Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1035 E. 2022/1194 K. 01.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1035
KARAR NO: 2022/1194
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/06/2019
NUMARASI: 2016/1025 Esas – 2019/776 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 02/11/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı ile davalı vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin işlenmiş deri satın alarak pason deri ceket diktiğini; bu ürünleri de yurt dışındaki … Şti’ye ihraç ettiğini; dikimde kullanılan işlenmiş derileri de davalıdan satın aldığını; davaya konu edilen alımlardan daha önceki alımlarda herhangi bir sorun yaşanmamasına rağmen, son alınan ürünler karşılığı iki adet 50.000 USD bedelli çek keşide edildiğini, son alım derilerden üretilen ceketlerin 201.543,00 USD karşılığında … Firmasına 3 parti halinde ihraç edildiğini, … firmasınca deri ceketlerde … ve … testlerinin olması gereken %0,1 değerinin çok üzerinde (6-7 kat ) zararlı madde çıktığını; bu kullanım değerlerinin insan sağlığı ve çevreyi tehdit ettiğini, bu nedenle Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 21/11/2014 tarihli zararlı madde ve karışımların kısıtlanması ve yasaklanmasına ilişkin yönetmenliğe göre bu sınırlamalar ve yasaklamaların belirtildiği ve dava dilekçesi ekinde delillendirildiğini; söz konusu maddelerin deri üzerinde kullanımının avrupa birliği sınırlamaları kapsamında … tarafından bizdeki değerin yarısı olması gerektiği dikkate alındığını; … firmasının analiz yaptırarak sonucunu müvekkili şirkete gönderdiğini; bu durumda ürünlerin uygunsuzluğunu davalı şirkete iletildiğini, davalı tarafın ise bu yüksek analiz değerlerinin zamanla azalacağını ifade ettiğini, oysa analiz değerlerinin zamanla dahada arttığını; aşırı yüksek değerlerin davalıya sorulduğunda; davalı tarafın … isimli firmanın bu derileri üzetirken yağ giderici kimyasal olarak bu maddeleri kullandığını bildirdiğini; durumu … ile derhal paylaştıklarını; … firmasının yasaklı olan bu maddelerin kullanılamayacağını, kullanılırsa ciltle teması halinde oluşan etkilenmenin sakıncalı olduğunu bildirdiğini; bu sebeple gönderilen parti malların imha edileceğinin bildirildiğini; davacı şirket ile … arasında yapılan sözleşmenin 7. Maddesine göre ceketlerin ayıplı olduğu, 8. Maddesi ile ayıplı ürünler için tazminatın hesaplama yönteminin belirtildiği; bu çerçevede … tarafından gönderilen mamullerin imha edildiğini ve %30 oranında da cezai şart (60.435,00USD ) tahakkuk ettirildiğini; cezai şartında davacı şirket tarafından ödendiğini, böylece alınamayan mal bedeli + ödenen cezai şartın toplamı olan 461.880,80 USD zararlarının doğduğunu; TBK’nun 219. Madde ile düzenlenen ayıplardan doğan sorumluluklar kapsamında davalı şirketten temin edilen malların ayıplı olması ve bu hususunda testlerle ortaya çıkan gizli ayıp niteliğinde olması sebebiyle TBK’nun 272. Madde gereğince davalıdan tazminat isteme haklarının doğduğunu; bu nedenle davalı şirkete gönderilen iki adet 50.000 USD toplam 100.000 USD bedelli çekin ödenmemesi hususunda ihtiyati tedbir kararı verilmesini, yargılama sonunda da çeklerden dolayı borçlu olmadıklarının tespitine; …’a ödenen paradan bu 100.000 USD çıktığında kalan 161.888,90 USD’nin ödeme günündeki kur üzerinden devlet bankalarının bir yıl vadeli USD’ye ödediği en yüksek faiz üzerinden davalıdan tahsiline, ihracat rejimi uyarınca davacı şirketin uğradığı 20.951,11 USD’nin yine fiili ödeme günündeki kur üzerinden bir yıl vadeli USD’ye ödediği en yüksek faiz üzerinden davalıdan tahsiline, olaydan dolayı davacı şirketin duyduğu üzüntü ve itibar kaybı içinde 10.000,00 TL manevi tazminatın ticari temerrüt faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının sadece kendisinden deri almadığını, başka şirketlerden de deri aldığını bu nedenle öncelikle … firması tarafından ihraç edilen ve imha edildiği bildirilen ceketlerin müvekkili şirket tarafından satıldığını kabul etmediklerini; tek taraflı tutulan imha tutanağı ve alınan labaratuvar sonuçlarını da kabul etmediklerini, kaldı ki; esasen davacıya satılan deri miktarı kadar, bu kadar kısa sürede … firması için imha edilen miktarda deri mont dikilmesinin fiziken imkansız olduğunu; müvekkiline ait malların davacıya sevkiyat tarihi ile davacının üretim tarihleri ve …’a gönderim tarihlerinin farklı olduğunu; sorumlu malların dava dışı …’dan alındığını; müvekkillerinin üretici olmadığını, davacı ve … arasındaki iletişim kayıtları incelendiğinde bu durumun ortaya çıkacağını; davacının deri aldığı diğer firmaların Uşak’daki … isimli firmalar olduğunu; … firması ile kendileri arasında ticari bir ilişki ya da yazılı bir anlaşmanın bulunmadığını; davacı ile de aralarında … analiz sınırlaması konusunda bir anlaşmanın bulunmadığını; davacı ile aralarında süre gelen ilişkide de, davacının analiz sınırlaması konusunda müvekkilinden bir talepte bulunmadığını; bununla birlikte müvekkili şirketin üç farklı deri numunesinde labaratuvar testi talep ettiği, sonuçların menfi olduğunu yani zararlı madde bulunmadığı; müvekkili şirket tarafından da sonuçların mail vasıtasıyla hem davacı şirkete hemde … firmasına bildirildiğini; müvekkili tarafından yaptırılan labaratuvar sonuçlarına göre müvekkilince verilen deri mamullerin uygun olduğunu … firması ve davacı firma tarafından bilindiğini ve parti mallarında bu şekilde kabul edilmesine rağmen daha sonra açılan bu davanın haksız olduğunu, davacının basiretli davranmadığını, kötü niyetli hareket ettiğini, … firmasının isteklerini davacının müvekkili şirkete bildirmediğini, … konusunda … taleplerinden aykırı olduğunu bilerek davacının üretim yaptığını, …’un bu olumsuz sonucu fark etmesiyle kesilen cezadan kendilerinin sorumlu tutulamayacağını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “tacirler arasında satışa konu malın ayıplı çıkması halinde, alıcının yasal haklarını kullanabilmesi için 6102 sayılı TTK’nun 23/1-c maddesindeki süreler içinde ayıp ihbarında bulunması zorunludur. Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmeli, açıkça belli değil ise, alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya inceletmekle ve inceleme sonunda mal ayıplı çıkarsa haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda TBK’nun 223/2 uygulanır. Atıf yapılan TBK’nun 223/2 hükmü uyarınca alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeye ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması halinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, ortaya çıktığında hemen satıcıya bildirilir. Bildirilmezse, satılan bu ayıpla birlikte mal kabul etmiş sayılır. Olayımızda ihraca konu ürünler yönünden, bu ürünlerin 17/03/2016 gününde … sıra sayılı faturaya konu edilen deri olduğu; bunun işlendiği ve ceket haline getirildiği, daha sonra da ihracata konu yapıldığı; bilirkişi raporunda da açıklandığı gibi ayıbın somut olayımızda açık ayıp niteliğinde olduğu; zira davalının yaptırdığı test sonuçlarının 1.400 – 1.600 seviyesinde olduğu ( oysa ülkemiz içinde bu seviyenin en çok 1.000 – yurt dışında avrupa birliği kriterleri gereğince ise 500 olması gerektiği ); işlenmiş derideki zararlı madde seviyesinin normalin üstünde olduğu bizzat davalı tarafından yaptırılan testlerle ortaya çıktığı ancak davalının bu test sonuçlarını davacı ve … firmasına bildirdiği; davacının bu test sonuçlarını bildiğini, cevaba cevap dilekçesinin 3. sayfasının 2. bendinden de bunun açıkça belli olduğu; durum böyle olunca tacir sıfatına bağlı basiretli davranma sorumluluğu kapsamında olan davacının, açık ayıp durumundaki ve Türkiye’de bile sınırın üzerindeki bu test sonucuna rağmen ayip ihbarında bulunmadığı; bilakis davalıdan aldığı mamullerle … için üretime devam ettiği; TTK’nun 23/F.sonu atfı ile uygulanan TBK’nun 223/2 hükmü uyarınca satılanı kabul etmiş sayılacağı ( alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse hükmü gereğince ); kaldı ki, bir an için ayıbın gizli ayıp olduğu kabul edilse dahi, yurt dışı testlerinin 02/05/2016 tarihinde davacıya bildirildiğinin dava dilekçesi ekinden anlaşıldığı; yine 19 Mayıs tarihli test sonuçlarını bildiren faks örneklerinin dosyaya yansıdığı, davanın ise 20/09/2016 tarihinde açıldığı; bu tarihe kadar yapılmış bir ayıp ihbarının sunulmadığı, bu sebeple davadaki taleplerin süresi içinde ayıp ihbarında bulunmayan davacı tarafından istenemeyeceği nazara alınarak; bu sebeple … tarafından imha edilen deri ceketlerin davalı yanca verilen ceketler olup olmadığınında bir önem arz etmeyeceği sebebiyle; davacımızın usulünce uyap ihbarında bulunmadığı kabul edilerek davanın reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; bir an için, gerekçeli kararda belirtildiği gibi davacının süresi içinde ihbarda bulunmadığı kabul edilse dahi, satıcılığı kendisine meslek edinmiş olan ve basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gereken Davalı, dava konusu deriler üzerinde uygulanan kimyasalların miktarlarına ilişkin …’un kriterlerini, Avrupa Birliği ve Türkiye tarafından belirlenen sınırlamaları bilmesine rağmen, anılan sınırlamaları aşarak ağır kusurlu hale geldiğini, TBK 225. Maddesi gereğince de; “Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz. Satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hüküm geçerlidir.” dendiğini, bu madde dikkate alındığında; ağır kusurlu olan Davalının, ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulmasının mümkün olmadığını, yine TBK 223. Maddesi gereğince; “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır. Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.” denildiğini, dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; Davalıdan tedarik edilen derilere uygulanan kimyasalların miktarlarının uyulması gereken sınırlamaların çok üzerinde olduğunun, malın teslimi anında ya da sonrasında olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılması mümkün olmadığını, dava konusu derilerdeki ayıbın gizli ayıp olduğu açıkça ortada olmasına ve TBK 223.md gereğince olağan bir gözden geçirmeyle anlaşılamayacak olması nedeniyle hemen bildirim yükümlülüğüne uyarak Davacının hemen Davalıya derilerdeki kimyasal miktarının fahiş olduğunu bildirmesine rağmen; Mahkemece açık ayıp olduğuna hükmedilmesinin hatalı olup, yasal hiçbir dayanağı olmadığını, Davalı şirket ise, durumun farkında olduklarını, derilerdeki bu maddelerin zamanla azalacağını bildirdiğini, zamanla deriler üzerindeki söz konusu maddeler azalmamış aksine 6000 – 7000 ppm gibi çok yüksek değerlere çıktığını, davacının deri imalatçısı olmayıp bu konuda deri alımı yaptığı firmanın teknik bilgisine ve yönlendirmesine göre hareket ettiğin, dolayısıyla davacı şirketin “derileri ayıplı olduğunu bildiği halde ihraç etmesi” gibi bir durum kesinlikle söz konusu olmadığını, davacı şirketin, deri imalatçısı olan ve bu konuda gerekli ve yeterli teknik bilgiye sahip olması gereken Davalı firmanın beyanı üzerine “derilerdeki … değerinin düşeceği bilgisine sahip olduğu için” deri ceketleri piyasaya sürdüğünü, dolayısıyla davacı şirkete karşı vermiş olduğu garantiye uymayan ve söz konusu zararın oluşmasına neden olanın yine Davalı firma olduğunu, … isimli kişinin Davalı Şirkette veya Davalı Şirket için çalıştığını, söz konusu faturalı – ayıplı ürünlerin Davalı Şirket tarafından imal edildiğini, … Şirketine satılacağını kendilerinin de bildiğini ve buna ilişkin olarak birçok yazışma ve işlem yaptığının açık olduğunu, davalı tarafın malların kendilerinden alınmadığına ve kendilerinden alınan malların …’a gönderildiğini bilmediklerine ilişkin beyanlarının gerçeği yansıtmadığının da Davalının cevap dilekçesindeki ikrarları ve yapılan incelemeler neticesinde ortaya çıktığını, Bilirkişilerce de tespitinin yapılmış olduğu gibi; davacı şirketin, şubat-nisan 2016 döneminde davalıdan başka hiçbir şirketten bayan ceket üretiminde kullanılan dava konusu zıg deri alımı yapmamış olup, bilirkişilerce verilen ilk raporun 5.maddesinde de belirtildiği üzere; “insan sağlığına ve çevreye bu derece zararlı olan ‘…’ kimyasalını, yasal sınırlarından çok daha fazla miktarda içeren dava konusu bayan ceketlerindeki … miktarını, yasal sınır değerlerine düşürmeye yarayan bir yöntem bulunmadığı, bu nedenle siparişçi … Firması tarafından usulüne uygun şekilde imha edilmesinin, uygun olduğu” kanaatine varıldığını, dava konusu ürünlerin … firmasına satış bedeli 201.453,00.-Amerikan Doları olup bu bedelin içinde işlenmiş derinin bedeli, işleme ve ceket yapımında kullanılan diğer malzemelerin bedeli ve bu satış ile yapılacak iken mahrum kalınan karın elbette kendiliğinden bulunduğunu, ayrıca … tarafından müvekkil şirkete 261.888,90-Amerikan Doları reklamasyon faturası kesilmiş olup 60.435,90-Amerikan Doları ceza ödenmek zorunda kalındığını, tüm bu hususların dava dosyasında yazılı delillerle ortaya konulduğunu, ayrıca, davacı şirket ihracat rejimi uyarınca, ihraç edilen ürün bedelinin % 8’ini devletten iade aldığını, iade almaya hak kazanılan bu kısmın, sonraki vergi borçlarından mahsup edildiğini, bu nedenle 261.888,90 USD nin %8 i yani 20.951,11 USD karşılığı TL meblağın da müvekkilin zararını oluşturduğu ve davalıdan tahsilinin gerektiğini, davalı şirketin ağır kusurlu olarak yapmış olduğu bu satış; Müvekkilin 2003-2016 yılları arasından yaklaşık 40-50 milyon Amerikan Doları değerinde mal sattığı … firmasının 201.543-USD’lık malı imha ederek davacının alacağından kesmesi ve 60.435,90-USD cezai kesinti yapmasının ötesinde, …’un davacı şirket ile olan sözleşmeyi feshederek, mevcut siparişlerini durdurarak ve yeni sipariş vermeyerek davacı şirketin ticari itibar kaybına ve ticari hayatında ağır bir darbe almasına sebebiyet verdiğini, uğranılan zararın davalı tarafından tazmini gerektiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının davasında haksız çıktığı gibi yerel mahkemece verilen 23.09.2016 tarihli ara karar ile davaya konu çekler hakkında tedbir kararı vermiş ve yine yerel mahkemenin 02.11.2016 tarihli kararı ile müvekkile ait araçlar üzerine ihtiyati haciz mahiyetinde ihtiyati tedbir konulmasına karar verildiğini, yapılan yargılama sonucunda davalının haklı olduğu, davacının ise haksız ve kötüniyetli olduğunun ortaya çıkıp ispatlandığını, bütün bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde yerel mahkemece haksız çıkan davacı taraf aleyhinde ve mağdur olan davalı lehinde %20’den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine ile davalı lehinde %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminata hükmedilmesine karar verilmesini verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, ticari satım sözleşmesi kapsamında ayıplı olarak teslim edildiği iddia olunan emtia nedeniyle ödeme amacıyla verilen çeklerden dolayı borçlu olunmadığının tespiti(menfi tespit) ve uğranılan zararın tazmini amacıyla maddi ve manevi tazminat davasıdır.İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, sözleşmeye konu malların ayıplı olup olmadığı, ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığı ve davalının sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasındadır.Davacı şirket, davalıdan 17/03/2016 tarih ve … nolu faturaya göre ZİG deriyi 67.217,80 Euro bedelle satın almıştır. Davalı tarafça, teslim tarihinden önce 21/03/2016 tarihinde … Labaratuarında … testi yaptırılmış ve sonuçlar 1680ppm-1435ppm aralığında çıkmıştır. Davacıdan ürün ithal eden dava dışı … firması tarafından 02/05/2016-19/05/2016 tarihleri arasında yaptırılan çeşitli analizlerde ise, … miktarı 4200ppm-6900ppm arasında çıkmıştır.Davacı taraf, satılanın ayıplı olması nedeniyle ödeme amacıyla verdiği çeklerden dolayı borçlu olmadığının tespiti ve uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle eldeki davayı açmıştır.Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır(Yargıtay HGK’nın 24.05.2017 tarih, 2017/19-1633 E.- 2017/1013 K. Sayılı kararı).Ayıba karşı tekeffül borcu, satılan şeyde satıcı tarafından zikir ve vaat edilen vasıfların bulunmamasından veya satılan şeyin değerini yahut akit gereğince ondan beklenen faydaları azaltan veya kaldıran noksanları bulunmasından satıcının sorumlu tutulmasını ifade eder. Satıcının ayıba karşı tekeffül borcunun doğabilmesi için ayıbın sözleşmenin kurulduğu anda mevcut olması, ayıbın önemli olması, alıcının sözleşmenin kurulduğu anda ayıbın varlığından haberdar olmaması ve en nihayetinden alıcının kendisine düşen muayene ve ihbar yükümlülüklerini yerine getirmiş olması gerekir. Aksi halde satılan, alıcı tarafından mevcut haliyle kabul edilmiş sayılır.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 23/1-c maddesi; “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 223/2. Maddesine göre ise, alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.Satış sözleşmesinde, satıcı zapttan ve ayıptan ari bir şekilde satılanın, mülkiyetini geçirmek amacıyla, zilyetliğini alıcıya devretmekle yükümlüdür. Satılanın ayıplı olması halinde alıcı TBK’nın 227/1. maddesinde düzenlenen seçimlik haklarını kullanabilir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise, alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklı tutulmuştur.Alıcının ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanabilmesi için muayene ve ihbar külfetinin yerine getirilmiş olması gerekir. TTK’nın 23/1-c maddesine göre de ticari satımlarda muayene süresi sekiz gündür. Mahkemece ayıbın süresinde ihbar edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Davacı tarafça satın alınan ürünün niteliklerinin davalıya bildirildiği ispat edilememiş ise de, mahkemece alınan bilirkişi raporlarında, Zararlı Maddelerin Kısıtlanması ve Yasaklanması Hakkında Yönetmelik uyarınca Türkiyede … ve … içeriğinin kilogramda %0,1(1000ppm) oranını geçemeyeceği belirtilmiştir. TBK’nın 222/1. Maddesine göre, satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Davacı, davalının yaptırdığı testlerde … miktarı 1500ppm çıkmış ve kendisiyle paylaşılmış olmasına rağmen ürünleri kabul etmiştir. Ayrıca, …’nun insan sağlığına ve çevreye karşı zararlı oldukları bilinmektedir. Zararlı Maddelerin Kısıtlanması ve Yasaklanması Hakkında Yönetmelik’e göre kütlece 1000 ppm’e eşit veya yüksek oranda kullanılan ürünlerin piyasaya arzı mümkün değildir. Bu nedenle, söz konusu ürünlerde … ve … içeriğinin kilogramda 1500ppm ile 7000ppm olması arasında bir fark bulunmaktadır. Söz konusu değerler, mevzuatla belirlenen değerleri aştığından herhalde piyasaya arzı mümkün değildir. Davacı kendisi de deri işiyle iştigal etmekte olup, söz konusu ürünlerin piyasaya arzı için izin verilen değerden daha yüksek bir … ve … içeriği bulunduğunu bilmesine ve ürünlerin bu şekilde piyasaya arz edilemeyeceğini bilmesine rağmen, ürünleri kabul ettiğine göre … ve … miktarı 1500ppm çıkan kısmı ile bu kısmı dahi aşan değerler bakımından TBK’nın 221/1. Maddesi düzenlemesi karşısında davalının bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Davacı her ne kadar, davalının, ürünlerdeki … ve … oranlarının zaman içinde düşeceğini kendilerine söylediğini iddia etmiş ise de, bu iddia da dosya kapsamıyla ispatlanabilmiş değildir. Davacı, mevzuat ile izin verilen değerlerin üzerinde … ve .. içeren kumaşları bilerek kabul ettiğine göre, artık ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanması ve zararının tazminini davalıdan talep etmesi mümkün değildir. Yine bu kapsamda davacının satım bedeli olarak verdiği çeklerden dolayı sorumluluğu devam etmektedir. Bu nedenle mahkemece menfi tespit ile maddi ve manevi tazminat davasının reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.Davalı tarafça, lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurulmuş ise de, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun 72/4. Maddesi uyarınca menfi tespit davasında icra takibi hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmiş olması ve davanın alacaklı lehine sonuçlanmış olması gerekir. Somut olayda mahkemece, çeklerin ödenmemesine ilişkin tedbir kararı verilmiş ise de, icra takibinin durdurulması yönünde bir tedbir verilmemiştir. Dolayısıyla, menfi tespit nedeniyle davalı lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesinin şartları oluşmamıştır.HMK’nın 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin ve davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurularının reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı ve davalı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı ayrı ayrı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Taraflarca istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine,Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 02/11/2022