Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1024 E. 2022/1053 K. 04.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1024
KARAR NO: 2022/1053
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/04/2019
NUMARASI: 2017/886 Esas – 2019/346 Karar
DAVA: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/10/2022
Taraflar arasındaki Menfi Tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından müvekkili aleyhine 01/11/2010 vade tarihli ve 400.000,00TL bedelli senede istinaden icra takibi başlatıldığını, takip dayanağı senedin lehtarının …, hamilinin ise davalı olduğunu, müvekkili tarafından senet borcunun ödendiğini ve davalı tarafından borcun ödendiğine dair ibraname hazırlanarak müvekkiline teslim edildiğini, ancak davalı tarafın kötüniyetli olarak, icra dosyasında borcun ödenmediği yönünde beyanda bulunduğunu ileri sürerek; İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takibin teminatsız olarak durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, takibe dayanak senet dolayısıyla müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini, davalı tarafından yürütülen takibin haksız ve kötüniyetli olduğundan bahisle %20’den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın dayandığı ibranamenin sahte olduğunu ve bununla alakalı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulduğunu ve 2017/174595 soruşturma sayılı dosyanın derdest bulunduğunu, belge üzerinde imzanın da müvekkiline ait olmadığını; ya müvekkili tarafından açığa atılmış bir imzanın sonradan üstünün doldurulduğunu ya da müvekkilinin imzasının kopyalanarak taklit edildiğini, yani davacı tarafından müvekkiline yapılmış herhangi bir ödeme olmadığı gibi müvekkili tarafından da davacıya herhangi bir makbuz verilmediğini beyan ederek; haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İDM tarafından yapılan yargılama sonunda; “01/11/2010 tarihli 400.000TL değerli senet bedelinin alındığına dair tanzim edilmiş makbuz başlıklı belge aslında bulunan imzanın davalıya ait olduğunun sübuta erdiği, dolayısıyla davacının senetten dolayı borçsuzluk iddiasının yazılı delille kanıtlandığı, davalı iddiası doğrultusunda bir an için anılı belgenin açığa atılan imzalı belgenin doldurulması suretiyle düzenlendiği kabul edilse dahi Yüksek Yargıtay’ın yerleşik içtihatları gereğince açığa atılan imzada belgenin anlaşmaya aykırı doldurulduğu yazılı kanıtlanmasının gerektiği” gerekçeleriyle davanın kabulü ile; İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasında takibe konu edilen 01.11.2010 vade tarihli, 400.000,00TL bedelli bono ve takip nedeniyle davacının davalıya 400.000,00TL borçlu olmadığının tespitine, davalının davalı yanın ibra ettiğini bildiği halde takibe devam etmekte kötü niyeti sabit olduğundan %20 kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar verilmiştir.Karara karşı davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf başvurusunda özetle; davacının, dava süresince müvekkiliyle birlikte düzenlemiş olduğunu iddia ettiği ibranamenin, icra takibinden önce yahut sonra düzenlendiği hususunda dahi sürekli olarak çelişkili bir tutum sergilediğini, çelişkili ifadelerine bir yenisini daha ekleyerek ve açıkça müvekkili haklı çıkarır beyanlarda bulunduğunu, davacının, bedelsiz senedi icra koyma suçundan müvekkili hakkında yaptığı şikayetle ilgili İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi 2019/382 E. sayılı dosyanın 11.07.2019 tarihli celsesinde “karşı tarafa herhangi bir ödeme yapmadım” şeklindeki beyanı ile müvekkiline ödeme yapılmadığı hususunu ikrar ettiğini, bu ikrarla makbuz başlıklı belgenin (senedin) de bir geçerliliğinin kalmadığını ve makbuz başlıklı belgede yer alan “400.000 TL aldım” şeklindeki ifadenin de gerçek olmadığının ortaya çıktığını,- HMK m.200 hükmü çerçevesinde, davacı tarafın sunduğu bila tarihli belgenin de bir geçerliliği bulunmadığını, seneden karşı sunulan belgenin geçersiz olduğunu,- HMK m. 188 gereğince; bir davada -mahkeme içinde- yapılan ikrarın, başka bir davada da geçerli olduğunu, yani kesin delil teşkil ettiğini, – Prof. Dr. …’nun da ilgili hususa yönelik olarak; “İkrar, kesin bir delildir. Yani, lehine ikrar yapılan taraf, ikrar edilen vakıa için artık delil göstermek ve o vakıayı ispat etmek zorunda değildir. Hakim de, ikrar ile bağlıdır; ikrarın doğru olup olmadığı hakkında delil inceleyemez, bu hususta delil gösterilmesini isteyemez. Hakim, ikrar edilmiş vakıayı doğru olarak kabul etmek zorundadır.” şeklinde yapmış olduğu açıklamalar neticesinde, karşı tarafın ikrarının dava konusu ibranameyi alenen geçersiz kıldığını, -Somut olay bakımından açığa imza şüphesinin varlığına vurgu yaptıkları bilirkişinin buna yönelik herhangi bir inceleme yapmadığını, ek rapor da alınmadığını, -İlgili konuya yönelik olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.11.2003 tarihli, 2003/ 13-659 E. ve 2003/629 K. Sayılı kararında, açığa atılan imzanın tespitine ilişkin; “Mahkemece yaptırılan inceleme sonucunda düzenlenen 5.8.1999 günlü bilirkişi raporunda, 1.12.1997 tarihli belgedeki Jale imzasının boş kağıda atıldığının, kağıdın katlanarak muhafaza edildikten sonra üzerindeki borç ikrarını taşıyan metnin yazıldığının saptandığı belirtilmiş ve varılan bu sonucun dayanakları denetime uygun şekilde gösterilmiştir. Ceza dosyası içerisinde bulunan ve belge aslı üzerinde yapılan inceleme sonucunda uzman bilirkişice düzenlenmiş olan 20.11.1998 tarihli raporda da aynı sonuca varılmıştır.” denildiğini, MAHKEME kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, ödeme ve ibra belgesi nedeniyle icra takibi nedeniyle davalıya borçlu olunmadığının tespiti(menfi tespit) davasıdır.İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, ibra belgesindeki imzanın davalıya ait olup olmadığı, açığa imza nedeniyle geçerli olup olmadığı noktasındadır.Davaya konu İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında, davalı-takip alacaklısı tarafından davacı-takip borçlusu … ile dava dışı … aleyhine 01.11.2010 vade tarihli, 400.000,00 TL bedelli çeke dayalı olarak 17.06.2013 tarihinde kambiyo senedine mahsus yolla icra takibi başlatıldığı görülmektedir. Davacı tarafça sunulan bila tarihli belgede ” 01.11.2010 tarihli 400.000 TL keşidecisi … lehtarı … olan senedin bedelini aldım. İbra ederim.” şeklinde olup altında davalının isim ve imzası bulunmaktadır.Davalı belgenin sahte olduğunu ileri sürmektedir.Davalıya ait örnek imzalar getirtilerek grafoloji uzmanı bilirkişilerden oluşan üçlü heyetten rapor alınmış, bilirkişiler raporlarında “…imzaların başlama yeri, baş taraftaki elips şeklin genel görünümü, tersim tarzı, ebad devamındaki (y) harfine bağlanış özelliği, (y) harfinin karakteristik tersimi, ebadı, meyili, bilhassa müşterek gramaların karakteristik tersimi,ebadı,meyil ve istikameti, bağlantı son kısmın tersimi ve bitiriliş özelliği, tümünün, genel görünü mü tersim tarzı, ebat, meyil ve istikamet, işleklik derecesi, seyir, sürat, istif, itiyatlar ve tazyik vasıfları bakımından aralarında uygunluk ve benzerlikler bulunduğunu, ..Tetkik konusu, çizgisiz dosya kağıdına tükenmez kalemle yazılmış, 01/11/2010 tarihli,400.000 TL. değerli senet bedelinin alındığına dair tanzim edilmiş makbuz başlıklı belge aslında bulunan imzanın, …’ın eli mahsulü olduğunu” mütalaa etmişlerdir.
İstinaf dilekçesine ekli olan, karar tarihinden sonra yapıldığı görülen İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi 2019/382 E. sayılı dosyanın 11.07.2019 tarihli oturumunda davacının” Aslında boşanma aşamasındayken amcam olan sanık arasında böyle bir senet düzenledik. Benim böyle bir borcum olmamasına rağmen böyle bir senet düzenledik. Ancak daha sonra zaten borcum olmadığı için ibraname aldım. Buna rağmen karşı taraf bedelsiz kalan senedi icraya koymuştur. Şikayetçiyim. Davaya katılmak istiyorum. Sanık müdafüisinin talebi üzerine soruldu: ben ibraname alırken karşı tarafa herhangi bir ödeme yapmadım. Sanığın müdafiisinin talebi üzerine müşteki önce süre belirtmesine rağmen hakimliğimizce müştekinin soruyu tam anlamadığı anlaşıldığından tekrar sorulduğunda: ibranamenin tam olarak ne zaman düzenlendiğini icra takibinden önce mi sonra mı düzenlendiğini tam hatırlamıyorum. Dedi. Soruldu: ibranameyi ben ve … ile birlikte hazırladık. İmzayı ise … okuyarak imzaladı. Soruldu: … avukattır. ” şeklinde beyanda bulunduğu görülmektedir. Kanunda aksine özel bir düzenleme olmadıkça; taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü (TMK 6), diğer bir ifadeyle, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükü altında (HMK 190) olup, bu temel kuralların da sonucu olarak herkes iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. İspat yükü kendisinde olmayan diğer taraf da ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir. Karşı ispat faaliyeti için delil sunan taraf, ispat yükünü üzerine almış sayılmaz (HMK 191). 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nu 201/1. Maddesine göre, senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz. Bu halde, davacının noter senedindeki beyanının aksini ve iddialarını kesin delillerle ispatlaması gerekir. İkrar içeriği itibariyle basit, vasıflı ya da bileşik nitelikte olabilir. Basit ikrarda karşı tarafça ileri sürülen vakıanın doğru olduğu herhangi bir şart bildirilmeksizin kabul edilmektedir. Vasıflı ikrarda karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte onun hukuki niteliğinin ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Bileşik ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle birlikte ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen vakıa ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır. Öğreti ve uygulamada ağırlıklı olarak bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla böyle durumlarda ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekle iddiasını ispatlama yükümlülüğünün karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir (Yargıtay HGK’nın 09.06.2004 tarih ve 2004/4-362 E. – 2004/347 K. sayılı kararı). Somut olay değerlendirildiğinde, davacı tarafça sunulan belgede davalının senet bedelini aldığını beyan ve imza ettiği görülmektedir. Davacının ceza yargılamasında senet nedeniyle borçlu olmadığını, borcu olmadığı için de ibraname düzenlenmiş olduğunu beyan etmiş olduğu, bu beyanın salt ödeme yapmadığı şeklinde anlaşılamayacağı, ifade bütününden davacının davalıya borcunun bulunmadığını, ibranameyi de davalının imzaladığını açıklamış olduğu açıktır. Bu nedenle de davalının bu yöndeki istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.Bilirkişi raporlarıyla davaya konu ibranamedeki imzanın davalıya ait olduğu, eldeki davada açığa imza attığını iddia eden davalının senede karşı yazılı delille ispat kuralı gereğince savunmasını da kanıtlayamadığından mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygundur. Bu itibarla; HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı tarafından başvuru sırasında peşin olarak yatırılan 6.831,00 TL harcın, alınması gerekli olan 27.324,00TL harçtan mahsubu ile bakiye 20.493,00 TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 04/10/2022