Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1020 E. 2022/1049 K. 04.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1020
KARAR NO: 2022/1049
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/05/2019
NUMARASI: 2016/120 Esas – 2019/451 Karar
DAVA: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/10/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı arasında 14.05.2010 tarihinden geçerli olmak üzere belirsiz süreli bir acentelik sözleşmesi akdedildiğini, sözleşmenin 4.ncü maddesinde acentenin yükümlülüklerinin neler olduğunun açıkça yazılı olduğunu, müvekkilinin sözleşme edimlerini gereği gibi yerine getirdiğini, davalı şirketin genel müdürlüğüne bağlı Güney Anadolu Bölge Müdürlüğünün 23.03.2015 tarih ve … referans sayılı yazısı ile sözleşmenin yazının alınmasını takip eden 3 ay sonra feshedileceğinin bildirildiğini, daha sonra ise poliçelerin düzenlendiği işlem ekranının kapatıldığını, müvekkilinin Ankara … Noterliğinden 12.08.2015 tarihinde … yevmiye sayılı ihtarnameyi keşide ederek feshin haksız olduğunu, acentelik sözleşmesinin devamının sağlanması konusunda ihtarda bulunduğunu, talebinin davalı tarafından kabul görmeyerek acenteliğin İptal edildiğini, sözleşmenin feshinin 6102 Sayılı Yasanın 102 ve 121.nci maddelerine göre haksız olduğunu, fesih için haklı bir neden gösterilmesi gerektiğini, fesihte herhangi bir neden gösterilmediğini, müvekkilinin 2014 Ocak ayından 2015 Aralık ayına kadarki yaptığı üretimlere ait primlerin ödenmediğini, davalıya bırakılan müşteri portföyünden ötürü müvekkiline portföy tazminatının ödenmesi gerektiğini, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak uğradığı zararlara istinaden şimdilik 5.000.00 TL ile TTK’nın 122 nci maddesine istinaden portföy tazminatının tahsiline karar verilmesine talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin davalı ile 14.05.2010 tarihinden geçerli olmak üzere belirsiz süreli bir acentelik sözleşmesinin akdedildiğini, davacının verimlilik kriterini yerine getirememesinden ötürü 23.03.2015 tarihinde TTK m. 121/1 maddesi gereğince üç ay sonra hüküm doğurmak üzere sözleşmenin fesih edildiğini, verilen üç aylık süreye uyulmadığı konusunun gerçek dışı olduğunu, davacının portföy tazminatı talebinin de temelsiz olduğunu, davacı tarafından düzenlenen poliçelere ait primlerin tamamının davacıya ödendiğini, davacının düzenlediği poliçelerden ötürü müvekkilinin bu müşterilere herhangi bir poliçe düzenlemediğini, bundan ötürü davacının herhangi bir portföy tazminatı talebinin olamayacağını, davacının sigorta acenteliğinin verimsizlik nedeni ile fesih edildiğini, komisyonlarının ödendiğini, davacının herhangi bir talep hakkının bulunmadığını, davanın haksız açıldığını reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, ” 6102 sayılı TTK.’nun 121/1. Maddesinde “belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan herbiri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir.” Hükmüne göre taraflar arasında belirsiz süreli acentelik sözleşmesinin yapıldığı, davacının verimlilik kriterini yerine getirememesinden ötürü 23.03.2015 tarihinde TTK m. 121/1 maddesi gereğince üç ay sonra hüküm doğurmak üzere sözleşmenin davalı tarafça fesih edildiği, mahkememizce alınan bilirkişi kök ve ek raporlarıyla davacı tarafın protföy tazminatını hak edebilmesi için, acentenin yeni müşteriler kazandırdığını ve sigorta şirketinin bu müşteriler sayesinde önemli menfaatler elde ediyor olduğunu, acentanın ücret kaybına uğradığını, portföy tazminatına hükmedilebilmesinin hakaniyete uygun olduğunu mahkemeye ispat etmesi gerektiği tespit edildiğinden davanın reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 14/05/2010 tarihinden haksız fesih bildirim tarihi olan 23/03/2015 tarihinden 3 ay sonra hüküm ifade eden fesih tarihine kadar yaklaşık 5 yıl boyunca acente olarak hizmet veren davacının portföy tazminatına hak kazanamamasının mümkün olmadığını ancak yerel mahkemece davacıya ait ticari defterlerin incelenmemiş ve düzenlemiş olduğu poliçelerin gelirlerinin de tespit edilmediğini, iş bu hususlar gözetilmeden; acente kodu ve dosyaya sunmuş olduğumuz poliçelerdeki tramer kayıtları incelemeksizin bilirkişilerin portföy tazminatı hesaplaması yapmamasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişi tarafından hesaplanan 5 yıllık ortalama ve portföy tazminatı olarak hesaplanan 488.431,50-tl’nin ne kadarlık kısmının ödendiği, fesih tarihinden sonra devam eden poliçeler ile ilgili sigorta şirketinin davacıya ödeme yapıp yapmadığı, fesih tarihinden sonra iş bu poliçeler devam ettiğinden davacının mahrum kaldığı alacak bedelinin ne kadar olduğu yönünde de hiçbir inceleme yapılmadığını, davacının acentelik sözleşmesi feshedildiği anda; davacının işlem ekranının davalı … şirketi tarafından otomatik olarak kapatılması ile hiçbir işlem yapamaz hale gelişinin anlaşılması gerekmekle işlem ekranı kapatılması ile işlem yetkisinin tamamen sigorta şirketine geçmekte olup davacının önceden yaptığı poliçenin davalı … şirketi veya acenteleri ile devam edip etmediğini bilemeyeceğini aynı zamanda gerekçeli kararda 30/10/2017 tarihli dilekçesiyle ile sunulan cd’nin de anılan tarihleri kapsamadığı belirtilmesine karşın cd’nin dikkatlice incelendiğinde 2014,2015,2016 yıllarına ait üretimleri gösterir belge üretim raporlarını kapsadığının görüleceğini, yine 2013 yılına ilişkin ürretim tablosunun da delil dilekçesi ve dava dilekçesi ekinde mahkemeye sunulduğunu, iş bu üretim raporlarının davalı taraf genel müdürlüğünden … tarafından davacıya mail yoluyla iletilip bu hususların tamamının 30/10/2017 tarihli dilekçemizde ayrıntılı olarak belirtilmesine rağmen dikkate alınmadığını, gerekçeli kararda sadece portföy tazminatı talep edilmiş gibi o yönden hüküm tesis edilmesi yoluna gidilmesi de hatalı olup davacının hak kazandığı 2014 ocak ayı ile 2015 aralık ayı sonuna kadar yapmış olduğu üretimlerin ve poliçelerin prim tutarları ve ücretlerinin de ödenmediği, iş bu bedellerin de tespit edilerek müvekkil şirkete ödenmesi talep edilmiş olmasına rağmen bu hususta da hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadığını, ticari defterlerinin de dosya kapsamında incelenmediğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, acentelik sözleşmesinin feshi nedeniyle uğranılan zararın tazmini, sözleşmenin feshi nedeniyle denkleştirme (portföy) tazminatı ve ödenmeyen komisyon ücretlerinin tahsili, davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, denkleştirme tazminatının koşullarının oluşup oluşmadığı ve taleplerin karşılanıp karşılanmadığı noktasındadır. Taraflar arasında 14/05/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere belirsiz süreli olarak akdedilen sigorta acenteliği sözleşmesi davalı tarafından 23/03/2015 tarihli yazı ile, bu yazının tebliğinden itibaren 3 ay sonra hüküm ifade etmek üzere feshedilmiştir. Davacı tarafça fesih ihbarına karşı çekilen Ankara … Noterliği’nin 12/08/2015 Tarih ve … YN’lu cevabi ihtarnamesi ile feshin geri alınması ve acentelik sözleşmesinin devamının sağlanması bildirilmiştir. Davacı tarafça, feshin haksız olduğu iddiasıyla acentelik sözleşmesinin feshi nedeniyle uğranılan zararın tazminine, sözleşmenin feshi nedeniyle denkleştirme (portföy) tazminatının ödenmesine ve ödenmeyen komisyon ücretlerinin tahsiline karar verilmesi istemiyle eldeki dava açılmıştır. Davalı ise, davacı aracılığıyla müşteri portföyü elde edilmediğini ve önemli bir menfaat sağlanmadığını, denkleştirme tazminatı koşullarının oluşmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı tarafça, talep konusu yapılan “sözleşmenin haksız feshi sebebiyle uğranılan zararın tazmini” bakımından dava değeri gösterilmiş ve harç yatırılmış olmakla birlikte, “ödenmeyen ücret, komisyon, prim ve diğer alacaklar” ile “denkleştirme tazminatı” bakımından herhangi bir dava değeri belirtilmemiş ve harç yatırılmamıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 120/1. Maddesine göre, davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. 492 sayılı Harçlar Kanunu(HarçK.)’nun 16/3. Maddesine göre de, değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit ettirilir. Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz. HMK’nın 31. Maddesinde de, Hâkimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabileceği; soru sorabileceği; delil gösterilmesini isteyebileceği düzenlenmiştir. Anılan kanuni düzenlemeler karşısında, mahkemece “ödenmeyen ücret, komisyon, prim ve diğer alacaklar” ile “denkleştirme tazminatı” bakımından herhangi bir dava değeri belirtilmemiş olmasına rağmen, harç eksikliği giderilmeden denkleştirme tazminatı yönünden işin esasına girilmesi; harcı yatırılan “sözleşmenin haksız feshi sebebiyle uğranılan zararın tazmini” talebi bakımından yargılama yapılmaması ve bir karar verilmemesi ve yine “ödenmeyen ücret, komisyon, prim ve diğer alacaklar” harç eksikliğinin giderilmemesi ve ayrıca talep konusu hakkında olumlu-olumsuz bir karar verilmemesi doğru olmamıştır. O halde mahkemece, davacı vekiline, “ödenmeyen ücret, komisyon, prim ve diğer alacaklar” istemi bakımından her bir alacak kalemi yönünden talebini somutlaştırması ve miktar belirterek davasını açıklaması, “denkleştirme tazminatı” istemi bakımından da talep edilen tazminat miktarının açıklanması için süre verilerek harç ikmali sağlanarak tüm talepler bakımından karar verilmesi gerekmektedir. Ayrıca mahkemenin kabulüne göre de, denkleştirme tazminatına ilişkin yapılan yargılamaya da değinilmesi gerekmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 121/1. maddesine göre, belirsiz bir süre için yapılmış olan acentelik sözleşmesini, taraflardan her biri üç ay önceden ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. Taraflar arasındaki sözleşmenin 19. maddesinde de bir ay önceden bildirimde bulunmak kaydıyla sözleşmenin feshedilebileceği düzenlenmiştir. Davalı tarafça sözleşme üç ay önce bildirimde bulunularak feshedilmiş olup, buna göre, sözleşmenin TTK’nın 121/1 ilk cümle uyarınca usulüne uygun feshedildiği sabittir. TTK’nın 122/1 ve 3. maddesine göre, müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmesi veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmesi halleri saklı kalmak kaydıyla sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra; müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde ve ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir. Sigortacılık Kanunu’nun 23/16. maddesi de aynı mahiyettedir. Taraflar arasındaki sözleşme olağan fesihle sona ermiş olup, sözleşmenin acente tarafından haksız feshi vaya müvekkil tarafından acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmesi durumu söz konusu olmadığından acentenin denkleştirme tazminatı istemesine bir engel yoktur. 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 23/16 hükmüne göre, sigorta acentesinin denkleştirme talep edebilmesi için, sigorta acentelik ilişkisinin sona ermesi nedeniyle sigortacının acentenin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde etmesi, hakkaniyetin tazminat verilmesini gerektirmesi, acentenin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmemiş olması yada kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olmaması şarttır. Bu şartlardan birinin mevcut olmaması halinde sigorta acentesi denkleştirme talep edemez. Bu şartları açıklanacak olursa; Sigortacının acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaat elde etmesi, acentenin aracılık ettiği veya akdettiği sözleşmeler dolayısıyla acentelik ilişkisinin sona ermesinden sonra da prim elde etmeye devam etmesini ifade eder. Sigortacı tarafından önemli menfaat elde edilip edilmediğinin tespitinde, sigorta acentesinin ahdettiği yeni ya da yeni sayılabilecek sigorta sözleşmelerinin sayısı yanında bu sözleşmeler dolayısıyla elde edilen prim miktarı da esas alınmalıdır; zira sigortacının önemli menfaat elde edip etmediği hususunda acentenin portföyünün ekonomik değeri de belirleyicidir. Acentenin portföyünün ekonomik değeri acentenin aracılık ettiği veya ahdettiği sigorta sözleşmeleri dolayısıyla tahsil edilen veya edilecek olan prim miktarına göre belirlenir. Sigorta acentesi, hakkaniyet gerektirdiği takdirde ve oranda denkleştirme talep edebilir. Bu koşul, somut durumun tüm özellikleri dikkate alınarak denkleştirme ödemesinin adil bir sonuç olup olmayacağının belirlenmesini ifade eder.Denkleştirme isteminin sınırları; sözleşmeden kaynaklanan menfaatler, sözleşmenin tarafları arasındaki risk paylaşımı, acentelik sözleşmesinin süresi, acentenin gelir miktarı, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmek için harcanan emek ve zaman, sözleşme dışı kazanç ve kayıplar, tarafların mal varlığı ve gelir ilişkileri, kişisel durum (Yaşlılık, sağlık durumu, çalışma yeteneği), işin önemi, acentenin tek firma-çok firma acentesi olması, markanın etkisi (unvanın), rekabet yasağının ihlal edilmesi, sözleşmenin sona erme nedeni ve varsa kusur oranları gibi hususlar göz önüne alınıp çizilir. (Koç, Mehmet, Acentenin Denkleştirme İstemi, s. 90). S.K. M. 23/16 hükmü uyarınca sigorta acentesinin denkleştirme talep edebilmesi için sigorta acenteliği ilişkisinin sona ermiş olması şarttır. Ancak sigorta acentesi, haklı bir nedeni dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmiş olması ya da kendi kusuruyla sözleşmesinin feshine neden olması halinde denkleştirme talep edemez. Buna göre tarafların karşılıklı anlaşma ile acentelik sözleşmesini sona erdirmeleri ya da taraflardan birinin üç aylık ihbar süresine riayet ederek sözleşmeyi feshetmesi acentenin ölümü veya kısıtlanması sebebiyle acentelik sözleşmesinin sona ermesi denkleştirme talep hakkını ortadan kaldırmaz. Sigortacının haklı nedenle sözleşmeyi feshetmiş ve haklı neden teşkil eden durumun acentenin kusurlu bir eyleminden kaynaklanmışsa acentenin denkleştirme talep hakkı düşer. Yaşlanma yada sağlık sorunları dolayısıyla acentenin çalışamaması sigortacı açısından haklı sebep teşkil etse de, bu haller acentenin kusurundan kaynaklanmadığından denkleştirme talep edilebilir. (Yazıcıoğlu, Emine, Sigorta Aracıları Hukuku, s. 2370 vd) Müşterileri sebebiyle sigortacının önemli menfaatler elde ettiğini ispat yükü acente üzerindedir. Buna mukabil sigortacı, denkleştirme talebinin hakkaniyete uygun olmadığını veya bedelin indirilmesi gerektiğini ispat yükü altındadır(Yargıtay 11. HD’nin 24/02/2020 Tarih ve 2019/1475 E.- 2020/1949 K. Sayılı kararı). TTK 122 m. uyarınca, acentenin talep edebileceği denkleştirme tazminatı miktarı, son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı tüm ödemelerin (komisyon, prim vs.) yıllık ortalamasını aşamaz. Beş yıldan daha az süren acentelik ilişkilerinde talep edilebilecek denkleştirme tazminatında azami miktar, faaliyet gösterilen sürenin yıllık ortalamasıdır. Davacının talep ettiği denkleştirme yani portföy tazminatı belirlenirken, tazminatı belirleme noktasında, sözleşmeden kaynaklanan menfaatler, sözleşmenin tarafları arasındaki risk paylaşımı, acentelik sözleşmesinin süresi, acentenin gelir miktarı, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmek için harcanan emek ve zaman, sözleşme dışı kazanç ve kayıplar, tarafların mal varlığı ve gelir ilişkileri, kişisel durum (Yaşlılık, sağlık durumu, çalışma yeteneği), işin önemi, acentenin tek firma-çok firma acentesi olması, kazandırılan müşteri sayısı, markanın etkisi (unvanın), rekabet yasağının ihlal edilmesi, sözleşmenin sona erme nedeni ve varsa kusur oranları gibi hususlar bir bütün olarak dikkate alınması gerekir(Yargıtay 11. HD’nin 30/06/2020 Tarih ve 2019/2876 – 2020/3326 E-K sayılı kararı). Bahsi geçen hususlar hakimin hukuk bilgisiyle açıklığa kavuşturulamayacağından HMK’nın 266. Maddesindeki, mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir, şeklindeki düzenlemeye uygun olarak bilirkişi incelemesi yapılması gerekir. Ancak, bilirkişilerin konusunda uzman olan kişilerden seçilmesi gerekir. Mahkemece oluşturulan bilirkişi heyetinde mali müşavir ve ticaret hukuku öğretim üyesi bulunmakla birlikte sigortacılık alanında uzman bir bilirkişi bulunmamaktadır. Ayrıca bilirkişi raporunda davacı acentenin, davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, davalının ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği portföy tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususları tartışılmamıştır. Mahkemece yapılan yargılama bu yönüyle de eksiktir. O halde, yukarıda dava değerinin açıklanması ve harçlandırılmasına ilişkin açıklamalar saklı kalmak kaydıyla, mahkemece sigortacılık alanında uzman bir bilirkişi ile mali müşavir bilirkişi heyetinden, davacı acentenin, davalı adına ne tür poliçeler düzenlediği, bu poliçelerin süreleri, davalının acentenin portföyünden ne gibi önemli menfaatler elde edeceği ve hakkaniyet ilkesi gereği portföy tazminatı verilmesinin gerekip gerekmediği hususları ile rapora yönelik itirazlar üzerinde durulup, portföy tazminatı isteminin buna göre değerlendirilmesi suretiyle rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması doğru görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda, Mahkemece eksik inceleme ile davanın sonuçlandırılması isabetli görülmemiş ve bu nedenle davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, istinaf incelemesine konu İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353(1)a-6 maddesi uyarınca USULDEN KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine,2-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendisine iadesine,3-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362(1)g maddesi uyarınca kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 04/10/2022