Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2022/2397 E. 2023/504 K. 21.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Dosya No: 2022/2397
Karar No: 2023/504
İncelenen Kararın
Mahkemesi: İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi: 27/04/2022
Numarası: 2018/323 (E) – 2022/420 (K)
Davanın Konusu: Maddi ve Manevi Tazminat
Karar Tarihi: 21/3/2023
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, 5.094,01 TL geçici iş göremezlik, 207.198,85 TL sürekli iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 212.292,86 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine; 4.200,00 TL tedavi giderinin sigorta şirketinin 3.700,00 TL’den sorumlu olması koşuluyla davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine; 2.000,00 TL bakıcı gideri tazminatı talebinin reddine, manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, 40.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’tan tahsil edilerek davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davalı … dilekçesinde özetle; davada kendisine yapılması gereken tebligatların yapılmadığını, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporlarının, adli tıp raporunun, davacı tarafın ıslah dilekçesinin ve tahkikat duruşma gününün kendisine tebliğ edilmediğini; mahkemece alınan raporların içeriğinin de hatalı olduğunu, davacı hakkında alınan geçici iş göremezlik ve sürekli sakatlık raporları ile bu raporlara dayanılarak hükmedilen tazminatların haksız, pek aşırı ve hukuka aykırı olduğunu, raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmediğini, davalı … şirketinin bilirkişi raporuna karşı itirazları ile yeni bilirkişiden rapor alınmasına ilişkin talebinin reddedilmesinin savunma ve hukuki dinlenilme hakkının ihlali olduğunu, kaldı ki raporda yer alan geçici iş göremezlik ve sürekli sakatlık konularında varılan sonuçların davacının gerçek ve fiili durumuyla uyuşmadığını, her ne kadar 77 gün iş göremez durumda olduğu ve %14 kalıcı sakatlığı olduğu belirtilen davacının olaydan çok kısa süre sonra çalışma hayatına devam ettiğini, kalıcı sakatlığı söz konusu olmayan davacının böyle bir durumunun söz konusu olmadığını, davacı lehine hükmolunan manevi tazminatın da haksız ve pek aşırı miktarda olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355 inci maddesi uyarınca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı biçimde yapılan inceleme sonunda: Davalı …’a dava dilekçesi ve duruşma hazırlık tutanağının 10/4/2018, duruşma hazırlık tutanağının 7/7/2018, ön inceleme duruşma gününün 17/11/2018, Adli Tıp Kurumu (ATK) Trafik İhtisas Dairesinin kusura ilişkin raporunun tahkikatın devam ettiği duruşma günü ile birlikte 21/9/2019, davacının sürekli ve geçici sakatlığına ilişkin ATK 2 nci İhtisas Kurulunun 6/7/2020 tarihli raporunun tahkikatın devam ettiği duruşma günü ile birlikte 16/9/2020, 30/12/2020 tarihli raporunun ise tahkikatın devam ettiği duruşma günü ile birlikte 16/2/2021, aktüerya hesap uzmanı bilirkişinin raporlarının tahkikatın devam ettiği duruşma günü ile birlikte 11/8/2021 ve 9/2/2022, aktüerya uzmanı bilirkişinin ek raporunun tahkikatın devam ettiği duruşma günü ile birlikte 24/3/2022, davacı vekilinin bedel artırım dilekçesinin ise tahkikatın devam ettiği duruşma günü ile birlikte 24/3/2022 günü tebliğ edildiğinin anlaşılması karşısında, davalı …’ın dilekçesinde ileri sürdüğü bu konulara yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Hükme esas alınan ATK 2 nci İhtisas Dairesinin 30/12/2020 gün ve 17460 sayılı raporunda, davacının 26/1/2016 tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanmasının, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre %13,1 oranında meslekte kazanma gücünden kaybına neden olacağı, iyileşme süresinin ise olay tarihinden itibaren 6 aya kadar uzayabileceği belirtilmiştir. ATK 2 nci İhtisas Dairesinin raporunda, davacının 26/1/2016 tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanmasıyla oluşan meslekte kazanma gücünden kayıp oranı ile geçici iş göremezlik süresinin, davacının tedavisine ilişkin önceden düzenlenen raporlar ile tedavi belgeleri ve epikrizler değerlendirilerek Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinden yararlanılarak saptandığı anlaşılmış; aktüerya uzmanı bilirkişi raporunda ise davacının sürekli iş göremezlikten kaynaklanan bedensel zararının Kanuna ve Yargıtay’ın süreklilik gösterilen kararlarına uygun biçimde TRH 2010 yaşam tablosu ve %10 artış, %10 iskontolu progressive rant yöntemi kullanılarak belirlendiğinin anlaşılması karşısında, ileri sürülen istinaf nedenlerinin kapsamıyla sınırlı olmak üzere HMK’nin 279 uncu maddesine uygun düzenlenen ve dosya kapsamına uygun somut olgu ve ölçütlere dayanan, yeterli gerekçeyi de taşıyan aktüerya uzmanı bilirkişinin raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığı kabul edilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 56 ncı maddesinin 1 inci fıkrasına göre hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Aynı maddenin 2 nci fıkrası uyarınca ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir. Bir kimsenin, hukuka aykırı bir fiil yüzünden çektiği, bedeni acılarla ruhsal üzüntüye manevi zarar denir. Manevi zarar, gerçek anlamda zarar değildir; zira malvarlığında bir azalmayı ifade etmez. Bir acının veya üzüntünün maddi zarar gibi parayla ölçülmesine olanak bulunmamaktadır. Paranın manevi zararları karşılamak üzere kullanılabilmesi, hiçbir zaman manevi kaygı geri getirip yerine koyduğu veya manevi varlığın bir bölümünün onunla değiştirilebildiği anlamını taşımaz. Paranın bu anlamda gördüğü iş, kişilik hakları ve yararları zedelenen kimsenin duyduğu manevi acıyı bir dereceye kadar yumuşatıp yatıştırmakta; bozulan manevi dengeyi onarıp düzeltmekte; bir teselli, bir avunma, bir ruhsal tatmin aracı olmaktan ibarettir. Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan ve özgün bir nitelik taşıyan hükmedilecek bu para, bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/6/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/6/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken; olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı, bu nedenle tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş biçimi ve tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4 üncü maddesinde belirtildiği gibi, hukuka ve hakkaniyete uygun sonuca varılmalıdır. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacı ile davalıların dosya kapsamından anlaşılan sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın meydana geliş biçimine, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporundan anlaşılan kusur oranlarına ve olayın meydana geldiği tarihe göre davacı lehine hükmolunan manevi tazminat miktarında isabetsizlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Davalı …’ın yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin hükmüne yönelik istinaf başvurusunun, HMK’nin 353/1-b/1 inci maddesi gereğince esastan reddine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 17.521,02 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan toplam 4.380,25‬ TL istinaf karar ve ilam harcı mahsup edilerek, bakiye 13.140,77‬ TL istinaf karar ve ilam harcının davalı …’dan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı …’ın istinaf kanun yolu başvurusu nedeniyle harcadığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333 üncü maddesinin, 1 inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine,Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 21/3/2023