Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1155 E. 2022/1292 K. 22.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1155
KARAR NO: 2022/1292
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/10/2019
NUMARASI: 2018/505 Esas – 2019/957 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/11/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı ve davalı vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin davalı şirketin %97,5’inin maliki olan … A.Ş.’nin yaklaşık % 17 hissesine, davalı şirketin de doğrudan %0.4’üne sahip ortağı olduğunu, şirket yönetim kurulu tarafından müvekkiline gönderilen davet sonrası 28/03/2018 tarihinde yapılan olağan genel kurula katıldığını ve bu toplantıda alınan kararlara itirazı kayıt düştüğünü, yapılan olağan genel kurul toplantısının TTK’nun ve ….’un öngördüğü şartları taşımadığını, toplantının 7. maddesinde kar dağıtımı maddesi ele alındığını ve müvekkilinin kar dağıtımı talebinin ret edildiğini, 10 yıldır kar dağıtmayan, karı yedek akçelere aktaran şirketin kar dağıtımı talebinin reddine karar verilmesinin yasal olmayıp iptal edilmesi gerektiğini, önceki yıllar karlarına binaen bedelsiz sermaye artırımı yapılmadığını, aksine bedelli artırıma gidildiğini, genel kurula yanıltıcı bilgi verildiğini, müvekkili ile diğer ortakların kuzen olduklarını, kuzenlerinin şirketleri yönettiğini, tüm ağırlama ve benzeri giderlerini şirketlerden karşıladıklarını ve huzur hakkı alarak geçimlerini sağladıklarını, yaklaşık 10 yılı aşkın süredir kar dağıtılmayarak müvekkilini mağdur ettiklerini, temel görevi olan kar payı dağıtma şirketin uzun yıllardır karlarını tümüyle yedek akçelere aktarması, sermayeye eklemesi, sadece belli ortaklara huzur hakları ve ikramiye ödeyerek bir ortağı kasten parasız bırakması hususlarının hukuka aykırı olduğunu, bu yüzden kararın bu yönü ile iptal edilmesinin gerektiğini,şirketin uzun yıllardır kar ödenmemesinin iyi niyete aykırı olduğunu şirketin benzer şirketlerin ortalamalarının çok altında, mevcut durumuna göre aykırı bir biçimde çok düşük kar ettiğini, gider kalemlerinin abartılı miktarda yüksek ve denetimsiz olduğunu,kar dağıtmamayı ilke edindiğinden hiç bir şeyi umursamayan bir yönetimin mevcut olduğunu, yedek akçelere pay ayrıldıktan sonra karın dağıtımı yapılır ise şirket yönetimi silkelenerek kendine gelebileceğini, şirketin diğer ortaklarının huzur hakkı ve ikramiye aldıklarından çok rahat hareket ettiğini, Ticaret Hukukunun temel ilkelerinden olan kar dağıtımını engellemekte beis bulmadıklarını, bu tutumun objektif iyi niyete aykırı olduğunu, bu nedenle de kar dağıtılmaması kararının iptal edilmesinin gerektiğini, gündemin 8. Maddesinde, esas sözleşmenin 6 numaralı maddesine karşı çıktığını, müvekkilinin bu şirketin %97.5’inin sahibi olan … Anonim Şirketi’nin feshi ve tasfiyesi için dava açtığını, davanın halen Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/1141 sayılı dosyası olarak derdest olduğunu, şirketin diğer ortaklarının davaya müdahale talebinde bulunarak müvekkilinin payını satın almak istendiklerini, şirketin feshi-tasfıyesi/ortaklıktan çıkarılma talebi içeren dava derdest iken öz kaynaklar ile karşılanan kısım dışında sermaye artırımı talep etmenin ve nakdi sermaye artırımına karar vermenin hukuka-etiğe ve ticari teamüllere aykırı olduğunu, dava ile ortaklar arasında yönetim ihtilafı ve ortak kalamama iradesinin açık olduğunu, bu nedenle iyi niyetli olmayan ve diğer davanın sonuçlarına bağlı olarak işlemleri değişecek olan kararın bu dava nedeni ile iptalinin veya davanın sonuçlanmasının beklenmesi gerektiğini, toplantıda gündemin 9. Maddesi görüşmeleri sonunda yönetim kurulunun üyeleri …, …, … ve …’ya ayrı ayrı aylık 10.000,00 net huzur hakkı ödenmesine karar verildiğini, müvekkilinin bu karara önce itiraz ettiğini, şirketin 4 yönetim kurulu üyesinin olduğunu aylık net ¨10.000,00 (% 25 vergi ile brüt ¨ 12.500,00 ‘ye tekabül etmektedir.) huzur hakkı ile şirkete aylık maliyetlerinin ¨50.000,00’ye yıllık ¨600,000,00’ye ulaştığını, net yıllık ¨480.000,00 olduğunu, toplantıdan önce incelemeye açılan ve toplantıda sunulan bilançoya göre dönem net karının ¨664.831,07 olduğunu, belirlenen huzur haklarının 2017 yılı karının % 73’ü civarında olduğunu, kötü yönetimle birleşince 2018 yılının zararla kapatılmasının kaçınılmaz olduğunu, yönetim Kurulu üyesi …’nin gerekçe olarak yönetim kurulunun tüm mesailerini şirkette geçirdiklerini beyan ettiğini, şirket merkezinin ise İstanbul’a taşındığını, …’nın ise Antakya’da, …’nın ise yakın zamana kadar Samandağ’da ikamet etmekte olduğunu, Yönetici ortakların 7- 8 şirketten huzur hakkı bedeli aldığını, aylık huzur hakkının, ikramiye gelirleri ¨80-¨90.000,00’ sine ulaştığını, tüm şirketlerde gerekçe olarak yoğun emek ve tüm zamanlarını o şirkette geçirdiklerini ileri sürüldüğünü, aynı şahısların 4-5 ayrı şirkette tüm zamanını geçirmenin mümkün olmadığını, oysa huzur hakkı emeğin karşılığı olduğunu, özellikle Antakya’ya yerleşik bir şahsın İstanbul’da bulunan 5-6 şirkette ve Antakya’daki 2-3 şirkete veya şubede emek harcadığı iddiasının gerçek olamayacağının aşikar olduğunu, Ortak-yöneticilerin şirketlerden emeksiz para aldıklarını, hem müvekkiline zarar verdiklerini, vergi ödemeyerek vergi sistemine zarar verdiklerini dolayısıyla huzur hakkının, ikramiye ve başarı primi ödemeleri adı altında kar transferi yaptıklarını, kararın bu yönüyle de iptalinin gerektiğini, şirketin çok sayıda çalışanı olduğunu, tüm işlerin bu profesyonel çalışanlar, müdürler ve ceo tarafından yapılmakta olduğunu, bu çalışan sayısına göre 3 yöneticiye huzur hakkı ve prim ödemelerinin bir emek karşılığı olmadığını, bazı ortaklara kar transferi olduğunu, kararın bu yönü ile de iptal edilmesinin gerektiğini,yönetim kurulu üyelerinden … ve …’nın ortak olduklarını, sermaye artışının neredeyse dünya rekoru sayılabilecek ve şimdi holdinge dönüşen şirkette huzur hakkının ¨15.000,00’si olduğunu, ayrıca ikramiye ödenmesi kararının da olmadığını, yönetim kurulu üyelerinden … ve …’nın ortak oldukları … vergi numaralı … A.Ş.’nin 06/04/2010 tarihinde ¨ 100.000.00 (YÜZBİNLİRA) sermaye ile kurulduğunu, 28/03/2017 tarihinde genel kurulu yapıldığını ve ortakları değişmeden sermayesini ¨40.000.000,00 ‘sine yükseltildiğini (Ticaret Sicil Gazetesinin 14 Nisan 2017 gün ve 9306 sayısının 480. sayfası) 17/05/2017 tarihli Genel Kurul kararı ile ortakları benzer olan … A.Ş. ile birleştiğini ve birleşme sonucu …’nın ortaklığa eklendiğini ve şirket sermayesinin ¨45.050.000,00 olduğunu (19/06/2017 tarih9350 savılı Ticaret Sicil Gazetesinin 819.savfası) 28/07/2017 tarihinde yeniden Genel kurul kararı ile sermaye artırımı yapıldığı (16 Ağustos 2017 tarihli 9390 savılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin 653. sayfasında vavmlanan tadil ile) şirket sermayesini ¨ 45.050.000,00 ‘sinden ¨114.950.000,00’sine yükseltildiğini, sermayenin tamamının iç kaynaklardan (özel fonlardan) karşılanması yolu ile sermayenin ¨160.000.000.00’sine yükseltildiğini ve şirketin unvanın … AŞ. olduğunu, böylelikle şirketin 7 yıl içerisinde %16000 büyüdüğünü, %16.000,00 büyüyen şirkette sadece ¨ 15.000,00 huzur hakkı kararı alan ortakların, müvekkili ile ortak oldukları şirketten ¨ 20.000,00 huzur hakkı ödenmesine karar vermiş olmalarının iyi niyete aykırı davrandıklarının açık göstergesi olduğunu, davaya konu kararın öncelikle icrasının geri bırakılması yönünde karar verilmesini, aksi halde şirketin faaliyetinden elde ettiği tüm karı yönetim kurulu üyelerine dağıtılacak olup şirketin faaliyeti için gerekli sermaye kaybedilmiş olacağını, her ne kadar şirketin marka değerinin otomotiv sektörünün öncü firmalarından biri yapsa da kriz ortamının her şirket için olumsuz etki yaratacağını, belirterek; … A.Ş.’nin 28/03/2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan Genel Kurulunun iptalini, gündemin 7. maddesi ile oyçokluğu ile alınan karın dağıtılmayarak olağanüstü yedeklere ayrılmasına ilişkin kararın iptalini, gündemin 8.maddesi ile karar bağlanan, esas sözleşmenin 7 nolu maddesinin değiştirilmesini, oyçokluğu ile ¨4.000.000,00’sine nakdi sermaye artırımı kararının iptalini, gündemin 9. maddesi ile karara bağlanan her bir yönetim kurulu üyesine aylık net ¨10.000,00 huzur hakkı ödenmesi kararının, icralarının dava sonuna kadar geri bırakılmasına ve yargılama sonunda iptalini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin haksız davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının dava dilekçesinin talep kısmında yer alan “28/03/2018 tarihinde yapılan 2017 Genel Kurulunun gündemin 7. maddesi ile oy çokluğu ile alman karın dağıtılmayarak olağanüstü yedeklere ayrılmasına ilişkin kararın, Gündemin 8. maddesi ile karara bağlanan esas sözleşmenin 7 nolu maddesinin değiştirilmesi, oy çokluğu ile ¨4.000.000,00’si nakdi sermaye artırımı kararının, gündemin 9. maddesi ile karara bağlanan her bir yönetim kurulu üyesine aylık ¨10.000,00’ye çıkarılan huzur hakkı ödenmesi kararının, icralarının dava sonuna kadar durdurulması ve iptali” isteminin yasal olmadığı davanın esasa girmeden usulen reddine karar verilmesinin talep edildiğini, öncelikle aynı taleplerle açmış oldukları 2015 yılı genel kuruluna dair davaların Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/594 Esas sayılı dosyada görüldüğünü ve reddedildiğini, ret kararı üzerine yaptıkları istinaf başvurusunun da esastan reddedildiğini, o dosyada da aynı bedelin saptandığını ve davalarının iyiniyetli bulunmadığından emsal kararlar doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, diğer yandan sermaye artırımı kararından dönüldüğünü ve sermaye artırımının gerçekleşmediğini, bu hususun ticaret sicil gazetesinde yayınlanan genel kurul tutanaklarında da görüleceğini dolayısıyla bu talebin dayanağının kalmadığını gerçekleşmeyen sermaye artırımına dair taleplerin reddinin gerektiğini, davacının müvekkili şirketteki hisse oranının %17 olmadığını, davacının dava dilekçesinde, müvekkili şirketteki oy oranının %17 olduğunu belirtiğini, bunu belirtirken de, gerekçe olarak müvekkili şirketin hakim ortağı olan … A.Ş. unvanlı şirkette %17 hissesi olmasını gerekçe gösterdiğini, bununla beraber davacının müvekkili şirket nezdinde %0,4 oranında hissesi bulunduğunu, hatta son dönemde bir kısım hisse satışları da gerçekleştirildiğini, bu husus müvekkili şirketin yönetim kurulunca karar alınıncaya dek askıda olmakla birlikte hisseleri %0,4 den de aşağı düştüğünü, davacının, halka açık şirketlerde uygulanan nihai hakim hissedar unsurunu, kendince bir yasal dayanağı dahi olmadan, müvekkili şirket için uygulamaya çalışarak mahkemeye yanlış bilgi verdiğini ve mahkemeyi yanılttığını, davacının mezkur şirkette sahip olduğu hisselerin devrinin iptali için Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/604 Esas sayılı dosyasından devam etmekte olan bir dava olduğunu, diğer bir deyişle davacının mezkur şirkette dahi, ileri sürdüğü kadar hisseye sahip olup olmadığına dahi ihtilaflı olup yargılamaya muhtaç olduğunu, huzur hakkının, yönetim kurulunun kanundan doğan bir hakkı olduğunu, huzur hakkı, prim vs gibi yönetim kuruluna tanınan mali haklar olduğunu, kaynağının TTK 20 nci maddesinde yer aldığını, bu maddeye göre, tacir olan veya olmayan bir kişiye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacirin, uygun bir ücret isteyebileceğini, bu maddenin daha özel bir yansımasının ise TTK 394 de yer aldığını, bu maddeye göre ise Yönetim Kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceğinin belirtildiğini, diğer bir deyişle, Yönetim Kurulu üyelerinin mali haklarının kanundan doğduğunu, bu mali hakların tespit edilmesinde ise çeşitli faktörlerin rol aldığını, bu faktörlerin, her yönetim kurulu üyesinin kişisel başarısı, konumu, kişisel olarak taşıdığı risk ve fırsat maliyeti olarak sıralanabileceğini, huzur hakkı verilmesi için şirketin kar etmesine dahi gerek olmadığını, TTK 394 tarafındın Yönetim Kurulu üyelerine tanınmış olan mali hakların içinde yer alan kazanç payından faydalanmak için TTK 511. Maddesi ile bir düzenleme daha getirildiğini, bu hükme göre, Yönetim kurulu üyelerine kazanç payları, sadece net kârdan ve ancak kanuni yedek akçe için belirli ayrım yapıldıktan ve pay sahiplerine ödenmiş sermayenin yüzde beşi oranında veya esas sözleşmede öngörülen daha yüksek bir oranda kâr payı dağıtıldıktan sonra verilebileceğini, kazanç payı dağıtılması için getirilmiş olan bu özel düzenlemenin huzur hakkı, ücret, prim, ikramiye gibi diğer mali haklar açısından getirilmediğini, madde metninden de anlaşılacağı üzere, burada sayılan kar etme şartının ancak kazanç payı için geçerli olduğunu, bu durumda, tersten yorumla, kar etme şartının, huzur hakkı ya da prim verilmesi için geçerli olmadığını, diğer bir deyişle huzur hakkının tanınması ya da prim ödenmesi için şirketin kar etmiş olmasına dahi gerek olmadığını, huzur haklanın fahiş olduğuna ilişkin iddianın asılsız olduğunu, Genel Kurulda yönetim kurul üyelerine tanınan aylık huzur hakkının ¨ 10.000,00’si olduğunu, müvekkilinin şirket kuruluşundan bu yana profesyonel yönetici istihdam etmediğini, dolayısı ile şirketin hedeflerinin tutturulması ve başarısının tümüyle yönetim kurulu başkan ve üyelerinin istikrarlı ve başarılı çalışmalarının ürünü olduğunu, fahiş olduğu ve iptali talep edilen huzur hakkı bedelinin, bugün ülkede, müvekkili şirketin çapında bir şirkette üst düzey yöneticilik yapan bir kişinin almakta olduğu maaşa denk geldiğini, buradan yola çıkarak, bu tutarın iptalini gerektirecek oranda fahiş olduğu söylenemeyeceğini, bu hususun emsal maaş araştırması yapıldığında açıkça ortaya çıkacağını, diğer yandan, müvekkili şirketin geçmiş yıllara ait genel kurul tutanakları değerlendirildiğinde görüleceği üzere 2012 yılının genel kuruluna davacı …’nın asaleten katıldığını, aynı genel kurulda Yönetim Kurulu üyelerine ¨ 10.000,00 tutarında huzur hakkı ve ayrıca ¨ 100.000 ikramiye verilmesine oybirliği ile karar verildiğini, 2013 ve 2014 yılında …’ nın da katıldığı olağan genel kurulda, yönetim kurulu üyelerine yine aylık net ¨ 10.000,00 ödenmesine karar verildiğini ve bu karara karşı … tarafından herhangi bir iptal talebinde bulunulmadığını, 2012 yılındaki şirketin karı daha azken dahi ¨10.000,00 olarak belirlenmiş huzur hakkını kabul eden olan davacının 2018 yılındaki şirketin karı daha fazla olmasına rağmen ¨10.000,00 huzur hakkının fahiş olduğundan bahisle iptalini istemesinin çelişkili ve bu kararın şirketin batmasına neden olacağını iddia etmesinin ise mantığa aykırı olduğunu, diğer yandan başarı koşuluna bağlı olan primin bir kısmının başarı gösteren yönetim kurulu üyelerine dağıtılmasının hakkaniyete ya da hukuka aykırı olduğunu söylemenin hakkaniyete aykırı olduğunu, zira adı üstünde başarı primi olan ve başarıya bağlı olarak ödenen primlerden en büyük pay sahibi olan yönetim kurulu üyelerine ödeme yapılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu iddia edilmesinin de mantığa aykırı olduğunu, huzur hakkı ödemesinin müvekkili şirketi zarara uğratacağına ilişkin iddianın geçmiş yıllardaki olağan Genel Kuruluna ait bilançolar incelendiğinde, müvekkili şirketin yıllar içinde artan bir karlılığı olduğunun görülebileceğini, bu sayısal verilere bakıldığında şirketin 2017 yılındaki karının önceki yıllara göre artış gösteren bir rakam olduğunu ve her geçen yıl arttığının anlaşıldığını, bununla beraber, iptali talep edilen huzur hakkı bedelinin 2012 yılında tespit edilen rakam ile aynı olmakla birlikte, enflasyon dikkate alındığında rakamın düşük kaldığını, 2012 yılında alınan kararlar doğrultusunda ödenmesine karar verilen huzur hakkı bedellerinin şirketin iflasına neden olmadığını ancak 2017 yılı için alınan ve satın alma gücü olarak 2012 yılından daha düşük olan huzur hakkı bedellerinin yükselişte olan bir firmanın iflasına neden olacak mahiyettedir iddiasının mali verilere aykırı ve ciddiyetten uzak olduğunu, davacının şirketin yönetimi için hiçbir çaba sarf etmediğini, hiçbir riske girmediğini, halbuki, yönetim kumlu üyelerinin, tüm banka kredilerine şahsi kefaletlerinin bulunduğunu, diğer bir deyişle, yönetim kurulu üyelerinin şahsi mal varlıklarının dahi risk altında olduğunu, bu sebeple, şirketin içinin boşaltıldığı söylemlerinin asılsız olmaktan öteye gidemeyeceğini, zira şahsi kefaletleri bulunan Yönetim Kurulu üyelerinin şirketin içini boşaltarak, borçlarını ödeyemez hale getirmenin kendilerini riske atmak olduğunu, şirketin her yıl artan bir karı olduğu göz önüne alındığında, şirketin içinin boşaltıldığı iddialarının yersiz olduğunu, davacının, kendi kendisi ile çeliştiğini, … A.Ş. ve … A.Ş. ünvanlı şirketler ve Hatay’ daki diğer şirketlerin, müvekkili şirketin dışında tüzel kişilikler olup, mezkur şirketler ile olan uyuşmazlıklar ya da defterler ve belgelerin bu davada delil teşkil edemeyeceğini, davacı yanın müvekkili şirket haricindeki şirketlere karşı açmış olduğu davaların, defter ve kayıtları delil olarak sunduğunu, bununla birlikte bu belgelerin huzurdaki dava açısından hiç bir delil vasfı olmadığını, mahkemenin malumları olduğu üzere, şirketlerin her yıl olağan genel kurul yaptığını, bu olağan genel kurullarda geçmiş yılın mali verileri, tabloları, denetim raporları vs.’lerin incelendiğini ve yönetim kurulu üyelerinin ibra edildiğini, diğer bir deyişle her olağan genel kurulun bir önceki yılın verilerine bağlı olarak yapıldığını ve bu verilere göre karar alındığı için, bir genel kurul için verilen mahkeme kararının diğer genel kurul için, ne bağlayıcı ne de delil niteliğinde olduğunu, her yılın kendi içinde ayrıca değerlendirildiğini, bu sebeple, müvekkili şirketin önceki yıllara ait genel kurullarına ilişkin açılan davaların bu dava açısından bir ehemmiyet teşkil etmediğini, aynı biçimde diğer şirketlere ait verilerin, genel kurul tutanaklarının da bu dosya için delil mahiyetinde olamayacağını, bu evrakların davacı yana iadesine karar verilmesinin gerektiğini, davacının ana sözleşmeye aykırı olarak kar payı dağıtılmadığını ilişkin iddianın mesnetsiz olduğunu, müvekkili şirketin imalatçı bir işletme olmadığını, dolayısıyla yatırım yapmak yerine likiditesini aktif tutarak ticari sirkülasyonunu güçlendirdiğini, bu sebeple, şirketin büyümesi nedeniyle, ortaklara kar payı ödenmeyerek banka borçlarını artmasını önlendiğini ve şirketin sermaye yapısının güçlendirildiğini, mevcut banka borçlarının hepsine aynı zamanda şirket ortağı da olan yönetim kurulu üyelerinin şahsen kefil olduğunu, diğer bir deyişle, şirket ortağı olan yönetim kurulu üyelerinin şahsi mal varlıkları ile şirket borçlarından sorumlu hale geldiklerini, dolayısı ile, sorumluluğun ve yükün büyük bir kısmının şirketin diğer ortaklarında olduğunu ve davacının bu anlamda hiç bir sorumluluğu bulunmadığı dikkate alındığında, şirketin borçlanmasını önlemek ve karlılığını sağlamak amacı ile kar payı dağıtımı yapılmamasının, tüm ortakların yararına olduğunu, bu konuda yüksek mahkeme kararlarının da bulunduğunu, dolayısı ile, davacının bu iddiasının dahi kanuna ve içtihatlara aykırı olduğunu sonuç olarak esasa girmeden davanın usulden reddini, icranın geri bırakılması talebinin reddini, davacının teminat yatırmasını, davacının HMK 329 gereği cezalandırılmasını, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya yüklenilmesine, karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “a)Kar dağıtılmamasına ilişkin gündemin 7. Maddesiyle alınan karar: Kârın dağıtılıp dağıtılmayacağı ve dağıtılacaksa ne ölçüde dağıtılacağı hususunda genel kurulun geniş takdir yetkisi bulunmaktadır. Gerçekten genel kurul dağıtılabilir kârdan TTK. m. 523/2 hükmüne göre yedek akçe ayırabileceği gibi, belirli şartlar altında bu kârın esas sermayeye eklenmesine de karar verebilir. Ancak genel kurul bu yetkilerini kullanırken bazı sınırlamalara tabidir. Kârdan yapılacak ayırımlar konusunda öncelikle emredici kanun hükümlerine riayet etmek gerekir. Bu kapsamda vergi, fon, kanuni yedek akçe gibi emredici kanun hükümleriyle belirlenmiş ayırımların yapılması kaçınılmazdır. İkinci olarak, esas sözleşme hükümleriyle kâr dağıtımı konusunda bazı prensipler belirlenmişse genel kurul bunları da bertaraf edemez. Örneğin esas sözleşmede belirli oranda kârın dağıtılması öngörülmüş ise, pay sahipleri bakımından güçlü bir müktesep hak oluştuğu için genel kurul bu dağıtımı yapmak zorundadır. Üçüncü olarak, gerçek anlamda genel kurulun takdirine bırakılan ayırımlar konusunda da [TTK. m. 523/2-3], genel kurulun takdir hakkını sınırlayan ilkeler söz konusudur. Bunlar, kanun ve esas sözleşmede belirlenenlerden daha fazla miktarda yedek akçe ayrılmasının geniş anlamda objektif iyi niyet kuralları ile şirketin devamlı gelişmesi ve istikrarlı kâr dağıtımı bakımından gerekli olmasıdır. Söz konusu ayırımlara ve kâr dağıtımına ilişkin genel kurul kararlarının iptali istenmesi halinde mahkeme bu kriterleri uyulup uyulmadığını araştıracaktır [Güzin Üçışık/Aydın Çelik, Anonim Ortaklıkta Finansal Tablolar, Yedek Akçeler ve Kar Dağıtımı, İstanbul 2018, s. 399-400]. Yukarıda ifade edildiği üzere, genel kurul kararlarının iptalinin nedenlerinden birisi de, alınan kararın afaki iyi niyet kuralına aykırı olmasıdır. Söz konusu olan afaki iyi niyet, MK. m. 2 hükmünde öngörülen dürüstlük kuralıdır. Genel kurulda çoğunluğu oluşturan belli bir grup pay sahibinin yetkilerini kötüye kullanmak suretiyle, ortaklık dışı özel veya ortaklık ile ilgili kişisel çıkarlarının korunmasına yönelik olarak, azınlıktaki pay sahiplerinin menfaatlerine aykırı bir şekilde aldığı kararlar dürüstlük kuralına aykırı kabul edilmektedir. Ancak kararın dürüstlük kuralına aykırılık oluşturabilmesi için her zaman özel ve şahsi menfaat elde edilmesi zorunlu değildir. Eşit hukuki durumda bulunan pay sahipleri hakkında eşit uygulamalara gidilmemesi suretiyle eşitlik ilkesinin ihlâli de, dürüstlük kuralına aykırılığın tespitinde ölçüt olarak kabul edilmektedir. Objektif iyiniyet kuralına aykırılığı, ortaklığın geleceği, işleyişi ve yönetimi bakımından önemi göz önünde tutularak, yersiz şekilde genişletmemek ve ancak ciddi etken sebeplerin varlığı halinde kabul etmek gerekir. Bu bakımdan ancak, çoğunluğun yetkilerini kötüye kullanarak ve dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde, ortaklığa ve diğer pay sahiplerine zarar vermek için kasıtlı olarak alınan bir genel kurul kararının, iyi niyet kuralına dayanarak iptali istenebilir [Üçışık/Çelik, C. I, s. 358]. Dolayısıyla somut olayda kârın dağıtılmamasına ilişkin alınan kararın objektif iyiniyet kuralına da aykırı olmaması gerekir. Kâr payının dağıtılıp dağıtılmaması hususunun takdiri genel kurula ait olmakla birlikte bu yetkinin kullanılması keyfiyete bağlı değildir. Gerçekten de Yargıtay vermiş olduğu bir kararında bu hususu şu şekilde dile getirmiştir: “Her ticaret ortaklığı gibi anonim şirketlerin de nihai amacı kâr elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Pay sahiplerinin yeterli oranda kâr payı üzerinde müktesep hakları vardır. Kâr payı dağıtımı ancak şirketin inkişafı ve sürekli kâr dağıtabilir durumda tutulması için istisnai olarak sınırlanabilir. Kâr pavı dağıtmamanın uvaun ve faydalı olduğunu şirket ispat etmek durumdadır” [Y. 11. HD.’nin E. 2005/10060, K. 2006/13738 sayı ve 21.12.2006 tarihli kararı]. Kâr payının hangi gerekçelerle tam olarak dağıtılmadığı hususunun somut bir şekilde davalı tarafından ortaya konulması gerekmektedir. Türk Ticaret Kanunu’nda ise esas itibariyle, sermaye şirketlerinde yıllık kâr dağıtımı bir zorunluluk olarak kabul edilmiştir. TTK’nun 507.nci maddesine göre her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre, pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış “Net Dönem Kârına” payları oranında katılma hakkına sahiptir. Bunun yanında TTK’nun 523.ncü maddesine göre genel kurul; a) Aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, b) Bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, Kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir. İspat kuralına ilişkin MK. m. 6 hükmüne göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”. HMK. m. 190/1 hükmüne göre: “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir”. Bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur. Anılan ispat kuralları gereği, davalının, kâr dağıtmama kararını keyfi almadığını, yukarıda belirtilen yasa hükümlerine uygun olarak aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekli olduğunu ya da şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı olduğu geçerli delillerle kanıtlaması gerektiği açıktır. Bilirkişi raporunda yer alan “… davalı şirketin çok riskli bir finansal yapısının bulunduğu, varlık ve kaynak dengesinin yüksek oranda borçlu bir mali yapıyı gösterdiği, şirketin özkaynak artışına ihtiyacının olduğunu gösterdiği, ortaklara kâr dağıtımı yapılması durumunda ise şirketin özkaynaklarının daha da azalacağı ve finansal risklerinin çok daha fazla artacağı değerlendirilmiştir” yönündeki tespit dikkate alındığında, kâr payının dağıtılmamasının, TTK. m. 523 hükmünde ifade edilen, kârın aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekli olduğu, bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı bir durum teşkil ettiği buna göre de kârın dağıtılmamasına ilişkin alınan kararın iptali şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından davacı vekilinni gündemin 7 nci maddesiyle alınan kararın iptali isteminin reddine karar vermek gerekmiştir. b)Sermayenin artırılmasına ilişkin gündemin 8. maddesiyle alınan genel kurul kararı: Sermayenin artırılmasına ilişkin gündemin 8 nci maddesiyle alınan karar tescil edilmediği gibi Ticaret Sicili Gazetesi’nde de ilan edilmemiştir.Anonim şirket genel kurulunda alınan kararların bir kısmının tescil ve ilanı zorunlu iken(Sermaye artırımı kararı ve yönetim kurulunun seçimine dair karar gibi) bazı kararların tescil ve ilan koşulu bulunmayıp bu kararların iptali istemi ile açılan davalarda tescil ve ilan zorunlu değildir. Davalı şirket tarafından yapılan dava konusu genel kurulun 8 nci maddesiyle şirket sermayesinni artırılması kararı alınmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 456 ncı maddesinin üçüncü fıkrası hükmü “Artırım, genel kurul veya yönetim kurulu kararı tarihinden itibaren üç ay içinde tescil edilemediği takdirde, genel kurul veya yönetim kurulu kararı ve alınmışsa izin geçersiz hâle gelir ve 345 inci maddenin ikinci fıkrası uygulanır.” şeklinde olup buna göre sermaye artırımı kararı üç ay içerisinde tescil ve ilan edilmedikçi geçersiz hâle gelecektir.Somut olayda da gündemin 8 nci maddesiyle alınan sermaye artırımına ilişkin karar üç ay içerisinde tescil ve ilan edilmediği için geçersiz hâle gelmiş olup ortada iptali gereken bir karar kalmadığından bu maddenin iptali istemi ile açılan davada karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir. c)Yönetim kurulu üyelerine aylık net ¨10.000,00 huzur hakkı verilmesine ilişkin gündemin 9. maddesiyle alınan genel kurul kararı: 6102 sayılı TTK’nın 394. maddesinde, yönetim kurulu üyelerine tutarı esas sözleşme veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceği hükmü düzenlenmiştir. Huzur hakkı her toplantı için ayrı ayrı belirlenebileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de tespit edilebilir. Ücretin miktarı ise şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulaması, yönetim kurulunun bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olmalıdır.Yönetim kurulu üyeleri için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, ortaklık yapısı ve mali durum açısından davacı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulunun harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kârdan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespiti gerekmektedir. TTK 507/1.maddesi uyarınca “Her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış dönem kârına payı oranında katılma hakkını haizdir…”. Şirket yöneticilerine verilecek yüksek miktarlı huzur hakkı ile yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların payları oranında kâr payı alma haklarının zayıflatıldığı, belli ortaklara örtülü kâr dağıtılması sonucunu doğuracağı bir gerçektir. Bilirkişi raporunun mali inceleme bölümünde yer alan, “Davalı şirket ortaklarına ödenecek huzur hakları maliyetlerinin yıllık ¨515.138,34 olacağı hesaplandığında, davalı şirkette gerçekleşen 3 yıllık ortalama vergi öncesi kâr tutarının (¨785.141,24 + ¨485.634,12 + ¨849.073,35=) ¨2.119.848,71/3= ¨706.616,24 olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, belirlenen huzur hakkı tutarlarının şirketin riskli finansal yapısını iyileştirme amacına hizmet etmediği aksine riski daha da arttırabileceği görülmektedir” yönündeki tespit ile, davalı şirketin riskli bir mali yapısı bulunması nedeniyle kâr dağıtımı yapmamasının haklı olduğu yönünde varılan sonuç dikkate alındığında; yönetim kurulu üyelerine aylık net ¨10.000,00 ücret ödenmesine ilişkin alınan kararın, şirketin kârlılık oranıyla ve piyasa koşullarıyla uyuşmadığından, bir başka deyişle fahiş olduğundan bu kararın iptaline,bilirkişi raporuna göre sermaye artırımına ilişkin kararın iptal şartlarının oluşmadığının belirlenmesi karşısında davacının bu maddenin iptalini istemekte haklı olmadığı,bu nedenle konusuz kalan davada haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin hesaplanması gerektiğinden yargılama giderlerinden davacının haklılık durumuna göre 2/3 nün üzerinde bırakılmasına, …” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının, davalı şirket aleyhine açtığı, davalı şirketin 25.03.2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında Yönetim Kurulu Üyelerine aylık 10.000,00 TL huzur hakkı ödenmesine ilişkin alınan kararın iptali talepli davası, Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11.10.2017 Tarihli, 2016/594 E., 2017/990 K. Sayılı kararı ile reddedil olup anılan red kararı üzerine davacının yaptığı istinaf başvurusunun da esastan reddedilmiş akabinde yaptığı temyiz başvurusu da reddedilmiş bulunduğunu, hal böyle iken, davacının, davalı şirketin 25.03.2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında Yönetim Kurulu Üyelerine aylık 10.000,00 TL huzur hakkı ödenmesine ilişkin alınan kararın iptali talebi ekteki emsal karardan görüleceği üzere haksız bulunmuş ve reddedilmiş iken, aradan geçen sürede enflasyon vs hususlar da gözetildiğinde yine aynı meblağda huzur hakkı ödemesine ilişkin bu defa davalı şirketin 28.03.2018 tarihli olağan genel kurulunda alınan kararın yerel mahkemece iptaline karar verilmesi son derece hatalı olduğunu, huzur hakkı ödemesinin davalı şirketi zarara uğratacağına ilişkin iddianın iki yönden mesnetsiz kaldığını, mahkemece yönetim kurulunun şahsi kefil olmalarını durumunun hiç irdelemediğini, Somut olayda pay sahipleri arasında taşıdıkları sorumluluk açısından eşitlik bulunmadığını, davacının hiçbir riski yokken, diğer pay sahibi yönetim kurulu üyelerinin tüm malvarlıklarının risk altında olduğunu, bu sebeple, bir genel kurul kararının, hem davacı hem de ortaklarının yararına bulunması durumunda, iptal şartını havi olmayacağını, mahkemece bu husustaki itirazlarının da dikkate alınmadığını, huzur hakkının Yönetim Kurulunun kanundan doğan bir hakkı olduğunu, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun da somut olaydaki uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayacak mahiyette olmadığını, delillerin toplanmadan, deliller arasında yer alan emsal ücret araştırmaları yapılmadan, daha ilk celsede mahkemece alelacele dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verilmiş olup bu bağlamda, bilirkişiler tarafından da emsal huzur hakkı ödemelerine ilişkin piyasa araştırmalarının değerlendirilemediğini, mahkemece davacının kötüniyetine ilişkin hiçbir tespit, yorum yapılmadığını, davacının o dönemde dağıtılan huzur hakkına itirazı yokken, üstelik karlılık artmışken 2012 yılındaki aynı tutardaki huzur hakkına itiraz etmeyip, 2018 yılında yapılan genel kuruldaki aynı tutardaki huzur hakkına itiraz ediyor olmasının, açıkça azlık hakkının kötüye kullanılması olduğunu ve kanunca korunmadığı hususunda yerel mahkemenin bir tespiti olmadığını beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.Davacı vekili katılma yoluyla sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; mehkemece karın dağıtılmaması kararının doğru bulunması ve iptaline gerek olmadığı hükmünü kurmasının hatalı olduğun, bilirkişi görüşüne katılmanın mümkün olmadığını, Yargıtay 11. HD 2005/100060 K. 2006/13738 ve 21/12/2006 tarihli kararına göre kar payı dağıtımının istisnai olarak sınırlanabileceğini, dosya kapsamına göre şirketin kurulduğundan itibaren hiç kar payı dağıtmadığını, bu nedenle anılan kararında iptal edilebilir olduğu görüşü yerine sadece şirketin yıl içindeki ekonomik durumu ile aksi görüşte olmanın hatalı olduğunu, bilirkişi raporunun bu görüşüne katılmadığını, itiraz ettikleri halde itirazlarının dikkate alınmadığını, kar payı almanın ortaklığın temel amacı olduğunu şirketin kurulduğundan beri ortaklara hiç kar dağıtmayıp yüksek huzur hakları ödeyerek bazı yöneticilere haksız kazanç sağlandığının dikkate alınarak gündemin 7. Maddesi olan kar zarar ile ilgili karar alınması-kar dağıtım konusunun görüşülmesi maddesinde, oy çokluğu ile alınan kar dağıtılmaması kararının iptali gerekirken aksi yöndeki karar şirketin fiili durumuna aykırı olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın bu yönüyle kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, anonim şirket genel kurul kararların iptali, davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davaya konu genel kurul kararlarının iptali sebebinin bulunup bulunmadığı noktasındadır. Davalı şirketin, 2017 yılı olağan genel kurulu, davacının katılımı ile 28/03/2018 tarihinde yapılmıştır. Davacı tarafça, davalı şirketin 2017 yılı olağan genel kurulunda alınan bir kısım kararların iptaline karar verilmesi istemiyle eldeki dava açılmıştır.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 445. Maddesinde, toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten kişilerin, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabileceği, düzenlenmiştir. Davacı taraf, iptal istemine konu genel kurul kararlarına muhalefetini bildirmiş ve eldeki davayı 21/05/2018 tarihinde üç aylık süre içerisinde açmıştır.Genel kurul kararlarının iptali davasına konu, davalı … Ticaret A.Ş.’nin 28/03/2018 tarihinde yapılan 2017 yılı olağan genel kurul toplantı tutanağının 7. maddesinde şirket karından kanun ve esas sözleşme gereği yapılması gereken miktarlar ayrıldıktan sonra kalan kısmın tamamının olağanüstü yedek olarak ayrılması oylanmış ve 333 olumsuz oya karşılık 79.667 olumlu oy ile oy çokluğu ile kabul edilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 507/1. Maddesine göre, her pay sahibi, kanun ve esas sözleşme hükümlerine göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış net dönem kârına, payı oranında katılma hakkını haizdir. TTK’nın 408/2-d maddesine göre ise, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dâhil, kullanılmasına dair kararların alınması şirket genel kurulunun münhasır yetkileri arasındadır.TTK’nın 523/1. Maddesinde, kanuni ve esas sözleşmede öngörülen isteğe bağlı yedek akçeler ayrılmadıkça pay sahiplerine dağıtılacak kâr payının belirlenemeyeceği; ikinci fıkrada ise genel kurulun, aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, Kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebileceği düzenlenmiştir. Davalı şirket ana sözleşmesinin “Karın Tespit ve Dağıtımı” başlıklı 15. Maddesi, “Şirketin genel masrafları ile muhtelif amortisman bedelleri gibi şirketçe ödenmesi gibi veya ayrılması zorunlu olan miktar hesap yılı sonunda tespit edilen gelirlerden indirildikten sonra geriye kalan miktar safi karı teşkil eder. Bu suretle meydana gelecek kardan kurumlar vergisi indirildikten sonra %5 kanuni ihtiyat akçesi ayrılır. Kalan %5 kar payı ayrılır. Geri kalan kısmın hissedarlara hisseleri oranında dağıtılması zorunludur. Dağıtılan bu paydan Türk Ticaret kanunun 466.maddesinin 2.fıkrasının 3 numaralı bendi gereğince 410 ayrılarak adi ihtiyat akçesine eklenir.” şeklindedir.Bilirkişi heyeti tarafından yapılan inceleme sonunda hazırlanan raporda, davalı şirketin çok riskli bir finansal yapısının bulunduğu, varlık ve kaynak dengesinin yüksek oranda borçlu bir mali yapıyı gösterdiği, şirketin özkaynak artışına ihtiyacının olduğunu gösterdiği, ortaklara kar dağıtımı yapılması durumunda ise şirketin özkaynaklarının daha da azalacağı ve finansal risklerinin çok daha fazla artacağı değerlendirilmiştir.Kâr payının dağıtılıp dağıtılmaması hususu genel kurulun yetkisinde olmakla birlikte bu yetkinin Kanundaki sınırlara uygun olarak kullanılması gerekir. Zira ticaret şirketlerinin asıl amacı kar edip, ortaklarına dağıtmaktır.Bu halde, kanuni ve ihtiyari yedek akçeler dağıtıldıktan sonra, kar payı dağıtılmamasına karar verilebilmesi için TTK’nın 523/2. Maddesinde düzenlendiği şekliyle şirket aktiflerinin yeniden sağlanabilmesi için gereklilik bulunması veya bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı(istikrarlı) kâr payı dağıtımı yönünden haklılık bulunması şarttır.Davalı şirketin incelenen mali yapısı ve bilirkişilerce tespit edilen kaldıraç oranı, özkaynak/varlık oranı ve borç/özsermaye oranının olumsuz olması, şirketin çok riskli bir finansal yapısının bulunması ve varlık ve kaynak dengesinin yüksek oranda borçlu bir mali yapıyı göstermesi karşısında şirketin özkaynak artışına ihtiyacının olduğu anlaşılmakta olup bu gereklilik nedeniyle genel kurulun kar payı dağıtılmaması kararı TTK’nın 523/2. Maddesindeki düzenleme çerçevesinde Kanuna uygundur. Dolayısıyla karın dağıtılmamasına ilişkin genel kurul kararının iptal şartları oluşmamıştır.Davalı şirketin 2017 yılı olağan genel kurulun 8. maddesinde şirket sermayesinin arttırılmasına karar verilmiş, ancak bu karar süresi içerisinde ticaret sicilinde tescil ve ilanı yaptırılmamıştır. Genel kuruldu kabul edilen diğer kararlar 8. Madde hariç olarak tescil ve ilan edilmiştir.TTK’nın 456/3. Maddesinde sermaye artırımının, genel kurul veya yönetim kurulu kararı tarihinden itibaren üç ay içinde tescil edilemediği takdirde, genel kurul veya yönetim kurulu kararı ve alınmışsa izinin geçersiz hâle geleceği düzenlenmiştir. Davalı şirket, 18/04/2018 tarihinde 8. madde ve tadil metni hariç olduğu belirtilerek tescil isteminde bulunmuş ve 19/04/2018 tarihinde tescil işlemi yapılmıştır. İlan ise 8. Madde olmadan 26/04/2018 tarihli ticaret sicil gazetesinde yayımlanmıştır.Buna göre, davalı şirket dava açılmadan önce, sermaye arttırımına ilişkin 8 nolu genel kurul kararının tescilinden vazgeçtiğine göre, dava açıldığı tarih itibariyle sermaye artırımına ilişkin karar yönünden davanın konusunun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu halde, sermaye artırımına ilişkin karar yönünden yargılama masraflarına davacının katlanması gerekir.Davalı şirketin 2017 yılı olağan genel kurulun 9. maddesinde şirket yönetim kurulu üyelerine aylık net 10.000,00 TL ücret ödenmesi oylanmış ve 333 olumsuz oya karşılık 79.667 olumlu oy ile oy çokluğu ile kabul edilmiştir.TTK’nın 394/1. Maddesinde, yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebileceği düzenlenmiştir.TTK’nın 408/2-b maddesine göre de, yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları genel kurulun münhasır yetkilerindendir.Genel kurulda söz alanların beyanlarından, kararlaştırılan bu tutarın huzur hakkı olduğu anlaşılmaktadır.Huzur hakkı, yöneticilerin, şirkete harcadıkları emek ve mesailerine karşılık, esas sözleşme veya genel kurul kararları ile ödenmesi kararlaştırılan paradır. Huzur hakkı her toplantı için ayrı ayrı belirlenebileceği gibi aylık olarak belirli bir ücret biçiminde de tespit edilebilir. Ücretin miktarı ise şirketin mali yapısı, şirketin bu yöndeki uygulaması, yönetim kurulunun bu iş için harcadığı emek ve mesai ile orantılı olmalıdır. Yönetim kurulu üyeleri için belirlenen ücretlerin fahiş olup olmadığı değerlendirilirken genel kurulun yapıldığı dönemde şirketin ortaklık yapısı, finansal durumu, şirketin geçmiş uygulamaları, ortaklık yapısı ve mali durum açısından davacı şirketle aynı-benzer durumda bulunan şirketlerin yöneticilerinin aldığı emsal ücretler göz önünde bulundurulup karşılaştırılmak suretiyle yönetim kurulunun harcadığı emek ve mesai ile orantılı, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki kârdan pay alma haklarını da ihlal etmeyecek şekilde tespiti gerekmektedir. Yukarıda ifade edildiği üzere, bilirkişilerce şirketin finansal yapısının riskli olduğu tespit edilmiştir. Yine bilirkişiler, kar payı dağıtılmasına ilişkin olarak ifade ettikleri gibi huzur hakkı ödenmesine ilişkin kararın şirketin riskli finansal yapısında, riski daha da arttırabilecek nitelikte olduğunu belirtmişler ve yönetim kurulu üyelerine aylık 10.000,00 TL ödenmesine ilişkin kararın şirketin karlılık oranıyla ve piyasa koşullarıyla uyuşmadığı ve bu yönüyle fahiş olduğu kanaati bildirilmiştir. Her ne kadar şirket yöneticilerine aylık 10.000,00 TL ödenmesine ilişkin önceki yıllarda da alınmış kararlar bulunsa da şirketin mali yapısı, şirketin net karı ile yönetim kurulu üyelerine ödenecek ücretin şirkete yıllık maliyeti ve kar payı dağıtılmaması yönündeki şirket kararı nazara alındığında karalaştırılan ücretin fahiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde şirket yönetim kurulu üyelerine 10.000,00 TL ödenmesine ilişkin karar dürüstlük kuralına aykırı olup iptali şartları oluşmuş bulunmaktadır.Tüm bu sebeplerle mahkemece verilen kararda herhangi bir aykırılık görülmemiştir.HMK’nın 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin ve davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,2-Davacı ve davalı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı ayrı ayrı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,3-Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına,4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 22/11/2022