulduğunu ve hepsinin sözleşme koşullarına uygun olarak tanzim edildiğini, mahkemeye sunulu tedarikçi sözleşmelerinde açıkça ikonto faturalarına konu olacak prim kesinti ve oranlarının düzenlendiğini, davacının bu yönde itirazı olmadığını ve böyle bir düzenleme bulunmadığı itirazında bulunmadıkları halde bilirkişilerin eksik inceleme ile bu yönde tespitte bulunmalarının objektif değerlendirmeden uzak bir yaklaşım sergilendiğini, 2007- 2008- 2009 yıllarında; davacının firma tedarikçi sözleşmelerinde koşulsuz iadeyi kabul ederek sözleşme imzalamış olup primlerin ne şekilde kesildiği, dosyada sunulu sözleşmelerde açıkça mevcut olduğunu, davacı aleyhine reddedilen kısım bakımından alacağın %20 sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, ticari satım(tedarik) sözleşmesine dayalı cari(açık) hesaptan kaynaklanan alacağın tahsili istemiyle başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davacı alacağının bulunup bulunmadığı ve davalının iskonto faturaları, iade faturaları ve borç faturalarının davacı alacağından mahsubunun gerekip gerekmediği noktasındadır. Davacı takip alacaklısı tarafından, davalı takip borçlusu hakkında, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasında, “01/08/2008-31/12/2012 dönemine ilişkin fatura ve cari hesap alacağı” sebebine dayalı olarak 550.951,33 TL asıl alacak ve 128.647,13 TL işlemiş faizinin tahsili istemiyle 23/07/2015 tarihli takip talebi ile ilamsız icra takibi başlatılmış, itiraz üzerine takip durmuştur. Davacı tarafça, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun 67. maddesi uyarınca itirazın iptaline karar verilmesi istemiyle eldeki dava açılmıştır. Mahkemece uyuşmazlığın çözümü için tarafların ticari defterlerinin incelenmesine karar verilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 222. Maddesine göre, Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Ayrıca ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Davacı taraf, bilirkişi incelemesine 2009 ve 2012 yıllarına ait ticari defterleri ibraz etmiş ancak 2008, 2010 ve 2011 yıllarına ait ticari defterleri ibraz etmemiştir. Yapılan incelemede davacının 2012 yılı ticari defterine göre davalıdan 174.081,75 TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Davacı tarafça sunulan özel amaçlı yeminli mali müşavir raporunda ise, 2008, 2009 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ait ticari defterlerin incelendiği anlaşılmakta olup, bu rapora göre davacının davalıdan 550.951,33 TL alacaklı olduğu belirlenmiştir. Ancak davacı yargılama sırasında 2008, 2010 ve 2011 yıllarına ait ticari defterleri ibraz etmediğinden özel amaçlı yeminli mali müşavir raporu denetlenememiş olup, bu sebeple anılan raporun davacı lehine delil olması mümkün değildir. Ancak davalı lehine delil olabilecektir. Davalının incelenen ticari defterlerine göre, 2.323.768,73 TL mal alımının bulunduğu, buna karşılık 831.856,22 TL iade faturası, 1.189.145,93 TL ödeme ve 331.274,57 TL iskonto faturası bulunduğu ve sonuç olarak davacıdan 28.508,25 TL alacaklı hale geldiği görülmüştür. Özel amaçlı yeminli mali müşavir raporuna göre, davalının 605.250,11 TL’lik iade faturası davacı defterinde kayıtlıdır. Aradaki fark 226.606,11 TL’dir. Ancak davacı ticari defterlerini tam olarak sunmadığından bu farkı oluşturan faturaların davacı ticari defterlerinde kayıtlı olup olmadığı incelenememiştir. Davalının iskonto faturaları ise, 2008 yılında 160.800,41 TL, 2009 yılında 161.374,40 TL, 2010 yılında 1.198,31 TL, 2011 yılı 7.9041,45 TL olmak üzere 331.274,57 TL tutarında kesilmiş olup, davacının sunulan 2009 defterinde iskonto faturalarına ilişkin kayıt bulunmamaktadır. Özel amaçlı yeminli mali müşavir raporuna göre, diğer yıllarda da davacı defterlerinde iskonto faturaları kayıtlı değildir. Davalının kestiği iskonto faturalarının birtakım prim ve iskontolara ilişkin olduğu anlaşılmıştır. 2008-2009 yılı Tedarikçi sözleşmesinde bu prim ve iskontolara ilişkin düzenleme bulunmakta olup bu döneme ilişkin iskonto faturaları tutarı 107.338,21 TL’dir. Ancak 2010-2011 yılı tedarikçi sözleşmesinde prim ve iskontolara ilişkin bir oran belirtilmemiş olup, yazılı oranların da üzeri çizilmiştir. Davalı tarafça 2010-2011 yılına ilişkin prim ve iskontolara ilişkin faturalar dosyaya sunulmamış olup, bu faturaların neye göre düzenlendiği bilirkişiler tarafından denetlenememiştir. Bu kapsamda davalı taraf 2010-2011 yılı iskonto faturaları yönünden taraflar arasında bir süregelen uygulama bulunduğu da iddia ve ispat edilmemiştir. Bu nedenle 2010-2011 yılına ilişkin iskonto faturalarının davalı yararına nazara alınması mümkün değildir. Buna göre davalı kendi ticari defterlerine göre, 2008 açılış kaydı 41.812,74 TL ve mal alış faturası 2.323.768,73 TL’den davacının kabulünde olan 605.250,11 TL iade faturası ve 1.189.145,93 TL ödeme tutarı ile 2008-2009 yılı iskonto tutarı 107.338,21 TL mahsup edildiğinde davacının 463.487,22 TL alacağı bulunmaktadır. Bu tutardan davacının ticari defterlerini tam olarak sunmaması nedeniyle defterlerinde kayıtlı olup olmadığı incelenemeyen 226.606,11 TL tutarında iade faturaları da mahsup edilse dahi 236.881,11 TL alacağı bulunmaktadır. Ancak, bilirkişiler tarafından yapılan incelemede, davacının kendi ticari defterlerindeki kayıtlara göre davalıdan 174.081,75 TL alacaklı olduğu kayıtlı olup, bu miktara kadar davalının iddialarını ispatladığının kabulü gerekir. Bu halde davacı alacağının 174.081,75 TL olduğu kabul edilerek davanın bu miktar itibariyle kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Davanın reddedilen kısmı üzerinden davalı lehine kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için, davacının takibinde kötüniyetli olması şarttır. Eldeki davada her ne kadar reddedilen kısım yönünden takip haksız ise de davacının takibinde kötü niyetli olduğu ispatlanamamıştır. Bu nedenle davalının kötüniyet tazminatına ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde olmayan istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Davalı tarafça başvuru sırasında peşin olarak yatırılan 2.972,88 TL harcın, alınması gerekli olan 11.891,52 TL harçtan mahsubu ile bakiye 8.918,64 TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,3-Davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 08/11/2022