Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2022/2594 E. 2023/111 K. 17.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2022/2594
KARAR NO: 2023/111
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/09/2022
NUMARASI: 2020/364 Esas – 2022/661 Karar
DAVANIN KONUSU: Maddi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 17/01/2023
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava ve uyuşmazlık; TBK’nın 53/3. maddesi kapsamında, tek taraflı ölümlü trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince; “1-Davanın kısmen kabulü kısmen reddi ile 2-Davacı … bakımından, 95.041,80 TL destekten yoksun kalma tazminatının (sigorta poliçesi limiti dahilinde olmak üzere )dava tarihinden itibaren , işleyecek yasal faiziyle ile birlikte davalıdan alınarak işbu davacı tarafa verilmesine 2-Davacı … bakımından 4.852,416 TL destekten yoksun kalma tazminatının (sigorta poliçesi limiti dahilinde olmak üzere) dava tarihinden itibaren, işleyecek yasal faiziyle ile birlikte davalıdan alınarak işbu davacı tarafa verilmesine, 4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiginden A.A.Ü.T (madde-13 Üçüncü Kısım) göre hesaplanan 15.983,07-TL nisbi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiginden A.A.Ü.T göre red edilen kısım üzerinden hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davaya konu trafik kazasının 20/05/2010 tarihinde meydana geldiğini, işbu davanın ise 17/09/2019 tarihinde açıldığını, 5237 sayılı TCK’nın 179/2. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu nedeniyle 8 yıllık ceza dava zamanaşımına tabi olduğunu, bu süre geçtikten sonra dava açıldığından, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, vefat eden desteğin, sigortalı aracın sürücüsü, aynı zamanda sigortalısı ve kazanın meydana gelmesinde %100 kusurlu olması nedeniyle davacıların 3. kişiler konumunda sayılamayacağını, davacıların tazminat taleplerinin ZMSS poliçesi kapsamının dışında kaldığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bu yönde kararlarının bulunduğunu, tazminat hesaplamasına ilişkin rapora karşı itirazlarının dikkate alınmadığını, hesaplamanın THR 2010 Yaşam Tablosu ve %1,8 teknik faize göre yapılması gerektiğini; dava dilekçesinde, her bir davacı için 5.000’er TL talepli belirsiz alacak davası açıldığını, davacı tarafça verilen 29/03/2021 tarihli bedel arttırım dilekçesinde, davacı … için 163.686,81 TL, davacı … için 11.313,11 TL olarak dava değerinin arttırıldığını, 30/07/2021 tarihli dilekçesinde ise taleplerini ıslah ederek … yönünden 161.919,39 TL, … yönünden 13.080,57 TL olarak ıslah edildiğini, ıslah dilekçesi ile talep sonucunu azaltmanın, feragat niteliğinde kabul edilmesi gerektiğini, feragat durumunda ise, feragat edilen kısım için her bir davacı yönünden reddedilen miktarlar nedeniyle müvekkili lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini; davacıların, ihtiyari dava arkadaşları olduklarının atlanarak müvekkili şirket lehine tek vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu; gerekçeli kararda müvekkili şirket lehine hükmedilen vekalet ücretinin hatalı olduğunu, talep arttırım dilekçesinde davacı … için 163.686,81 TL talep edildiğini ve Mahkemece 95.041,80 TL’yü hükmedildiğini, bakiye 68.645,01 TL’lik kısmın reddedildiğini, AAÜT gereğince bu miktar üzerinden müvekkili lehine hükmedilmesi gereken vekalet ücretinin 10.983,20 TL olması gerektiğini; davacı … için 13.080,50 TL talep edildiğini ve Mahkemece 4.852,41 TL’ye hükmedildiğini, reddedilen 8.228,16 TL üzerinden müvekkili lehine hükmedilmesi gereken vekalet ücretinin 10.983,20 TL olması gerektiğini; feragate ilişkin itirazlarının dikkate alınması durumunda, müvekkilinin yargılama giderlerinden sorumluluğunun azalacağının sabit olduğunu, otopsi raporlarında sabit olduğu üzere müteveffanın ölüm sebebinin kafa tramvası olduğunu, kaza anında kask takmadığını, olayda müterafik kusur bulunduğunu, %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini belirtmiştir.HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dosya kapsamından; 20/05/2010 tarihinde, davalı nezdinde ZMSS poliçesi ile sigortalı bulunan motosikletin tek taraflı kaza yapması neticesinde, davacıların yakını-desteği (davacı …’ın eşi ve davacı …n’ın babası) …’ın vefat ettiği; eldeki davada, HMK’nın 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası kapsamında, destekten yoksun kalma tazminatı talep edildiği, kazanın meydana gelmesinde müteveffa sürücünün %100 kusurlu olduğunun tespit edildiği ve Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, yukarıda belirtildiği şekilde karar verildiği anlaşılmıştır. A-Davacı … hakkındaki hükme yönelik istinaf başvurusunun değerlendirilmesi: HMK’nın 341/2. maddesine göre miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. HMK’nın 341/4. maddesine göre ise alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü  üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz. Ayrıca HMK’nın ek 1. maddesinin 1. fıkrasında; “HMK’nın 341. maddesindeki parasal sınırın her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 04/01/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.” hükmünün yanı sıra, aynı maddenin 2. fıkrasında; “HMK’nın 341. maddesindeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı” düzenlenmiş bulunmaktadır. Somut uyuşmazlıkta, Mahkemece davacı … için davalı aleyhine hükmedilen 4.852,41 TL’lik miktar, 2022 yılı için öngörülen kesinlik sınırı 8.000 TL’nin altında kaldığından, Mahkemece verilen karar kesin niteliktedir. Bu itibarla davalı vekilinin İlk Derece Mahkemesince verilen karar için HMK’nın 341/4. maddesi gereğince istinaf hakkı yoktur. Yerel Mahkemece, karara karşı kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesi de sonuca etkili değildir. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf dilekçesinin 352/1-b maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.B-Davacı … hakkındaki hükme yönelik istinaf başvurusunun değerlendirilmesi: 2918 Sayılı KTK’nın 109/1. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) yapmış olduğu fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir. Somut olayda, kazanın 20/05/2010 tarihinde gerçekleştiği, davanın ise 17/09/2019 tarihinde açıldığı dikkate alındığında; eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85/1 ve 66/1-d maddelerinde öngörülen dava ceza zamanaşımı süresi 15 yıl olup dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmakla davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. Davacıların talebine dayanak olan kaza, 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değişik 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesindeki değişiklik tarihinden önce, 20/05/2010 tarihinde meydana gelmiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6267 Esas – 2020/6402 Karar sayılı 03/11/2020 tarihli kararında ve benzer nitelikteki kararlarında da ifade edildiği üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse, 6098 sayılı TBK’nın 53. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödettirilmesini isteyebilir. TBK’nın 53/3. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK.’nın 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E.-411 K. sayılı ilamı). Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdiği zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Şu hale göre; sürücü murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun, salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, desteğinin kusurunun olması, davacının hakkına etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır. Davacıların üçüncü kişi konumunda olduğu talep edilen tazminatın miras hukukundan ayrı olduğu mahkemenin kabulünde olduğu gibi, sürücünün yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanun’da ve buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmaktadır.Davacıların uğradığı zarara bağlı olarak talep ettiği hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır. Davacıların talebi, ölenin mirasçısı sıfatına değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatına dayanmaktadır. Dolayısıyla, davacıların, ölenin mirasçısı sıfatına dayanmayan, doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki desteğin kusuru davacılara yansıtılamayacak, sürücü desteğin tam kusurlu olması, onun desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyecektir (HGK’nın 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Karar, HGK’nın 22.2.2012 gün 2011/17-787 Esas- 2012/92 Karar, HGK’nın 16.1.2013 gün ve 2012/17-1491 Esas- 2013/74 Karar sayılı ilamları uyarınca). Yukarıdaki tespitler, olgular ve açıklamalar çerçevesinde; davacıların, zarar gören üçüncü kişi sıfatına dayanan zarar giderim talebi nedeniyle desteğin kazadaki kusurunun davacılara yansıtılamayacağı, davalı Sigorta Şirketi’nin ödeme yapması halinde de davacılara rücu imkanının bulunmadığı gözetildiğinde, davalı tarafın tazminattan sorumluluğuna hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf iddia ve itirazı yerinde değildir. İlk Derece Mahkemesince karara dayanak yapılan 15/01/2022 tarihli ek bilirkişi raporunda; davacı …’ın talep edebileceği destekten yoksun kalma zararının 118.802,25 TL, davacı …’ın ise 6.065,52 TL olduğu mütalaa edilmiştir. Bilirkişi raporunun yapılan incelenmesinde; raporun, HMK’nın 279. maddesinde aranılan koşullara, Yargıtayın ve Dairemizin yerleşik kararlarına uygun olarak düzenlendiği, raporda herhangi bir hatanın bulunmadığı, denetim ve hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğu kanısına varılmıştır. Bu nedenle, hesaplamaya yönelik itirazlar kabule şayan görülmemiştir. Davacı vekili tarafından verilen 29/03/2021 tarihli talep arttırım dilekçesinde, davacı … için 163.686,81 TL talep edilmiştir. Mahkemece, 15/01/2022 tarihli ek bilirkişi raporunda belirlenen 118.802,25 TL üzerinden %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılarak 95.041,80 TL’ye hükmedilmiştir. Bu durumda, davacı … yönünden, takdiren müterafik kusur nedeniyle reddedilen miktar hesaba katılmaksızın, reddedilen (163.686,81 TL – 118.802,25 TL) 44.884,56‬ TL’lik miktar üzerinden İlk Derece Mahkemesi kararının verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT gereğince vekalet ücreti hesaplandığında 9.200 TL olmaktadır. Mahkemece de bu miktara hükmedilmiştir. Bu nedenle, davalı vekilinin müterafik kusur ve vekalet ücreti miktarına yönelik itirazında da isabet bulunmamıştır. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, Dairemizce aşağıdaki şekilde karar oluşturulmuştur.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:A-Davalı vekilinin, davacı … hakkındaki hükme yönelik istinaf dilekçesinin HMK’nın 352/1-b maddesi gereğince reddine, B-1-Davalı vekilinin, davacı … hakkındaki hükme yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine, 2-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 6.823,77 TL harçtan, peşin alınan 1.706 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.117,77‬ TL harcın davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına, 3-Davalının istinaf başvurusu nedeniyle sarf ettiği yargılama giderinin kendisi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekâlet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.17/01/2023