Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2022/2712 E. 2023/167 K. 31.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2022/2712
KARAR NO: 2023/167
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 02/06/2022
NUMARASI: 2022/110 (E) – 2022/466 (K)
DAVANIN KONUSU: 3. Şahıs Tarafından Açılan Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 31/01/2023
Taraflar arasında görülen davada verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmakla dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, Ankara …İcra Müdürlüğü’nün … – … – … – … Esas sayılı dosyaları üzerinden gönderilen … ve … haciz ihbarnamelerinin muhtara tebliğ edilmiş olması nedeniyle haberdar olunmadığından ötürü itiraz edilemediğini, müvekkilinin takip borçlusuna herhangi bir borcunun bulunmadığını belirterek icra takiplerine konu borçtan müvekkilin borçlu olmadığının tespitine, haciz ihbarnamelerinin iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Davalı vekili davaya cevabında, 3. haciz ihbarnamesinin tebliğinden itibaren 6 ay geçtikten sonra eldeki davanın açıldığını, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğini, davacı tarafa tebliğ edilen haciz ihbarnamelerine süresi içerisinde itiraz edilmemiş olması nedeniyle ispat yükünün davacı tarafta olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince, davanın, 15 günlük yasal süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.Karara karşı davacı vekili vermiş olduğu istinaf dilekçesi ile davanın genel hükümlere göre açılan menfi tespit davası niteliğinde olduğunu, dolayısıyla hak düşürücü süreye tabi olmadığını, müvekkilinin çok sonradan haberdar olduğu icra takibinden kaynaklı borçlu olmadığı iddiasıyla işbu davanın açıldığını, dolayısıyla davanın herhangi bir süreye tabi olmadığını, kaldı ki icra müdürlüğünden gönderilen tebligatların tamamının Tebligat Kanununa aykırı olduğunu belirterek istinafen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Dava, İİK’nın 89. maddesi gereğince açılan menfi tespit istemine ilişkindir. İcra İflas Kanununun 89/3. maddesinin, İİK 72 ve HMK’nın 106. maddelerine nazaran daha özel bir düzenleme niteliğinde olduğu, bir başka ifadeyle, yasa koyucu tarafından bu meselede genel hükümlerden ayrılınarak haciz ihbarnameleri tebliğine bağlanan borcun zimmetinde sayılmasına ilişkin sonucun ortadan kaldırılabilmesi için açılacak menfi tespit davasında, hak düşürücü süre öngörüldüğü ve bu süre içerisinde dava açılmaması durumunda 3. şahsın ancak ödeyeceği paranın istirdadını isteyebileceği hususunun düzenlendiği, dolayısıyla borç zimmetinde sayılan davacının, hak düşürücü süreyi geçirdikten sonra genel hükümlere dayalı menfi tespit davası açma hakkı bulunmayıp, ancak borcu ödediği takdirde ona karşı istirdat davası açmak hakkı bulunduğu, dolayısıyla bu yöne ilişkin istinaf itirazında isabet bulunmadığı görülmektedir. Ancak, davanın hukuki dayanağı olan İİK 89/3. maddeye bağlanan sonuçlardan olan menfi tespit davası açma süresinin geçerliliği, birinci ve ikinci haciz ihbarnamelerinin usulüne uygun geçerli bir şekilde muhatabına tebliğ edilmesi ve süresi içerisinde bunlara itiraz edilmemesine bağlıdır. Bununla birlikte borcun zimmette sayılabilmesi için de aynı şart geçerlidir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 1.fıkrasına göre tebligat, muhatabın bilinen en son adresine yapılır. Aynı maddenin, 6099 sayılı Kanun ile eklenen 2. fıkrasına göre ise, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır. Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30. maddesinde, adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerektiği, muhatap ölmüş veya gösterilen adresten sürekli olarak ayrılmış ve yeni adresi de tebliğ memurunca tespit edilememişse tebligat evrakının tebligatı çıkaran mercie geri gönderileceği düzenlenmiştir. İşbu yasal düzenlemelere göre TK’nın 10/2. maddesi uyarınca mernis adresine doğrudan doğruya tebligat yapılabilmesi için tebligatın öncelikle bilinen en son adrese çıkartılması ve tebligat evrakının, 30. maddede belirtilen prosedüre uygun bir şekilde işlem yapılarak mercine iade edilmiş olması gerekmektedir. Somut olayda, Ankara … İcra Müdürlüğü’nün … – … – … Esas sayılı dosyaları üzerinden gönderilen … haciz ihbarnamelerinde, muhatabın adreste tanınmadığı yönünde beyanda bulunan kişinin kim olduğu belli olmadığı gibi imzasının da bulunmadığı, tam olarak okunamamakla birlikte mazbatada “…” şeklinde muhtemelen daire numarasının belirtildiği görülmektedir. Diğer yandan posta memuru tarafından maddede öngörülen şekilde herhangi bir araştırma da yapılmamıştır. Tebligat mazbatası bu haliyle, tebliğ işleminin gerçekleştirilmesi amacıyla adrese gidildiği ve muhatabın adreste tanınmadığından bahisle tebligat evrakının mercine iade edildiği hususlarını tevsik edici nitelikte değildir. Dolayısıyla olağan usulde çıkarılan tebligatın bila tebliğ edilmesi üzerine TK’nın 10/2. maddesi uyarınca tebliğ edilen birinci haciz ihbarnamesi ve daha sonradan doğrudan doğruya mernis adresine tebliğ edilen ikinci haciz ihbarnamesi geçersiz olup, üçüncü haciz ihbarnamesinin gönderilmesi usule aykırı, giderek buna bağlanan dava açma süresinin başladığının kabulü mümkün değildir. Yine, 2015/15157 Esas sayılı dosya bakımından yapılan değerlendirmede ise birinci haciz ihbarnamesine ilişkin tebligat mazbatasında “…” olarak belirtilen kişinin, … Esas sayılı icra dosyasında yapılan tebliğ işleminde muhatabı tanımadığı şeklinde beyanda bulunduğu belirtilirken, bu dosyadan yapılan tebliğ işleminde ise çarşıda olduğu yönünde beyanda bulunduğunun yazılı olduğu, bu tebligat mazbatasında bilgisine başvurulan ve haber bırakılan kişinin isim ve soy isminin yazılı olmadığı, kimin bilgisine başvurulduğunun anlaşılamadığı, dolayısıyla usulsüz olduğu, çıkarılan ikinci haciz ihbarnamesinin de az yukarıdaki paragrafta belirtildiği şekilde usulsüz olarak mercine iade edildiği ve bu dosyadan gönderilen ikinci ve üçüncü haciz ihbarnamelerine ilişkin tebligatların bu haliyle geçerli olmadığı görülmektedir. (UYAP’ta kayıtlı icra dosyalarından takip talebi ve tebligat mazbataları dosya arasında alınmıştır) Bu durumda, icra dosyalarından yapılan tebliğ işlemlerinin geçersiz olması nedeniyle hak düşürücü süre ile sınırlı olmaksızın İİK 89. maddesi uyarınca her daim menfi tespit davası açılabileceği halde yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru olmamıştır. HMK 353/1-b/2. maddesinde, kanunun olaya uygulanmasında hata edilipte yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verileceği öngörülmüştür. İİK 89. maddesi uyarınca borcun zimmette sayılması hali, birinci ve ikinci haciz ihbarnamelerinin usulüne uygun geçerli bir şekilde muhatabına tebliğ edilmiş olması ve bunlara süresi içerisinde itiraz edilmemiş olması şartına bağlıdır. Halbuki az yukarıda açıklandığı üzere haciz ihbarnameleri tebliğ işlemleri geçersiz olup davacının dosya borcundan dolayı sorumlu tutulmasının usulen mümkün olmadığı görülmektedir. O halde, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, HMK 353/1-b/2. maddesi uyarınca davacının icra dosyalarından kaynaklı İİK 89. maddesine dayalı olarak borçlu sayılamaycağının tespitine ve ayrıca borcun varlığına ilişkin davanın esasına girilmediğinden ötürü vekalet ücretinin maktu olarak karara bağlanması gerektiği gözetilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/2. maddesi hükmü uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Buna göre; 2-Davacının ,Ankara … İcra Müdürlüğünün … – … – … – … Esas sayılı dosyalardan İİK 89. maddesi uyarınca gönderilen haciz ihbarnamelerinden kaynaklı borçlu sayılamayacağının tespitine, 3-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden daire karar tarihindeki tarife hükümleri uyarınca 9.200 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa ödenmesine, 4-Alınması gereken 179,90 TL maktu harcın, peşin alınan 322,93 TL harçtan mahsubu ile fazladan alınan 143,03‬ TL harcın istek halinde davacı tarafa iadesine, 5-Davacı tarafından yapılan 121,25 TL yargılama giderinin davalı taraftan alınarak davacı tarafa ödenmesine, 6-Artan gider avansından kalan kısmın ilgilisine iadesine, İstinaf yargılama giderleri bakımından:7-İstinafa başvuran davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde iadesine, 8-Davacı tarafça yatırılan 220,70 TL istinaf başvuru harcının, davalıdan alınarak davacıya verilmesine,9-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına,10-İstinaf talep eden tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda dava değeri (Ankara … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosya 35.775,69 TL; … Esas sayılı dosya 6.330,49 TL; 2015/22600 Esas sayılı dosya 6.380,99 TL; … Esas sayılı dosya 25.681,45 TL) göz önünde bulundurulmak sureti ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-a maddesi gereğince her iki taraf yönünden kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 31/01/2023