Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2022/900 E. 2022/2102 K. 29.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2022/900
KARAR NO: 2022/2102
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/10/2021
NUMARASI: 2019/215 Esas – 2021/967 Karar
DAVANIN KONUSU: Maddi ve Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ: 29/11/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava ve uyuşmazlık; 818 sayılı BK’nın 46. ve 47 (6098 sayılı TBK’nın 54. ve 56). maddeleri kapsamında, yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan, geçici-kalıcı güç kaybı, bakıcı gideri ve yol gideri adı altında maddi tazminat ile manevi tazminat istemlerine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince; “1-Davanın kısmen kabulü ile;A-Maddi tazminat talebi yönünden; 1-Davacının maddi tazminat talebinin bedel arttırım dilekçesi ile arttırılmış haliyle kısmen kabulüne; 220.857,29-TL geçici-sürekli iş göremezlik tazminatı, 8.482,32-TL tedavi, bakıcı ve iyileşme gideri ve 500,00-TL yol gideri olmak üzere toplam 229.839,61-TL’nin davalılar … ve … yönünden kaza tarihi olan 26/04/2012 tarihinden itibaren, davalı sigorta şirketi yönünden (sigorta şirketi yönünden poliçe limitleri ile sınırlı olmak kaydıyla) 22/12/2012 temerrüd tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil ile davacıya verilmesine, -Davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine,B-Manevi tazminat talebi yönünden; 2-Davacının manevi tazminat talebinin kabulü ile; 50.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 26/04/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’tan alınarak davacıya verilmesine, ” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalılar … ve … vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalılar … ve … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemenin yetkisiz olduğunu, olayın Aksaray Ortaköy ilçesinde meydana geldiğini, davacı ile müvekkillerinin Ortaköy’de ikamet ettiğini, davalı Sigorta Şirketi’nin yerleşim yerinin İstanbul’da olması gerekçesiyle davanın kötüniyetle İstanbul’da açıldığını, yetki itirazlarının Yerel Mahkemece değerlendirilmediğini; Mahkemenin görevsiz olduğunu, davacının kalıcı sakatlığının tam olarak 04/05/2016 tarihli Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun raporuyla tespit edilmesi nedeniyle bu tarihten itibaren 2 yıl içerisinde harçların yatırılmasının gerekli olduğunu, TBK’nın 72., Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinde belirtilen zamanaşımı süreleri ile 8 yıllık ceza dava zamanaşımı süresi dolduktan sonra ıslahın yapıldığını, bu nedenle, ıslah taleplerinin zamanaşımından dolayı reddine karar verilmesi gerektiğini, ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, yargılama aşamasında ileri sürdükleri delillerin Mahkemece toplanmadığını, bilirkişi raporlarına karşı yaptıkları itirazlarının dikkate alınmadığını, SGK kayıtları getirilmediğinden davacının malulen emekli olması ve SGK’dan aldığı emekli maaşının hesaplamada dikkate alınmadığını, davacının kazanç kaybının mesleğine göre hesap edildiği belirtilmiş ise de; davacının ne iş yaptığı hususunda tam bir bilgi ve belgenin dosyada bulunmadığını, kaza tarihi olan 26/04/2012 tarihi itibarı ile davacının SGK kayıtları istendiğinde herhangi bir kayıtlı çalışmasının olmadığının ortaya çıkacağını, davacının beyanına itibar edilerek ve resmi kayıtlar istenmeyerek, davacının kaza öncesi çalışma sürelerini, çalıştığı iş kolunu, aylık gelirini gösterir SGK kaydı olmaksızın yapılan hesaplamanın dosya kapsamına uygun olmadığını düşündüklerini, hesaplamanın sadece davacının beyanına itibar edilerek yapıldığını, davacıya kaza tarihi itibarı ile SGK’dan maluliyeti ile ilgili maaş bordroları ve ödenen aylıkların da dosyaya celp edilmediğini, hesaplamada bu aylık gelirin düşürülmesi ve varsa sürekli iş göremezlik ile ilgili tazminat miktarının aylık maaşlar düşüldükten sonra hesaplanmasının gerektiğini, bu nedenle, Mahkeme kararının eksik incelemeye dayalı olduğunu, davacı tarafından verilen ıslah dilekçesinde toplam bedelin 227.339,61 TL olduğunun belirtildiğini, bu bedelin 132.133 TL’lik kısmının davalı Sigorta Şirketi ile ilgili olduğunun yazıldığını ancak müvekkilleri ile ilgili kısmın ne olduğunun tam olarak yazılmadığını, bu nedenle ıslah dilekçesinin usule uygun olmadığını; ıslah edilen miktar bakımından faiz başlangıç tarihinin ıslah tarihi olması gerektiğini, faiz başlangıç tarihinin 12/12/2012 tarihi olarak alınmasının hatalı olduğunu, davacının tedavi ve bakım giderleri hesaplanırken, davacı tarafça hiçbir belgenin dosyaya sunulmadığını, sadece Adli Tıp Kurumu raporundaki süreler dikkate alınarak hesaplama yapıldığını, bu şekildeki hesaplamanın davacının sebepsiz zenginleşmesine yol açacağını; müvekkillerinden …’ın aracın maliki olup kazanın oluşumunda herhangi bir kusurunun bulunmadığını, davacının yatalak olduğu belirtilerek dava açılmış ise de, davacının yatalak olmadığını ancak davacının kanser rahatsızlığının bulunduğunu ve bu hastalığın maluliyet raporunda ve bilirkişi raporlarında dikkate alınmadığını, davacının manevi tazminat talebinin yerinde olmadığını ve Mahkemece hükmedilen miktarın fahiş olduğunu, kararın bu yönlerden usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dosya kapsamından; 26/04/2012 tarihinde, davalı … Sigorta AŞ.’nin ZMS sigortacısı, davalı …’ın maliki diğer davalı …’ın sürücüsü olduğu, … plakalı aracın tek gidiş-geliş yolda hatalı sollama ve şerit ihlali yapması nedeniyle davacının sürücüsü olduğu ve karşıdan gelen … plakalı araca çarpması şeklinde gerçekleşen trafik kazası neticesinde, davacının yaralandığı; 03/10/2018 tarihinde açılan işbu davada, davacı tarafça HMK’nın 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası kapsamında, geçici-kalıcı güç kaybı, bakıcı gideri ve yol gideri adı altında maddi tazminat ile 50.000 TL manevi tazminat talep edildiği ve Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, yukarıda belirtildiği şekilde karar verildiği anlaşılmıştır. Öncelikle; HMK’nın 6. maddesinde, genel yetkili mahkemenin, davalı gerçek veya tüzel kişilerin, davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğu, aynı Yasanın 7/1 maddesinde; davalı birden fazla ise dava bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabileceği, ancak dava sebebine göre kanunda davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan mahkeme belirtilmiş ise davaya o yer mahkemesinde bakılacağı hüküm altına alınmıştır. HMK’nın 16. maddesinde haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğu düzenlemesi yer almaktadır. Somut olayda davacının ikametgahı Ortaköy/Aksaray, sigorta şirketi dışındaki davalıların ikametgahı ise Aksaray merkez olup kaza Ortaköy-Aksaray karayolunda meydana gelmiştir. Davalı sigorta şirketinin merkezi ise Ümraniye/İstanbul’dadır. Dava haksız fiil hukuksal nedenine dayalı olduğundan HMK’nın 16 ve 7/1 maddesi gereğince haksız fiilden zarar gören davacının ve davalı gerçek kişilerin yerleşim yerleşim yerinde davaya bakılabileceği gibi davalı sigorta şirketinin yerleşim yeri de davaya bakmakta yetkilidir. Davacı da seçimlik hakkını kullanarak davayı İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesinde açmıştır. Bu durumda mahkemece ilk duruşmada yetki itirazının reddine karar verilmesinde usule ve yasaya aykırılık bulunmadığından, davalılar vekilinin bu yöndeki istinaf itirazının reddi gerekmiştir. Diğer yandan, İlk Derece Mahkemesince karara dayanak yapılan Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun 05/10/2017 tarihli raporunda; 26/04/2012 tarihinde meydana gelen trafik kazası nedeniyle, davacının kalçasında total protez ve el bileğindeki arızası sebebiyle 11/10/2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinden yararlanılarak ve mesleği taşımacılık, şoför olarak bildirilmekle Grup 41 kabul olunarak E Cetveline göre %68 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, iyileşme (geçici iş göremezlik) süresinin kaza tarihinden itibaren 9 aya kadar uzayabileceği, kişinin kendisinde mevcut gırtlak kanseri ile meydana gelen trafik kazası arasında illiyet bulunmadığı, davanın, trafik kazasına bağlı maluliyet istemiyle açıldığı ve kurul değerlendirmesinin buna göre yapıldığı oy birliği ile mütalaa edilmiştir. ATK Genel Kurulu raporunun yapılan incelenmesinde; raporun, bu tür olaylarda uygulanması gereken tek geçerli yönetmelik olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre düzenlendiği, raporun dosya kapsamına uygun, denetim ve hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğu kanısına varılmıştır. Bu nedenle, bu yöne ilişkin itirazlar kabul edilmemiştir. Yine, Mahkemece karara dayanak yapılan 25/03/2021 tarihli bilirkişi raporunda; davacının bakiye sürekli iş göremezlik tazminatının 220.857,29 TL olduğu, kaza tarihi itibarı ile ZMSS kişi başına sakatlanma ve tedavi giderleri sigorta limitinin 225.000’er TL olması nedeniyle davalı Sigorta Şirketi’nin sorumluluğunun, davacı tarafa davadan önce ve sonra yapılan ödemeler indirildiğinde 132.113 TL ile sınırlı olduğu; 9 aylık iyileşme döneminde tam zamanlı bir bakıcı desteği görmesinin tıbben gerekli olacağının kabul edilmesinin zorunlu olması nedeniyle 9 aylık iyileşme süresinde tam zamanlı bakıcı giderinin 8.382,32 TL, yol giderinin 500 TL olduğu mütalaa edilmiştir. Bilirkişi raporunun yapılan incelenmesinde; raporun Yargıtay ve Dairemizin yerleşik kararlarında belirtilen ilkeler ve yöntem dikkate alınarak hazırlandığı, raporda herhangi bir hatanın bulunmadığı, raporun, HMK’nın 279. maddesinde aranılan koşullara uygun olarak düzenlendiği, raporun dosya kapsamına uygun, denetim ve hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğu kanısına varılmıştır. Bu nedenle, zararların hesaplanmasına yönelik itirazlar da kabul edilmemiştir. HMK’nın belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. maddesinde; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Yargıtay’ın ve Dairemizin yerleşik kararlarında da açıklandığı üzere, davanın açıldığı tarihte alacak miktarının belirlenmesi imkansız ise belirsiz alacak davası açılabilir. Ayrıca, alacaklı taraftan, alacağın miktar veya değerinin tam olarak belirlenmesinin beklenemediği durumlarda da belirsiz alacak davası açılabilir. Bir başka deyişle, alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda, belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmektedir. Belirsiz alacak davasının zamanaşımına etkisi, alacağın tamamı bakımından dava açılmakla kesilmesi şeklinde cereyan eder. Somut uyuşmazlıkta; dava, belirsiz alacak davası olarak açıldığına göre, davalı vekilinin ıslah edilen miktara yönelik zamanaşımı itirazında isabet bulunmamaktadır. Kazanın oluş şekli, kusur durumu, davacının yaralanmasının niteliği, maluliyete ilişkin ATK raporu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Mahkemece, davacı lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının, 818 sayılı BK’nın 47 (6098 sayılı TBK’nın 56). maddesinde düzenlenen manevi tazminat müessesesinin amacına ve hakkaniyet ilkesine uygun olduğu kanısına varıldığından, bu yöne ilişkin itirazlar yerinde görülmemiştir. Ayrıca, Yerel Mahkeme açılan davada yetkili ve görevli olduğuna, işbu belirsiz alacak davasında, haksız fiilden kaynaklanan alacağın tümü bakımından faiz başlangıç tarihinin, kaza tarihi olarak alınması doğru olduğuna göre bu yöne ilişkin itirazlarda da isabet bulunmamaktadır.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine,2-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 15.700,34 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan4.144,3‬ TL karar ve ilam harcının mahsup edilerek bakiye 11.556,04‬ TL karar ve ilam harcının davalılar … ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile Hazine’ye verilmesine,3-Davalılar … ve …’ın istinaf başvurusu nedeniyle sarf ettiği yargılama giderinin kendileri üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekâlet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, maddi tazminat yönünden, HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde, dairemize ya da bulunulan yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçeyle Yargıtayda temyiz yolu açık; manevi tazminat yönünden ise, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.29/11/2022