Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1086 E. 2022/1120 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1086
KARAR NO : 2022/1120
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DAVA : Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/10/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkil şirketin, Türkiye’de ve yurt dışında otomotiv satış – üretim, inşaat, sanayii, sigorta gibi sektörlerde faaliyet gösteren ve birçok dünya markası ürünün Türkiye distribütörlüğü üstlenen… şirketler grubunun bünyesinde bulunan bir şirket olup, uzunca bir süre … bayii ve servisi olarak faaliyet gösterdiğini, ancak… şirketler grubunun kurucusu…’ın …Partisi, … Partisi kurucu üyelerinden olması, siyasi partilere maddi – manevi desteği, …ile …Holding isimli şirkete ortak ve yönetim kurulu başkan yardımcısı görevini üstlenmesi gibi nedenlerle 28 Şubat sürecinde hakkında karalama kampanyası başlatıldığını, grup şirketlerin tüm ticari ortaklıkları ve sözleşmelerinin feshedildiğini, müvekkili şirketin borçlarının ödenmekte zorlanmaya başladığını, bu süreçte teminat niteliğinde verilen çeklerin usulsüz olarak işleme konduğunu, birçok usulsüz ve hileli işlem ile İstanbul – Maltepe, Başıbüyük … Parsel sayılı taşınmaz ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan takip akabinde Kartal 5. İcra Müdürlüğü’nün…Tal. Sayılı dosyası ile davalı şirkete 16.11.2009 tarihinde ihale edildiğini, davalı şirketin 01.04.2009 tarihinde kurulduğunu, davalı ….’in esas sözleşme ile münferit şekilde şirketi idare etmek üzere yönetim kurulu başkanı seçildiğini ve müvekkili şirketin ihale işlemleri ile ilgili her türlü işlem ve yetkilendirmelerin …tarafından gerçekleştirildiğini, …’in yönetim kurulu başkanı seçildiği dönem itibariyle; cezalandırıldığı ve yüz kızartıcı suç işlediğinin anlaşıldığını, ihale tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 315/2. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca davalı …’in tüzel kişilik yetkilisi sıfatını kazanamaması gerekirken davalı kurum tarafından bu husus nazara alınmaksızın tüzel kişiliğin tesciline karar verildiğini, müvekkili şirket yetkilisi … tarafından 20.09.2011 tarihinde resmi bir başvuru ile davalı kurumdan anılan husus ile ilgili olarak bilgi talep edilmişse de arşiv kayıtlı olmayan bir sabıka kaydı gerekçe gösterilerek gerekli araştırma ve işlemlerin yerine getirilmediğini, davalı …ise usulsüz şekilde yönetim kurulu üyeliğini yürüttüğü davalı şirket aracılığı ile müvekkil şirketin taşınmazını 16.11.2009 tarihinde ihale yoluyla satın almış ve bu ihale süresince müvekkil şirketin zararına olacak birçok usulsüz işlemin gerçekleşmesine sebebiyet verdiğini, bu usulsüz işlemler sebebiyle de müvekkili şirketin taşınmazı değerinin çok çok altında bir bedel ile satıldığını ve şirketin büyük maddi kayba uğradığını, müvekkili şirket tarafından bu zararların tazmini ve taşınmazının devir işlemlerinin iptali için İstanbul Anadolu 23. Asliye Hukuk MAhkemesi’nin 2016/151 E. sayılı dava açılmış olduğunu ve anılan davada hukuka uygun bir karar verilebilmesi açısından davalı …in davalı şirketin yönetim kurulu üyesi seçilmesinin hukuken geçerli olup olmadığının tespitinin zaruri hale geldiğini, bu tespit davasının verilecek kararı tümden etkileyebilecek nitelikte olduğunu, Bununla birlikte Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/11-1048 E., 2014/430 K sayılı ve 02.4.2014 tarihli kararında da ticaret şirketlerinin yokluk yada butlan sakat olan işlemlerinin herhangi bir süreye tabi olmaksızın herkes tarafından ileri sürülebileceği açıkça hüküm altına alındığını, davalı şirketin 01.04.2009 tarihli esas sözleşmesi ile yüz kızartıcı suçlardan mahkumiyeti bulunan davalı …in yönetim kurulu üyesi olarak seçilmesi işleminin yoklukla malul olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalılar … Klima San. Tic.A.Ş.ve… vekili cevap dilekçesinde; davacı şirket yetkilisi tarafından, ihalenin feshini sağlamak üzere, Kartal 3. İcra Hukuk Mahkemesinde ikame edilen (2009/1144 Esas-2010/930 Karar) davasının reddedildiğini, verilen kararın 18.03.2011 tarihinde kesinleştiğini, bu hususta yürütülen ceza soruşturmasında kovuşturmaya yer olmadığına kararı verildiğini, Anadolu 23. Asliye Hukuk Mahkemesince 2016/151 Esas sayılı dosyaya atanan bilirkişilere ilişkin şikâyete yönelik İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/22426 soruşturma sayılı dosyası üzerinden soruşturmanın sürdüğünü, icra dairesinde görevli personel ile ilgili olarak vermiş olduğu şikâyet dilekçesi ise Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/25833 Hazırlık numarasında kayıtlı olup, soruşturmasının devam ettiğini, davacı tarafın İstanbul Anadolu 23. Asliye Hukuk Mahkemesinde derdest bulunan ve on yıldan beri aleyhine cereyan eden yargılamayı bir şekilde lehine çevirmek için işbu davayı açtığını, davacının, müvekkilinin yüz kızartıcı suç işlediğini ileri sürerek adli sicil kayıtlarını çıkarıp davaya konu etmesi, yani kişisel verileri araştırıp, temin etmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:Mahkemece; “….davacı taraf somut olayda şirket pay sahibi olmadığı halde ilgili sıfatıyla dava şirkette yönetici olarak seçilen diğer davalının yöneticisi olduğu şirketin 01.04.2009 tarihinde kurulduğunu, davalı …’in esas sözleşme ile münferit şekilde şirketi idare etmek üzere yönetim kurulu başkanı seçilmiş ve davacı şirketin ihale işlemleri ile ilgili her türlü işlem ve yetkilendirmeler kendisi tarafından gerçekleştirildiğini, yönetim kurulu başkanı seçildiği dönem itibariyle; cezalandırıldığı ve yüz kızartıcı suç işlediği anlaşıldığını iddia etmiş ise de davacının arşiv kaydına esas UYAP’tan alınan bilgilerde günce haliyle 1995 tarihinden sonra suç işlediğine dair kayıt olmadığı gibi olsa dahi silinme koşulları oluştuğundan dolayı 2009 yılı itibariyle yönetici seçilmesine engel olmadığı gibi kaldı ki yönetici seçimine engel hal olsa bile 6762 sayılı TTK’nun 315/2 maddesine göre İdare meclisi azalarından biri iflasa tabi kimselerden olup da iflasına karar verilir veya hacir altına alınır yahut azalık için lüzumlu kanuni vasıfları kaydederse, vazifesi sona ermiş olur. Ağır hapis cezasiyle veya sahtekarlık, emniyeti suiistimal, hırsızlık, dolandırıcılık suçlarından dolayı mahkumiyet halinde dahi hüküm aynıdır. denilerek söz konusu seçime engel durum olduğu durumlarda yöneticinin görev,inin son ereceğini hükme bağlanarak bunun şirket tarafından da karara bağlanacağı dikkate alındığında pay sahibi olmayan davacının yokluk talebinde hukuki yararı olmadığı gibi gelen kayıtlara göre de davalının yönetici olarak seçilmesine engel güncel bir kayıt ya da mahkeme kararının olmadığı dikkate alındığında davalının 2009 dan beri sürekli yönetici seçildiği dikkate alındığın davacının yokluk talebi yerinde görülmemiştir.Tüm bu nedenlerle; davanın reddine, yokluk talebi şirkete karşı talep edilebileceğinden İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; önceki beyanlarını tekrarla, ilk derece mahkemesinin davalı …’in adli sicil kayıtlarına konu işlem tarihi olan 01.04.2009 tarihinden sonra silinmiş olma ihtimalini gözden kaçırdığını, ilk derece mahkemesinin adli sicil müdürlüğüne müzekkere yazılarak davalı … in 01.04.2009 tarihindeki adli sicil ve arşiv kayıtlarını sorması gerektiğini, bunun yerine yargılama aşamasında UYAP sistemi üzerinden güncel adli sicil ve arşiv kayıtlarına göre hüküm kurmasının hatalı olduğunu, kaldı ki davalının cevap dilekçesi ile dava dilekçesinde belirtilen tarihlerde suç işlediğini ve sabıkasının bulunduğunu ikrar ettiğini, hatta bu bilgilerin işbu davada kullanılması sebebiyle müvekkili hakkında savcılığa şikayette bulunduğunu, davalı …’in 1995 yılından önceki işlediği suçların 2009 yılında yönetim kurulu üyesi seçilebilmesine engel teşkil edebileceğini, 1995 yılından sonra işlediği suçların da 2009 yılı itibari ile silinme koşullarının oluşmadığını, ilk derece mahkemesince ilk duruşmada davacının dava açmakta menfaatinin bulunması tespit edilmiş olmasına rağmen kararın gerekçesinde müvekkili şirketin davalı şirkette pay sahibi olmaması sebebiyle yokluk talebine ilişkin dava açmasında hukuki yararının bulunmadığının belirtilmesinin kararı kendi içerisinde çelişkili duruma getirdiğini, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün davalı …’in yönetim kurulu seçilmesi işlemine onay vererek hukuka aykırı işlemin oluşmasına sebebiyet verdiğini, dolayısıyla taraf sıfatı bulunduğunu, bahsi geçen sebeplerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davalı …in yönetim kurulu üyesi olarak seçilmesi işleminin yoklukla malul olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE :Dava, şirket kuruluş sözleşmesindeki düzenleme gereği yönetim kurulu üyeliğine seçilen davalının seçilme koşullarını taşımadığı iddiasına dayalı olarak açılan esas sözleşme ile gerçekleştirilen yönetim kurulu üyeliğine seçimi işleminin yokluğunun tespiti istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yukarıdaki gerekçelerle hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiş, davacı/davalı vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.HMK’nun 355. maddesi uyarınca, kararı istinaf eden davacı vekilinin istinaf nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin 7 Nisan 2009 tarihli 7286 sayısının 305. sayfasının suretinin incelenmesinde; bahsi geçen şirketin 01.04.2009 tarihinden beri kurulmuş olduğu, kuruluşunun 01.04.2009 tarihinde tescil edildiği, .. Klima Sanayi Tic. Aş’nin kuruluş ana sözleşmesinin yer aldığı, söz konusu şirketin kurucuları arasında…’in gösterildiği, yine ilk olağan genel kurul toplantısına kadar 3 yıl süre ile yönetim kurulu üyesi olarak .. .’ın seçildikleri anlaşılmaktadır. Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin 05 Ekim 2018 tarihli 9671 sayılı suret çıktısında; 27.09.2018 tarihli Genel Kurul Kararı ile …in 27.09.2021 tarihine kadar yönetim kurulu üyesi olarak seçildiği ve münferiden temsile yetkili olduğu belirtilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106. maddesinde tespit davasıyla ilgili olarak “Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Tespit davasında verilen karar ile hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir. Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir. Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkar ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır. İşte davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehditle karşı karşıya olması gerekir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar. Bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 22.05.2013 gün ve 2013/22-561 Esas, 2013/733 Karar sayılı kararında da benimsenmiştir.).Davacının tespit davası ile istediği hukuki korunma, diğer dava çeşitlerinden biri ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının o konuda tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur (Kuru/ Arslan/ Yılmaz- Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, 22. baskı, s.274)6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nun 315/2.maddesi” İdare meclisi azalarından biri iflasa tabi kimselerden olup da iflasına karar verilir veya hacir altına alınır yahut azalık için lüzumlu kanuni vasıfları kaydederse, vazifesi sona ermiş olur. Ağır hapis cezasiyle veya sahtekarlık, emniyeti suiistimal, hırsızlık, dolandırıcılık suçlarından dolayı mahkumiyet halinde dahi hüküm aynıdır.” düzenlemesi mevcuttur.01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda bu düzenlemenin karşılığı olarak 363/ 2 maddesi” Yönetim kurulu üyelerinden birinin iflasına karar verilir veya ehliyeti kısıtlanır ya da bir üye üyelik için gerekli kanuni şartları yahut esas sözleşmede öngörülen nitelikleri kaybederse, bu kişinin üyeliği, herhangi bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden sona erer.”şeklinde düzenlenmiş olup, mahkumiyet hali yönetim kurulu üyeliğinin sone erme sebepleri arasında sayılmamıştır.Somut olayda salt tespit hükmü alınması, davacıya istediği hukuki korumayı sağlamayacaktır. Çünkü, tespit hükmü alınsa dahi davacının, dava dilekçesinde belirttiği Anadolu 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2016/151 Esas sayılı dosyasında,… Klima Sanayi Ticaret Anonim Şirketi’nin esas sözleşmesine konu yönetici seçimine ilişkin hukuki işlem zaten yargılama konusudur. Zira sözkonusu davada, yöneticinin hüküm ve tasarrufu ile yapmış olduğu eylem ve işlemlerinin hukuka aykırılığı iddia edilmekle, yapılan yargılamada taşınmaz devir olgusu neticesi oluşan zararı ve bu zarar ile yönetici seçimi arasındaki illiyet bağının ayrıca ispatlanması gerekecektir. Sonuç olarak davacının tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır.
Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve kararı isabetli olup davacı tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,
5-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.