Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1144 E. 2022/1295 K. 22.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1144
KARAR NO: 2022/1295
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/10/2019
NUMARASI: 2017/556 Esas – 2019/1067 Karar
DAVA: Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/11/2022
Taraflar arasındaki İtİrazın İptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın … ve … yönünden reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil Bankanın Galata Ticaret şubesi ile … Limited Şirketi arasında 12/06/2013 tarihli 2.000.000,00 TL bedelli Kredi Çerçeve Sözleşmesi imzalanıp kredi kullandırıldığını, diğer davalı … ve …’ın ise sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzaladıklarını, borçlu firmanın borcunu zamanında ödemediğini, buna ilişkin borçlulara Beşiktaş …Noterliğnin 26/10/2016 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesinin gönderildiğini, söz konusu hesap kat ihtarnamesinin 24/10/2016 tarihi itibari ile 980.580,58 TL nakit kredi borcunun ödenmesi ihtar edilmiş ise de bu güne kadar ödenmediğini, borcun ödenmemesi üzerine … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile davalı-kefil aleyhine 12/12/2016 tarihinde 1.073.623,98 TL üzerinden icra takibine geçildiğini, talep edilen faiz oranının taraflar arasında imzalanan sözleşme ile bankaya tanınan tek taraflı yetkiye istinaden kararlaştırılmış olup sözleşmeye ve yasaya uygun olduğunu, kredi faizinin tespitine ilişkin yetkinin yasal olduğunu belirterek yapılan itirazların iptali ile takibin takip talebindeki şartlarla devamına, haksız itirazlar nedeniyle itiraz olunan alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça açılan davanın herhangi bir hukuki dayanağı olmadığını, kötü niyetle açıldığını, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile başlatılan takibe süresinde itiraz edildiğini, söz konusu borcun davalı müvekkilinin babasının diğer kardeşinin kredi sözleşmesine kefil sıfatıyla borçlu olmasından kaynaklandığını, davalı müvekkilinin babasının vefat ettiğini, davalının da babasından kalan mirası küllen reddettiğini, davalı müvekkilinin davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını belirterek davanın reddini, davacının kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Diğer davalılar … Tic. Ltd. Şti. Ve … davaya cevap vermemek suretiyle davayı inkar etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece Mahkemesince Davalı …’ın 2012 tarihli GKS’de eş rızası alındığı ileri sürülmüş ise de, dava konusu kredilerin 12.06.2013 tarihli GKS’den dolayı verilmiş olup, bu GKS’deki kefalet nedeniyle eş rızası alındığına ilişkin belge ibraz edilmediği,davalı …’ın kefaleti TBK 584. Maddeye aykırı olup, itirazın iptali talebi de bu davalı açısından yerinde olmadığı, davalı … mirası reddetmiş olup, bu davalı açısından açılan davada yersiz olduğu, yetki itirazında bulunulsa da sözleşmede yetki şartı bulunmakla yetki itirazı yerinde olmamakla bu itirazın kaldırılmasına , teknik ayrıntısı bilirkişi raporunda açıklandığı üzere de davalı … şirketinin itirazı açısında da 722.139,06 TL asıl alacak, 1.988,36 TL temerrüt faizi, 99,42 TL BSMV vergisi olmak üzere toplam 724.226,84 TL ve temerrüt faizi oranı olarak % 33,50’e itirazının haksız olduğu, Bilirkişi raporunda kısmı ödemeleri ana paradan düştüğü itirazı var ise de, yapılan ödemeler, ödeme tarihindeki toplam fer’i borcu aştığından doğal olarak kalan miktarda, ana paradan düşülerek bilirkişi hesaplaması yapılmış olup, bunda hukuka aykırı bir yönde bulunmadığı gerekçeleriyle Davalılar … ve … açısından davanın reddine,davalı … şirketinin itirazlarından 722.139,06 TL asıl alacak, 1.988,36 TL temerrüt faizi, 99,42 TL BSMV vergisi olmak üzere toplam 724.226,84 TL ve temerrüt faizi oranı olarak % 33,50 üzerinden iptaline, takibin ödeme emrindeki koşullarla bu şekilde devamına,724.226,84 TL’nin % 20 olan 144.845,36 TL inkar tazminatının davalı … şirketinden tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalı … hakkında mirası reddetmesi nedeniyle davanın reddine karar verildiğini ve nispi vekalet ücretine hükmedildiğini, bu konuda daha önce 10.11.2017 tarihli dilekçeleriyle …’ın sehven davalı olarak gösterildiği, bu sebeple … hakkında konusuz kalan davada karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinin talep edildiğini, bu davalının mirası reddetmiş olması nedeniyle işbu davada taraf ehliyeti bulunmadığını, taraf ehliyeti bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi halinde müvekkili Banka aleyhine vekalet ücretine hükmedilmemesi ya da nisbi yerine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini,Borçlar Kanununun kefalet ilişkin hükümlerin düzenlendiği 584. maddesine eklenen fıkra ile kefalet sözleşmesine ilişkin eş rızası hükmünün kapsamıının daraltıldığını, yeni düzenlenme ile şirket ortak ve yöneticileri tarafından şirket ile ilgili olarak verilecek kefaletlerde eşin rızası aranmayacağını, Davalı …’ın, şirketin ortağı, yönetim kurulu üyesi ve müdürü … tarafından daha önce dosyaya sunulan vekaletnamelerle Şirketi temsil ve ilzam konusunda yetkilendirilmiş olduğunu, ayrıca, Borçlar Kanunu’nun 584. Maddesine ek yapılmadan önce, 22.08.2012 tarihi itibariyle düzenlenmiş olan 1.250.000 TL tutarındaki Kredi Çerçeve Sözleşmesi’nde Kefil … için eş rızası beyanı alınmış olduğunu, bu sözleşmede …’ın eşi … yazılı beyanıyla eşinin Davalı Şirkete kefil olmasına rıza gösterdiğini, kredi kullandırılırken her kredi için ayrı bir sözleşme yapılmamakta tüm sözleşmelerin tüm krediler için geçerli olmakta ve teminat olarak kabul edilmekte olduğunu, – İlk Bilirkişi raporunda temerrüt tarihi olan 01.11.2016 tarihi itibarıyla asıl alacak miktarının 987.444,86 TL olarak hesaplandığını, müvekkili tarafından asıl alacak miktarı 990.828,04 TL olarak tespit edildiğini, icra takip tarihi itibarıyla talep edilebilir olan alacak miktarının ise 767.170,33 TL olarak hesaplandığını, itirazları üzerine üzerine düzenlenen ek raporda ise takip tarihi itibarıyla talep edilebilir olan alacak miktarının ise 724.226,84 TL olarak tesbit edildiğini, alacak miktarının yaklaşık 43 bin TL civarında indirildiğini, davalı Şirkete kullandırılan kredinin rotatif kredi olduğundan bahisle cari faiz oranının %16.75, temerrüt faiz oranının ise %33.50 olması gerektiği belirtilerek bu oranlar üzeriden hesaplamalar yapıldığını, takipte sözleşmeye uygun olarak %72 faiz talebinde bulunulduğunu, taraflar arasında imzalanan kredi sözleşmesinin 2.5.1.maddesinde;” Müşteri ile ayrıca mutabakata varılmamış ise, faiz, TCMB’ ye bildirilen faiz oranlarını geçmemek kaydıyla, Bankanın fiili kullandırım/işlem tarihinde aynı tür krediler ve hesaplar için cari olan en yüksek oranı üzerinden Bankaca belirlenecek; Banka, kredi kullandırımına ait kredi ve faiz tutarlarını, BSMV, KKDF ve sair resim ve harçları ile birlikte müşterinin cari hesabına borç yazabilecektir.” şeklinde düzenlendiğini, müvekkili banka tarafından TCMB’na bildirilen en yüksek cari fazi oranı %36, temerrüt faiz oranı ise %72 olduğunu, kredi hesabında da bu oranlar esas alınarak hesaplama yapıldığını, talep edilen alacak miktarının sözleşmeye uygun olduğunu, İhtarname keşide edildikten sonra icra takibine kadar geçen sürede müvekkili tarafından bazı tahsilatlar yapıldığını, raporda bu tahsilatların tamamının asıl alacaktan indirildiğini, yapılan tahsilatların bir kısmının asıl alacak, bir kısmı nın se faiz ve BSMV den düşülmesi gerektiğini, tahsilatların tamamının asıl alacaktan düşülmesi nedeniyle sonraki dönemlerde hesaplanan faiz miktarı düşük olduğunu beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE:Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince, yukarıdaki gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355 maddesi uyarınca, davacı tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Somut olayda, davacı banka ile davalı şirket arasında akdedilen 12.06.2013 tarihli 2.000.000.00TL’lık Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığı, sözleşmede …, … ve …’ın kefil sıfatıyla imzası bulunmaktadır. 6098 sayılı TBK.’nun 583. maddesinde; “kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır” TBK’ nun Eşin Rızası başlıklı 584 .maddesinde“ Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” hükümleri düzenlenmiştir. Kefalet sözleşmesi alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir. Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Diğer sözleşmeler gibi kefil ile alacaklının karşılıklı ve birbirine uygun iradelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. Kefalet sözleşmesinde (belirli şartlarda) eşin rızasının aranmasının sebebi ne kanun metninde ve ne de gerekçede belirtilmemiş, düzenleme yapılırken kaynak İsviçre Borçlar Kanunu’nun 494’üncü maddesinin göz önünde tutulduğu ifade edilmiştir. Türk Borçlar Kanunu’nun eş rızasının kişisel güvence verilmesine ilişkin başka adlar altında yapılan diğer sözleşmelerde de aranacağına ilişkin 603’üncü maddesi ile bu maddenin gerekçesinde de bir açıklığa yer verilmemiştir. Fakat bu düzenlemenin amacının aile birliğinin korunması olduğu anlaşılmaktadır. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41’inci maddesinde, ailenin, Türk toplumunun temeli olduğu ve eşler arasında eşitliğe dayandığı belirtildikten sonra ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile plânlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak ve teşkilatı kurmak konusunda Devlete görev verilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğünden önce insanların aile bütçesini değerlendirmeden ve hatta aile fertlerine haber vermeden, çok defa asıl borçlunun borcu ödeyeceği yönündeki samimi niyetlerle kefil oldukları, kefalet sözleşmesinden doğan sorumluluk nedeniyle ailelerinin temel yaşama ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak duruma geldikleri ve bunun sonucu olarak ailelerin dağıldığı, hatta intiharla sonuçlanan vakalara rastlandığı sosyolojik bir gerçeklik olarak kendisini göstermiştir. Kefalet sözleşmesinde eş rızasının aranmasının temel hareket noktalarından birinin bu olduğu kabul edilmelidir (İBK, 2017/4 E-2018/5 K. 20/04/2018 tarihli). Hal böyle olunca, eşin rızası, sözleşmenin kurulmasından önce yada en geç kurulması anında verilmiş olması geçerlilik şartıdır. Şekle ilişkin hüküm emredici kural olarak düzenlenmiş olup, kamu düzenine ilişkindir. Dolayısıyla, davacı bankanın istinafına dayanak 22.08.2012 tarihli 1.250.000,00 TL tutarına koni kefaletle ilgili rıza, geçersiz bir sözleşmeyi geçerli bir hale getirmez. Eşin rızasının aranmasının temelinde yatan amaç eşin ve ailenin korunmasıdır. Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesince, ilamda yazılı gerekçelerle bu davalının şirket ortağı ve yetkilisi olmadığı tespit edilerek verilen davanın reddine dair kararı yerindedir. Alacağın hesaplanmasına yönelik istinaf itirazları yönünden yapılan değerlendirmede ise; Taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinde borcun muaccel olduğu tarihten temerrüt tarihine kadar aynı tür TL krediler için TCMB’ye bildirilen cari akdi faiz oranının; temerrüt tarihinden itibaren ise, bu oranın %100 fazlası oranında temerrüt faizi uygulanacağı düzenlemiş olup, davacı banka kayıtlarına göre davalıya kullandırılan rotatif krediye uygulanan en yüksek cari akdi faiz oranını %16,75 olarak uygulandığı ve G.K.S’nin anılan hükmü uyarınca temerrüt faizinin bu oranın %100 fazlası olarak yıllık %33,50 olduğu anlaşılmakla davacı bankanın faiz oranına yönelik itirazı yerinde görülmemiştir. Davacı banka tarafından keşide edilen Beşiktaş … Noterliğinin 26.10.2016 tarih ve … yevmiye no’lu ihtarnameye göre, taraflar arasında akdedilmiş olan kredi sözleşmesine istinaden davalı borçlu … Ticaret Ltd. Şti.ne kullandırılmış olan kredi borcunun 24/10/2016 tarihi itibariyle ihtarnamenin tebliğ edildiği, davacı bankanın 980.580,58 TL ololarak hesaplamış olduğu 11 adet kredi hesabının her birisinin ana para, faiz, komisyon ve BSMV/KKDF tutarları ile birlikte toplam borç miktarlarını hesap özetine ait cetvelde tek tek gösterdiği, hesap özetine ait cetvelde kredilerin gösterilmiştir. Konusunda uzman bankacı bilirkişi raporunda; 11 adet krediden 1,2 ve 3. sıradaki …, … ve … no’lu hesaba ait kredi borçlarının 11.11.2016 tarihinde tasfiye edildiğinden, bu kredilerin ana paralan toplamı olan (27.469,46 TL + 20.000,00 TL + 90.000,00 TL=) 137.469,46 TL’yi temerrüt tarihi itibariyle hesaplanan toplam borçtan mahsup edildiği, borç miktarı (984.180,52 TL (-) 137.469,46 TL=) 846.711,06 TL hesaplandığı, 4. Sıradaki … kredinin ana parası olan 100.000,00TL’sinin tasfiye edildiği tespit edildiğinden, bu kredi borcunun 15/11/2016 tarihine kadarki temerrüt faizi ile (5) no’lu L000I562 kredinin asıl borcundan 53.530,37 TL’sinin 09/12/2016 tarihinde ödenmiş olduğu tespit edildiğinden, bu tarihe kadar işlemiş olan temerrüt faizi hesaplanıp ana paraları toplam borçtan mahsup edilmek suretiyle davalı … Ltd. Şti.nin 12/12/2016 olan takip tarihi itibariyle sorumlu olduğu borç miktarını hesaplayan ve 722.139,06 TL asıl alacak,1.988,36 TL temerrüt faizi, 99,42 TL BSMV vergisi olmak üzere toplam 724.226,84 TL ve y davalıya kullandırılan rotatif kredi yönünden temerrüt faiz oranının bankanın uyguladığı en yüksek akdi faiz oranının %100 fazlası %33,50 olduğu tespit edilen bilirkişi raporu uyarınca mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Vekalet ücretine yönelik istinaf itirazları yönünden yapılan değerlendirmede; davaya konu takip tarihi 12.12.2016’dır. Davalı … vekili reddi mirasa ilişkin itiraz dilekçesini 04.04.2017 tarihinde icra dosyasına sunmuş, eldeki dava ise 13.06.2017 tarihinde açılmıştır. Kaldı ki davacı, bu davalıyı sehven dava dilekçesinde gösterdiklerini kabul etmektedir. Davalının mirası reddettiği, bu haliyle mirasın açıldığı andan geçerli olacak şekilde mirasçılık sıfatını kaybettiği anlaşılmıştır. Bu haliyle; davalı … bakımından mirasın reddinin etkisi üzerinde durulması gerekmekte olup, bu nedenle, taraf ve dava ehliyeti ile davada sıfat kavramlarının açıklanması yoluna gidilmiştir. Taraf ve dava ehliyeti; davanın tarafları ile ilgili olduğu halde sıfat dava konusu hakka ilişkindir. Davada sıfat, tarafın dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgili olup; davanın tarafı ile dava konusu hak arasında “hak ilişkisine dayalı bir bağ” dır. Mahkeme önünde, maddi hukuka dayalı hakkına dair uyuşmazlığın çözümünü ve himayesini isteyen kişi davacı, kendisine karşı hakkın himayesi istenen kişi ise davalıdır. Davacı, dava konusu hakkın sahibi, davalı ise hakka uymakla yükümlü olan ve bu hakkı ihlal ettiği düşüncesi ile kendisine karşı hakkın himayesi istenen kişidir. Bir davada, davacı ve davalı sıfatının kime ait olduğu tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler şeklen taraf ise de hakkın sahibi veya kendisine karşı hakkın himayesi istenmesi gereken kişiler olmadıkları belirlenir ise davanın sıfat yokluğundan (husumetten) reddi gerekir. Husumet dava şartı olup, kamu düzenine ilişkin bulunduğundan, yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gereken bir husustur. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7 nci maddesinin ikinci fıkrası; “Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur.” hükmünü içermektedir. Buna göre ilk derece mahkemesince; davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilmiş olması nedeniyle, davalı yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, davalı yararına nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsizdir. Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun vekalet ücretine ilişkin kısmının kabulü ile HMK 353/(1)b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ancak yeniden yargılama yapılmasına gerek olmadığından hükmün diğer kısımlarının aynen muhafazası ile davalı yararına maktu vekalet ücreti verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 1-Davalılar … ve … açısından davanın reddine, 2-Davalı … şirketinin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasındaki yetki itirazının ve 722.139,06 TL asıl alacak, 1.988,36 TL temerrüt faizi, 99,42 TL BSMV vergisi olmak üzere toplam 724.226,84 TL ve temerrüt faizi oranı olarak % 33,50 üzerinden iptaline, takibin ödeme emrindeki koşullarla bu şekilde devamına, 3-724.226,84 TL’nin % 20 olan 144.845,36 TL inkar tazminatının davalı … şirketinden tahsili ile davacıya verilmesine, 4-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 49.471,93-TL ilam harcından peşin alınan 12.966,70-TL’nin mahsubu ile bakiye 36.505,23-TL ilam harcının davalı …’dan tahsili ile hazineye irat kaydına, 5-Davacı tarafından yatırılan 12.966,70-TL peşin harç ve 31,40 başvuru harcının davalı …’dan tahsili ile davacıya verilmesine, 6-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 42.919,07-TL vekalet ücretinin davalı …’dan tahsili ile davacıya verilmesine, 7-Davalı …, kendisini vekille temsil ettirmiş olmakla, karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. göre hesaplanan 9.200-TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalı …’a verilmesine, 8-Davacı tarafından yapılan 2.116,90-TL yargılama giderinin red ve kabul durumuna göre takdiren oranlayarak 1.428,00-TL’nin davalı …’dan alınarak davacıya verilmesine; arda kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, 9-Davacı tarafından yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 10-İstinaf incelemesi yönünden harç ve yargılama masrafları a-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, b-Davacı tarafından sarf edilen 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, tebligat ve dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gidiş-dönüş masrafı 72,63 TL olmak üzere; toplam 193,90 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 11-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 22/11/2022