Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1158 E. 2022/1347 K. 06.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1158
KARAR NO: 2022/1347
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/02/2019
NUMARASI: 2015/413 Esas – 2019/80 Karar
DAVA: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/12/2022
Taraflar arasındaki Alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili başlangıçta iş mahkemesine verdiği dava dilekçesinde özetle; davalının 02/01/2014 tarihi ile 05/01/2014 tarihleri arasında yıl sonu toplantısına katıldığı, söz konusu toplantıda davacı şirketin 2014 yılındaki hedefleri, primler ve şirket stratejileri üzerinde görüşülerek, bu konularda önemli ve gizli kararlar alındığını, görüşülen konular arasında rakiplerle ilgili stratejik hususlara da yer verildiğini ve şirketin bu sektörde nasıl bir strateji ile ilerleyebileceği hakkında kararlar alındığını, toplantıya katılan davacının, toplantının bitmesini takiben ve birden bire 06/01/2014 tarihinde verdiği dilekçesi ile prim gün sayısını doldurduğunu beyan ederek emeklilik nedeniyle iş akdini feshettiğini, ara vermeksizin davacı şirketin rakibi olan … şirketinde işe başlayarak rekabet yasağına aykırı davrandığını, davalarının kabulü ile 15.000,00 TL tutarındaki cezai şart miktarının davacının istifa tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 11 yıl boyunca her yıl sonu toplantısına katılan müvekkiline, kıdem tazminatına hak kazandığı zaman sırları ifşa ettiği iması yapıldığını, yıl sonu toplantısına katılmasından kısa süre sonra evrakı sunarak istifa etmesinin, şirket sırlarına vakıf olarak başka şirkete geçerek sırları ifşa ettiği anlamına gelmeyeceğini, müvekkilinin istifasından kısa bir süre sonra başka bir şirkette çalışmaya başlamasının nedeninin kıdem tazminatının kendisine ödenmeyeceğinin beyan edilmesi olduğunu, sözleşmenin yedinci maddesine dayanılarak ceza-i şart davası açıldığını, ancak şirketlerin çoğunun yaptığı bu tür rekabet sözleşmelerinin taşıması gereken şartların Borçlar Kanunu ve ilgili mevzuat içinde sayıldığını, rekabet yasağının açık ve net olması, iş kolunun açıkça belirtilmesi ve yerinin belli olması gerektiğini, ilaç dağıtım şirketlerinin çalışanlarını elinde tutabilmek için ve çalışmaya ihtiyaçları olduğunu bilerek bu tür sözleşmeleri çalışanlarına imzalattırdıklarını, imzalanan sözleşmede yer ve hudut belirtilmediğini ve sözleşmenin karşılıklılık esasına dayanmadığını, tek taraflı olduğunu, yani kanunda belirtilen şartları haiz olmadığını, bu nedenle de geçersiz olduğunu, ayrıca eşitlik ilkesine aykırı olarak davacı şirketten ayrılan hiç kimseye de uygulanmadığını, tüm bu nedenlerden dolayı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “Davalı-işçinin davacıya ait işyerinde bölge sorumlusu olarak çalıştığı, dolayısıyla davacı şirketin müşteri çevresine veya iş sırlarına nüfuz etme imkanı bulunduğu ve işverenin önemli bir zarara uğraması ihtimalinin olduğu; davalı-işçinin sonradan çalışmaya başladığı … Tic. A.Ş’ nin de davacı şirketle aynı sektörde faaliyet gösterdiği anlaşılmakla, bu yönlerden rekabet yasağı sözleşmesi şartlarının geçerli olduğu düşünülebilir ise de; mahal bakımından bir sınır belirlenmediğinden sözleşmenin geçerli olmadığı değerlendirilmiştir. Kaldı ki, hizmet sözleşmesinin ve bu sözleşmenin bir parçası olan rekabet yasağı şartının ve rekabet yasağı sözleşmesinin kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin olmasına göre 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 7.maddesi gereğince, görülmekte olan bu davaya uygulanması gereken T.B.K.’nun 420/1. madde hükmü uyarınca, hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan cezai şart geçersizdir.Cezai şartı öngörülen sözleşmede sadece davalı işçi aleyhine cezai şart konulmuş, davacı işveren aleyhine cezai şart konulmamış olduğundan sözleşmedeki rekabet yasağı şartı bu sebeple de geçersizdir. Bu açıklamalar ışığında, taraflar arasında akdedilen belirsiz süreli iş sözleşmesinde öngörülen rekabet yasağının geçersiz olduğu, geçersiz sözleşmeye bağlı olarak bir hak ve alacak talep edilmesinin mümkün olmadığı” gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkeme tarafından dava konusu olayın eksik olarak değerlendirildiğini, dava konusu cezai şartın “rekabet etmeme”ye ilişkin olduğunu, bir işverenin kendi aleyhine rekabet etmesi mümkün olamayacağından rekabet etme yasağına aykırılık ile ilgili düzenlenen cezai şartın iki taraflı olamayacağını, ayrıca cezai şart hükmünün tümden geçersiz sayılmasının da haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davalının 06.01.2014 tarihli dilekçesini verdiği aynı gün, müvekkili şirketin rakibi olan … İlaç’ta işe başlayacağını sözlü olarak dile getirdiğini ve hemen ardından da … İlaç’ta işe başladığını, dava dosyası içeriğinde bu husus tespit edildiğini, davalının yılsonu toplantısı öncesinde … ile iş görüşmelerine gittiğinin açık olduğunu, buna rağmen derhal istifa etmek veya derhal bir dilekçe vermek yerine yıl sonu toplantısına katılıp yılsonu toplantısının bitmesinin ardından ilk işgününde 06.01.2014 tarihli dilekçesini verdiğini, Davacının İş Sözleşmesi’nin 7. maddesinde rekabet etmeme yasağının düzenlendiğini, davalıya verilen flash bellekin içindeki müvekkili şirkete ait ürünler ve ürünlere ilişkin stratejilerin tümünün de davalıyla beraber, müvekkili şirketin rakibi olan … Ticaret A.Ş.’ye gittiğini, Mahkemenin; davalı işçinin rakip firmada işe başlaması eyleminin işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimali yarattığını tespit etmesine rağmen rekabet yasağı hükmünün geçersiz sayıldığını, genel iş hukuku ve genel hukuk kaideleri ile iyi niyet ve dürüstlük kaideleri gereği ilgili rekabet yasağı maddesinin geçerli olduğunu, Dava dosyası içeriğinden davalının müvekkili şirket bünyesinde görev yaptığı coğrafi alan ile rakip firma …’e geçtikten sonra görev yaptığı coğrafi alanın aynı olduğunun görüldüğünü, davalının … Ticaret A.Ş. ile imzaladığı iş sözleşmesinde Bölge Yöneticisi olarak görev yapacağının ve adresinin de İzmit olduğu yani müvekkil şirketteki aynı bölgede ve aynı görev unvanıyla iş yapacağının görülebildiğini, buna göre aynı coğrafi alanın söz konusu olduğunu, İş Sözleşmesinin 7. maddesinde açıkça: “…Hizmet akdinin sona ermesinden itibaren 6 ay müddetle mümessil kendi namına İşveren ile rekabet edecek bir iş yapamayacağı gibi, aynı veya benzeri bir iş nevi ile iştigal eden bir kurum veya kuruluşta da çalışamaz…” düzenlemesi bulunduğunu, Davalı …, 02.01.2014 – 05.01.2014 tarihleri arasında yapılan yıl sonu toplantılarına katıldığını, yılsonu toplantısının bitmesini takiben ve birden bire 06.01.2014 tarihinde verdiği dilekçesi ile istifa ettiğini, davalının … A.Ş.’ye iş görüşmesine gittiği ve iş başvurusu formunu imzaladığı tarihin 22.11.2013 tarihi olduğunu, ardından 16.01.2014 tarihinde … A.Ş.’de işe başladığını, … A.Ş.’de yine Bölge Müdürü olarak ve Kadıköy Bölgesinde işe başladığını, görev unvanı ve görev alanının aynı olduğunu,TBK’nın Rekabet yasağına ilişkin düzenlemesi uyarınca ve olayların kronolojik incelenmesi ile davalının gerçekten de ticari sır niteliğindeki bilgi ve belgeleri rakip firmaya götürmesi hususu bir arada değerlendirildiğinde cezai şart maddesinin tümden geçersiz sayılmasının hakkaniyete uygun olmayacağını ve müvekkili şirket’ mağdur edeceğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2015/9-2885 K. 2017/2033 T. 20.12.2017 tarihli kararında da cezai şartın tümden geçersiz sayılamayacağını belirtildiğini, 24.04.2017 tarihli Bilirkişi Raporunda “davalının henüz 6 ayı dolmadan ve işten ayrılmadan evvel görüşme de yaparak dahi bahsi geçen firmaya çalışmak üzere girdiği anlaşılmakla madde içeriğine göre de rekabet yasağının çiğnenmiş olduğu zira her iki işverenin de ilaç firması olması ve tanık beyanlarına göre aynı grupta ilaçlarında bulunduğu ve aynı şekilde çalıştıkları belirtilmiş bulunduğu ve giderek de davalının her iki şirkette aynı unvanla Bölge Müdürü olarak görev yaptığı dikkate alınırsa akitten doğan rekabet yasağına bağlı ceza-i tazminatın ödenmesi gerekeceğinin” belirtildiğini, bilirkişi Raporu uyarınca da davanın kabulü gerekmekteyken reddine karar verildiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE:Dava, işçinin rekabet yasağını ihlal etmiş olması nedenine dayalı ceza koşulu alacağının tahsili istemine ilişkindir. Davacı, davalı ile aralarında imzalanan 01.02.2003 tarihli hizmet sözleşmesi gereğince, davalının davacı şirkette bölge müdürü olarak çalışmakta iken, kendi isteğiyle 06.01.2014 tarihinde istifa ederek işten ayrıldığını, akabinde, davacı şirketin rakibi olan ve aynı sektörde faaliyet gösteren … ünvanlı şirkette çalışmaya başladığını, rekabet yasağı kaydını ihlal nedeniyle, cezai şart alacağının doğduğunu iddia ederek cezai şart alacağın tahsilini istemiş, davalı ise, kıdem tazminatının kendisine ödenmeyeceğinin beyan edildiğinden haklı nedenle istifa ettiğini, rekabet etmeme sözleşmesinin kanuni şartları haiz olmadığından geçersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında imzalanan 01.02.2003 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi imzalandığı, sözleşmenin 7. maddesi “personel yaptığı görev ile ilgili olsun veya olmasın şirketle ilgili olarak öğrendiği sırları,bilgileri saklamak zorundadır. Öğrendiği sırları, bilgileri veya bunlara ilişkin belgeleri yetkili olmayan kişiler ve makamlara veremez, açıklayamaz. Bu yükümlülük şirket ile ilişkisinin sona ermesinde ve sonrasında devam eder.” hükmünü içermektedir. 27.01.2003 tarihli “Kefaletname-Taahhütname” başlıklı belgede kefil olarak …’nin imzası bulunduğu ve “hizmet akdinin son ermesinden itibaren 6 ay müddetle kendi namı ve hesabına işverenle rekabet edecek bir iş yapması, aynı veya benzeri bir iş nevi ile iştigal eden bir kurum veya kuruluşta çalışması veya ortak veya sair bir sıfat ile alakadar olması ile bu memnuiyeti muhalif hareketlerde bulunmasının tespiti halinde işvereninin duçar olduğu bütün zararlara karşılık olmak üzere… zimmetine tahakkuk ettirilecek tazminat borcuna asıl borcu ile birlikte ve 15.000TL kadar müşterek borçlu sıfatıyla zamin bulunduğunu beyan ve tekeffül eylerim.” düzenlemesi bulunmaktadır. Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 01.02.2013 tarihli olup 818 sayılı BK yürürlükteyken imzalanmıştır. Ancak, davalı, 06.01.2014 tarihinde yani 6098 sayılı TBK yürürlüğe girdikten sonra hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirmiştir.6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır”. Yine aynı Kanun’un 4. maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır”. Taraflar arasında 818 sayılı BK yürürlükte olduğu dönemde akdedilen hizmet sözleşmesi ve kefaletname-taahhütnameden, işçinin işten ayrıldığı takdirde 6 ay süreyle rekabet etmeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin bu hükmü, davalının işten ayrıldığı 2014 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu durumda, 6101 sayılı Yasa’nın 4. maddesindeki düzenleme dikkate alınarak dava konusu rekabet yasağı ve cezai şarta ilişkin sözleşme hükmü konusunda Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanmalıdır (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/6975 E.- 2016/2969 K.sayılı, 16.03.2016 tarihli emsal kararı). Taraflar arasındaki sözleşmenin hem hizmet ilişkisinin devamı sürecinde geçerli olan bir hizmet sözleşmesini, hem de hizmet sözleşmesi sona erdirdikten sonra da yükümlülükler öngören bir rekabet etmeme sözleşmesini ihtiva ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda, hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan cezai şart hükümlerin geçersiz olduğunu hüküm altına alan TBK’nın 420. maddesinin taraflar arasındaki sözleşme kapsamında yer alan rekabet etmeme sözleşmesine de uygulanması söz konusu değildir. (Yargıtay 11 HD, 2017/3977 K. 2019/990 T. 11.2.2019 tarihli kararı). Olaya uygulanması gereken TBK.’nın 445/1. maddesi uyarınca, “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğine hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde, yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz”. Aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve iş verenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir”. TBK’nın 445. maddesinde düzenlenen geçersizlik hali özel norm niteliğinde olup kesin hükümsüzlük olarak değerlendirilemez. Hakimin müdahalesi ile giderilebilecek bir hükümsüzlük hali olduğunun kabulü gerekir (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı).Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davalının davacıya ait işyerinde bölge müdürü olarak çalışmakta iken istifa sonucu işten ayrıldığı, akabinde davacı ile aynı konuda ve yerde faaliyet gösteren dava dışı … İlaç şirketinde işe başladığı hususunda ihtilaf yoktur.Rekabet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için coğrafi sınırlama yapılması zorunlu olmakla birlikte eğer sınırlama yapılmamışsa coğrafi sınır tüm Türkiye’dir. Dava konusu sözleşmede coğrafi sınırın kapsamı, Türkiye coğrafi bölgelerinin tamamını kapsadığından TBK’nın 445/2. maddesi uyarınca hakim tarafından kapsam olarak yani coğrafi sınır yönünden sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırma yapılırken davalının davacı nezdinde çalıştığı il sınırlarının esas alınması hakkaniyete uygun görülmüştür. Davalı, İstanbul’da davacı iş yerinde çalışırken, rekabet yasağı sözleşmesini imzaladığına göre, rekabet yasağı hükmünün İstanbul ili ve Batı Karadeniz bölgesi için geçerli olduğunun kabulü gerekir.Davalı çalışması için rekabet etmeme taahhüdünde bulunduğuna ve işten ayrıldıktan sonra da İstanbul’da aynı faaliyet kolunda faaliyet gösteren dava dışı şirkette işe başladığına göre, rekabet yasağı hükmünün geçersiz olduğunun ileri sürülmesi aynı zamanda TMK.’nın 2. maddesine de aykırıdır. Diğer yandan, davalının davacı şirkette “bölge sorumlusu” pozisyonunda çalışmakta iken, istifa sonucu işten ayrılarak dava dışı şirkette bölge yöneticisi olarak benzer pozisyonda işe başladığı tarafların kabulünde olduğuna göre, davalının davacıyla aynı faaliyet kolundaki, aynı müşteri portföyü ile iş yapan … Şirketinde benzer pozisyonda çalışmakla rekabet yasağını ihlal ettiğinin kabulü gerekir. Zira, davacı şirketteki pozisyonu itibariyle ortak müşteri portföyü ve benzer ürün isim ve içerik bilgilerine sahip olan davalı işçinin, davacı şirketin gizli bilgilerine sahip olarak, ekonomik alanda davacı şirketi önemli ölçüde zarar yönünde etkileyebileceği sonuç ve kanaati hasıl olmakla somut olayda davalı işçinin rekabet yasağını ihlal ettiğinden davacının cezai şart talebi yerinde (Yargıtay 11. H.D.’nin 2015/8396 E. – 2016/3470 K. sayılı, 30.03.2016 tarihli kararı) olup,mahkemece bu husus göz ardı edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.Davacının cezai şart talep etme hakkı bulunmakla birlikte TBK.’nın 182/son maddesi uyarınca; hakim, fahiş bulduğu cezai şartı resen terkin edebilir. Davaya konu olayda, davalının rekabet yasağını ihlal etmesi halinde 15.000 TL cezai şart olarak kararlaştırılmıştır. Bu cezai şart karşılığında, davacı işveren herhangi bir yükümlülük üstlenmemiş olup, davalının ücreti de dikkate alındığında cezai şart miktarının fahiş olduğu kanaatine varılmakla, dosya kapsamı, davalı işçinin davacı nezdinde çalıştığı süre, bürüt maaşı, ekonomik durumu ve davacı işverenin rekabet yasağı karşılığında herhangi bir yükümlülük altına girmemiş olması gibi olgular hep birlikte dikkate alındığında, cezai şarttan 1/3 oranında tenkis yapılarak davanın kabulüne ve yine davacının, TBK’nın 182/2. maddesi uyarınca, tenkis edilen cezai şart tutarını önceden takdir ve tespit etmesi de mümkün olmadığından cezai şartın dairemizce fahiş görülerek tenkisi nedeniyle, takdir hakkı kullanılarak TBK’nın 182/son maddesini uygulamak suretiyle yapılan indirim miktarı vekalet ücretinin hesabında dikkate alınamayacağından, reddolunan kısım üzerinden davalı lehine karşı vekalet ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilmemiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/18-421 Esas, 2009/526 Karar sayılı 18/11/2009 günlü içtihadı).Açıklanan nedenlerle HMK ‘nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda davacının istinaf başvurusunun HMK 353/(1)b.2 maddesi uyarıca kabulüyle ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına yeniden yargılama yapılmasına gerek bulunmadığından fahiş olduğu anlaşılan cezai şarttan takdiri indirim yapılarak davanın kısmen kabulüne, 10.000 TL cezai şart alacağının davalının yeni işe başladığı tarih olan 16/01/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 1-Davanın KISMEN KABULÜ ile; 10.000TL’nin 16/01/2014 işe başlama tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 2-Alınması gerekli 80,70 TL karar ve ilam harcının dan peşin alınan 25,20 TL’nin mahsubu ile bakiye 55,50 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından yargılama sırasında yapılan (250,50 TL posta masrafı+500,00 TL bilirkişi ücreti)750,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4- Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden kabul üzerinden hesaplanan karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve taktir olunan 9.200,00TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 5-HMK 333 maddesi uyarınca kullanılmayan gider ve delil avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,6-İstinaf Yargılamasına İlişkin Olarak;a-Davacı vekilince yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,b-Davacı tarafın istinaf aşamasında yapılan 121,30TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve 57,00-TL tebligat masrafı olmak üzere toplam 178,30TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 06/12/2022