Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2022/2602 E. 2023/438 K. 14.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2022/2602
KARAR NO: 2023/438
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 21/09/2022
NUMARASI: 2018/498 (E) – 2022/733 (K)
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 14/03/2023
Taraflar arasında görülen davada verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmakla dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, davalı şirket nezdinde zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi ile sigortalı bulunan diğer davalının sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın, 23/05/2010 tarihinde karıştığı tek taraflı trafik kazası neticesinde araçta yolcu konumunda olan davacının yaralandığını ileri sürerek fazlaya ilişkin dava ve talep hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000 TL maddi tazminat ile 60.000 TL manevi tazminatın faiziyle birlikte hüküm altına alınması talebinde bulunmuştur. Davalı sigorta şirketi vekili, davanın reddini talep etmiştir. Davalı … vekili, ceza dosyası bekletici mesele yapılarak davanın esastan reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, uzamış zamanaşımı süresinin 12 yıl olduğu gerekçesiyle zamanaşımı savunmasının reddine, maddi tazminat davasının kabulüne, 1.070.253,33 TL maddi tazminatın davalı …’dan kaza tarihi olan 23/05/2010, davalı sigorta şirketi bakımından temerrüt tarihi olan 21/06/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı tarafa verilmesine (davalı sigortla şirketinin sorumluluğunun teminat limiti olan 175.000 TL ile sınırlı olduğuna); Manevi tazminat talebinin ise kısmen kabulü ile 40.000 TL manevi tazminatın davalı …’dan kaza tarihi olan 23/05/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir. Karara karşı davalı … vekili, davanın kısmi dava olarak açıldığını, dava dilekçesindeki açıklamalara göre davanın kısmi dava olarak açıldığı konusunda tereddüt bulunmadığını, uzamış zamanaşımı süresi 8 yıl olmasına rağmen mahkemece kabul edilen zamanaşımı süresinin doğru olmadığını, olağan ceza zamanaşımı süresi yerine uzamış ceza zamanaşımı süresinin esas alınmasının hatalı olduğunu, ıslah tarihi itibarıyla zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunu, esas bakımından ise müvekkiline izafe edilen %85 kusur oranı üzerinden değil kusurun tamamı bakımından ve davacının asgari ücretin 3.5 katına yakın bir ücretle işe başlayacağı kabul edilerek hesaplama yapılmasının doğru olmadığını, pasif döneme ilişkin hesaplamaya esas alınacak kazancın ne şekilde belirlendiğinin anlaşılamadığını, maluliyet oranına ilişkin itirazları değerlendirilmeden karar verildiğini, ATK raporunda hangi nedenlerle maluliyet verildiğinin açıklanmadığını, davacının hali hazırda finans ve bilgi işlem departmanında beyaz yaka yönetici personel olarak görev yapıyor olmasına rağmen kaza nedeniyle iş bulamadığına dair taleplerin kabulünün mümkün olmadığını, her iş ve meslek grubu için aynı şekilde meslekte kazanma gücü kaybı hesabı yapılmasının hukuk genel prensiplerine aykırı olduğunu, davacının çalıştığı iş yerinden iş yeri dosyası celbedilerek hem hesap hem de maluliyet oranına ilişkin itirazları karşılanmak suretiyle yeniden rapor alınmadan eksik incelemeyle karar verilmesinin doğru olmadığını, davaya konu kazanın lastik patlaması nedeniyle gerçekleştiğini, teknik arıza nedeniyle meydana gelen kazalarda araç sürücüsünün ağır kusurlu olarak kabulünün mümkün olmadığını, faiz başlangıç tarihlerinin ıslah tarihine göre belirlenmesi gerektiğini belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. 6100 sayılı HMK’nın belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. maddesinde “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, davanın açıldığı tarihte alacak miktarının belirlenmesi imkansız veyahut alacağın miktar veya değerinin tam olarak belirlenmesi alacaklı taraftan beklenemez ise belirsiz alacak davası açılabilir. Diger bir deyişle, alacak miktarının belirlenmesi işi, bilirkişi incelemesi ve/veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmektedir.Belirsiz alacak davasının zamanaşımına etkisi ise alacağın tamamı bakımından dava açılmakla kesilmesi şeklinde cereyan eder.Davacının maluliyet tazminatının belirlenebilmesi, maluliyet oranı, kusur ve hesaba dair bilirkişi incelemesine muhtaçtır. Dolayısıyla belirsiz alacak davası açma şartları bulunmaktadır. Dava dilekçesindeki beyan ve ifadelere göre, dava, belirsiz alacak davası şeklinde açıldığı gibi davacının kısmi dava açmak konusunda usuli bir yararı da bulunmamaktadır.Davaya konu trafik kazası 23/05/2010 tarihinde gerçekleşmiş olup, eldeki dava ise, KTK’nın 109/2. maddesinin yollamasıyla TCK’nın 89/1. ve 66/1-e maddeleri uyarınca 8 yıllık ceza zamanaşımı süresi içerisinde açılmıştır. Davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olması ve dava açılmakla alacağın tamamı bakımından zamanaşımının kesilmiş olması ve yine, BK’nın 157/1. maddesi uyarınca hakimin her işleminden sonra kesilen zamanaşımı süresi yeniden başlayacağına göre ıslah tarihi itibarıyla zamanaşımı dolduğundan bahsedilemez.İlk derece mahkemesince, ceza davasının olağan zamanaşımı süresi içerisinde karara bağlanmış olduğu gözden kaçırılarak, uzamış ceza zamanaşımı süresinin esas alınması hatalı ise de az yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın zamanaşımına uğramadığına ilişkin kabul şekli sonucu itibarıyla doğrudur. Davacı taraf kaza nedeniyle beyin kanaması geçirmiş ve vücudunda ağır derecede kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmıştır. İlk derece mahkemesince dosyaya kazandırılan 07/10/2019 tarihli ATK raporunda kaza tarihinde geçerli olan 11/10/2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri yönetmelik hükümlerine göre bir değerlendirme yapılmış olup, gerekçeli ve denetime elverişli düzenlenen raporun hüküm vermek bakımından yeterli olduğu, giderek, davalının rapora yönelik istinaf iddia ve itirazları yerinde değildir.İlk derece mahkemesince hükme esas alınan 07/04/2022 tarihli ek bilirkişi raporunda, davacının kaza tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği bölümü öğrencisi olması münasebetiyle, Çevre Mühendisleri Odasının 18/10/2021 tarihli, 2011 yılında mezun olmuş 1 yıllık tecrübeye sahip bir çevre mühendisinin 2011, 2012, 2013, 2014, 2015, 2016, 2017, 2018 yıllarına ilişkin bildirilen ortalama ücret tutarları üzerinden hesaplama yapıldığı, bu rakamların TÜİK tarafından hazırlanan istatistiki bilgilerle de örtüştüğü, davacının okuduğu üniversite mezunlarının diğer üniversite mezunlarına göre daha kolay ve daha yüksek maaşla işe başladıkları hususunun bilinen bir gerçek olduğu, her ne kadar davacı, yargılama aşamasında, üniversiteden mezun olarak işe başlamış ve bilinen ücretleri mevcut ise de nörolojik nedenle %34 oranında malul kalan davacının maluliyeti bulunmayan emsallerine göre aynı ücretle çalışmama durumu kuvvetle muhtemel olduğundan ötürü malul kalmasa idi alabileceği ortalama ücretlere göre hesaplama yapılmış olmasında, hesaplama tekniğine aykırı bir yön bulunmadığı, sair yönlerden de hesap raporunda yasaya aykırılık bulunmadığı, bu yöne ilişkin istinaf itirazlarının da yerinde olmadığı görülmektedir. Davaya konu trafik kazası nedeniyle yapılan yargılama neticesinde, davalının alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılmasına karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği (Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/3313 Esas – 2013/347 Karar sayılı karar; Yargıtay 21. Ceza Dairesinin 2015/10500 Esas – 2017/1751 Karar sayılı onama kararı), davacının gerçekleşen kazada kusurunun bulunmadığı, tehlike sorumluluğu kapsamında araç lastik patlaması mücbir sebep teşkil etmediği gibi meskun mahalde mahal şartlarının üstünde bir hazda seyir halinde olunmasının, kazanın asıl sebebi olduğu, dolayısıyla ATK raporunda lastik patlaması nedeniyle, araç sürücüsüne izafe edilen kusur oranından bağımsız bir şekilde bir nevi kaçınılmazlık faktörü denilerek kusur verilmesinin doğru olmadığı ve oluşan zararın tamamından haksız fiil faili olan araç sürücüsünün sorumlu olduğu, bu hususun, kuzuda kusuru bulunmayan davacının zararından indirim yapılması nedeni de teşkil etmediği göz önünde bulundurulduğunda bu yöne ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.İlk derece mahkemesince takdir edilen delilere göre verilen kararda sair yönlerden bir isabetsizlik bulunmamasına göre; yerinde olmayan istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/1. maddesi uyarınca davalı … vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Alınması gereken 75.841,4‬0 TL istinaf karar harcından peşin alınan 18.960,36 TL harcın mahsubundan sonra bakiye 56.881,04‬ TL istinaf karar harcının istinafa başvuran davalı …’dan tahsil edilerek Hazineye irat kaydına, 3-İstinafa başvuran tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Artan gider ve delil avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 14/03/2023