Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/1005 E. 2022/1085 K. 11.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1005
KARAR NO: 2022/1085
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/04/2018
NUMARASI: 2015/1195 Esas – 2018/372 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/10/2022
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı …, davalılardan … AŞ nin yapmış olduğu aldatıcı ve abartılı reklam ve gerçekleşmeyen sözlü taahhütlerine inananarak, davalının iştiraklarınden olan diğer davalı … AŞ ile 01/06/2012 başlangıç tarihli bir kira sözleşmesi imzalayarak, … Park … Ataköy İstanbul adresinde bulanan gayrimenkulu 5 yıl süre ile kiralaradığını, davalılar reklam kampanyaları ile söz konusu ticari merkezi pazarlama yoluna gittiğini ve ‘…’ , ‘… ‘ vb söylemler ile aldatıcı reklamlar gerçekleştirildiğini, davalılar tarafından yapılan projenin … olması dolayısıyla çok iyi kazanç getireceği taahhütlerine inanan davacı gelir etmek amacıyla 5 yıllık bir özleşme imza altına alındığını, kiralama işlemi gerçekleştikten sonra davacı sözlü taahhütler ve aldatıcı reklamların etkisi ile söz konusu gayrimenkule çok ciddi tutarlarda … yaptığını, ancak aradan geçen buca süreye rağmen davalıların taahhüt ve reklamlarının aksi ticaret merkezi boş kaldığnı, davacı getir elde etmek bir yana çok ciddi maddi zararlara uğradığını, bu nedenlerle şimdilik 10.000-Tl lik davanın HMK 107 uyarınca belirsiz alacak davası olarak görülerek, davacının uğramış olduğu zarar ve mahrum kaldığı karın tarafına ödenmesine karar verilmesini, davanın kabulü ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılardan tahsilin talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … AŞ vekili tarafından mahkememize verilen 16/06/2014 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın davasını, davalı … AŞ ile imzaladıkları 01/06/2012 başlangıç tarihli kira sözleşmesine dayantığını, 6100 sayılı HMK m. 4 a bendinde ‘ … Kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları’ Sulh Hukuk Mahkemelerinin göreceği şeklinde düzenlendiğini, bu hüküm karşısında davacının kira ilişkisen dayanan davasını Sulh Hukuk Mahkemesinde açması gerekeceğinden mahkemenin bu davada görevli olmayacağını bu nedenle davanın görev yönünden reddedilmesini talep etmiştir. Davalı … AŞ vekili tarafından mahkememize verilen 16/6/2014 havale tarihli dilekçesinde özetle; davacı ile aralarındaki ilişkinin kira sözleşmesine dayandığını, bu nedenle öncelikle dava görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesini, gerek davacı gerekse davaya dayanak kira sözleşmesi ile hiçbir ilgisi bulunmayan kiralayan şirketten bağımsız bir tüzel kişiliğe sahip davalı şirket yönünden davanın husumet nedeniyle reddini, davanın esasına girilmesi halinde ise, haksız rekabet ve sözleşmesel sorumluluğu gerektirecek şart ve koşulların bulunmaması nedeniyle soyut, muğlak, mesnetsiz ve hukuka aykırı dayanın esastan reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstinaf incelemesine konu kararı veren ilk derece Mahkemesince eldeki dava hakkında yapılan yargılama sonunda, “davacı açmış olduğu dava ile davalıların çok iyi kazanç getireceği taahhütlerine inanarak gerçek olmayan taahhütleri ve aldatıcı reklamlarının etkisiyle gayrimenkulu kiraladığı ve ciddi yatırım yaptığını, ancak taahhütleri gerçekleşmediği iddia ederek haksız rekabet hükümlerine dayanarak zararın tespiti ve tahsilini talep etmiştir. Taraflar arasındaki kira sözleşmesi 01/06/2013 tarihinde imzalanmış olup, sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte olan 6762 sayılı TTK hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Eski TTK’nun 56 ve devamı maddelerinde haksız rekabet hükümleri düzenlenmiştir. 56. maddede haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnuniyet kaidelerine iktisadi rekabetin her türlü suistimali olarak tanımlanmıştır. 57. madde de hüsnuniyet kaidelerine aykırı hareketler tek tek sayılmıştır. 57. maddenin 3. bendinde kendi şahsi durumu, emtiası, iş mahsulleri, ticari faaliyeti veya ticari işleri hakkında yanlış veya yanıltıscı malumat vermek yahut 3. Şahıslar hakkında aynı şekilde hareket etmek suretiyle rakiplerine nazaran onları üstün duruma getirmek hüsnuniyet kaidelerine aykırı hareket olarak sayılmıştır. Davacı taraf iddiasında, davalıların gayrimenkulun yüksek kazançlar sağlayacağı yönünde taahhütleri olduğu ve aldatıcı reklamlarda bulunduklarını ve bu şekilde kiralama sözleşmesi yaptığını iddia etmiştir. Davacının iflası yukarıdaki hükümler nezdinde değerlendirildiğinde davacının davasının dinlenebilir nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Aldatıcı hareketler ve abartılı reklam ve vaatlerle kira sözleşmesi yaptığına ilişkin iddianın davacı tarafından ispat edilmesi gerekmektedir. Davacı bu hususta tanık deliline dayanmıştır. Davacının dinlenen tanıkları … ve … beyanda bulunmuşlardır. Ancak alınan beyanlarda da TTK’nun 56 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş şekilde bir aldatıcı hareketin söz konusu olmadığı, yanlış ve yanıltıcı bir bilgi verildiği iddiasının ispat edilemediği anlaşılmaktadır. Tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere davacıları bu yöndeki taahhütleri alışveriş merkezsinin canlı olacağı, tanıtım yapılacağı, müşteri çekileceği yönündeki vaatleridir. Bunlar genel vaatler olup, davacının da tacir olduğu düşünüldüğünde basiretli bir tacir olarak buranın kapasitesinin ne olacağı, ne kadar gelir getireceğini öngörmesi gerekmektedir. Tanık beyanları dikkate alındığında davalıların genel ticari arzu ve istekleri dışında yanlış ve yanıltıcı bir taahhütlerinin olmaıdğı anlaşılmaktadır. Bu haliyle davacı davasını ispat edemediği anlaşıldığından reddine,” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının, davalılardan … AŞ’nin yapmış olduğu aldatıcı ve abartılı reklam ve gerçekleşmeyen sözlü taahhütlerine inananarak, davalının iştiraklarınden olan diğer davalı … AŞ ile 01/06/2012 başlangıç tarihli bir kira sözleşmesi imzalayarak, … Park … Ataköy İstanbul adresinde bulanan gayrimenkulu 5 yıl süre ile kiraladığını, davalılar tarafından yapılan projenin marina olması dolayısıyla çok iyi kazanç getireceği taahhütlerine inanan müvekkil gelir elde etmek amacıyla 5 yıllık bir sözleşmeyi imza altına almış olup kiralama işlemi gerçekleştikten sonra davacının sözlü taahhütler ve aldatıcı reklamların etkisi ile söz konusu gayrimenkule çok ciddi tutarlarda yatırım yaptığını, ancak, aradan geçen bunca süreye rağmen , davalıların taahhüt ve reklamlarının aksine ticaret merkezinin boş kalmış olup davacının gelir elde etmek bir yana çok ciddi maddi zararlara uğradığını, davalılar kendilerine menfaat sağlamak, kendilerine avantajlı konuma getirmek için, davacının başka kimselerle iş ilişkisine girmesini engelleyerek dürüst ve bozulmamış rekabet kavramını göz ardı ettiğini, Yine TTK’nın m.55/A-8. Bendinde yer alan saldırgan satış yöntemleri kullanılarak, muhatabını adeta köşeye sıkıştırmasıyla, davacıya kira kontratı imzalatıldığını ve davacının zarara uğramasına sebebiyet verdiğini beyanla, ilk derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
GEREKÇE: Dava, gerçeğe aykırı ve yanıltıcı reklam ile saldırgan satış yöntemleri kullanıldığı iddiasıyla haksız rekabet nedeniyle uğranılan zararın tazmini, davasıdır. İstinafa gelen uyuşmazlık temelde, davalı yanın iddia olunan eylemlerinin haksız rekabet teşkil edip etmediği noktasındadır. Davacı ile davalılardan … arasında 01/06/2012 tarihinden itibaren 5 yıl süreli olarak, … içerisilde Selaltı Yeme İçme ve Satış Ünitelerindeki … kapı numaralı bağımsız bölümün kiralanmasına ilişkin sözleşme imzalanmıştır. Davacı tarafça, davalıların aldatıcı reklamlar ve abartılı vaatler ile söz konusu yerin kiralanmasını sağladıklarını ancak kiralanan yere masraflar yapıldığı ve geçen süreye rağmen gelir elde edilemeyip aksine zarar edildiğini iddia ederek davalıların haksız rekabet teşkil eden eylemleri nedeniyle uğranılan zararın tazminine karar verilmesi istemiyle eldeki davayı açılmıştır. Sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu(e.TTK)’nun 56. maddesinde ‘’Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir.‘’ hükmü düzenlenmiş, aynı Yasa’nın 57/1-3 maddesinde haksız rekabet olarak kabul edilen eylemlerden biri de ‘‘Kendi şahsi durumu, emtiası, iş mahsulleri, ticari faaliyeti veya ticari işleri hakkında yanlış veya yanıltıcı malumat vermek veyahut; üçüncü şahıslar hakkında aynı şekilde hareket etmek suretiyle rakiplerine nazaran onları üstün duruma getirmek;’’ olarak düzenlenmiştir. Ayrıca müşterinin karar verme özgürlüğünü özellikle saldırgan satış yöntemleri ile sınırlamak da haksız rekabet olarak kabul edilmektedir. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un genel gerekçesinde, genel olarak piyasa ekonomilerinde rekabet, kar, satış miktarı ve payı gibi belirli bazı hedeflere ulaşmak amacıyla ekonomik birimler arasında ortaya çıkan bir yarış veya karşıtlık şeklindeki ilişkiler süreci olarak tanımlanmıştır. Serbest piyasa ekonomilerinin temel prensibi olan serbest ticaret hakkı ve rekabet özgürlüğü Anayasa’nın 48/1 maddesinde “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.” denilmek suretiyle vurgulanmıştır. Ancak ticaret serbestisi ve rekabet özgürlüğü, sınırsız rekabet hakkının bulunduğu anlamına da gelmemektedir. Bu nedenle haksız rekabeti düzenleyen kuralların amacı ve içeriği de rekabet özgürlüğünün sınırlarını göstermek ve bu sınırların aşılması durumunda başvurulabilecek hukukî yolları tespit etmektir. Haksız rekabet kuralları, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamak ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile sevk edilmiştir. Bu kurallar genel nitelikli ve her alanda uygulanabilecek hükümler içermekle birlikte rekabet hakkının, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi gereğince dürüstlük kurallarına uygun şekilde kullanılmasını sağlamaya çalışmaktadır (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2018, s. 350). Haksız rekabetten bahsedebilmek için iki unsurun bir arada bulunması gerekir. Bunlar tarafların ekonomik rekabet etme hakkının bulunması ve dürüstlük kuralına aykırılıktır. Yani haksız rekabetten söz edilebilmesi için ekonomik rekabetin dürüstlük kuralına aykırı olarak bozulması veya kötüye kullanılması gerekir. Somut olayda, davacı, davalılarla rakip olmayıp, davalı … İle girilen sözleşmesel ilişkinin tarafıdır. Bu haliyle davalı … İle davacı arasında haksız rekabet hükümlerinin uygulanması söz konusu değildir. Davalı … Yönünden ise, yine taraflar arasında bir rekabet durumu söz konusu olmadığı için haksız rekabet hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Ancak bir davada olayları açıklamak, maddi vakıaları ileri sürüp kanıtlamak taraflara, hukuki nitelendirme ve uygulanacak kanun hükümlerini belirleme ise hakime aittir. Mahkeme tarafların hukuki nitelendirmeleriyle bağlı değildir. Bu kapsamda ileri sürülüş biçimine göre davacının iddiaları haksız fiil niteliğindedir. 818 sayılı Borçlar Kanunu(e.BK)’nun 41/1. maddesinde, gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahsın, o zararın tazminine mecbur olduğu düzenlenmiştir. Davacı tarafça, davalılar reklam kampanyaları ile söz konusu ticari merkezi pazarlama yoluna gitmiş ve “…”, “…” vb. söylemler ile aldatıcı reklamlar gerçekleştirdiklerini ve … Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı ve Genel Müdür Dr. …, yine söz konusu merkezin pazarlanmasına yönelik olarak özendirici reklamlarının internette yayımlandığını ileri sürmüştür. Dava dilekçesi ekinde sunulan belgelere göre, “…”, “…” gibi ifadeler … Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı ve Genel Müdür Dr. …’nun basın toplantısında kullandığı ifadeler olup, konuşmada faaliyet karlılığına ve yatırıma ilişkin ilişkin bazı hedeflerin açıklandığı ve projenin bir çekim merkezi olmasının amaçlandığının belirtildiği görülmektedir. Ayrıca sorulan bir soru üzerine hedefler açıklandıktan sonra devamında “… Şuandaki kiralama fiyatları gelecek yıl 2 katına çıkacaktır” şeklinde açıklamada bulunulmuştur. Söz konusu konuşmanın bütünü değerlendirildiğinde şirket yetkilisi bir takım hedeflerden bahsetmiş olup, bu hedeflerin tutturulamaması tek başına bu konuşmaların aldatıcı reklam veya yanıltıcı beyan olarak kabulü mümkün değildir. Bunun dışında da, davacı tarafça davalı …’nin aldatıcı ve yanıltıcı reklam yaptığı ispatlanabilmiş değildir. Dinlenen davacı tanıklarının beyanları ise soyut nitelikte olup, hükme esas alınabilir değildir. Bu nedenle mahkemece ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. HMK’nın 355. Maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık ve istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonunda; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı tarafından başvuru sırasında istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Kararın, HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraflara resen tebliğine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 11/10/2022